29 Şubat 2016

Cicero

"Bir ulus kendi aptallığını yaşayabilir ve hatta iddialı bile olabilir. Ama ihanet içinde yaşayamaz. Kapılarında daha üstün bir düşman, bilindiği üzere ve açıkça onun bayrağını taşıyor. Ama hain, bunların arasında, kapının içinde serbestçe hareket eder, onun sinsi fısıltıları tüm sokaklarda hışırdar, ve bu hükümetin kendi salonlarında duyulur. Hain kendisine hain olarak görünmez; kurbanlarının aksanına benzer bir aksanda konuşur, ve onların yüzünü ve savunmasını takınır, tüm o insanların kalplerinin derinlerinde yatan rezilliğe hitap eder. Ulusun ruhunda saçmalar, şehrin ayağını zayıflatmak için gece bilinmez şekilde ve gizlice çalışır, vücudun politikasını bozar ve böylece ona karşı koyamaz. Bir katilden daha az korkun. Hain; bir derttir."
 
 
 Bu sözler yüzyıllar öncesinde yazılmış olmasına rağmen, bugün o güne nazaran daha çok konu ile ilgilidir. Bu sözler size yaptıklarını söyledikleri şeyin aslında tam tersini yapanları daha net görmenize yardımcı olacaktır. En önemlisi, tüm kanıtlar net bir şekilde aksinin doğruluğunu ispatladığında, size inanmanızın söylendiği şeylerin uyanışını yaşamanızdır. Siz bir BİZ ve ONLAR senaryosundasınız. Onlar sizi itaatkâr ve uykuda tutmak için ellerindeki tüm araçlarını kullanıyorlar. Siz istihbaratınızı kullanmak zorundasınız, kendi araştırmanıza güvenmek ve arkasında olmak zorundasınız. Sizi uzun vadede istemiyorlar ama şu anda sizi kaybetmeyi de göze alamazlar. Size onlar için her şeyi yerleştirmeniz için ihtiyaçları var ve böylece gezegeninizi ele geçirip sizi kullanmayı bırakacaklar. Bu şu anda olduğundan hiç daha belirgin olmamıştı. Birinin bunu görmemesi için komada olması gerekir.

Zihin kontrolcülerinizi ve televizyonlarınızı kapatın ve gazetelerinizden kurtulun; bunlar size gerçekte olanın yanlış bir resmini çizen kötüye kullanımdır. Hava durumunuz üzerinde istenen sonuçları üretmek için oynama yapılıyor. Onlar etrafınızdaki dünyayı yok ediyorlar. Sizi bunun için uyarmıştık. Şimdi, kendi gözlerinizle görebilirsiniz. Siz acı çektikçe, onlara daha fazla enerji üretmiş oluyorsunuz. Tam şu anda, onlar bu enerjiye hayatta kalmak için umutsuzca gerek duyuyorlar; sizi uyandıran ve dünya üzerine getirdiğiniz ışığa karşı mücadele veriyorlar.

Ley Hattı projesi harika bir enerji üretmek için hizmet etti. Tüm bunların şükranları zaman alan ve bunun bir parçası olmaya zahmet etmiş kişilere gitmelidir. Bu ley hatlarının önemini yeterince ifade edemem. Bu çalışma, düzenli aralıklarla devam edecek. Bu tabii ki, herhangi bir zamanda yapıla bilinir, ama siz enerjilerinizi ve çalışmalarınız birleştirir ve bir hale gelirseniz daha muhteşem sonuçlar elde edebilirsiniz. Sizin ilginize ihtiyacı olan bu ley hatları ile çevrilisiniz. Hayatta kalmanız bu zaman içerisindeki hareketlerinize bağlıdır. Gözlerinizin önündeki şeyi görmemezlikten gelemezsiniz. Gerçeklerle yüzleşmeniz gerek. Para size yardımcı olmaz. Bir araya gelmeniz lazım, sayının gücü gibi, siz %99 u oluşturuyorsunuz. Küçük kutularınızdan dışarı çıkın ve kalpten insanlığa ilgisi olan insanlarla anlaşmalar yapın.

Tüm bariyerlerin kaldırılması çok önemli. Birbirinizle konuşun ve araştırmalarınızı paylaşın. Sizi bağlayan projeler üzerinde birlikte çalışın. Bilgi paylaşımı ve zihinleri uyandırma önceliği 1. Sırada olmalı. Hazır olan insan sayısına şaşırabilirsiniz; sadece ışığa olan ilk bir kaç adımı atabilmeleri için biraz cesaretlendirilmeye ihtiyaçları var. İlk ışığı gördüğünüzde, gözlerinizi bir daha asla ona kapatamayacaksınız.

