29 Haziran 2018

Ömer Hayyam " Yaşamanı akla uydurman gerekir, Ama bilmezsin akla uygun olan nedir; Bereket eli çabuktur Zaman Usta'nın, Başına vura vura sana da öğretir."

Putların, Kabenin istediği: Kölelik;
Çanların, ezanın dilediği: Kölelik;
Mihraptı, kiliseydi, tespihti, salipti
Nedir hepsinin özlediği? Kölelik.
*
Akıl bu kadehi övdükçe över;
Alnından sevgiyle öptükçe öper;
Zaman Usta'ysa bu canım nesneyi
Hem yapar hem kırıp bin parça eder.
 *
Bu sarayın başı göklerdeydi bir zaman;
Padişahlar girer çıkardı kapısından.
Şimdi duvarında bir kumru: Guguk, diyor.
Guguk, guguk, o şanlı günlerin ardından
*
Bu ucsuz bucaksız dünya içinde, bil ki,
Mutlu yaşamak iki türlü insana vergi:
Biri iyinin kötünün aslını bilir,
Öteki ne dünyayı bilir ne kendini.
*
Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,
Bin bir derde düşer, canlarından bezerler.
Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,
Onlar gibi olmayana adam demezler.
 *
Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama;
Senden benden başka düşünen yok, arama!
Vaz geç ötelerden, yorma kendini:
O var sandığın şey yok mu, o yok arama!
 *
Şu dünyada üç beş günlük ömrün var,
Nedir bu dükkanlar, bu konaklar?
Ev mi dayanır, bu sel yatağına?
Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?
 *
Dün geldi: Nedir aradığın? dedi bana:
Bensem, ne bakarsın o yana bu yana?
Kendine gel de düşün, içine iyi bak:
Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna!
*
Sabah doldu göklere mavi mavi;
Doldur, ışık döker gibi, kaseyi!
Acı olmasına acıdır şarap:
Ama gerçek acıdır demezler mi?
 *
Ne bilginler geldi, neler buldular!
Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar.
Hangisi yarıp geçti bu karanlığı?
Birer masal söyleyip uyuya kaldılar.
 *
Bir sır daha var, çözdüklerimizden başka!
Bir ışık daha var, ışıklardan başka.
Hiç bir yaptığınla yetinme, geç öteye:
Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka.
 *
Nerde yüreği tertemiz uyanık insan?
Nerde güzel düşünceler ardında koşan?
Herkes kendi kafasının kulu kölesi:
Hangi Tanrının kulu, nerde o kahraman?
 *
Yüce varlık bize bir beden verince
Sevmesini öğretti her şeyden önce
Sonra şu delik deşik yüreğimize
Mana incileri sakladı binlerce.
 *
Gerçek eren içinde kir tutmayandır;
Varlığını korkusuzca hiçe sayandır;
Bu topraklar üstünde en temiz kişi
Sağlığında toprak kesilmiş olandır.
 *
Dert çekme boşuna, hep gül de yaşa;
Zulüm yolunda hakkı bul da yaşa;
Sonu yokluk madem bu dünyamızın
Yok bil kendini, özgür ol da yaşa.
 *
Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma;
Çıkma kendinden dışarı, serseri olma;
Kendi içine sefer et erenler gibi:
Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma.
 *
Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden,
Ne dine, edebe aykırı gitmemizden;
Bir an geçmek istiyoruz kendimizden:
İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden.
 *
Baharlar yazlar gider, kara kış gelir;
Varlığın yaprakları dürülür bir bir;
Şarap iç, gam yeme; bak ne demiş bilge:
Dünya dertleri zehir, şarap panzehir.
 *
Gülün yüzünde çiy tanesi nevruzun ne hoş;
Yeşillikte canı aydınlatan yüzün ne hoş;
Geçmiş gitmiş gün üstüne ne söylesen boş:
Bırak dünü, hoş et gönlünü, bak bugün ne hoş.
 *
Sen bu dünyanın sırlarına eremezsin;
Erenlerin dilini de söktüremezsin;
İyisi mi iç şarabı, cennet et bu dünyayı:
Öbür cennette ya girer, ya giremezsin.
 *
Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti;
Derede akan su, ovada esen yel gibi.
İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok:
Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki.
 *
Tanrı, ışığıyla doldu can gözüme;
Bu dünyadan o dünyadan bana ne!
Gönlüm ter gibi çıkıp bedenimden
Karıştı varlığın denizlerine.
 *
Sevgili, sırlarına eren gönül nerde?
Sözlerinin tekini duyan kulak nerde?
Gece gündüz serilirsin de karşımıza:
Yüzünü bir kez gören mutlu göz nerde?
 *
Dert içinde sevinci bul da yaşa;
Haksız düzende haklı ol da yaşa;
Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın,
Varından yoğundan kurtul da yaşa.
 *
Ne yazık, pişmiş ekmek çiğlerin elinde;
Ne yazık, çeşmeler cimrilerin elinde.
O canım Türk güzeli kömür gözleriyle,
Çaylakların, uğruların, eğrilerin elinde.
 *
Yaşamak elindeyken bugüne bugün,
Ne diye bırakır, yarını düşünürsün?
Geçmiş, gelecek, kuru sevda bütün bunlar;
Kadrini bilmeğe bak avucundaki ömrün.
*
Toprak olup gitmişlere sorarsan
Ha gavur olmuşsun ha müslüman.
Kimler bu dünyada eğlenmemişse
Ötekinde yalnız onlar pişman
 *
Bu zamanda az dostun oldun, daha iyi.
Herkesle uzaktan hoş beş edip geçmeli.
Can gözünü açınca görüyor ki insan
En büyük düşmanıymış en çok güvendiği.
*
İnsan çeker çeker de sonra hür olur;
İnci sedef zindanlarda yuğrulur.
Paran pulun yoksa bugün, sağlık olsun:
Bugün boş duran kadeh yarın doludur.
 *
Gençlik bir kitaptı, okuduk bitti;
Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.
Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş?
Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?
 *
Dostum, olan olmuş, vahlanma boşuna;
Dünyayı kara zindan etme başına.
Yaşamana bak, elinden tek gelen bu:
Olacakları danışan var mı sana?
 *
Gül de şarab da bilene güzel gelir;
Sarhoş olmayan için sarhoşluk nedir?
Cebi boş gönlü dolu olmayan kişi
Her şeyden geçmenin tadını ne bilir?
 *
Kim görmüş o cenneti, cehennemi?
Kim gitmiş de getirmiş haberini?
Kimselerin bilmediği bir dünya
Özlenmeye, korkulmaya değer mi?
 *
Yok olmamış varlık var mı bir tek?
Herşey bir gün, dağılıp gidecek.
Öyleyse vara yoğa ne bakarsın?
En iyisi yoku var, varı yok bilmek.
 *
Dünyayı allar pullar boyarlar gözünü;
Aklı olan hor görür süsünü püsünü.
Kimler geldi gitti, kimler gelip gidecek:
Al gitmeden alacağını, doyur gönlünü.
 *
Hep bir çember, dolanıp durduğumuz!
Ne önümüz belli, ne sonumuz.
Kim varsa bilen, çıksın söylesin:
Nerden geldik? Nereye gidiyoruz?
 *
Seni kuru sofraların softası seni!
Seni cehenneme kömür olası seni!
Sen mi Hak' tan rahmet dileyeceksin bana?
Hakka akıl öğretmek senin haddine mi?
 *
Aklı olan paraya değer vermez,
Ama parasız dünya da çekilmez;
Eli boş menekşe boynunu büker,
Gül altın kasede gülmezlik etmez.
 *
Evren kırıntısı bu güzelim yıldızlar
Gelir giderler, dünyayı bezer dururlar;
Göklerin eteğinde, toprağın koynunda
Doğdukça doğacak daha neler neler var.
 *
Canların canı dost, gel etme, dinle beni.
Küsme Feleğe, değmez, yeme kendini;
Çekil, otur gürültüsüz bir köşeye,
Seyret bu hengamede olan biteni.
 *
Ne güzel gün! Hava ne sıcak, ne serin;
Bir bulut, tozunu siliyor bahçenin;
Bülbül coşmuş, sesleniyor sarı güle:
Şarap iç şarap da yüzüne renk gelsin!
 *
Vefasız dünya diye yakınıp durma;
Dünya elindeyken tadını çıkarsana!
Herkese vefalı olsaydı dünya
Sıra mı gelirdi senin yaşamana?
 *
Dostlar, bir gün, sözleşip bir yerde birleşin;
Oturup sofrasına dünya cennetinin;
Saki doldururken kadehleri cömertçe,
İçin bir kadeh de zavallı Hayyam için!
 *
Gönül dedi: Ben neyim ki, bir damla sadece;
Ben nerde, görmediğim koca deniz nerde!
Böyle diyen gönül denize kavuşunca
Baktı kendinden başka şey yok görünürde.
 *
En doğrusu, dosta düşmana iyilik etmen;
İyilik seven kötülük edemez zaten.
Dostuna kötülük ettin mi düşmanın olur:
Düşmanınsa dostun olur iyilik edersen.
 *
O kızıl yakutun madeni, başka maden;
O eşsiz incinin sedefi, başka sedef;
Aklın buldukları kuruntu, dedi kodu:
Bizim aşk efsanemizin dili, başka dil.
 *
Sen nesin, varlık nedir, nerden bileceksin?
Dünyan esen yel üstüne kurulmuş senin.
İki yokluk arasında bir varlık seninki:
Hiçlik ne varsa çevrende, sen de bir hiçsin.
 *
Sen içmiyorsan, içenleri kınama bari;
Bırak aldatmacayı, iki yüzlülükleri;
Şarap içmem diye övünüyorsun, ama,
Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki?
 *
Bilge, yüce varlığın seyrine dalar;
Gafil ise onda dostluk düşmanlık arar.
Deniz, deniz olduğu için dalgalanır,
Çöpe sor, hep onun içindir dalgalar.
 *
Yeryüzünü gül bahçesine çevirmekten
Daha güzeldir bir insanı sevindirmen.
Bin kulu azat edenden daha büyüktür
Bir hür insanı iyilikle kul edebilen.
 *
İnsan yiyeceksiz, giyeceksiz edemez:
Bunlar için didinmene bir şey denmez.
Ondan ötesi ha olmuş, ha olmamış:
Bu güzelim ömrünü satmaya değmez.
*
Okunu attı mı ölüm, siperler boşuna;
O şatafatlar, altınlar, gümüşler boşuna;
Gördük bütün insan işlerinin iç yüzünü:
Tek güzel şey iyilik, başka düşler boşuna.
 *
Gelip de eskiyenler, yeni gelenler,
Hepsi gider bugün yarın, birer birer;
Kimselere kalmamış bu eski dünya:
Kimi gitti gider, kimi geldi gider.
 *
Ben kendiliğimden var değilim bu varlığımla;
Kendim çıkmış değilim elbet bu karanlık yola;
Bir başka varlıktan gelmiş bendeki varlık:
Ben dediğin kim ola, nerde, ne zaman var ola?
 *
Haksızlık etmekten sakın, hak yoluna gir;
Yediğin ekmeği başkasına da yedir;
Cana kıyma, kimsenin sırtından geçinme,
Seni cennete sokmak benden: Şarap getir!
 *
Şarap güllere çevirsin sabahımızı;
Çalalım yere şan şeref külahımızı;
Nemize gerek bizim uzun dilekler,
Uzun saçlar, çalgılar sarsın havamızı.
 *
Güneşi balçıkla sıvamak elimde değil;
Erdiğim sırları söylemek elimde değil;
Aklım düşüncenin derin denizlerinden
Bir inci çıkardı ki delmek elimde değil.
 *
Yüreğim, kimselerden ihsan dileme;
Bu amansız felekten aman dileme;
Bil ki, derman aradıkça artar derdin:
Derdinle haldaş ol, derman dileme.
 *
Şu sonsuz sayvanı donatan yıldızlar
Akılların aklını durdururlar;
Sen aklından şaşmamaya bak ve bil ki
O tedbirli yıldızlar da yoldan çıkarlar.
*
İnsanlık yaratılalı olgun kişiler
Bulduklarıyla yetinip dert çekmediler
Birbirine girdi gözü doymayanlarsa:
Çok isteme kaderden başın derde girer.
*
Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye?
Ne zaman yıkılıp gidecek bu güzelim kubbe?
Aklın yollarıyla ölçüp biçemezsin bunu sen
Mantıkların, kıyasların sökmez senin bu işde.
*
Tanrı evrenin canı, evrense tek bir beden
Melekler bu bedenin duyuları hep birden
Yerde gökte canlı, cansız ne varsa birer uzuv:
Budur Tanrı birliği, boştur başka her söylenen
*
Bu varlık denizi nerden gelmiş bilen yok;
Öyle bir inci ki bu büyük sır delen yok;
Herkes aklına eseni söylemiş durmuş,
İşin kaynağına giden yolu bulan yok.
*
Kimileri laf dünyasında şişinip durmuş;
Kimi güzel ardında koşturmuş;
Perdeler inince anlar her biri, ey Gerçek,
Senden ne uzak, ne uzak yollara vurmuş.
*
Hayat evini sağlam kurmak istersen,
Günlerini gamsız geçirmek istersen,
Işıl ışıl şaraptan sakın el çekme,
Her gününün tadına varmak istersen.
*
Düşünce göklerinin baş konağı sevgidir sevgi;
Gençlik destanının baş yaprağı sevgidir sevgi;
Ey sevginin sırlarından habersiz yaşayanlar,
Bilin ki tüm varlığın baş kaynağı sevgidir sevgi.
*
Yanlız bilgili olmak değil adam olmak;
Vefalı mı değil mi insan, ona bak.
Yücelerin yücesine yükselirsin
Halka verdiğin sözün eri olarak.
  

