29 Ocak 2020

Robert Frost - Kar yağarken ormana



bu koruluklar kimin, sanırım biliyorum
ama köyde duruyor sahibi korulukların;
durup seyrettiğimi görmeyecek burada
nasıl bütün ormanı kapladığını karın.

atım da şaşmış olmalı durmama
bir çiftlik bile yokken yakında,
arasında donmuş gölle koruların
yılın bu en karanlık akşamında.

şöyle bir sarsıyor başıyla dizginlerini
acaba yanıldım mı diye.
bunun dışında duyulan tek ses
esen yelle yağan kar ince ince.

korular çok güzel, karanlık, derin,
ama verilmiş sözüm var benim,
ve uyumadan önce millerce yol gideceğim,
ve uyumadan önce millerce yol gideceğim.

Çeviri: Cevat Çapan

Anton Çehov - Martı


 
Babam ve üvey annem size gelmemi istemiyorlar. Buradakilerin bohem bir hayat sürdüklerini söylüyorlar... Aktris olmamdan korkuyorlar... Ama bu göl, sanki bir martıymışım gibi beni kendisine çekiyor... Bir martının denizi özlediği gibi özlüyorum burayı" Kalbim sizinle dolu." Göl kenarındaki çiftlikte bir araya gelen, farklı karakterlerdeki kahramanların tek ortak noktası sanattır. Yazar, yönetmen ve oyunculardan oluşan gruptaki herkes farklı bir yaşam ve sanat anlayışına sahip olsa da bir martının sudan ayrılamaması gibi o noktaya bağlanmıştır. Eserlerinde geçiş dönemi Rusyası'nın alt üst olan yapısını, yıkılan toplumsal katmanları ustalıkla sergileyen Çehov, bu eserde ayrıca sanat anlayışını da çok net biçimde kahramanlarının ağzından anlatır.
 
 
 *

- Eğer birgün hayatım sana gerekecek olursa gel ve al onu.

- Hayat ve bilim ileriye doğru gitmekteyken, hep geri, geri kaldığımı hissediyordum, tıpkı istasyona geldiğinde az önce kalkmış olan trene yetişmesinin olanaksız olduğunu gören bir köylü gibi.

- Bakın insanın gece gündüz aklından çıkmayan birtakım saplantıları vardır. Sözgelimi aya takmıştır kafasını. İşte benim de kendime göre böyle bir ay var kafamda. Bir düşünce yakamı bırakmaz hiç: Yazmam gerek, yazmam gerek, yazmam gerek diye tekrarlayıp dururum. Bir hikâye ya da roman mı bitirdim, nedense hemen bir başkasını, sonra bir üçüncüsünü, onun ardından da bir dördüncüsünü yazmak zorundayımdır.

- İnsanların yazgıları çok farklı birbirinden. Kimileri güçlükle sürerler can sıkıcı, silik varlıklarını. Hepsi birbirine benzer bu zavallıların. Mutsuzdurlar. Kimileri ise, sizin gibilere örneğin, milyonda birdir bunlar, nasıl da ilginç, aydınlık, anlam dolu bir yaşam düşmüş… Mutlusunuz siz...

- Ne kadar mutsuz olduğumu bilseniz! Bana karşı bu soğukluğunuz öyle korkunç, öyle akıl almaz bir şey ki! Bir gün kalkıp da bu gölün kuruduğunu ya da toprağın içine süzülüp gittiğini görüyormuşum gibi.

- Sizi anlayabilmek için fazla basitim.

- Benim içimdeyse sanki çok, çok eskiden doğmuşum gibi bir duygu var…Hayatımı, bitmez tükenmez kuyruğu olan bir elbise gibi sürüklüyorum sırtımda…Çoğu kez de hiç yaşama isteği olmuyor içimde.

- Bakışlarımı ruhumun ta derinliklerine yönelttin sen ve ben orda öyle kanlı, öyle öldürücü yaralar gördüm ki kurtuluş yok!

 - İşte yeniden karşında senin, büyülenmiş gibi duruyorum ben…

 - Hayatı olduğu ya da olması gerektiği gibi değil, hayalimizde canlandırdığımız gibi betimlemek gerek.