20 Nisan 2021

Paul Celan - Sesler

Sesler

Sesler, su yüzeyinin
yeşiline kazınmış.
Yalıçapkını çıkınca ortaya,
saniyelerin vızıldar:

Ne varsa senden yana olan
kıyılardan her birinde,
biçilip
bir başka resimden yansır.

*

Sesler, dikenli yoldan yansıyan:

Ellerinin üstünde gel bize.
Lambayla yalnız kalan,
yalnızca elinden bir şeyler okuyabilir.

*

Sesler, geceyle sarmaş dolaş,
çanı astığın salkımlar gibi.

Bir kubbe ol, ey dünya:
Sürüklendiğinde buraya ölü istiridye,
çanlar burada çalacak.

*

Sesler, duyunca yüreğin
yine annenin yüreğine kaçmakta.
Yaşlı ağaçlarla genç ağaçların
yaş halkalarını durmaksızın değiştikleri
darağacından gelen sesler.

*

Sesler, kupkuru, çakıl taşları gibi,
kürek çekmekte sanki bir sonsuzluk,
(biraz yürek–)
yapışkan bir sızıntı peşinde.

İçlerine mürettebatı benim yerleştirdiğim
gemileri burada denize indir, çocuğum:

Hortum geminin ortasında tozuttuğunda,
perçin çivileri de birbirlerine kavuşur.

*
Yakup’un sesi:

Gözyaşları.
Kardeş gözündeki yaşlar.
Biri takılıp kaldı yerinde, büyüdü.
Bizler onun içinde yaşamaktayız.
Soluk al ki,
kurtulsun.

*

Nuh’un gemisinin içindeki sesler:

Yalnızca
ağızlar,
güvende olanlar. Sizler
batmakta olanlar, duyun
bizleri de.

*

Ses
değil artık – geç saatlere ait
bir gürültü yalnızca, zamana yabancı, senin
düşüncelerine armağan edilmiş, sonunda
burada uyanmış: Bir
meyve yaprağı, göz büyüklüğünde, derinlere
çizilmiş; hep reçine dökmekte,
kabuk bağlamayı
istemiyor.

Çeviri: Ahmet Cemal
From: Ellerin Zamanlarla Dolu (2015, Istanbul)
© Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
 
 
Language: german

Stimmen

Stimmen, ins Grün
der Wasserfläche geritzt.
Wenn der Eisvogel taucht,
sirrt die Sekunde:

Was zu dir stand
an jedem der Ufer,
es tritt
gemäht in ein anderes Bild.

*

Stimmen vom Nesselweg her:

Komm auf den Händen zu uns.
Wer mit der Lampe allein ist,
hat nur die Hand, draus zu lesen.

*

Stimmen, nachtdurchwachsen, Stränge,
an die du die Glocke hängst.

Wölbe dich, Welt:
Wenn die Totenmuschel heranschwimmt,
will es hier läuten.

*
Stimmen, vor denen dein Herz
ins Herz deiner Mutter zurückweicht.
Stimmen vom Galgenbaum her,
wo Spätholz und Frühholz die Ringe
tauschen und tauschen.

*

Stimmen, kehlig, im Grus,
darin auch Unendliches schaufelt,
(herz-)
schleimiges Rinnsal.

Setz hier die Boote aus, Kind,
die ich bemannte:

Wenn mittschiffs die Bö sich ins Recht setzt,
treten die Klammern zusammen.

*

Jakobsstimme:

Die Tränen.
Die Tränen im Bruderaug.
Eine blieb hängen, wuchs.
Wir wohnen darin.
Atme, daß
sie sich löse.

*

Stimmen im Innern der Arche:

Es sind
nur die Münder
geborgen. Ihr
Sinkenden, hört
auch uns.

*

Keine
Stimme
– ein
Spätgeräusch, stundenfremd, deinen
Gedanken geschenkt, hier, endlich
herbeigewacht: ein
Fruchtblatt, augengroß, tief
geritzt; es
harzt, will nicht
vernarben.

© 1959 S. Fischer Verlag Frankfurt am Main
From: Sprachgitter
Frankfurt am Main: Fischer , 1959
Audio production: NDR 1965, 1967
 

Ayten Alpman

"Ecnebi şarkılara Türkçe sözler yazılıyor. Kabullenemedim. Ters geldi bana. Rahmetli Mefaret Atalay vardı. Türkçe tangolar söylerdi. Ona yan gözle bakardık. Yani Türkçe uymuyordu kulağımıza."

