Denizli Öğretmen Okulu’nda öğrenciydim. Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan haberde Sevgi Soysal’ın Londra’da devam eden tedavisi hakkında bilgi ile birlikte ona yazmak isteyenler için kaldığı adreste verilmişti. Haberi okuduktan sonra Sevgi Soysal’a mektup yazdım.16-17 yaşlarında bir genç kız olarak neler yazdığımı şimdi anımsamıyorum. Büyük olasılıkla yeni okuyup bitirdiğim Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’ndan söz etmişimdir. İyileşeceğine olan inancımı eklemişimdir. Mektubu zarfa koyduğumu, adresi yazdığımı ve zarfı postalamak üzere çalışma masama bıraktığımı anımsıyorum.
Ama o mektup postalanamadı ne yazık ki! Ertesi gün gazete de ölüm haberini okudum.
Zarf elimde kalmıştı. Aylardan kasım; 22 Kasım 1976. Demek ki aradan koskoca kırk bir yıl geçmiş.
Sevgi Soysal olmadan kırk bir yıl!
Uzun süre açılmadan bekledi o zarf.
Aramızdan erkenden ayrılan Sevgi Soysal’ın annesi Aliye Hanım bu adı sonradan almıştır. Bir Alman olarak dünyaya geldiğinde ona verilen ad Annelese Rupp’tur. Ülkesine mimarlık ve şehir planlaması eğitimi almak üzere gelen Selanik göçmeni bir ailenin oğlu Mithat Bey ile Stuttgart ‘ta tanışırlar. Aralarında filizlenen aşk Annelese’ye Alman vatandaşlığını ve dinini bıraktıracak kadar büyüktür. Müslüman olunca Annelese Rupp Müslümanlığı kabul edip Aliye adını alır. Anne ve babasının aşkları, Almanya’da yaşadıkları sıkıntıları Sevgi Soysal’ın Tante Rosa adlı öyküsünde okuruz.
Almanya’dan döndüklerinde önce İstanbul’a ardından da Sevgi Soysal’ın neredeyse tüm yaşamını geçireceği Ankara’ya taşınırlar.
Şiiri, sanatı ve müziği çok seven annesi Türkçeyi çok geç öğrenir. Evde çocukları ile Almanca konuşur. Sevgi Soysal edebiyat, müzik ve dansa olan düşkünlüğünü ve ileriki yıllarda yapacağı çevirmenliği annesine borçludur.
Sevgi Soysal Hayatı sevdim İnsanları sevdim Ama yenildimOrtaokul ve Liseyi Ankara Kız Lisesi’nde okur. Biz onun neredeyse tüm kitaplarında aslında o yılların Ankara’sının izlerini süreriz. Ailenin 1938 yılında Ankara’ya taşınması ile birlikte başlayacak bir yazarın yetişme sürecinin bu izlerini kimi zaman Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, kimi zaman Yürümek ya da Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu ve diğer kitaplarında anlatır.
Çocukluğundan başlayarak tüm yaşamı boyunca ‘bırakmayı’ bilen, başaran bir kadın olacaktır Liseden sonra DTCF Arkeoloji Bölümü’nde okumaya başlar. İlk aşkı ve eşi olan Özdemir Nutku ile burada tanışır. Üniversite öğrenciliği sırasında Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde adından çokça söz edilen ve o yıllarda Ankara’da yaşayanların buluşma noktası olarak Piknik’te edebiyat sohbetlerine Özdemir Nutku ile birlikte katılmaktadır.
Sevgi Soysal Hayatı sevdim İnsanları sevdim Ama yenildimDeğişim dergisinde ilk öyküsü yayınlanır. İlk kitabı 1962 yılında basılır; Tutkulu Perçem. Kitabın kapağını Başar Sabuncu hazırlamıştır. Bu aynı zamanda Başar Sabuncu ile Sevgi Soysal’ın yakınlaşmalarına da neden olacaktır. Sevgi Soysal Ankara Meydan Sahnesi’nin genç oyuncularından Başar Sabuncu ile birlikte olmaya başlar ve Özdemir Nutku’dan ayrılır, Başar Sabuncu ile evlenir. O yılların eserlerindeki yansımasını Yürümek adlı romanını okuyanlar fark edeceklerdir.
