18 Kasım 2012

Halil Cibran - Haz ve Iztırap

 
 Sonra bir kadın konuştu:
"Bize haz ve ıstıraptan bahset."
Ve o cevap verdi:
"Hazzınız, ıstırabınızın maskesiz halidir.

Ve kahkahanızın yükseldiği aynı kuyu,

sık sık gözyaşlarınızla dolar.
Başka türlü olabilmesi mümkün müdür?
Istırabın içinize kazıdığı alan ne kadar

derin olursa, o denli çok hazzı içerebilir.
Ve şarabınızı taşıyanla, çömlekçinin fırınında

yanan aynı kadeh değil midir?
Ve sesi ruhunuzu okşayan lavta, daha önce

bıçaklarla oyulan tahtayla bir değil midir?
Kendinizi neşeli hissettiğinizde

kalbinizin derinliklerine inin.

Farkedeceksiniz ki, size bu sevinci veren,

daha önce üzülmenize neden olmuştu.
Üzgün olduğunuzde, tekrar kalbinize dönün.

Göreceksiniz ki, daha önce sevinciniz olan

bir şey için ağlıyorsunuz.
Bazılarınız, "Haz, ıstıraptan daha anlamlıdır" der;

diğerleri ise, "Hayır, ıstırap daha anlamlıdır".
Bense, ikisi birbirinden ayrılamaz, diyorum.
Onlar beraber gelirler.

Ve siz, bir tanesiyle masanızda otururken,

unutmayın ki, diğeri de yatağınızda uyuyordur.
Gerçekte siz, hazzınızla ıstırabınız

arasında bir terazi konumundasınız.

Sadece boş olduğunuzda, hareketsiz

ve dengede kalabilirsiniz.
Bir hazine avcısı, altın ve gümüşünü tartmak için

sizi kullandığında, haz ve ıstırap kefeleriniz,

ister istemez, yükselip alçalacaktır.

Don Miguel Ruiz - Toltek iç özgürlük rehberi

Günlük yaşam içinde "acil" işlerin ve durumların peşinde koşuştururken kendimizi güçsüz, kurban gibi hissettiğimiz anların esaretine kapılmak çok kolay. Bu duyguyu bilmeyenimiz yoktur. Bu anlar yaşam enerjimizi çalıyor, yaşamaya değer bir hayat sürdürmenin çok güç olduğuna bizi inandırıyor, ruh sağlığımızı korumakta zorlandığımızı hissediyoruz.
 
Antik çağda Meksika'daki Toltekler algıladığımız haliyle hayatın bir Düş olduğuna inanıyordu. Her birimiz kendi bireysel Düşümüzde yaşarız ve hepsi bir araya geldiğinde Gezegenin Düşünü oluşturur. Ya da biz bunu içinde yaşadığımız Dünya olarak algılarız.
 
Düşler üzerinde bir kontrolümüz olmadığına inanırsak sorunlar doğmaya başlar. Oysa kendi gerçeğimizin mimarı olduğumuzu bilirsek Düşümüzü değiştirebileceğimizi de biliriz.
 
Don Miguel Ruiz Jr. tepeden bakan bir guru olarak değil, aynı yolda yürüyen bir yol arkadaşımız olarak bu paradigma değişimi için bize rehberlik hizmeti sunuyor.
• Nasıl uyanabiliriz?
• İllüzyona dayalı sahte inançlardan nasıl özgürleşebiliriz?
• Nasıl hayatımızın sanatçısı olabiliriz?
• Sadece tek başınayken ya da meditasyon yaparken değil, tıkanan trafikte, kalabalık markette, zorlandığımız her durumda ve yerde gerçek benliğimizle nasıl yaşayabiliriz?
 
Kitabı okumayı bitirdikten sonra evinizden çıkın, dolaşın ve Dünyayı yepyeni gözlerle nasıl algıladığınıza tanık olun. Tutkuyla yaşamanın ne demek olduğunu hissedebilmenin gücü bambaşka.

 * * *
 
Şefkatin niteliği zorlanmaz
Cennetten yumuşak yağmur gibi düşer
Aşağıya doğru, çifte kutsanmıştır
O, vereni ve alanı kutsar
Shakespeare

Bazı sözlüklerde "kut" sözcüğü; iyilik getiren şeyin hali, uğur, saadet olarak tanımlanır.

