Cumhuriyet kuşaklarının dramı Atatürk sonrasında başlar. Çağdaşlaşmayı batılılaşma yapan sonrakilerdir. Hiç değilse, müdafaa-i hukuk doktrinini ulusalcı içleminden soyanlar, Dersaadet tipi kozmopolit bir batılılaşmayı Ankara'ya göçürüp Cumhuriyet'in 'resmi' tutumu yapanlar, onlardır. Avcıoğlu, yeni devletin ilk yıllarından itibaren, Babılali'nin, köhne kadrolarıyla Ankara bürokrasisini ele geçirdiğini yazar. Yalnız bürokrasiyi mi? Kuva-yi Milliye ruhunu da ele geçirip dağıtmışlar, devriminin ideolojisini şaşılacak bir çabuklukla yozlaştırmışlardır.
*
"... bozuk zihniyetli milletlerde ekseriyet-i azime başka hedefe, münevver denen sınıf başka zihniyete maliktir, bu iki sınıf arasında zıddıyet-i tamme, muhalefet-i tamme vardır, münevveran kitle-i asliyeyi kendi hedefine sevketmek ister; kitle-i halk ve avam ise bu sırı ıf-ı münevvere tâbi olmak istemez, o da başka bir istikamet tayinine çalışır, sınıf-ı münevver telkinle, irşadla kitle-i ekseriyeti kendi maksadına göre iknaa muvaffak olamayınca başka vasıtalara tevessül eder. halka tahakküm ve tecebbüre başlar; halkı istibdatta bulundurmaya kalkar, artık burada asıl tahlili noktaya geldik, halkı ne birinci usul ile ne de tahakküm ve istibdat ile kendi hedefimize sürüklemeye muvaffak olamadığımızı görüyoruz, neden?
arkadaşlar, bunda muvaffak olmak için münevver sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında tabii bir intibak olmak lâzımdır, yani sınıf-ı münevverin halka telkin edeceği mefkureler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı, halbuki bizde böyle mi olmuştur? o münevverlerin telkinleri milletimizin umk-u ruhundan alınmış mefkureler midir?
şüphesiz hayır, münevverlerimiz içinde çok iyi düşünenler vardır, fakat, umumiyet itibariyle şu hatamız vardır ki, tetkikat ve teteb-buatımıza zemin olarak alelekser kendi memleketimizi, kendi tarihimizi, kendi ananelerimizi, kendi hususiyetlerimizi ve ihtiyaçlarımızı almayız, münevverlerimiz belki bütün cihanı, bütün diğer milletleri tanır, lâkin kendimizi bilmeyiz.
Münevverlerimiz milletimi en mes'ut millet yapayım der. başka milletler nasıl olmuşsa onu da aynen öyle yapalım der, lâkin düşünmeliyiz ki, böyle bir nazariye hiçbir devirde muvaffak olmuş değildir, bir millet için saadet olan şey diğer millet için felâket olabilir, aynı sebep ve şerait birini mes'ut ettiği halde diğerini bedbaht edebilir, onun için bu millete gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü ilminden, keşfiyatından, terakkiyatından istifade edelim, lâkin unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarma mecburiyetindeyiz
milletimizin tarihini, ruhunu, ananatını sahih, salim, dürüst bir nazarla görmeliyiz, itiraf edelim ki, hâlâ ve hâlâ münevveranımızın gençleri arasında halk ve avama tetabuk muhakkak değildir, memleketi kurtarmak için bu iki zihniyet arasındaki ayrılığı durdurmak, yürümeye başlamadan evvel bu iki zihniyet arasındaki tetabuku tevlit etmek lâzımdır, bunun için de biraz avam kitlesinin yürümesini tacil etmesi, biraz da münevverlerin çok hızlı gitmesi lâzımdır, lâkin halka yaklaşmak ve halkla kaynaşmak daha çok ve daha ziyade münevverlere teveccüh eden bir vazifedir."
Mustafa Kemal Atatürk (konya gençleriyle konuşma) 20 mart 1923
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt II, s. 140-141