Bu arada TRT’de çalışmaya başlamıştır. Mümtaz Soysal ile röportaj yapmak üzere Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne gider. Bu röportaj bir evliliğin bitişi yeni bir aşkın başlangıcı olacaktır. Bu kez Sabuncu soyadını bırakır Sevgi Soysal. Yenen soyadıyla birlikte çıktığı yeni yolculuğun yol arkadaşı Mümtaz Soysal’dır artık.1971’lerin Türkiye’sinde bu aşk sürerken 12 Mart darbesinin kara bulutları ülkenin üzerine çöreklenmiştir. Ölümler, işgaller, direnişler, çatışmalar arasında yaşanan aşkın kahramanlarından Mümtaz Soysal tutuklanmıştır. Görüş günlerinin birinde alınan karar ile cezaevinde evlenirler. Kısa süre sonra da Sevgi Soysal, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’na alınacaktır.
Sevgi Soysal Hayatı sevdim İnsanları sevdim Ama yenildimKoğuş arkadaşları arasında tanıdık isimler de vardır. Birlikte tutuklandıkları Ela Gültekin, Reşat Nuri Gültekin’in kızıdır. Oya Baydar, Behice Boran’da koğuş arkadaşıdır. Yıldırım Bölge Kadınlar koğuşundaki ilk misafirliğinden(!) sonra bu kez yeniden koğuşa geri döner. O koğuşa döndüğünde ise kocası tahliye olmuştur. Şimdi de Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nun çevresinde eşini görme umuduyla Mümtaz Soysal dolaşır. 1972 yılında cezasını tamamlamak üzere Adana’ya sürgüne gönderilir. Sürgün bitişi yeniden Ankara…
Yazmaya devam eder. En yakın dostlarından biri, o yıllarda Bilgi Yayınevinde çalışmakta olan Attilâ İlhan’dır. 1975 yılında göğsünde fark ettiği kitle nedeniyle hastaneye gider. Tedavi süreci başlamıştır. Londra’da tedavisinin daha iyi olacağı düşüncesi ile İngiltere’ye gidilir. Başta umutları canlandırsa da hastalığı ilerler, ağrılar dayanılmaz olur. Türkiye’ye dönmeye karar verirler ve döndükten bir gün sonra yani 22 Kasım 1976 da Sevgi Soysal bu kez hayatı bırakır.
Sevgi Soysal Hayatı sevdim İnsanları sevdim Ama yenildim
Gölbaşı, Mayıs 1973
Oysa hastalığı nedeniyle yazılarına ara verdiği Politika gazetesine uğradığı 31 Mayıs’ta kızı Defne annesine sarılıp göğsüne sokulduğunda dostlarına şöyle demişti: ”Hayatı sevdim. İnsanları sevdim. Ama yenildim. Şimdi ölümü bekleyen biri olmak istemiyorum. Bu bana ters geliyor işte.”
Adalet Ağaoğlu’nun 1984 yılında Sanat Olayı Dergisi’nin 21. sayısında anlattığı Sevgi,” Ankara’nın en şen ve en renkli yazarı”dır. Şöyle devam eder yazısına: “Tam tamına hayattaki bir modele bakarak romanlarına kişi seçenler varmış. Buna aklım yatmıyor. Ama böyle bir şey yapmaya kalksam, hayattan seçeceğim modellerden biri, belki de başlıcası Sevgi olurdu. Çok renkli, karmaşık; neşeli ve hüzünlü; şeytan ve melek; çocuk ve büyük; olgun ve çocuk; düşçü ve gerçekçi; gırgır ve ciddi; dürüst ve yalancı; çekinik ve dobra dobra; utangaç ve cesur; işte bütün bu karşıtlıkları kendinde toplayan birini seçeceksem, bildiklerim arasında ilk aklıma gelen Sevgi olurdu” der ve yazısını şöyle bitirir: ”Güçtür Sevgi’yi anlatmak, çok güç. Bir romanı yazmak bile, Sevgi’yi tam olduğu gibi anlatmaktan daha kolaymış gibi gelir bana”
Evet, yaşamı boyunca Sevgi Soysal bırakmayı becerebilen cesur bir kadın olmuştur. Önce Yenen soyadını, sonra Nutku ve Sabuncu soyadlarını bırakır. Ancak, yazmayı bir de Ankara’yı bırakmaz. Bize bıraktıkları ise kitaplarıdır.
Gönderemediğim mektubun yerine sayılsın bu kez yazdıklarım. Kırk yaşında ölen bir yazara onun kentinden seslenmiş olayım.
romankahramanlari.com