29 Mart 2016

Stefano D'Anna - Tanrılar Okulu

 
Düşlerimi akıl sınırlarımın üstüne çıkaran, duygularımı bilmediğim derinliklere yuvarlayan, özgür olabilmem için beni çağıran, bana rehberlik eden ve hepimizin içinde zaten var olan Dreamer'a...

Bu kitap bir harita, bir kaçış planıdır. Amacı, sıradan bir insanın önceden çizilmiş ve geçmişten derin izler taşıyan kader yolunu değiştirmek için dünyanın insanı uyutarak ona dayattığı kurgusundan, varoluşun serzeniş ve suçlama dolu tanımlamalarından kaçarken izlediği yolu size göstermektir. Dreamer'la ve onun öğretisiyle tanışmamış olsaydım, bugün böyle bir kitap ortaya çıkamaz ve ben tek bir satırını bile kaleme alamazdım. Elimden tutarak, beni zaman ve ölüm kavramlarının olmadığı, refahın 'hırsızları ve çürümüşlüğü' tanımadığı 'düş'ün, cesaretin ve kusursuzluğun dünyasına götürdüğü için Dreamer'a şükran borçluyum. Bu öze geri dönüş yolculuğunda, vasat düşünceler, olumsuz duygular, ikinci el inançlar, elden düşme yargılar gibi pek çok saçmalığı terk etmem gerekli. "Kendi kendimi alt etmek", yakından tanımak ve Varlığımın daha karanlık olan taraflarını kabullenip, göğüslemek zorunda kaldım. Gördüğümüz, dokunduğumuz, hissettiğimiz, tüm çeşitliliğiyle gerçek sandığımız her şey, aslında dünyamızın ötesinde var olan görünmez bir evrenin bir sinema perdesine düşen yansımasından ve de- onun nedensel gerçeğinden başka bir şey değildir. Gözle göremediğimiz şeylerle çevrelendiğimizi, 'düş' tarafından yaratılan bir dünyada yaşadığımızı, bizim için önem taşıyan ve gerçek saydığımız her şeyin aslında görünmez olduğunu kabullenmemiz hiç de kolay bir şey değildir. Tüm düşüncelerimiz, duygularımız, arzularımız ve hayallerimiz görünmezdir. Umutlarımız, hırslarımız, sırlarımız, korkularımız, şüphelerimiz, şaşkınlıklarımız, ikilemlerimiz, kararsızlıklarımız ve beğeni, arzu, karşıtlık, sevgi ve nefret gibi tüm hislerimiz zayıf ve algılanamaz olmakla birlikte, tek gerçek olan varoluşa aittirler.

 Görünmeyen; metafizik, şiirsel yada mitolojik bir olgu olmadığı gibi, gizemli yada olağanüstü bir şey de değildir. Ancak "görünmeyen" için, fenomenler veya olaylar dünyasındaki, ya da gerçeğin tabiatı içinde durağan bir oluşum demek de doğru olmayacaktır. İnsanlığın her döneminde, tarihi dönüm noktasının, entelektüel iklimin değişime uğraması, görünmeyenin sınırlarının devamlı olarak genişlemesine yol açmaktadır. Ve "görünmeyen", sofistike araçların kullanılması sonucunda günümüz bilimsel araştırma konularının arasında daha kapsamlı yer almaktadır. Bu kitap, bozguna uğratılmış, çöküşe geçmiş bir insanlığın içinde, sıkça rastlanan türde bir insanın yeniden doğuşunun hikâyesidir. Onun özüne geri dönüş yolculuğu, kayıp bütünlüğünün arayışında top yekûn bir göç
hareketidir.
Bu yolculuğa çıkmanın ilk şartı ise, kişinin içine düştüğü kölelik durumunu fark etmesi ve kabullenmesidir. Dünyanın her köşesine yayılmış sefaletten, her tür suçu işlemeye ve savaşmaya kadar dünyada var olan tüm sorunların asıl nedeni, insanlığın duygu ve düşüncelerindeki olumsuzluk halidir. Yaşadığımız dünyayı ne yazık ki olumsuz duygular yönetmektedir. Bunlar gerçek dışı duygulardır, üstelik hayatımızın her noktasını ele geçirmiş durumdadırlar. İnsanın kendi yazgısını değiştirebilmesi için psikolojisini ve doğru kabul ettiği inanç sistemini değiştirmesi gerekmektedir. Kavgacı, kırılgan ve fani bir zihniyetin yarattığı zorbalığı kökünden çıkarıp atması şarttır. Yaşadığımız gezegeni yok etmekle tehdit eden, kanser ya da Aids değil, insanın kavgacı düşüncesidir. Dünyamızın olağan görüntüsünün arkasındaki gerçek sebep de budur. Dreamer'ın işaret ettiği yol ise, tıpkı akıntıya karşı yüzen somon balığının nehirde izlediği yol gibi korkutucu ve hayret verici, yorucu ve keyifli, tuhaf ve gerekli bir yoldur. Dreamer'ın bu felsefesini, başlarda bütün insanlığa en baştan beri dayatılan genel yaşam kurallarına karşı çıkmak gibi algılamıştım; oysa gerçek, bu kuralların evrensel bir düzen tarafından öngörülmüş ve istenmiş olduğudur ve bu da yine bu felsefenin en yüce görüntüsüdür.