Emma Goldman " Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı."





Tahsin Saraç - Boğuntu

Bıkmaz mı
Dağlar oturmaktan, sular akmaktan
Ve güneş her gün doğrulup aynı yöne
Doğudan doğup batıdan batmaktan?

Bıkmaz mı
Kara, kara olmaktan; ak, ak;
Hep nane mi kokacak nane çiçeği
Konuşmayacak mı hiç şu kayalar
Evlerde mi oturacağız hep böyle
Ayağımız kesilmeyecek mi topraktan?

Bıkmaz mı
Anlamsızlıktan şu sonsuzluk
Gizi çözülmeyecek mi oluşun
Hiç mi bilinmeyecek şu evren
Yıldızlar sırıtacak mı hep uzaktan?

Bıkmaz mı, ama hiç bıkmaz mı
Yaratan, yaratılan aynı kalmaktan?


Yıldız Kenter - Biz Seninle


 



Louis Aragon - Elsaya şiirler


Sana büyük bir sır söyleyeceğim Zaman sensin
Zaman kadındır İster ki
Hep okşansın diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler Asıl demek istediğim bu
Hazzın ötesinde sevgim hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün sevgim
Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Her söz
Dudağımda bir dilenen zavallı
Acınacak birşey ellerin için kararan birşey bakışının altında
İşte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
Boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakca kalp kristali
Kaba konuşmamdan gücenme benim Bu konuşma
Ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Bilmem ben
Sana benzeyen zamandan söz açmayı
Bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
Tıpkı uzun bir süre garda
El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
Bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden Pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim.


C. Gustav Jung " Kimse ışığı hayal ederek aydınlanmaz. İnsanı aydınlatan karanlığı idrak etmektir. "

Kimse bir başkasını yargılayabilecek kadar kusursuz değildir ama kendinde bu hakkı görebilecek kadar hadsizdir.

Bir zehrin etkisinden kurtulmak istiyorsan, onu son damlasına kadar içeceksin.

İnsan ışığı düşünerek değil, karanlığı şuurlu hale getirerek aydınlanabilir.

Bilinçdışı bizi bizden daha iyi bilir.

Yaşamımızın büyük bir bölümünü bilinçdışında geçiririz.

Çocukken kendimi yalnız hissederdim; hala da öyle hissediyorum çünkü bazı şeyleri biliyorum ve bunları hiç bilmedikleri ya da bilmek istemedikleri anlaşılan insanlara bazı ip uçları vermeye çalışıyorum.

Görünüşünüz, yalnızca kalpten bakabildiğinizde berraklaşır. Dışarı bakanlar düş kurar,içe bakanlar uyanış yaşar.

Artık elinde mitolojinin anahtarı var. Ruhun tüm kapılarını açmakta özgürsun.

Eğer bir bireyi anlamak istiyorsam, ortalama insan hakkındaki tüm bilimsel bilgileri bir yana atıp, tüm teorileri gözardı ederek tümüyle yeni ve önyargısız bir tavır benimsemek zorundayım.

Düşünmek zor bir sanattır onun için çoğunluk tek karar verir.

Anima ve animusun etkileri bilince taşınabilir olsa da, kendileri bilinci aşan, algının ve iradenin ulaşabileceğinin ötesinde olan unsurlardır.

Ruhun başka hiçbir şeye indirgenemeyecek kadar kendine özgü bir doğası vardır.

Görünüşünüz, yalnızca kalpten bakabildiğinizde berraklaşır.dışarı bakanlar düş kurar,içe bakanlar uyanış yaşar.

Doğduğumuz dünya çok acımasız, ama aynı zamanda ilahi bir güzelliği var. Anlamlı oluşununmu, yoksa anlamsızlığının mı ağır bastığına karar vermek, insanın yapısına bağlı.

Bilimsel ruh incelemesinin psikoloji, geleceğin bilimi olduğuna inanıyorum. Psikoloji doğa bilimlerinin en genci ve henüz emekleme evresinde bugün. Bizim için en önemli bilim dalı bu; gerçektende, insanoğlu için en büyük tehlikenin açlık, deprem, mikroplar, kanser olmayıp, yalnızca insanın kendisi olduğu, göz kamaştırıcı bir açıklıkla ortaya çıkmaktadır. Nedeni ortada: ruhsal yaraları saracak, etkili bir çare yok henüz, oysa bu yaralar doğanın en acımasız, en büyük yıkımlarından daha da yok edicidir ! İnsanı olduğu gibi halkları da korkutan en büyük tehlike pşisik tehlikedir. Beliren genel güçsüzlüğün nedenleri, bilinçaltını hiç dikkate almaksızın tek bilinçle, ama yalnızca bilinçle ilgilenilmiş olmasıdır.

Yalnızlık insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. İnsan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder.

Tanrı adem ile havva'yı, düşünmek istemediklerini düşünmek zorunda bırakacak biçimde yaratmıştır.