Seni Unutmak İstiyorum - Ayten Alpman - YouTube  

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/thumb/7/75/Kiss_of_Fire_Billy_Eckstine_plak_kapa%C4%9F%C4%B1.jpg/220px-Kiss_of_Fire_Billy_Eckstine_plak_kapa%C4%9F%C4%B1.jpg

Billy Eckstine 'Kiss Of Fire' 78 rpm - YouTube

 

   Ayten Alpman"Kuşlar hürdür, sonsuz hürriyetleri vardır, güzel sesler çıkartırlar, karamsarlıkları iyimserliklere çevirebilirler."

" Müzik insanın yaşamı, hayatı, kısacası her şeyidir. Müziksiz bir hayat olmaz, mutsuz da olsam mutlu da olsam müzik dinlerim."

"Sezen’e çok şey borçluyuz. Bize dünya kadar şarkı yazdı. Misafir etti. Müzik dinletti. Ne bir para düşüncesi vardı, ne de ufacık bir talepte bulundu. Çok idealisttik"  CazKolik.com, Tunçel Gürsoy-Ayten Alpman Röportajı, 1998, Erişim tarihi: 11.11.2015

 

"Günlükler" Oktay Akbal

Nobelli yazarların fotoğrafçısı Lütfi Özkök'ün arşivinden bir kare...Fotoğraftakiler (soldan sağa) Sami Karagören, Lütfi Özkök, Halil İbrahim Bahar, Sabahattin Kudret Aksal, Oktay Akbal ve Behçet Necatigil


Gazeteci yazar Oktay Akbal (1923-2015), günlük türünü köşe yazarlığı kadar önemser. Kırk yılı aşkın köşe yazarlığında bir günce tutar gibi okuyucularına seslenir. Çünkü günlüklerin zamanla belgesel özellikler kazanacaklarına inanır. Akbal’a göre samimi ve içten duygularla kaleme alınan günlükler, yazıldıkları çağın sosyal ve kültürel özelliklerini yansıtır. (1961: 788). Akbal, çocukluk yıllarından beri günlük tutmayı sevdiğini yıllar sonra kaleme aldığı bazı roman ve öykülerinde günlüklerinden yararlandığını dile getirir (1983: 217). Akbal, günlüklerini yıllar sonra okuyunca bakötü yaşantıların belleğinde zamanla güzelleştiğini fark eder. Ancak yazıya geçirdiği olayları, donup kaldığı için kaskatı ve acı halleriyle görmek zorunda kaldığı için üzülür (Akbal, 1983: 130). Oktay Akbal’ın “Günlerde” (1968), “Anılarda Görmek” (1972), “Yeryüzü Korkusu” (1974), “Yüzyıldır Umutsuzluk” (1991), “80’lerde Bir Yazar” (1992), adlı günlükleri bulunmaktadır. Araştırma kapsamında Akbal’ın “Anılarda Görmek” ve “Yeryüzü Korkusu” adlı günlükleri incelenmiştir. “Yeryüzü Korkusu”, yazarın 1970-1975yılları arasındaki günlüklerinden oluşmaktadır. Yazarın duygularını, pişmanlıklarını, yalnızlığını, içsel çatışmalarını anlattığı bu günlükler, sadece kendi yaşantısına değil aynı zamanda dönemin siyasi, sosyal ve kültürel olaylarına da tanıklık etmektedir. Oktay Akbal “Anılarda Görmek’te” 1965’ten 1969’a kadar geçen süreç içerinde yakın dönem Türk tarihiyle birlikte kişisel tarihini de sorgulamaktadır. Günlüklerinde dünle bugünü buluşturan yazar, bir film izletir gibi gördüklerini okurlarına yansıtmaya çalışır. 

 

Yalnızlık Dolambacı - Octavio Paz

 

Yalnızlık Dolambacı, çağdaş Meksika edebiyatının temel yapıtlarından biri. 1990 Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan, Meksikalı büyük ozan Octavio Paz, bu yapıtı için şunları söylüyor: "Yalnızlık Dolambacı, eleştirel hayal gücünün bir ürünüdür. Meksika'ya bir bakış olmak yanında Meksika'yı yeniden ele almaktır da. Tarihin kenar mahalle sakinleri olan biz Latin Amerikalılar, Batı'nın, arka kapıdan içeri süzülmüş, modernlik gösterisine ışıkların söneceği anda katılmış davetsiz konuklarıyız. Her şeyde geç kalan bizler, Tarih'e geçtikten sonra doğuyoruz; geçmişimiz yok, olduysa bile ondan geriye kalanların üzerine tükürdük. Halklarımız, bir yüzyıl boyunca uyudular, onlar uyurken birileri onları soyup soğana çevirdi; artık paçavralar içindeler. Yine de, bir yüzyıldan beri, çok düşmanca görünen topraklarımızda, başka kıtalarınki kadar büyük şairler, yazarlar, ressamlar boy gösterdi. Sonunda bir gün bir Başkası'nın egemenliği altında olmayan, bizi ne Doğu'nun soğuk polis cennetlerine, ne de Batı'nın şenliğini bölen tiksinti ve nefret patlamalarına götüren bir toplumu zihnimizde geliştirmeyi başarabilecek miyiz?"


