Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
08 Ocak 2013
Uzaklaşan Kalpler
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
Avram Ventura "Birlikteyken, tek başına"
“Tek başına” sözünü özellikle kullanıyorum; çünkü birçoğumuzda olduğu gibi, evde her zaman eşimle birlikteyim, yalnız değilim. Öte yandan televizyon dizilerinin saatlerine göre ayarlanan yaşam düzenimizi göz önüne alırsak, yemek ve zorunlu konuşmaların dışında herkes tek başına!
Evde birlikteyken tek başınalığı, benden yaşlı olanlardan ya da kimi arkadaşlardan duyar, ama üstüme alınmazdım. Çocuklar, iş sorunları, toplantılar derken gece evde oturmayı özlediğim zamanlar olurdu. Şimdi çok şey geride kaldı, sosyal bir etkinlik olmadığı sürece, akşam yemeği sonrası evden çıktığımız zamanlar da seyrekleşti. Uzun süredir eşimle aramıza televizyon dizileri girmeye başlayınca, daha önce başkalarından dinlediğim benzer duyguları ben de yaşamaya başladım.
“Tek başına” sözünü özellikle kullanıyorum; çünkü birçoğumuzda olduğu gibi, evde her zaman eşimle birlikteyim, yalnız değilim. Öte yandan televizyon dizilerinin saatlerine göre ayarlanan yaşam düzenimizi göz önüne alırsak, yemek ve zorunlu konuşmaların dışında herkes tek başına! Bu süreyi yararlı bir uğraş için harcıyor olsak, tek bir sözcük olsun söylemeye dilim varmaz; oysa saatlerce ekran karşısında yitirdiğimiz zamanı düşündükçe hem yakınıyor, hem de kendi kendime kızıyorum.
İster istemez şu soru geliyor aklıma:
Eşimle yaşadığımız uzun bir birliktelikten sonra, konuşacağımız sözcükler mi tükeniyor, yoksa her birimiz evin bir odasında tek başına olmayı seçerek, kendi beğenimiz doğrultusunda yaşamayı mı istiyoruz?
Sanırım bu, özellikle kendi seçimimiz!
Yoksa karşılıklı ödün vererek, beğenilerimizdeki öncelik sırasında kaydırmalar yaparak, yan yana ve aynı yöne bakarak oturduğumuz kadar yüz yüze bir araya gelerek, kimi duygu ve düşünceleri paylaşabiliriz. Olmaması için hiçbir neden yok! İstediğimiz anda bu durumu değiştirebiliriz, ama bu da bizi ne kadar mutlu edebilir, bilmiyorum. Değil mi ki televizyon dizilerinin amansız virüsü bir kez kanımıza bulaştı, ondan uzaklaşmakla mutsuz olacağız, o zaman tek başınalığı seçerek mutlu olmaya çalışıyoruz. Eşim bir odada kendi televizyonunun karşısında oyalanırken, ben bir başka odada ya kitabımı okuyor ya da istediğim filmleri izliyorum.
Eskiden bu tek başınalığı Amerikan filmlerinden izler, bizdeki aile yapısıyla bu olumsuz gelişmeden etkilenmeyeceğimizi düşünürdük. Sonunda teknolojik ilerlemeye paralel olarak her türlü sosyal ilişkinin de çağa ayak uydurduğunu görebiliyoruz!
Olumsuz düşünceleri bir yana bırakıp Halil Cibran’ın sözleriyle kendimizi avutmaya çalışalım:
“Ey kardeşim, senin ruhunun yaşantısı, ıssızlıkla çepeçevre sarılmıştır ve eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasa, ne sen SEN, ne de ben BEN olabilirdik. Eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasaydı, senin ağzından çıkan sözcüklerin benim ağzımdan çıktıklarına inanır ya da senin yüzüne baktığımda aynadan kendi yüzümü seyrediyorum sanırdım.”
Cibran, bu sözleriyle bize aynanın arkasını da gösteriyor.
Yaşantımızda birliktelik kadar tek başınalık da önemli, ancak bunu dengeli tutup, verimli bir sürece yönlendirmek koşuluyla...
Jiddu Krishnamurti - Farkındalığın Işığı
Giden - Özdemir Asaf
Saçlarında, tanıdığın ellerin en ağırı
Gözlerinde maceraların en derini...
Sana anlatırlar geçenle kalandan
Bir gecedir bütün geceler gibi
Karanlıklardan, aydınlıklardan
Ne varsa kendincedir
Pencere camlarında ışıklar parlar
Halıda yatar eşyanın gölgesi
İç içedir artık sokaklar, evler, odalar
Duvarlar bakışları keser, kapılar sesi
Ne varsa kendincedir
Ve senin, üzerinde binbir düşünce, günden
Oynaşır hatıranla, kalbinle, ümitlerinle
Herşey düşünmektedir seninle
Birden, bir rüzgar eser, sana doğru senden
Seninle çoğalmaya başlar kendisiyle bitenler
Hatırlayan ellerinle, unutmayan gözlerinle
Değişir sezilecek kadar yavaştan
Değişir istenen istenmeyen
O koruyan zor yalanlar silinir
Büyür kolay bir doğru, bilinen, söylenmeyen
Uyuyanlar uyanmış, ölüler dirilmiştir
Bir gecedir sana doğru senden
Bir gecedir sana doğru senden...
Geçen yaşadığındır, yaşarken anlamadan
Kalan bir gerçektir belki
Bir iğne gibi kaybolan, bir bardak gibi kırılan
Gelen sanki beklediğindir
Ve giden, en tatlı, en sıcak, en kocaman..
Hala anlayamadınız değil mi?
Önemli olan haklı ya da haksız olmak değil.
Kavganın kazananı yoktur.
Ya kaybedersiniz ya da daha çok kaybedersiniz.
Önemli olan kalp kırmamak.
Önemli olan yargılamadan, karşılıksız sevebilmek ve iyilik yapabilmek.
Haklı bile olunsa özür dileyecek kadar asil olmak, bilge olmaktır.
Egonuzu kontrol edemediğiniz sürece, o sizi kontrol etmeye devam edecek.
Böyle olduğu sürece tüm dünya sizin bile olsa asla mutlu olamazsınız.