“…Geriye dönüp onlara göre yaşamaya çalıştığınız inanç fikir ve şartları gözden geçirdiğinizde çoğunlukla bunların kökeninin geçmişte yaşadığınız ehlileşmeye dayandığını görürsünüz. Yetişirken yaşadığınız ehlîleştirme düzeyine bağlı olarak kimilerimiz için bu son derece tedirgin edici bir farkına varış olabilir. Güç sahibi olanlar iradelerini zorla yada manipülasyonla dayatmışlar ve özellikle de boyun eğdirmeleri sert ve aşırı olmuş ise onları koşulsuz sevgi gözüyle görmek güç bazı durumlarda imkansız olabilir. Fazlasıyla travmatik bir ehlileştirmeden geçmemiş olanlarımızda bile gelişim yıllarında geçmiş olaylardan ötürü bir miktar öfke ve hüsran yaşamamış olan pek azdır.

İçerleme başkalarını koşulsuz sevgi gözüyle görmede en büyük engellerden biridir. Tanımı gereği içerlemeye tutunup kalmak geçmişin kölesi olmaktır. Olup bitmiş bir şey siz onu tekrar tekrar duyumsarken aktif bir şekilde acı çekmenize yol açmaktadır. Budur içerleme : Başkası için dilediğimiz duygusal zehirle kendimize acı çektirmek.

Öfke içerleme ve hınç parazitin güçlenip zihninizin kontrolünü ele geçirme araçlarıdır ve yöntemleri burada da gayet sinsicedir. Zira parazit bir yandan başka birinin elinden nasıl da kötü muameleye maruz kaldığınıza isabetli bir şekilde işaret ederken sunduğu çözüm öfke keder hüsran vb olumsuz duyguları tahrik eder ve sizi en iyi durumda sizi incitenlerden sevginizi esirgemeye en kötü durumda da misliyle karşılığını vererek öç almaya teşvike der. Parazit her zaman koşullu sevgi araçlarına başvurur bunlardan da nihai olarak hiç hayır gelmez. Onun yerinde biz kez daha siste yitersiniz ve Düşünüz mağdurlar ve kötüler hikayesine bağlanır.

Çıkış yolu koşulsuz sevgi ve sizi ehlileştirenleri bağışlamaktır, yapacağınız en zorlu işlerden biri olabilir. Onun için bu yola koyulurken özellikle de başkalarından çok çekmiş iseniz kendinize yumuşak davranın.

Size zarar verenlerin yanı sıra kendinizi de bağışlamanız gerek. Çünkü geçmiş ehlileştirme deneyimlerine bakan çoğu insanın bu durumda kaldıkları yada kurtulmak için daha fazla çaba sarf etmedikleri için kendilerine kızgın oldukları görülür.

Bu sizi için de geçerliyse kendinizi bağışlamayı unutmayın. Zamanında elinizden gelenin en iyisini yaptınız kendinizi hırpalamanıza gerek yok.

Kendinize saygı göstermeniz kendinize karşı dürüst olmanız da demek. Bağışlamaya hazır değilseniz gerçeğiniz budur. Kendinizi ‘yapmam gerek’ düşüncesine maruz bırakmayın. Hazır değilseniz hazır değilsiniz. Kendinizi bu gerçek ile kabul etmek koşulsuz sevgi pratiğidir. Tercihiniz bu ise şifa bulmaya hazır olmak için kendinize zaman tanıyın. Bağışlama bir yaranın iyileşmesinde son adımdır.

Bir bağışlama ritüeli yapmak sizi geçmişin ızdırabında tutsak halde tutan eski duyguları temizleyip ortadan kaldırmanıza yardım eder.

Derinlemesine düşünecek olursanız bağışlayıcılık çok daha kolay gelecektir, çünkü başkalarının yaptıklarının kendileriyle, acıları, bağlanmaları, ehlileştirmeleriyle ilgili olduğunun bilincine varır onların siste yitik, partide sarhoş olduklarını ve bunun sonucunda başka türlü davranma yetisinden yoksun kalmış olduklarını görürsünüz. Onlara saygı duyun ve bırakın hareketlerinin sonuçlarını yaşasınlar.Her hareketin etkinin ona eşit bir tepkisi vardır. Hayat bize bu yolda öğretir.

Kişisel düşünüzü içerleme ile bulandırmışsanız bunu değiştirmenin ilk adımı bilincine varmaktır.. Gerçekte olanı gördüğünüzde bunu aşmanın sonraki adımı bağışlayıcılıktır. Bağışlamak başkalarına koşulsuz sevgi beslemenin gücünden yararlanmanızı sağlar.

Bağışlayıcılık Ritüeli

Bir kağıda size kötü davrandığı duygusunda olup henüz bağışlamadığınız herkesin adını sıralayın; aile bireyleri, arkadaşlar vb. İsimleri ve söz konusu olayları kısaca gözden geçirin. Ardından yüksek sesle okuyun:

” Ben bana geçmişte acı vermiş herkesi bağışlamaya hazırım. Geçmişin şimdiki zamanımı etkilemeye devam etmemesi için onları bağışlamayı seçiyorum. Dileğim onları koşulsuz sevginin gözlerinden görmek. Bu olaylarla ilgili her şeye ilişkin kendimi de bağışlıyorum. Zamanında elimden gelenin en iyisini yaptım. Bundan böyle onların ve benim sadece huzur ve sevgi duyması için dua ediyorum”

Kağıdı buruşturup atarken o insanlara ve olaylara duyduğunuz bütün olumsuz hislerin de çöpe gittiğini gözünüzde canlandırın. 

Bu basit ritüel, acı çekmenize neden olanlar karşısında içerlemenin yerine koşulsuz sevgiyi koymanın başlangıcıdır. Parazitin sizi negatiflik ve koşullu sevgi yoluna çekmeye kalkıştığı , geçmişinizdeki olayların zihninizde yeniden canlandığı her seferinde yukarıdaki ifadeyi tekrarlamanız gerekebilir.

Affetmek, kendiniz için yaptığınız bir şeydir. Bağışlayıcılık geçmişte olanları unutmak veya göz yummak anlamına gelmez. Daha ziyade sadece kendi parmaklarınızın ucuna kadar olandan sorumlu olduğunuzu anımsatarak sizi geçmiş olayların kontrolünde olmaktan kurtarır.

Nuri Can - Gülümse Güneşe Umut Yeşersin

Türküler söyle dost yüreğine gülümse güneşe umut yeşersin yarına yeniden doğacak diye bir ümidin varsa...

Kır çiçekleri kırılmasın kirpiklerinde saçlarını savuran bu rüzgar esmesin şafaklar umut açmıyorsa yastığında yaslandığın gecelerin
yak kül olsun, seni üzen ne varsa gönlünün ocağında…

Her akşam bakışlarından hüzün düşse de aynalara yenilsen de yüreğine her kavgada
aldırma, ser önüne yoz akşamları küflü gurbet gecelerini de al yanına tutuştur bir ucundan içine batan bu hayatı...

Ömürki, nazlı bir bahçedir kınalıkuş kimi gün çicek açar, kimi gün yaprak döker unut geçen sonbaharları, yeni baharlara göksünü aç...

say ki, sen de varsın bu dünyada bırak uyusun kollarındaki, nilüfer bir bahar tadında kalsın sarmalında umut bir sonbahar yaprağına da yazılı olsa adın sen de oyna hayatını acılar karşısında...

Bırak dönsün dünya bir ucundan sen de dokun hayata
aldırma sedası sarsık keman iniltilerine mutluluk dediğimiz ulaşılmaz bir dağ da olsa
demirden bir kale de olsa içimizi kuşatan aşk hiç kervan geçmese de
düştüğün kuyunun kenarından aldırma,
herkesin hayatında acının solduramadığı günlerde vardır elbet 

Bırak hayatın hangi burgacında dalgalanıyorsa kalbin dalgalansın
bir kelebeğin ömrü kadar da olsa ömrün bir sarmaşık tutkusuyla yaşama sarıl... 

Hangi uçurumun kıyısında olursan ol yüreğine solmayan bir gül çiz
her zaman heybende biraz umut yedeğinde sevgi kırıntıları bulunsun...