Bu kitap 'sıra dışı bir varlığın' rehberliğinde çalışmak ve hazırlanmakla geçen yılların öyküsüdür; O'nun bana verdiği ödevlerin en imkânsız görünenini ,ben bir ödül olarak kabul ettim: Bu, Evrensel bir 'Okul'un kurulması göreviydi, yani sınırlan evrene uzanan bir Üniversite.

......Bireysel bir Devrim düşledim  geçmişteki insanlığın zihinsel paradigmalarını altüst etmeye muktedir ve onu içinde taşıdığı kargaşa, şüphe, korku ve ıstıraplarından sonsuza dek özgürleştirecek bir devrim...  Bir Okul düşledim  Ekonomi ve ahlaki değerler, eylem ve düş, fmansal güç ve  sevgi gibi daimi çatışma halindeki karşıtlıkları uzlaştırma konusunda yeni nesil liderler yetiştirecek bir okul......

 'Tanrılar Okulu' her geçen gün gözlerimin önünde büyüyüp gelişirken, ben de kendimi yeniden oluşturduğumu hissediyordum. Ve burada yazarı gibi görünüyor olsam da, aslında kitabın yazılış tarihinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu biliyordum. Dreamer'ın yasaları, O'nun düşünceleri sürekli aklımı kurcalıyor ve birçok kısmı hâlâ anlaşılmayı bekliyor. Prometheus'un aklını kullanması gibi, ben de Dreamer'ın dünyasından kurnazca bir parıltı yakaladım ve tıpkı benim gibi bayağılık cehenneminin katlarını terk etmeye gönüllü, kadın erkek, tüm insanlara armağan olarak günün birinde bağışlamak üzere ona sıkı sıkıya sahip çıktım. Bir zamanlar yazmanın, özellikle de öğretmenin gerçek anlamda vermek olduğuna inanırdım. Oysa şimdi biliyorum ki, öğretmek yalnızca kişinin kendini bilmesi, ne denli tam olmadığını keşfetmesi ve bu eksikliğini iyileştirmesi için başvurduğu bir hiledir.

"Kişi ancak bilmiyorsa, öğretebilir,"
 demişti Dreamer, "
 gerçekten bilen öğretemez! 'Anladığımız' şeyi, 'gerçekten' bizim olanı bir başkasına aktaramayız. Mutluluk, zenginlik, bilgi, istek ve sevgi dışarıdan edinilecek  şeyler olmadıkları gibi, başkaları tarafından da verilemezler; onlar sadece hatirladıklarımızdır ve özümüzün demirbaşlarıdır; her insanın sahip olduğu bir tür doğal mirastır.

Hiçbir politika, din ya da felsefe sistemi toplumu dışarıdan değiştiremez.  Ancak ve ancak bireysel bir devrim, yeni bir psikolojik doğuş, her insanın tek tek, hücre hücre Oluşundaki yaralarının sarılması bizi daha refah bir  gezegene, daha zeki, daha doğru, daha mutlu bir medeniyete taşıyabilir."
Dreamer'ın yanında öğrendiklerimi aktarırken, 'devrimsel' özellik taşımalarına rağmen sadece insanlığın, bana göre bugünkü durumunu ilgilendiren konularına değindiğimi ve okuyucunun algılama ve kabullenme yetisini aşabileceğine inandığım bazı olayları ve yaşadığım durumları kitabın bölümlerine dahil etmekten bilinçli olarak kaçındığımı bilmenizi
isterim.

 Tamamı

Mark Twain "Bazen merak ediyorum, dünyayı yönetenler bizimle kafa bulan zeki insanlar mı, yoksa gerçekten bu kadar embesiller mi?"