Tümüyle emin olduğum hiçbir şey yok. Tümüyle inandığım bir şey de gerçekten yok. Tek bildiğim, doğduğum ve var olduğum.

Günümüzde, bizi tehdit eden tehlikenin doğadan gelmediğini, insan ve kitle ruhundan kaynaklandığını apaçık görüyoruz. Tehlike insanın ruhundan kopmuş olmasında.

Kuramları iyi öğren, ancak yaşayan ruhun mucizesine dokunduğunda onları bir yana bırak.

Bilinmeyen bir şeyi hissetmek ve bir gize sahip olmak önemlidir. Böyle bir şeyi yaşamamış bir insan, önemli bir şeyi yaşamamış olur.

Mars gezegenine ulaşmak, kendi kendine ulaşmaktan daha kolaydır.

Duygusuz karanlığı aydınlatamayız ve bitkinliği harekete çeviremeyiz.

Diğerinin sevmediğimiz özellikleri, kendi kendimizi bulmaya yardım edebilir.

Bilincimize çıkaramadığımız şey, hayatta karşımıza yazgı olarak çıkar.

Bilinçaltı ürkütücü bir canavar değildir. Doğal bir organizmadır. Ancak bilinçli davranışımız ise yaramaz duruma girdiğinde tehlikeli olabilir. Kendimizi baskı altına aldıkça bilinçaltının tehlikelerine kendimizi maruz bırakmış oluruz.

Dostoyevski " Şehirden yakamı kurtarıp doğayla kucak kucağa geldiğimde dünyanın en mutlu insanı oluveririm. "





Rabindranath Tagore - Gora

Bu dünyada, yaşamlarında karşılaştıkları yeni sorunlarla yüzleşmeye ve onları çözmeye cesaret edebilecek insanlar, toplumu daha ileri taşıyacak kişilerdir! Yalnızca kurallara göre yaşayanlar, toplumu ileriye taşıyamayacaklardır. Onlar yalnızca toplumla birlikte yaşayıp giderler.

İçimizde neyin gizli olduğunu bilmiyoruz, kalplerimizde birikmiş olan duygularımızı dışarıya dökmeyi beceremiyoruz. Bu yüzden herkes bu kadar mutsuz, mutluluğa bu kadar hasret. Bu yüzden insanlar içlerinde nasıl büyük bir kuvvetin gizli olduğunu fark etmiyorlar. Bu gerçeği kimse göremiyor.

Herkes kendine bir yol seçmeli.

Soyut düşünceler fikirlere dönüştüklerinde yararlıdırlar; ama bu düşünceleri kişilere uygulamaya kalktığınızda güçlerini kaybederler.

Fikirler önemli değildir. Önemli olan, sakin bir şekilde olanları kavramaktır. Bir tartışmada önemli olan doğru ya da yanlış değil, tartışmadan ne kazanıldığıdır.

Haksızlığa boyun eğen de haksızlık yapan gibi suçludur. Çünkü dünyadaki tüm kötülüklerin nedeni odur.

Karşı çıkmayarak insanları kötülük yapmaya teşvik ediyoruz. Kötülüğü yok etmenin tek çaresi, onunla savaşmaktır.

İnsanın kalbindeki boşluğu yalnızca sınırsız bir duygu doldurabilir.

İnsanlar hatalar yapar, şaşkına dönerler ve sonunda acı çekerler; ama hiçbir zaman bir şey yapmadan duramazlar. Böylece, toplum denilen nehrin kutsal suları, hiç dinmeyen bir akıntıyla taşınıp tamamen saf kalır. Ara sıra, kısa süreliğine de olsa, nehrin kıyıları yıkılır ve bazı şeyler yitirilir; ama bunun olacağı korkusuyla, akıntıyı bir barajla engellemeye çalışmak, durgunluk ve ölümü davet etmektir.

Eğer sevgi farklılıkları kabul edemeyecekse dünyada neden farklılıklar olsun?



25 Haziran 2018

Kazım Koyuncu "Sevgi"





George Orwell " Sahtekârlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir."


 




İsmail Hakkı Tonguç Demokrasi


 



Reşat Nuri Güntekin " Memleketin ancak okuyup yazmakla kurtulacağına inananlardanım."





Bir Bestenin Hikayesi: “Concierto de Aranjuez”


Aşk, ümit, savaş, korku, hüzün… “Gitar Konçertosu” adıyla bilinen ünlü beste “Concierto de Aranjuez”… Ve hepsini tek bir eserde buluşturup dinleyicilere hissettirebilen ünlü İspanyol besteci Joacquín Rodrigo. Üç bölümden oluşan bir şaheser… Kimi klasik müzik besteleri ile yıldızımız pek barışmasa da bu parça ile ayrı bir bağımız olduğuna inanıyorum. Dinleyen hemen herkes, ismini bilmese de besteyi, özellikle ikinci bölümünü mutlaka tanıyacaktır. Gerek eserin arka planı, gerekse yapım çalışmaları, bizi bize anlatan en iyi eserlerden biridir. Belki de aramızdaki bağın önemli bir sebebi de eserin ortaya çıkmasında bir Türk kızının inkâr edilemez katkılarıdır. Hâl böyle olunca, söz konusu bestenin bizdeki yeri de farklı olmuştur. Eğer esere etki eden faktörler ve bestenin bize anlattıkları bilinirse, eserin daha bir değer kazanacağını düşünüyorum. Bu nedenle öncelikle besteci Joacquín Rodrigo’nun hayatını, daha sonra da besteye etki eden faktörleri ve bestenin bize anlattıklarını sizinle paylaşacağım.

Victoria Kamhi ve Joacquín Rodrigo (soldan sağa)
Ünlü İspanyol besteci Joacquín Rodrigo, 22 Kasım 1901 tarihinde İspanya’da doğmuştur. Daha hayata adımını atar atmaz büyük bir talihsizlikle karşılaşan Rodrigo, difteri hastalığına yakalanmıştır. Bu amansız hastalık, üç yaşındaki çocuğun dünyaya açılan pencerelerini kapatmış ve Rodrigo’nun gözlerini kaybetmesine neden olmuştur. Hayatın bu acımasızlığı karşısında büyük bir başarı hikâyesi yazmaya adım adım yaklaşan Rodrigo, müzik eğitimleri almaya başlamıştır. Başarılı bir eğitim hayatı geçiren Rodrigo, kazandığı burslar sayesinde eğitimine Paris’teki ünlü müzisyenler eşliğinde devam etme fırsatı yakalamıştır. Paris’te geçirdiği yılların hayatının dönüm noktalarından birisi olduğundan habersiz olan Rodrigo, hayatının aşkını orada bulmuş ve Seferad Yahudilerinden olan İstanbul doğumlu bir Türk kızı ile tanışmıştır. İspanyol besteci Rodrigo ile bir aşk hikâyesi yazmaya hazırlanan Victoria Kamhi, Paris’te sahip olduğu şöhreti ve kariyerini bir kenara bırakıp Rodrigo ile beraber İspanya’ya dönmeyi kabul etmiştir, gözleri görmeyen Rodrigo’ya gören göz olmak üzere. Beraberce ortaya koyacakları bir eserin hikâyesini yazmak üzere…
Her sanatçının ortaya koyduğu eserinin arkasında bazı etmenler mevcuttur ve bunlar temelde ikiye ayrılabilir: sanatçının yaşadığı sosyal çevre ve sanatçının özel hayatı. Joacquín Rodrigo’nun söz konusu besteyi yazmasında da bazı faktörler etkili olmuştur, tıpkı her sanatçının eserlerine etki eden birtakım hatıraları olduğu gibi. En başta, ünlü müzisyen Rodrigo’nun yaşamının büyük kısmını geçirdiği topraklar olan İspanya’nın içinde bulunduğu duruma göz atmak gereklidir çünkü her gerçek sanatçı gibi o da mutlaka yaşadığı çevreden etkilenmiştir. O yıllarda İspanya her ne kadar güçlü bir ekonomiye sahip olsa da siyasi açıdan bir hayli huzursuz zamanlar yaşamaktadır. İspanya’da süren iç savaşın izleri Rodrigo’nun “Concierto de Aranjuez” adlı eserinde de görülmektedir. Picasso’nun en ünlü tablolarından birine konu ettiği Guernica bombardımanı, tüm dünyayı etkilediği gibi İspanyol besteciyi de derinden etkilemiştir. Ünlü besteci, “Concierto de Aranjuez” adlı eserini yazma kararını da bu bombardımanın yaşandığı günlerde vermiştir.

Pablo Picasso – Guernica Tablosu
Rodrigo’nun dünyaca ünlü bu bestesinin arkasında yatan bir diğer etmen ise bestecinin özel hayatıdır. Paris’te tanıştığı Victoria Kamhi, sırılsıklam âşık olduğu Rodrigo’ya bir ömür vermeye karar vermiş ve sahip olduğu tüm şöhret ve kariyerini Paris sokaklarında bırakarak Rodrigo ile İspanya’ya yerleşmiştir. Bu çiftin İspanya hayatının başlamasıyla Victoria Kamhi, Rodrigo’nun asistanlığını yapmayı seve seve kabul etmiştir çünkü bu genç kızın gözü artık Rodrigo’dan başka bir şey görmez olmuştur. Bu denli birbirine düşkün olan Victoria ve Rodrigo, tam da anne ve baba olmaya hazırlanırken ilk bebeklerini kaybetmişlerdir. Birlikte geçirdikleri yılları bir bebek ile taçlandırmanın hayallerini kuran çift, yaşadıkları bu acı olaydan çok etkilenmiştir. “Concierto de Aranjuez”in en çok bilinen kısmı olan ikinci bölümünün, çiftin yaşadığı bu travmayı anlattığı söylenmektedir. Eserin bu bölümünün dinleyicileri duygusal bir atmosfer içine çektiği de apaçık ortadadır.