Sabahattin Kudret Aksal


25 Mart 1920’de İstanbul’da doğdu. 19 Nisan 1993’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. 1937'de Özel Işık Lisesi'nden mezun oldu. 1943'te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. 1943-1948 arasında İstanbul'da çeşitli liselerde felsefe dersleri verdi. 1940'da kısa bir süre iş müfettişliği yaptı. İstanbul Konservatuvarı Müdürlüğü, belediye yazı işleri müdürlüğü, belediye iktisat müfettişliği görevlerinde bulundu. 1961'de Şehir Tiyatrosu Müdürü oldu. Belediye Konservatuarı Estetik Ve Psikoloji öğretmenliğinden emekli oldu. İlk şiiri 1938’de Varlık dergisinde, ilk öyküsü 1940’ta Küllük dergisinde çıktı. İlk oyunu Evin Üstündeki Bulut 1948’de oynandı. 1940'lardaki yeni edebiyat hareketi içinde yer aldı. Günlük yaşamın, küçük ayrıntıların avareliklerin şairi oldu. Cahit Sıtkı Tarancı etkisiyle hece vezni ve uyak kullandığı ilk dönem şiirlerinden sonra Garip akımı ve Orhan Veli'ye yakınlaştı. 1976 sonrasında ise yalınlığı elden bırakmadan dilde derinlik arayışına başladı. Uyak tekrar şiirinin köşetaşı oldu. Bu dönemde Garip'ten de uzaklaşıp İkinci Yeni havasına girdi. Kendisine özgü bir biçimde insan-doğa ilişkisine felsefe düzleminde yaklaştı. Şiirlerinde kent insanlarının gündelik ilişkilerini, saçmalıklarını, çatışmaya varan tartışmalarını ele aldı. Öykü ve oyunlarında ise psikolojik öğeleri ve biçim arayışlarını öne çıkardı. Çeviriler ve sanat üzerine yazılar da yayınladı. 

 ESERLERİ

ŞİİR:
Şarkılı Kahve (1944)
Gün Işığı (1953)
Duru Gök (1958)
Bir Sabah Uyanmak (1962, ilk iki kitabın birlikte basımı)
Elinle (1962)
Eşik (1970)
Çizgi (1976)
Şiirler (1979, toplu şiirler)
Zamanlar (1982)
Bir Zaman Düşü (1984)
Şiirler (1988, toplu şiirler)
Buluşma (1990)
Batık Kent (1993, ölümünden sonra, son şiirleri)

ÖYKÜ:
Gazoz Ağacı (1954)
Yaralı Hayvan (1956, yeni öykülerle birlikte toplu basım: 1983)

OYUNLAR:
Evin Üstündeki Bulut (oynanışı: 1948)
Şakacı (1952)
Bir Odada Üç Ayna (1956)
Tersine Dönen Şemsiye (1958)
Kahvede Şenlik Var (1966)
Kral Üşümesi (1970)
Bay Hiç - Sonsuzluk Kitabevi (1981)
Önemli Adam (1983)

DENEME:
Geçmişle Gelecek (1978)
Ayrıca, Paul Éluard ve Charles Baudelaire’den şiirler çevirdi

ÖDÜLLERİ
1955 Sait Faik Faik Armağanı Gazoz Ağacı’yla (Haldun Taner ile haylaştı)
1957 Türk Dil Kurumu Ödülü Yaralı Hayvan ile
1965-1966 Ankara Sanatsevenler Derneği ödülü Kahvede Şenlik Var ile
1980 Yeditepe Şiir Ödülü Şiirler ile
1980 ve 1987 Avni Dilligil Tiyatro ödülleri
1985 ENKA Öykü Ödülü "Vav'lar" ile
1990 Sedat Simavi Ödülü
1990 Kültür Bakanlığı Tiyatro Onur Ödülü
1992 Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü