23 Mart 2017

Abidin Dino - Yeditepe öyküleri

Yeditepe Öyküleri, Abidin Dino tarafından 1934-1940 arasında yazılmış olan beş kısa öyküden oluşan kitaptır. Yeditepe başlığındaki ilk öykü 1934 yılında Servetifünun dergisinin 2258-573. sayısında yayımlanmıştır. İkinci öykü 1934'te yine Servetifunun dergisinde, üçüncü öykü 1939'da Yeni S.E.S., dördüncü öykü 1940'ta Yeniyol'da, beşinci öykü ise yine 1940'ta ancak bu kez Küllük'te yayınlanmıştır. Kitapta yer alan desenler de yine Abidin Dino'nun kendisine aittir. 
 
SUNU
 
  Abidin Dino, ölümünden sonra da bizleri şaşırtmaya devam ediyor.
Eller ve özellikle Pera  Palas’tan sonra yayımlanan, uzun yıllar boyunca çeşitli aralıklarla dönüp dönüp yazdığı Sinan’ın düşsel yaşamöyküsünün ardından gelen Toplu Yazıları, ölümüne değin yakın çevresi dışında pek bilinmeyen yazarlık yönünü öne çıkardı Dino’nun.
Abidin, yaşamı boyunca sürekli yazdı ve çizdi. Ölene değin: Sözcüğün gerçek anlamında, son nefesine değin, belki ilk kez titreyen eline karşın, küçücük not defterlerine notlar düşmeyi, desenler çizmeyi sürdürdü.
Bu kitapçıkta yer alan beş öykü ise çok eskilerden geliyor. 1930’lardan. Yeditepe başlığını taşıyan ilk öykünün yayım tarihi 1934. Dönemin önemli dergisi Servetifünun’un 2258-573. sayısında yayımlanmış. Demek ki, bu öyküyü yazdığında Abidin, yirmi bir-yirmi  iki  yaşlarında.  Sait  Faik  henüz  ilk  kitabı Semaver’i (1936) yayımlamamış.
İkinci öykü Kasım 1934’te gene Servetifünun’da (ama artık  adı Uyanış), üçüncüsü  1939’da Yeni S.E.S., dördüncüsü 1940’ta Yeniyolda, beşincisi gene 1940’ta ama bu kez Küllük’teyayımlanmış.
Abidin’in 1934’te Sovyetler Birliği’ne gittiğini biliyoruz. 
1937 sonuna değin bu ülkede kalan Abidin, buradan Paris’e gitmiş, 1938’de yurda dönmüştü. Bu durumda, bu öykülerin ilk ikisini yurtdışından göndermiş olması gerekiyor gibi. Ama bunun  doğruluğundan  kuşkum  var.  Yayımlanış  tarihleri  altı yıllık  bir  süreye  yayılmış  da  olsa,  dikkatli  bir  okur,  bunların uzun aralıklarla yazılmamış olduğunu kolaylıkla görür. Daha ilk öyküde, derginin düştüğü neşredilmemiş kitabından, bir sonrakinde yakında neşredilecek kitabından notları da, bu görüşümü doğruluyor. Kanımca, bu beş küçük öyküyü, yazıldıkları dönem ve o dönemin Türk  yazını  göz  önünde  tutularak  değerlendirmek gerektirir.
  Bu değerlendirmeyi yaptığımızda şaşırtan bir olguyla karşılaşıyoruz: O  dönemin  Türk  öykücülüğünde,  bu  öykülerin benzeri  yok.  (Belki,  Sait  Faik’in Semaver’deki bir  öyküsünü, Kırlangıç Yuvasındaki Kadın’ı bu yargının dışında tutmalıyım.)
Buna karşılık bu öyküler, garip bir biçimde, Babel’i anımsatıyor. Onun Odessa Öyküleri’ni., Abidin, Sovyetler  Birliği’ne  gittiğinde  Babel’le  tanışmış ve aralarında yakın bir dostluk oluşmuştu. Ne var ki, Yeditepe Öyküleri’nin ilki  yayımlandığında,  Abidin,  Rusya’da  değildi, henüz Rusça da bilmiyordu. O yıllarda, Babel’in öykülerinin Fransızcaya  çevrildiğini  ise  sanmıyorum.  Dolayısıyla,  bu  yakınlık, bu benzerlik habersiz bir yakınlık olsa gerektir.
Abidin,  gençlik  yıllarında,  arada  bir Tophane’deki  esrar tekkelerine uğradığını, o yöredeki yosmalarla, esrarkeşlerle, toplumun lümpen tabakasıyla “tanıştığını” anlatırdı. O günlerden kalan birçok deseninde bu insanların yüzlerini görürüz.
Yaklaşık yetmiş yıl sonra, bu öyküleri, kitaplıkların karanlık  köşelerinden  bulup  çıkaran  yorulmaz  Turgut  Çeviker’in çabalarıyla  Yeditepe Öyküleri, işte  bu  desenlerden  birkaçının eşliğinde okuyucuya ulaşıyor.  Dediğim gibi, Abidin, ölümünden sonra da, bizleri şaşırtmaya devam ediyor.

Ferit EDGÜ
Kandilli, Mart 2001


Yeditepe hiç de bildiğiniz gibi değildir. Yeditepe, yedi derya, yedi rüzgar, yedi gurbet bağlar.