Konfüçyüs " Üstün bir insan üç şeyden kaçınmalıdır. "


1- Gençken hırstan 
2- İhtiyarken açgözlülükten 
3- Kuvvetli iken kavgacılıktan. 



23 Haziran 2018

M.Kemal Atatürk " Biz daima gerçeği arayan ve onu buldukça, bulduğumuza inandıkça, ifade etmeye cesaret eden adamlar olmalıyız."



Boris Vian

Bir diş gibidir yaşam,
Ne olduğu düşünülmez ilkin,
Öğütmekle yetinilir.
Bir de bakarsınız çürümüş bir gün,
Sızlar, önemsenir.
Kaygı, özen, bakım…
Ve tamamen iyileşebilmeniz için,
Koparılıp alınması gerek elinizden yaşamınızın


Çeviri...Ferhan Şensoy



Dan Brown " Geçmişte verdiğimiz kararlar geleceğimizin mimarıdır. "





Ahmet Hamdi Tanpınar - Mavi, Maviydi Gökyüzü

Bulutlar beyaz, beyazdı
Boşluğu ve üzüntüsü
İçinde ne garip yazdı…
Garip, güzel, sonra mahzun
Işıkla yağmur beraber,
Bir türkü ki gamlı, uzun,
Ve sen gülünce açan güller,
Beyaz, beyazdı bulutlar,
Gölgeler buğulu, derin;
Ah o hiç dinmeyen rüzgâr
Ve uykusu çiçeklerin.
Mor aydınlıkta bir çınar
Veya kestane dibinde;
Mahmur süzülen bakışlar
İkindi saatlerinde…
Birden gülümseyen yüzün
Sabahların aynasında
Ve beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında.




Yaşar Nuri Öztürk" Milli Mücadele tarihin en muhteşem destanlarından biri. "







İlhan Selçuk - Ziverbey Köşkü

Ne olursa olsun, yaşanmış olaylar bütün tazeliğiyle yeniden yaşanamıyor. Belleğin ne denli güçlü olursa olsun, beş gün önce yediğin biberin acısı damağında oluşamıyor, beş yıl önce kestiğin soğan gözlerini yaşartmıyor; ama acı, tatlı, buruk anları yaşadıkça, zamanın bilincine erişiyorsun.
 
Zamanın bilincine erişmek, zamanın ne zaman hızlandığını ne zaman yavaşladığını duyumsamak demektir.



Jean Paul Sartre " Başkalarının özgürlüğünü amaç edinemediğim sürece özgürlüğü amaçlayamam. "





Ahmet Muhip Dıranas “Bir gün gelir, zaman ve fırsat elverir, kuvvet el değiştirir. Bu hep böyle gider ve dün bağıran bugün suskun, bugün susan ise yarın bağıran olur.”





20 Haziran 2018

Cahit Külebi - Yurdum


Kederlendiğim günler olmuş
Naçar dolaşmışım sokaklarında,
Sevinçli günlerim olmuş
Başım havalarda gezmişim.
Bağrımı açıp ılgın ılgın
Esen serin rüzgarlarına,
İlk defa kıyılarından
Denizi seyretmişim.
Issız çorak ovalarında
Günlerce yolculuk etmişim.

Ağladığım senin içindir
Güldüğüm senin için
Öpüp başıma koyduğum
Ekmek gibisin.


Muazzez İlmiye Çığ " Dünyanın tüm imkânları bende olsaydı, önce ülkemi Atatürk’ün yoluna tekrar getirmek, bu işi başardıktan sonra da uzaya gidip dünyayı seyretmek isterim."






104 Yaşında Bir Ulu Çınar “Son Sümer Kraliçesi” Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ 

İyi ki doğdun. Doğum günün Kutlu Olsun

Emil Cioran - Tarih ve Ütopya

https://metiskitap.blob.core.windows.net/catalog/657

Cioran'a göre tarih, birtakım atlıların (ya da zırhlıların) halkları çiğneyerek ilerlemesinden ibaret... Mutluluk fikrinin tarihte oynadığı rolü ele alan Cioran, ütopyaların çıkış zeminini ve gitgide insandan uzaklaşmalarını kendine has, müstehzi üslûbuyla dile getiriyor.

Geçmişte kalmış ya da gelecekte kurulacak bir altın çağ yerine öncesiz sonrasız şimdi'nin altını çiziyor Cioran.

 


"Yolum hangi büyük şehre düşse, orada her gün ayaklanmaların, katliamların, aşağılık bir kasaplığın, bir dünya sonu kargaşasının başlamıyor olmasına hayran olurum. Bu kadar kısıtlı bir alanda nasıl oluyor da onca insan birbirini yok etmeden, birbirlerinden ölesiye nefret etmeden bir arada yaşayabiliyordur. Aslında birbirlerinden nefret etmekte, ama nefretlerinin hakkını verememektedirler. Bu vasatlık, bu güçsüzlük toplumu kurtarır, sürmesini ve istikrarını teminat altına alır."
 
 

Clara Zetkin " Sosyal kölelik ve özgürlük, ekonomik bağımlılığa veya bağımsızlığa bağlıdır. "


İnsan suretindeki her şeyin kurtuluşunu slogan edinmiş olanlar, insan cinsiyetinin bir yarısını ekonomik bağımlılıkla siyasal ve sosyal köleliğe mahkûm edemezler. İşçiler kapitalistler tarafından nasıl boyunduruk altına alınmışlarsa, kadın da erkek tarafından öylesine boyunduruk altına alınmıştır ve ekonomik özgürlüğüne kavuşmadığı sürece de öyle kalacaktır. Kadınların ekonomik bağımsızlıkları için en gerekli şart çalışmaktır.



Aydın Boysan “Sahip olduğumuz zaman, az değil çok. Az olan zaman, yararlandığımız zamandır.”

Bu dünyada kendini yüceltenler, ‘sanat ve bilime’ kendini feda edenlerdir.

Her akıl sahibi, kendi aklı dahilinde delirme hakkına sahiptir.

Kitap insanlığın kağıt üzerindeki belleğidir. Kitap sonsuza kadar ihanet etmeyen bir dosttur. Kitabı ilk kez okurken bir dost tanırsın. İkinci okuyuşunda eski bir dosta rastlarsın.

Sahip olduğumuz zaman az değil, çok… Az olan zaman yararlandığımız zamandır.

Bizim dilimiz zoraki kibarları, sokak sözcüğünü küçümseme niyetiyle kullanırlar. Örneğin, sokak kedisi, sokak köpeği gibi…O zavallılar keyfinden mi sokakta yaşıyorlar? Ya sokak kızları?… Kurtarsalar ya.

Beyin alır, akıl tartar ve yorumlar. Mizah’ın hedefi aklı kullanmayı öğretmektir.

Belki her gün aralıksız içiyorum. Hala sığırla samanı ithal ederken “Yerli uçak yapacağız” diyecek kafayı bulamadım. Giderken ne içtiklerini söyleseler bari…

İnsan olarak onurumuz varsa eğer, öleceğimize göre değil, ölmeyeceğimize göre yaşamak ve çalışmak vicdan borcumuzdur.

Hiçbir konuya hiçbir yaşta geç kalınmış değildir. Her türlü eylem ve işten “artan zaman kalmadığı” gerekçesi ile kaçınılması yanlıştır… Hatta saçmadır.

İnsan dediğimiz canlı, son nefesine kadar bir anlamsız ve saçmalık dizisinden kurtulmak istiyorsa, bunun yararlı ve garantılı kurtuluş yolunun “mizah” olduğunu anlamalıdır.

Sabır, eser yaratma çilesinin can üfleyen nefesidir.

Kişi sevgi konusunda da herkesi dinledikten sonra kendi yolunu, kendi gerçeğini kendisi bulmalıdır.

Yaşlılık bütün güzelliklerin seyredildiği bir manzara kulesidir… Ancak ruhları körelmiş olanlar hiçbir şey göremez.

Eğer zaman, düğüm atılmamış bir ip tekdüzeliği içinde akarsa, öylesine bezdirir ki, miskinlik yaratır. Öyleyse “zaman baba”ya da, arada bir düğüm atılır ki, geçmiş günler zevkle anılsın, gelecek zaman da, umut dolu olsun…

Değişmeyen, gelişmeyen, kemikleşen bir sevgi olamaz. Zaman, sevgide biçim ve içerik gelişmeleri yaratır. Sevginin canlı kalması bu gelişmelere bağlıdır.

Sait Maden - Şiirin Dip Sularında


1
yeni bir dize’yi pencereden uzatıp, güneşe doğru
tuttunuz mu akşam üzeri, hava esintiliyse eğer ,
pır pır ettiğini görürsünüz ışıltılar saçarak yer yer.
Kimi kez elinizden kaçtığı da olur; tepe, göl, koru,

tarlalar, karşı dağlar derken bulutlara karışır gider.
Boş kalır şiirdeki yeri. Artık dilinizde bir soru:
Nerde benim düş kelebeğim, ışıktan kuşum? Neydi zoru?
Yokluğunu gidermek için ararsınız yeni bir şeyler.

Zaman geçer. Bilinmedik bir yerde, umulmadık bir gün
üstünüze bir ışık düşer, aydınlanır çevreniz bütün:
yüz güneşin hep birden at sürdüğü aynaya döner deniz.

Bir de bakarsınız gökten aşağı bin kollu bir avize:
sayısız billuruyla parıltılar saçan o yitik dize!
Der gibidir size: Her zaman bu şiirin bir yerindeyiz!

2
Kendi yolumu bulurum, düşünme beni;
her sözcüğün arasından, ağaç, kor, sülün,
serçe.. kolayca geçerim, serin, mor, yeni..
ne gelirse aklına… Bak, diken’in, gül’ün

bütün dönemeçlerinde ayak izim var.
Yolda bulduğum her şeyin tadına baktım,
acı’nın liflerini çiğnedim; korkular
şarap tadındaydı, hüzünler elma… Atım

ürktü kimi sözcüklerden, zora düştüğüm,
yol değiştirdiğim zamanlar oldu. Gök, düğüm
üstüne düğüm attı geçmeyeyim diye

dağın ardına. Olsun. Ben oradan gelen
iniltileri dinledim, sık sık yükselen
çığlıklar, ağıtlar duydum. Dönmem geriye!

3
Ne bekliyorsun? Uyak mı bekliyorsun burada
yağmur bekler gibi kaç gündür?
Bak, bulutlandı yüksekler , umut kesme, incecik
bir çisenti başladı bile.

Dur, ne diye kenti çisenti’ye uydurdun? Gerek
yok daha. Az sonra her yeri
bir engerek gibi sarar yağmur; gündelik sofra
çamurla örtülür üstelik.

…Her yer su dolu, delik deşik. Gideceğin yolu
bulamazsın bu karanlıkta.
Bize buyur. Aralıkta çıkarırsın üstünü,

dinlenirsin. Uyak ararız
birlikte. Gerekirse tuzak kurarız en uzak
yerlere. Bana bırak o işi.

4
Bu şiirde her dize’nin
çizdiği gizli eğriler
üst üste gelince, senin
yollarını birer birer

düğümleyecektir, sevin,
düşünde beyaz gemiler
yüzen uzak bir kimsenin
uykusuna. Bir el siler

gibiyken o eğrileri
var hızıyla, ayrı bir el
uzanıp ileri geri

saracak seni bir mumya
sarar gibi, öyle güzel,
yok olacak eski dünya.

5
Korkular ne renktedir, düşündün mü hiç,
ayva sarısı mı, üvez renginde mi,
küf yeşili mi yoksa? Ya senin sevinç
çığlıkların sülün kuyruğu, kuş yemi,

serçe göğsü renginde mi? Ben öpe öpe
bakıyorum her şeyin tadına. Tanrı
ne renkte, senin renginde mi, körpe
kuzukulağı renginde mi? Dağları

örten şu kızıl akşam sisleri, kuşku
mu yoksa acı mı? Mor kanatlı bir uyku
dönüp duruyor havada, narçiçeği

gökyüzü bir benim yüzüme benzerken
bir senin yüzüne… Ben bunları derken
nasıl açıyor bulduğum renkler gerçeği!

6
Bir sözcüğü değiştirmek istersiniz de
bozarsınız ya kapanmış bir dize’nizi,
çözüp yolu düğümünden, çözüp denizi
halatından ağır ağır, içerinizde

uzun bir geziye çıkıp, şu liman senin,
bu liman benim gidersiniz ya; derken
yeni bir yığın sözcükle kabarır yelken;
hangisini isterseniz alın, kimsenin

bilmediği bir düşte avuç avuç yıldız
ya da kucaklar dolusu gül topladınız
dizenizde boş kalan yere. Sizin bunca

çabanıza karşın, o da ne? eski sözcük,
gözlerinin içinde hınzır bir gülücük,
uzanmış kendi yerine boylu boyunca!

7
Bir sözcüğün içinden geçiyoruz seninle,
ufacık bir sözcüğün, yaprak gibi, kırlangıç
gibi… İlerden gelen şu çağıltıyı dinle
karanlıkta: Derin bir suyu usta bir dalgıç

gibi geçmemiz gerek…
Evet, şimdi sivri, sert
taşlara sürtünerek gideceksin. Mağara
gibi bir yer burası. Bir uğultu var, evet,
ateşböcekleri var, gözler var, ara ara

yanıp sönen… Güç adım atıyoruz yapışkan
çamura bata çıka… Ansızın ilerde kan
rengi yapraklarıyla yükselen bir ağaç, ve,

üzerinde bir yığın insan yüzü, tek meyve…
Korkma, yolun sonuna az kaldı. Şu burgacı
aşınca kurtuluruz.

-Neydi bu sözcük?
-Acı!


Ali Şeriati “Düşünme, itaat et diyenlere değil; düşün, sor, sorgula diyenlere kulak ver.”

“Her yerde olan fakirlik açlık ya da açıklık değildir. Fakirlik para ve altına sahip olamama da değildir. Fakirlik, sahafta satılmamış bir kitabın üzerindeki tozdur. Fakirlik, kağıt imha makinasında gazete parçalayan bir bıçaktır. Fakirlik, arabanın camından dışarıya atılmış muz kabuğudur. Fakirlik yemeksiz geçirilen bir gece değildir;  fakirlik “düşünmeden” geçirilen bir gecedir.”


“Ben herkesi rahatlatmak için gelmedim. Ben rahatları rahatsız etmek için geldim. Ben esrar ve eroin miyim ki herkesi rahatlatayım. Ben yazılı cevapları olanlardan değilim. Eğer birisi gerçekten bir hizmet yapmak istiyorsa, rahat insanları rahatsız etmeli, suskunları konuşur, uysalları hareketli hale getirmeli, donuk insanlar arasında mücadele çıkarmalıdır.”


“Bir inanç geometrik şekil kazandığında, kendisinin en iyi anlatımını ya da anlatım dilini bulmuş olur. Bir geometrik şekil içerisinde anlatılıp betimlenebilen her inanç, mantıklı ve doğru olduğunu kanıtlamış olur. Çünkü dünyadaki en kesin bilimsel kavramlar, matematiksel kavramlardır. Felsefi ya da dini inançlarımızı geometri ya da matematik diliyle anlatabilirsek, hem kendi inancımızı anlatmada en iyi dili bulmuş, hem de inancımızın akli, bilimsel ve mantıklı olduğuna ilişkin en iyi dayanağı elde etmiş oluruz. Tartışmayı, cedelleşmeyi, asılsız kanıtlar ileri sürmeyi, zihin yormayı, benzetmelere girişmeyi -ki bunlar kanıtlama ve mantık bakımından güçsüzlüğün dilidir- gerektiren felsefe ve dinlerin tersine bunların yerine bu düşünsel, felsefi ya da dini, hatta edebi ve sanatsal öğreti için anlatım dili olarak matematikten yararlanılabilirse, o zaman bir öğreti hem anlatım bakımından başarılı, hem mantıksal kanıtlama ve mantıklı olma açısından başarılı olacaktır. Böylelikle o öğreti, bilimsel temellerinin bulunduğunu gösterir. Ayrıca; bir öğretinin anlatıldığı geometrik şekil, kendisinin doğal bir şekil olup olmadığını, normal ya da anormal bir şey olduğunu, uyumlu ve sağlıklı ya da birbirine girmiş uyumsuz bir yapıda olduğunu gösterir. Bir öğretinin bu geometrik yapısından, o öğretinin doğallık ve sağlık ölçüsü belirlenebilir.”





Blaise Pascal - Düşünceler





Yararlı olmak ve bir başkasına yanıldığını göstermek istediğimizde, o kişinin söz konusu şeyi hangi açıdan ele aldığını gözlemlememiz gerekir, çünkü genelde bu şey o açıdan bakıldığında doğrudur. Bu gerçeği kabul etmeli, ancak bunun hangi açıdan yanlış olduğunu görmesini sağlamalıyız. Karşımızdaki bundan mutluluk duyacak, çünkü yanılmamış olduğunu, tek eksikliğinin bütün açılardan görememek olduğunu anlayacaktır. Çünkü her şeyi görmemesinden ve ele aldığı açıda doğal olarak yanılabilmesinden kaynaklanır.



Peyami Safa - Şimşek


 
 İnsan pek ehemmiyetsiz şeylere mânâ verir. 
 
*

Peyami Safa'nın insan ruhunun derinliklerinde dolaştığı Şimşek romanı, yaşanan ruhi gerilimlerin beden üzerindeki somut etkisini mükemmel bir şekilde gösteriyor. Bağlarbaşı'nda misafirlerin bir gün bile eksilmediği büyük ve eski bir köşkte, Müfid çocukluğundan beri dayısı Sacid ile hep aynı çatı altındadır. Müfid da­yısının arkadaşlarından Pervin'le daha yeni evlenmiştir. Evlenmeden önce Sacid'le ilişkisi olan Pervin, her ne kadar evlendikten sonra ilişkisini sonlandırmaya çalışmışsa da Sacid her seferinde onu ikna etmenin yollarını bulmuştur. Müfid, dayısı ve eşi arasında gizli bir ilişki olabileceğinden şüphelenmektedir ve çare olarak eşiyle birlikte köşkten ayrılmak ister, fakat Pervin'den um­duğu desteği bulamaz. Müfid, karşılaştığı olaylar ve arkadaş çevrelerinin imaları neticesinde bir veda mektubu bırakarak teyzesinin Çengelköy'deki evine taşınır. Bütün şüphelerine ve aslında içten içe inandığı gerçeklere rağmen, eşine duyduğu sevgiden vazgeçemeyen ve zaten zayıf bir bünyeye sahip olan Müfid, Pervin'e duyduğu hasretten dolayı yatağa düşer. Ancak hasretine dayanamadığı eşinin kendisini ziyarete gelmesine daha sonra müsaade eder. Hatta Pervin'in varlığından aldığı güçle biraz olsun iyileşmeye başlar. Fakat o gün, bir şimşek aydınlığının doldurduğu hasta odasında korkunç bir manzara ile karşılaşır.
 

Bir Dinozorun Anıları "Romantizm"


Romantizm, her nedense, sulandırılmış ucuz bir duygusallıkla özdeşleştirilerek hor görülmüştür öteden beri. Oysa ben, on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısındaki İngiliz Romantik akımının bir uzmanı olarak geleceğin güzel günlerine inanan; kendi çağının çirkin gerçeklerine teslim olmayı reddeden; insanları, doğayı ve yaşamı coşkuyla seven şairleri tanımlamak için kullanıyorum "romantik" sözcüğünü. 

Bu açıdan Nâzım Hikmet tam anlamıyla romantik bir şairdir benim gözümde. Nâzım'ı ve öteki büyük romantik şairleri düşündükçe de, kendi romantizmimden değil utanmak, tam tersine gururlanıyorum. İnsanları, doğayı, yaşamı sevmeyeceksen, yaşamanın ne anlamı var ki? Birçokları, birtakım çirkin gerçeklere bağlı kalmayı, onları bir an olsun gözden kaçırmamayı bir marifet sayarlar. "Biz gerçekçiyiz" diye diye, zamanla hem kendi kişiliklerini çirkinleştirirler, hem de o çirkin gerçeklerin gittikçe daha derin kökler salmasını, giderek nerdeyse kutsallaşmasını sağlarlar. Ben o çirkin gerçeklere boyun eğmemeye kararlıyım. Bu yüzden yaşadığım sürece romantik tekmeler atıp duracağım  o çirkin gerçeklere. 

Canları isterse, hayalperest diye küçümsesinler beni. Buna hiç bozulmam; çünkü bir insanın ancak düşgücünden yararlanarak hayal kurabildiği sürece gerçek bir insan olduğuna inanıyorum. 



Attila İlhan - Bakarsak

Zarif bir hüzündür bembeyaz dolaşan kuğuya bakarsak
Mücevher titreşimleriyle mütereddit bir akşam suya bakarsak
Fazlasıyla ısındı deniz kaynadı kaynayacak
Dipten bir deprem yaklaşıyor suyun üzerindeki buğuya bakarsak
Ne kadar yoksul ve çıplak görünürse görünsün ağaçlar
O kadar yakındır ilkbahar özsuyu yürümüş dallara uğultuyla bakarsak




Fakir Baykurt - Analar l


Analardır elbet doğuran 
en ilkin kucaklayıp seveen ... 
Analardır bekleyen yolları 
Düştün mu, üşüttün mü 
Üzülüp ağlayan 
Analardır yaraları saran 
Analardır özveriyle saçını süpürge eden 
okul parası cep harçlığı 
Yetmezleri yetiren
Mutlu mu mutsuzlar mı 
Çoğu okul görmez 
Anadolu'da Şehre inmez tiyatro bilmez 
Parmakları sürekli soğan kokan 
Analardır bu nasıl yaşam 
 İran'da 
Afrika'da  
Türkiye'de  
Karanlıklarda yol arayan  
Analardır, mutluluk ne zaman?



Irvin D. Yalom "Kendimi iyi hissedersem bazen saatlerce yürürüm. Yürürken bir şeyler karalarım; en iyi düşüncelerim, en verimli çalışmalarım bu yürüyüşlerde ortaya çıkar."

Yaptığım seçimler başkalarını tutsak ediyorsa ben o özgürlüğü seçemem.

Her şeyin derinine inmek; Bu zahmetli bir özellik. İnsanın gözlerini hep yorar ve sonunda insan isteyebileceğinden daha fazlasını bulur.

Evlilik bir hapishane değil, içinde daha yüce bir şeylerin yetiştirildiği bir bahçe olmalıdır.

Geçmiş, bugünkü bilincin bir parçasıdır.Şimdiki zamanı hangi gözlükle görüyorsan, işte o gözlüğü şekillendirmiş olan, geçmişindir.

Birinin kendisine başka birine açması ihanetin kapılarını açar ve ihanet insanı çok rahatsız eder.

Gururlu bir yüceliğe erişmek isteyen ağaç fırtınalı hava ister. Yaratıcılık ve keşif de acıda saklıdır.

Bazen kader bizi öyle durumlara düşürür ki, doğruyu yapmakla yanlış yapmış oluruz.

Doğum günleri, hayatımızın geçip gitmekte olduğunu hatırlatan hazin işaretlerdir ve doğum günlerini kutlamaktan amaç da bu hüznü inkar etmektir.

Birden doğrulup çevreme baktığımda kimsenin yanımda olmadığını, bana eşlik eden tek şeyin zaman olduğunu görüyorum.

Psikolojik gözlem, yaşam yükünü hafifletebilmenin en uygun yollarından biridir.

Kendinizle gurur duymak istiyorsanız, gurur duyabileceğiniz şeyler yapın.

Bizim kardeş beyinlerimiz vardır; yarım sözcükler, yarım cümlelerle, yalnızca hareketlerle birbirimize çok şey anlatabiliyorduk.

Yaşamak ile sorgulamak arasında bir seçim yapmam gerekirse her defasında yaşamayı seçerim. Açıklama illetinden itinayla sakınırım. Bunu sana da tavsiye ederim. Bir şeyleri açıklama dürtüsü modern düşüncenin salgın hastalığıdır.

Genellikle, sorulmayan soru en önemli sorudur!

Ümit mi? Ümit en son kötülüktür. Pandora’nın kutusu açılıp Zeus’un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri, insanlar yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladı. Fakat Zeus’un arzusunun, insanların kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır.

Ona sarılmak istedim ama aramızdaki uçurum, köprü kurulamayacak kadar genişti.

Tek ödevin kendin olmaktır. Güçlü ol: Yoksa, büyümek için hep başkalarını kullanmak zorunda kalırsın.

İnsanları etkilemek için akılcılığı bir kenara bırakıp daha aşağı düzeydeki becerileri kullanırsak, elimize geçenin daha ucuz ve daha aşağı düzeyde bir insan olacağıdır.

Kelimeler yalnızca not düşmeye yarar. Melodiyi oluşturan,fikirlerdir. Yaşamın çatısını da fikirler oluşturur.

Che Guevara " Yepyeni bir dünya kuracağız... Ve dört bir yana yazacağız; Gerçekçi ol, imkansızı iste."



Her şey çocuklara daha mutlu bir Dünya bırakabilmek içindi.

Tek amacım, gittikçe soğuyan bu dünyada üşüyen halkların ısınabileceği, paylaşılan ateşler yakmaktı.

Dünyanın neresinde olursa olsun, haksız yere birisinin suratına atılan tokadı kendi suratında hissetmeyen kişinin insanlığından şüphe ederim.

Peşinden gidecek cesaretin varsa, bütün hayaller gerçek olabilir!



Maksim Gorki - Ana

İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne. İşte asıl cinayet bu… Utanılacak bir cinayet… Bir takım silahlar çıkartıyorlar, insanları öldürüyorlar ve bunu yapanlara devlet diyorlar. Evlerine, sosyal statülerine, paralarına hiçbir zarar gelmesin diye garip insanları harcıyorlar. Anlıyorsun beni değil mi anne? Halkın ruhunu kurutuyorlar ve hiçbir şey anlamaz hale getiriyorlar.



Fernando Pessoa - Bütün Aşk Mektupları



Bütün aşk mektupları
Gülünçtür.
Aşk mektubu olmazdı onlar eğer olmasalardı
Gülünç.

Ben de zamanında yazdım aşk mektupları,
Başkaları gibi,
Gülünç.

Aşk mektupları, eğer aşk varsa,
İster istemez
Gülünç.

Ama, her şey bir yana,
Asla aşk mektubu
Yazmamış olanlardır sadece
Gülünç.


William Butler Yeats - Herşey Ayartabilir Beni

Her şey ayartabilir beni şu şiir uğraşından:
Gün olur bir kadının yüzü, ya da daha kötüsü
Çektiği çile alıklarca yönetilen yurdumun;
Şimdi daha kolayı yok
Elimin alıştığı bu işten. Gençken
Metelik vermezdim türkülere,
Sazını çalmaz mıydı ozan
Kılıç kında beklercesine;
Razıyım, dileğim yerine gelsin de tek,
Balıktan daha soğuk, daha dilsiz, daha sağır olmaya.



Kazım Koyuncu

İnsan hayatının hiçe sayıldığı, kendinden olmayanın değersiz görüldüğü, barışın ve kardeşliğin önemsiz sözcükler, insanın en değersiz şey olduğu ülkede yok olan sen, yok olan ben, yok olan sevgi, yok olan zaman, yok olan insan, yok olan ... YAŞAM!


Sennur Sezer - Hekim Öğütleri

Uyanıp gecenin bir yerinde karanlığı dinlemek?
 Sevdadandır 
Dalıp gitmek yıldızların kımıltısına 
Yüreği bölmesi türkülerin? 
Sevdadandır
 

Leo Buscaglia

Kendilerine inananlar ve yaşadıkları ana güvenenler hayatı en keyifli bulanlardır. Bunlar, geçmişin pişmanlıkları değil anıları depolayacak bir yer olduğunu; geleceğin korku değil umutla dolu olması gerektiğini öğrenmişlerdir. Ve bizim sadece günümüze ihtiyacımız vardır.



Özdemir Asaf - Çocuklara


Yalan bile söylerken 
Prensibim doğruluk 
İsterim ki ben 
Sen de öyle ol çocuk



Cengiz Aytmatov " Kendinizi yılgınlığa teslim etmeyin. Hayat böyledir, yaşamak gerek."

Zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez. Elinden malını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama senin onurunu kırar, ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur.

İnsan için en zor olan şey, her gün insan kalmaktır.

En işe yaramaz ama hayatta olan bir baba, en ünlü ama ölmüş bir babadan bin kere daha iyidir.

Bu dünyadan insanlar göçüp gider ama yaptıkları iyi şeyler kalır.

Her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi milli gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız.Edebiyatın milli hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu milli olanın ötesine doğru genişletmek ve ‘evrensel’ olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi yazar ‘tipik insan’ ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.

Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun? Nereye gidersen git, üzüntülerin de seninle beraber gelecektir..

Ben savaşta ölen bütün yiğitlerin ve oğlumun önünde saygıyla eğilirim.Analar yavrularını yaşamaları için doğurur.

Mutsuz kadınlar mezarlarınızdan kalkın! İnsanlıktan çıkmış olmaktan, bir gölge gibi yaşamaktan kurtulun! İnsanca yaşamaktan alıkonulan kadınlar kenetlenin! Eski zamanların karanlıkları önümüzde titresin. Bunları ben bu durumu son olarak yaşayan kadın olarak söylüyorum sizlere.

İnsan sonsuz olmak ister. Kalp ölümsüzlüğü arzu eder. Aşk insandaki bu hissin gerçek zannedildiği gizemli bir oyundur.

Ne de olsa, yeryüzünde bir gün geliyor, hak yerini buluyor, kimsenin yaptığı kötülük cezasız kalmıyor.

Acaba aşkta her dem küllenen acı trajediler, neden çiçek açan mutluluklardan daha çoktur?

Yeryüzündeki bütün yaratıklar arasında şeytanla hemen uyuşan, anlaşan tek yaratık insan idi. Bu uyuşma sonunda, yüzyıllar, bin yıllar boyunca kötülük ekti, kötülük biçti ve kötüye zafer kazandırdı. Evet, kötülük yapma ve yayma konusunda insanla yarışabilecek yaratık yoktu.

İyilik sokakta bulunmaz, insanlardan öğrenilir.

Gün gelir ve anlar ki insan; Yaşadığı her şey bir yalandır..! Geriye vazgeçemediği bir Aşk ve kabullenemediği bir yalnızlık kalır.

Birlikte yürürken gözümüzde bütün dünya değişirdi ve biz bir masal aleminde yüzerdik. Ve, her tarafı sürülmüş boz toprak, dünyanın en güzel tarlası olarak görünürdü bize.

Herkese bir yer vardır bu dünyada.

İnsanın mutlu olması ve bu mutluluğu başkalarına da vermesi bazen ne kadar kolay oluyor… Ama gerçek hayat bu değildi. Mutluluğun yanısıra, peşini hiç bırakmayan, insanın ruhunu, bütün hayatını allak bullak eden felaketler, mutsuzluklar da vardı.

Böyle korkunç olaylar bazen insanların başına da gelebilir. Üstesinden gelemediği çelişkilerle baş başa kalan insan, moral bakımından derinden derine sarsılır ama bunu kimseye söyleyemez, çünkü ona kimse yardım edemez. Bu korkunç bir yer kayması gibidir, tehlikeyi görürsünüz; ama bir şey yapamazsınız.

Mutluluk bir dağ yolu gibidir.Bakarsın tepelere tırmanır,sonra bir bakarsın,aşağıya iner.Tek başına nedir insan?Ama başkalarıyla birleşirse dağları devirebilir.Bizim şu güzel,şu yaşanası dünyamız böyle işte.

İnsanın yaşamak için bir amacı, bu amaca ulaşmak için tutacağı bir yol olurdu.

Pişmanlık hemen gelmez, çetin yollara uğrar önce.

İnsanın çok büyük bir mutluluğa ihtiyacı yoktur.Bir çiftçi için mutluluk, kendi tarlasını sürüp ekmek ve ürün almaktır.

Evlerin arkasından bakmak, bir insana sırtından bakmak gibiydi. İçinde neler olduğu hiç anlaşılmaz.

Sen kendini biliyorsan, bil ki kendini bilmezlerin söyledikleri anlamsızdır. Unutma gereksiz eleştiri sadece gizli hayranlıktır.

Hayat böyleymiş! Her şey korkunç, karışık, anlaşılmaz. İşin bir başı bir de sonu var, ortasında ise herkes kaderini yaşıyor.

İnanmayan insan başı ağrımayınca Allah’ı düşünmez.

Bir insanın kaderi, dağdaki patika gibidir; bazen çıkar, bazen iner, bazen de dibi görünmeyen bir uçurumun başına gelir durur. İnsan tek başına böyle yolda yürüyemez. Ama birleşenler, birbirlerine omuz verenler her engeli aşar.

Zaman kimseyi kayırmaz, her canlı yaşlanır, her şey eskir.

Kendinizi yılgınlığa teslim etmeyin. Hayat böyledir, yaşamak gerek.

İstisnasız herkes adalete güvenmeli, ondan yararlanmalıdır. Hiç kimseye ayrıcalık, üstünlük tanınmamalıdır.

İnsan yalnız olunca neler neler düşünür… gerçekleşmemiş hayallerini, uçup giden yıllarını, ilk aşk maceralarını… O pek gerilerde kalan yılları, erişilemeyen ve erişilemeyecek olan bir isteği hatırlamak, düşünmek de hoş bir şeydi. Niye böyle olur? Bunu da bilmez insan. Ama zaman zaman bunları düşünmekten, o günleri yeniden yaşıyor gibi olmaktan hoşlanır.

İşin en korkunç yanı çocukların niçin aç kaldıklarını, niçin yiyecek bulamadıklarını anlayamaması. Yetişkinler hiç olmasa açlığın sebebini biliyor ve bir gün bunun son bulacağını düşünerek avunuyorlar, ama çocuklar bilmiyor ve anlamıyor.

Yeri gelmişken, benim anladığım gerçek mutluluğun da bir rastlantı sonucu olmadığını, yaz yağmuru gibi birden bire başımıza düşmediğini söylemeliyim. Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk, birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor.

Öyle insanlar vardır ki , çalıştıkları zaman onlara bakmaya doyamazsın.

Dallarda asılı durmaktan yorulan yapraklar da düşüyordu yerlere.

Kadın kapris yapıp alınganlaşıyorsa sorun yok. Bir çözüm aradığını gösterir bunlar. Bil ki asıl sorun, sustukları zaman başlar.

Demek ki insanın beyni bir dakika düşünmeden duramıyor, o garip başı öyle yaratılmış ki istese de istemese de düşünceler ard arda geliyor, bir düşünceden öbürü doğuyor, herhalde ölünceye kadar böyle devam ediyor bu.

Yalnız şunu bilmelisin ki, mutluluk ancak namus ve haysiyetini koruduğun sürece vardır.

Aslında her insan bir romandır ve biraz kahramandır. Gün gelir anlar ki, harcadığı tek şey hayalleri değil, zamandır.

Ölüm karşısında herkes eşittir.

Affedince yorulur insan, yalnız kaldığında bir de; ama insanı en çok yoran şey hayal kurmaktır, olmayacağını bildiği halde.

Devlet bir sobadır ve yakıtı da yalnız insandır. Yakacak insan olmazsa soba söner. Sönen yanmayan bir sobanın da hiçbir yararı yoktur. Ama öte yandan bu insanlar da devlet olmadan yaşayamazlar. Sobayı tutuşturan yakan onlardır. Sobayı yanar tutmakla görevli olanlar da ona yakıt temin etmelidirler. Her şey buna bağlı!

Bir insan kendini gösterecek bir şey yapmazsa, yavaş yavaş unutulur gider.

Halk bir denizdir, derin yeri de vardır, sığ yeri de.

Kuvvet kuvveti kırınca, olağanüstü olan değersiz kalır, görkemli olan acınacak hale düşerdi. İşte bundan bir sonuç çıkarıyordu: Bükebildiğin, ezip yok edebildiğin şeyin hiç bir önemi yoktur. Baş eğip diz çökenler, galibin insafına kalmışlardır. Ancak budur hakkettikleri. Dünyanın temel düzeni, asıl kuralı da dayanıyordu.

Hayat değişmelerle, yenilenmelerle doludur. Her değişim, ömrün geçip gittiğini gösterse de, hayata anlam kazandırır ve insan yaşamak ister. Senin de başına gelmedi mi, insan hastalanır ve sonra iyileşir, iyileşince hayatın değerini daha iyi anlar, ondan yeni bir tat alır.

İnsan her şeyi anlatamaz. Zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.

Doğacak her çocuk umutla beklenir, çok uzun ömürlü olacağı, hatta ölmeyecekmiş gibi uzun ömürlü olacağı ümit edilir. Bu ümit olmasa, insanlar dünyaya çocuk getirmede bu kadar istekli olurlar mıydı?

Eğer insan için mutluluk geçmişte ya da gelecekte değil de yalnız yaşanan zamanda varsa.

O, mutluluğu düşünmüyordu. Çünkü insan mutlu ise onu düşünmez. O, bundan güzel bir dünya, babasından iyi bir baba olmadığını düşünüyordu yalnız.

Oktay Rifat - Yağmur Başlangıcı



Siz bir başlangıç bile değilken
yokken denemez çünkü vardınız
geyikler inerdi gözlerinize
ağaçlarınız fındık ve sincap
bu yüzden omuzlarınız
memeleriniz bir kitap gibi okunaklı
oluklara düşen sessiz damlalardı

bin kez yondum sizi bin kez doğurdum
bir keten buruşukluğu her seferinde
yağacak diye düşünürdüm havalara bakarak
bir serinlik bir kıpırtı otta ve ağaçta
akşamın kanından gecemize yaklaşan
bir gemi gibi önce küçük sonra yakın
iri damlaları o seyrek yağmurun
tüterdi ot çakıl kum

siz bir başlangıç bile değilken
sizi yazdım kotardım
bir başucu kitabı olmanızı istedim
tek tek iri o yabanıl kelimeler
onlar işte renkli zarlarının içinde
olukların çinkosunda yuvarlanan

siz daha bir başlangıç bile değilken
yağmur başlamıştı
ama ne ben ne bahçe ne yaz
hiçbirimiz.


08 Haziran 2018

Abraham Maslow - İnsan Olmanın Psikolojisi

 Üçüncü Güç adıyla tanınan Hümanistik Psikolojinin babası Abraham Maslow, "İnsan doğası ancak objektif ile sübjektif bir arada ele alındığında anlaşılabilir. Bireyin ne olduğunu değil, ne olabileceğini, ne gibi potansiyeller barındırdığını incelemek insan türünün mutluluğu ve geleceği açısından çok önemlidir" diyor. Maslow'un başını çektiği hümanist psikologlara dek bilimsel bakış, insanın eksikliklerine yoğunlaşıyordu, gücüne ve potansiyeline değil. Oysa Maslow'un inancına göre ruh sağlığı anlaşılmadan ruh hastalıkları anlaşılamaz. Maslow'un yaklaşımında söz konusu olan, diğer teorilerin kökten reddi değil, farklı bakış açılarını bütünsel bir kavrayış haline getirmektir.

İnsan Olmanın Psikolojisi'nde bulacağınız işte bu bütünlükçü bakış.

HÜMANİST PSİKOLOJİNİN TEMEL KİTABI!
 

06 Haziran 2018

Haydar Ergülen - Ay Antolojisi


Elmanın küçük ve kırmızı olduğu yıl
şiir yağmurun yerine yağar
ve bordo bir ay kanar bundan aşk yerine... Bir Kızılderili Şiiri

Ocak
Yazla yıkanmış elma
caneriği olur sesinde
güzün yıkadığı üzüm
cansuyudur sevgiliye
(Eski İran Şiiri)

Şubat
Benim sende bir emanetim vardı
elma d iyedir, sende benim olan tek şey
Kızıldeniz'e git, elmayı bırak, sen de
elma boyunca yürü denizin içine
dibe vurunca anlaşılır bazı şeylerin derinliği
ben hiç elma yiyen balık görmedim
insandan yaralanacağına balıktan yaralansın bu kez
o elma kalbimdir benim eski serseriliğim
(Eski Mısır Şiiri)

Mart
Şairlik, haksızlık etmektir düpedüz
elma dururken üzümün karanlığına
her bağdan yepyeni bir salkım heves
ve her adada başkalığıyla şımarıyorsa elma
ve üzümden sarhoş olacağına, ah geçkin şair,
elmadan başı dönüyorsa, unutur elbet
genç bir âşık gibi bağbozumunu da
AY ANTOLOJİSİ

kelimeler de suçortağı olur ve şiir bozulur:
Üzümü küstürme, karanlık olan elma
gecenin ve aşkın anlattığı da bu
yaz geçsin tez güz evine dönsün
ayışığıyla yıkanmış vedalarda
sevdiğim bağbozumu
(Eski Ada Şiiri)

Nisan
Nar dahi açılsa tanesi narin
üzüm yatağında ateş, yüreği serin
elma sırmış meğer ötesi derin
bir elmayı soyamadım erenler
Ağustos'a düştüm aşktan bir umman
Ekim'de eğlendim hayli bir zaman
boşunaymış yağmur, zalimmiş Nisan
bir gönlümü bilemedim erenler
(Eski Bektaşi Nefesi)

Mayıs
Bordo yorgan
ağır geldi kışa
bundan hüzüntülü elma
(Eski Bir Haiku)

Haziran
Seni neyle geri getireceğim, de bana güzel yağmur
büyük bir ev buldum, adı sokak, bir de küçücük
parkı var, gölgesi içinde keder gibi durur
ister Haziran de, ister Ağustos, balkonunda
aşka da yer bulunur, hâlâ elmayım diye
mırıldanan şiiri de say şarabın bordosuna
keyfimiz tamam olur... demek isterdim ama,

nasıl derim, sokağa yağmur gibi konuk giden
şu küçücük kedi kız bir daha nerde bulunur?
(Eski Bizans Şiiri)

Temmuz
Cumartesi: Şehir kalabalık ve kendine çarpıyor.
Pazar: Ada sessiz ama yalandan batıyor.
Pazartesi: Sanki yazın son günü herkes kızıyor.
Salı: Yağmur nerede bir arkadaş daha ölüyor.
Çarşamba: Pul mu yetişir acıya mektup gibi yağıyor.
Perşembe: Bordo mu? Ay çıkınca boyası dökülüyor.
Cuma: Elma çürük, şiir hava gibi bozuyor.
Şiir hangi gündür?
Kim bilir?
Yazan bilmiyor.
(Yeni İstanbul Şiiri)

Ağustos
Merhamet ayları çoktan geçmiş olmalı
Ağustos merhamet kadar sıcak değilmiş!
İnsanın kendisiyle arayı açtığı zamanlar vardır
bir gün de olabilir bir ömür de, fakat
hiçbiri hoyrat sayılmaz Ağustos kadar
bazen bunca uzaklığa bakıp da insanın
git diyesi gelir Ağustos'a 'git ve merhamet
dilen zalimliğine şu adı çıkmış Nisan'dan'
Yalnızca bir yaz olsa kaybolan, değil
merhamet gibi kayıpmış şu Ağustosta şiir...
(Yeni Yaz Şiiri)

Eylül
Ha şiir yazmışsın Eylül'de
ha günah işlemişsin
bence ikisi de bir
ve yalnızlık suç gibi işlenir
Eylül'se, şiir bekleyebilir
yazma, ağaçlara bak
şiir gazel gibi dökülebilir
Elmalar kızarıyor mu beni güldürme
güldürme üstüme bir de şu sarışın Eylül'ü
şarabın tortusu bordo bir acı
Eylül'ün sonuysa hiç değişmez
ezilmiş şiirden ibarettir
("Defterlerde Kurutulmuş Şiirler"den)

Ekim
Evine dön! Ekim'den şiire giderken
kim bilir kaç bağbozumu?
(“Yola Dökülenler İçin Kılavuz'dan)

Kasım
Gidecek başka bir yeri varken Kasım'a gelen
kelimelerden şiir olur (ben gelir miydim?)
Düşecek başka bir şiir varken bana düşen
elmalardan ayrılık olur (ben de düşerdim!)
Isınacak sıcak ruhlar varken benimle üşüyen
renklerden sonbahar olur (beni de yetiştirdiler!)
Bu şiirin gidecek bir yeri yok, Kasım gibi kimsesiz
dalında bir yaprak gibi, güz ondan habersiz
üç beş kelimem olsaydı benim de tütseydi ocağım
nice bir iklime düştü ki ruh benden de tesellisiz
(Eski Yahudi Mistik Şiiri)

Aralık
"Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filan da gider bu gidişle''
Aralık yoktur Turgut Uyar'da
Ekim gibidir her şey
bence de öyle
Ekim gidiyorsa Aralık niye beklensin ki
Ekim'in şiiri var, Aralık'sa şiir yerine
bir kere bile geçmesin sokağımızdan
kötü şiirler gibi bekletmesin de sonuna dek
Ekim gibi ansızın bitsin ya da bitmeden...
Yarım kalsın!
Ne kadar yarım kalırsa o kadar şiir
ne kadar Ekim olursa o kadar Aralık
kalır şiire, kaybolalım diye hemen
ve şiirimiz sanki yazılmış gibi önceden
yarısı Ekim'den yarısı şiirden yarım Aralık