2014 de her şey Dünya Gezegeninin evrenle temas etmesi için tayin edildi. Ruhların Dünyası’nın az bir yardımı ile buna erişilecek. İnsanlığı esir hale getiren ve yeryüzündeki yaşamın yok edilmesi için planlar yapan şeytani güçler artık daha fazla kontrol sahibi olamayacak. Bu gezegeninizin yaşadığı gelmiş geçmiş en büyük savaştır. Kabal bu oyunu 2000 yıldır oynuyor. Siz, diğer taraftan, buna sadece yeni uyandınız. Bu sebeple kaybedecek vaktiniz yok: hız unsurdur. Varlığınız için ve gezegeninizin geleceği için savaşıyorsunuz. Bundan daha önemli hiç bir şey olamaz. Sadece gerçeğin sizinle yankılanması için dua edin ve tüm bu propagandalar bariz ortaya çıksın. Yalanlarına artık kanılmadığını fark etsinler ve sadece bundan sonra bile yenilgiyi kabul edeceklerdir. Eski atasözünü hatırlayın, “ bir süre bazı insanları aptal yerine koyabilirsiniz ama tüm insanlar her zaman değil.”

Biz, Ruhumuzla, burada gerçekten meydana gelmiş olan Veronika’yı apaçık ortaya çıkarabiliyorduk ve onun önemini de. Buna Glastonbury’deki Tor’u ziyaret etmenin önemi de bugün 2 Şubat’ta eklendi. Yakında bir gün, bunu herkesle paylaşma imkânı olacak. Ruhunda biliyordu ki Tor un tepesine çıkmak zorundaydı ve yaptı da.. Şimdi bunun sonucu olarak zatürre olarak acı çekiyor. Bu tarihi ziyaretin videosunu görebilirsiniz, ve o günün ne kadar soğuk ve kasvetli olduğunu da kendiniz görebilirsiniz. Biz dinlenmesi için yalvarmamıza rağmen, bu iş onun hayatının zirvesiydi. Kendini görevini tamamlamaya adamıştı ve sizin yardımlarınızla böyle de yapacak.
Tüm iyi dileklerini sunanlara teşekkür ediyorum, tüm enerjisi yollayan ve iyi düşüncelere teşekkür ediyorum. Bu ley hatlarının önemini bir an olsun bile hafife almayın. Bu çalışma mümkünse olabildiğince çok kişi ile, rahat bir koltukta ya da gruplar halinde fiziksel olarak gidilerek yapılmalıdır. Bu bağlı olduğunuz büyük savaş, kalbinizin ve mantığınızın aynı anda çalışmasını gerektirir. Şimdi artık kendi hayatlarınızın kontrolünü ele alıyorsunuz ve bir koyun gibi güdülmeyi reddediyorsunuz.

Bu zamanın hikayesi çok uzun yıllar boyunca konuşulacak.

Mark’ın Tor’u ziyaret raporunun ve videosunun tanıdı çıkarın ve bir sonraki ley hattı deneyimi için hazırlanın.

Canlarım, lütfen biraz dinlenmeye çalışın. Ruh ile Biz sizi sevgi ve ışık ile sarıyoruz.

Her zaman seni seven Monty.
Çev: Melis Kıvrak
 

Birhan Keskin seçme şiirler

 

KARINCA  
Ruhumdaki sabır, kalbimdeki aşkla kurdum kor dantellerden bu yolu, ormanın altına yeter ki oku onu.Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua, ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm gözyaşına inandım.Öyle uzun ki dünya; katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya.Ah! yine de yolumdaki kederi kimse bilmesin, büyüsün, genişlesin, dolansın ömrümü; kapısı kapalı çoktandır, penceresi dargın.Kim anlayacak bu kor işaretleri? Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan.Ovada ve dağda saklı bir mavi için düştümdü yola. Benim de yaban bir çığlığım vardı, çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgara.Kışa girdik kıştan çıktık. Ama değişmiyor insan karınca duası diyorlar ördüğüm yola
 
DERİN ZAMAN  
Ben senin sınırlı gövden ile beni sonsuz sarmanı diledim. Uykum seninle kışın kolları arasında devrilerek dönerek tamamlansın, içimde kuzeyin kuşları sussun istedim. Kışı ve kışın kalbimde ağırlaşan meyvesini, çiy düşmüş, soğumuş, donmuş bir dili hatırlamak için beni büyüleyen o kimyanın boşluğunda durup yalvardım: Beni bu siyah boşluğun içine bırakma, derin bir zaman istedim senden, ama bana onu verme! Ne kışa ne yaza uygun kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili, yokluğunun sebebini anlatamadım kendime, yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi içimde. Ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında de ki: Ben onunla denizin dövdüğü dilsizzz taşlar üstünde sustuydum.  
 
TAŞ 
İlk benim yüzüme rastladınız, en eskisiyim buranın. Karnıyım dünyanın. Yeryüzünün ağrısı bendedir. Kum ve kayaç benim. Issızlık bilgisiyim ben, sessizlik bilgisi. Durmanın ve kalmanın büyük planıyım. Her şeyi gördüm, her şeyi. Suyun gidişini, ağacın çiçeklenişini. Tekrar tekrar gördüm ben daha da görürüm. Büyük zaman, benim. Denizler dalgalar dövdü beni, sert rüzgarlar yurt bildi zirvelerimi. Kırıldım, söküldüm, ufalandım; döndüm bitiştim tekrar kendime açsan, kırsan, baksan; bütün yeryüzü, her zerremde. Taş taşıdım, içim kendimden yorgun benim, dilim çok uzun bir yankı. En eskisiyim ben buranın. 
 