Platon - Sokrates’in Savunması

Platon (MÖ yaklaşık 428-MÖ yaklaşık 348): Bugünkü üniversitenin atası sayılan Akademia’nın kurucusu ve hocası Sokrates’i konuşturduğu diyaloglarla felsefeyi yazıya en iyi aktarmış ustalardan biridir. Bu kitapta birbirini tamamlayan dört diyalog yer almaktadır. İlk diyalog olan Euthyphron’da yargılanışının öncesi anlatılır ve dinsizlikle suçlanan Sokrates’in inançları hakkında bilgi verilir. Sokrates’in Savunması’nda ise yargı süreci anlatılmaktadır. Kriton’da hüküm sonrası anlatılır, bir yurttaşın saygı duyması gereken ilkeler tartışılır. Platon’un en şiirsel eserlerinden biri olan Phaidon’daysa Sokrates’in son günü anlatılırken ruh hakkındaki düşünceleri yansıtılmaktadır.
 
 
 Sokrates'in mahkemesi (MÖ 399), filozofun iki suçlamadan suçunu belirlemek için yapıldı: Atina panteonuna karşı asebeia (dinsizlik) ve şehir devletinin gençliğinin yozlaşması; suçlayıcılar Sokrates'in iki dinsiz eylemine atıfta bulundular: "şehrin kabul ettiği tanrıları tanımamak" ve "yeni tanrılar oluşturmak".
 

Herakleitos - Fragmanlar


Kendinizi başkasına anlatmayın..
Sizi sevenin buna ihtiyacı yoktur.
Sevmeyen de inanmayacaktır zaten…
Onun hayatında bir seçeneksen,
Onun senin bir önceliğin olmasına izin verme.
İlişkiler en iyi dengeli olduğunda yürür…
Uyandığında iki seçeneğin var…
Tekrar uyuyup bir rüya görmek, ya da uyanıp rüyanın peşinde koşmak…
Bize değer verenleri ağlatır, vermeyenler için ağlarız…
Bizim için hiç ağlamayacaklara değer veririz…
Garip ama gerçek…
Bir kez bunu anlasak değişmek için hiçbir şey geç değil…
Mutluyken söz, üzgünsen cevap, öfkeliysen karar verme…
Zaman nehir gibidir…
Aynı suda iki kez yıkanılmaz…
An’ı yaşa, geçen su bir daha gelmez…
Hep meşgulsen, hiç müsait olamazsın…
Hep zamanının olmadığnı söylersen, hiç zamanın olamaz…
Hep “yarın yapacağım” dersen, yarın hiç gelmez…“


Şems-i Tebrîzî "Bil ki güneşe bakmaya cesareti olmayan gölgede kalmaya, gölgeyi ışık sanmaya mahkumdur."


Bazen dönüp arkasına bakması gerekir insanın, 
nerden geldiğini unutmaması için. 

Eğer susarsan konuşman daha aydınlık olur...
Çünkü sükutta hem sessizliğin ışığı, hem de konuşmanın faydası gizlidir. 

Eğer çok konuşmak faydalı olsaydı, iki ağzın ve bir kulağın olurdu. Onun için az konuşup, çok dinlemek daha faydalı!
 
 
 

Şarabi Haller


Şarabi Haller
Ömer Hayyam “Cemşit” rubaisinde:
Yıkık bir saray bu dünya dedikleri
Gece ve gündüz atlarının durak yeri
Yüz Cemşit’den arda kalmış bir dünya bu
Yüz Behram kendinin sanmış bu gökleri.” der…
Cemşit: Zerdüşt dininin kutsal kitabı Avesta’da geçer. Pers ülkesi kralıdır. Kral Cemşit bağ bozumu sonrası çok sevdiği üzümleri kışın bile yemeği umarak, büyük küplere doldurulup mahsende saklanmasını emreder. Zaman içinde üzümler çatlayarak fermantasyon ile köpürmeye başlar ve farklı kokular yükselir.
Bunun zehirli olabileceğini düşünen Cemşit, küplerin üzerine zehirlidir diye yazdırır. Depresyona giren cariyelerinden biri ölmek ister ve zehirli sıvıdan içmeye başlar. Zaman içinde cariyede ne gam kalır ne keder. Bunun üzerine cariye durumu Cemşit’e anlatır.. O günden sonra şarap, Cemşit’in ve tören yemeklerinin vazgeçilmez içkisi olur.
Fransa’nın Chardonnay üzümünün orijini; Kudüs’ün tepelerindeki bağlardır. İbranice etimolojisi Shaar-adonay yani “tanrının kapısı” demektir.
Şarap – Peynir ilişkisi:
6 bin yıllık Sümer tabletinden; “Onda olup da bende olmayan ne var? O bana taze şarabını sunar, ben ona taze süt veririm. O bana olgunlaşmış şarabını sunar, ben ona iyi peynirlerimden veririm.”

 felsefe taşı