ÖTEKİ  
Ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz, onlar aşağıda siyah kalacak! Sizin başınız bulutlarda dursun onlar balçıkta bacak! Siz tatlı rüyalarınızı görün, onlar terleyip sıçrayacak! Genişleyin siz merkezde onlar kenarda daralacak! Onlar seyrek bir fotoğrafta uzağa bakanlar. Onlar bir ömür taşlara su tutanlar. Onlar bir hatırada donmuş duranlar. Onlar bu dünyada yanmış da külde uyuyanlar. Siz nasıl da menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü! Ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü. Ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası Onlar kenarda kirliler; onlar atık, onlar sası. Ah siz, nasıl da "Siz"siniz buram buram, onlar avam. Bu cahilin, yoksulun, barbarın ışık neyine, onlar ziyan! Siz "It was very amazing" derken "and fun" Onlar özür dileyenlerdi ağacın ruhundan. Balkonunuz çok yüksek sizin baş döndürüyor. Dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor.

YAPRAK 
Yorgundum..köklerimdeki uğultuyla ölümü beklemekten…yaz bitmişti..bir deprem sesi geliyordu..yaprağını savuran ağacın köklerinden.Ben doğurdum seni..içimdeki kaynaktan, acı sudan..ben doğurdum seni, bir hayal için..ödünç bir bahardan. 
 
İZ  
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma, orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili benden savrulan parçalar kurusa da, izleri var hala yolun kenarında. izini sür yolun, acının ormanı büyütür insani vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun, ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle büyük bir ask, hangi sesle ölür, bileceksin. ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun. şimdi, acının ormanından geçiyorsun her şey bir daha kanasa da ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben geç meleğim, senin de şarkıların olsun içindeki telleri titreten.
 
SU 
Konuşmam artık, ağır sözler söylemem bir düş için sabahları göğsüme sedeften bir çiçek işlerim Hiç bilmedim, konuştuklarımdan ne anladın, ormanın korkunçluğunu söyledim, ovanın serinliğini sustum, sen uzun bir uykuyu uyudun, ben düş gördüm Durmadan bir yoldan söz ettim: suyum ben, adımı unutmadım, dolanıp, bir gün yanına düştüğüm bir dağdan söz ettim; dünyanın işine karışmadım, beni avutmaz dünya, beni tutmaz da, dolanıp içinde kirinin yine temiz geldim. Göğsümde sedeften bir çiçek taşırım: bir büyü bu, hayata karşı yaptırdım konuşmam artık, kalbini kırdımsa senin bil ki yanına düştüm.
 
DUA 
Kederli ömrümün kısa açan çiçeği bahar işte tekrar sana çiçeklensin diye yüzüm noktalanma, çoğal! değiş! tekrar ol! sebebim ol! kederli ömrümde
 
AYRILIK 
kaç gecenin çölüdür bu ayrılık kaç şiirin dölüdür üstüme örttüğün bu ince sessizlik kalbim alış artık, kır kendini kendi duvarında, sesini kendi duvarına haykır. tesadüfen birbirine rastlamış başka başka aşklarsızın siz artık geceyle gündüz gibi birbirine ayrılmış. o ki rüzgar, bir zaman senin çölünde kumlar uçurmuş, o ki gece ve esmer, görmüyor sahrayı, sesi içinde karışmış. her ayrılıkta kendine saplanan bir hançer kendi sabrını deneyen taş, kendi uykusuzluğunda yatak oldun. kül koy şimdi yanına korunun seni kavuran onu da yakmasın. aşkla besle kendini, gül yetiştir, sardunya çoğalt. ki, sen aşktan ve ayrılıktan başka ne anlıyorsun.

Rıfat Ilgaz - Ormanız Biz

Yaşayıp gidiyoruz bir arada Meşe, çam, köknar, kayın? Bırakın kirli kentlerinizi, Biraz da aramızda yaşayın! Varsın derinde olsun köklerimiz Yükselmek için yarış bizde. Görülmüş mü ağacın ağaca kıydığı, Sevgiyle yaşamak barış bizde! Mutluyuz birlikte yaşamaktan Meşe, çam, köknar, kayın? Sarılın toprağınıza bir çınar gibi Bize de kendinize de kıymayın. Ne demiş en büyük ozanımız Neden kulak vermiyorsunuz sesine Bir ağaç gibi hür yaşayın dememiş mi, Ve bir orman gibi kardeşçesine? 
 

Rıfat Ilgaz - Dört Mevsim

YÜZYIL’ımı dörde böldüm? Her bölümü bir mevsim, Biri kaldı, üçü gitti? YAZ’ı gitti, GÜZ’ü gitti, Karlı, tipili KIŞ’ı gitti, Yemyeşil bir bahar kaldı!