18 Mayıs 2021

Türkan Saylan "Demokratik hakkını kullananlar cezalandırılıyor."


“Oysa ölüler hatırlandıkça yaşarlar,”


“Gelecek daha güzel olacak.”

 

Faruk Nafiz Çamlıbel - Hayat

Ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle
Dağ, taş deme arkadaş, gün batmadan ilerle!

Yara açsın kayalar ayaklarında, varsın,
Varsın omuz başların kamçılardan kızarsın.
Bu ağrılar duyurmaz sana yalnızlığını.
Kızıl dudaklarından bırakma ıslığını.
Ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle,
Dağ, taş deme arkadaş, gün batmadan ilerle!
Sırtında bir tüy gibi taşı taştan yükünü,
Görmesinler belinin, sakın, büküldüğünü.
Başında şakladıkça atlıların kırbacı
Anla ki her gün sana hız veriyor bir acı!

Yara açsın kayalar ayaklarında, varsın,
Varsın omuz başların kamçılardan kızarsın.
Hayda, sarıl yollara.. Ardına bakma, hayda!
Sen yük altında haykır, yatsın eller sarayda.
İnce bir iz bırakır yere sızdıkça kanlar,
Seni bulur izinden ıslığını duyanlar.
Bu ağrılar duyurmaz sana yalnızlığını,
Kızıl dudaklarından bırakma ıslığını,
Fırtına, yağmur, soğuk.. Ne varsa üstüne çek!
Bu çetin yolculuğun sonunda gün gelecek,
Sırma saçlar saracak her kan akan yerini,
Gül dudaklar öpecek o kırbaç izlerini..

Ağzında şarkılıktan çıkmış iniltilerle
Dağ, taş deme arkadaş, gün batmadan ilerle! 

 

Isaac Albéniz: Piano Sonatas & Suite Ancienne

Albéniz: Piano Sonatas & Suite Ancienne - YouTube

 


Ömer Hayyam "Adalet, evrenin ruhudur."

 Ömer Hayyam Kimdir Kısaca Hayatı - Matematik Çözümleri
Hayyamın rubailerinde; dünya, varoluş, devlet ve toplumsal örgütlenme biçimleri gibi hayata ve insana ilişkin konularda özgür ve sınır tanımaz bir şekilde akıl yürüttüğü görülmektedir. Bunu yaparken de içinde yaşadığı toplumun ve öncesinin kabul ettiği kurallara bağlı kalmamış, konulan sınırları kabul etmemiş, bir anlamda dünyayı, insanı, varoluşu kendi aklıyla baştan tanımlamıştır.

Hayyam’ın şiirlerinde temel konu ötedünya (ahiret) değil içinde yaşanan henüz duyularla özümsenen ve algılanan evrendir.

Tanrısal evren, ölümden sonra yaşam ve dirilme, yargı günü, hep birer vesveseden, kuruntudan başka bir şey değildir, diye düşünür ve şiirlerinde bunu dile getirir. İnsan aklını kullanarak; onun ışığında yürüyerek, "varlık-yokluk kaygısından kurtulmalı, öte dünyayı değil, kendini bilmelidir." Bu evrendeki yaşam geçicidir. İnsan yeryüzüne ancak bir kez gelir. Bu nedenle, yaşamın tadını çıkarmalı, elinden geldiğince, mutlu olmanın yollarını aramalıdır. Hayyam’a göre; insanı Tanrı yaratmış ve onu yazgının denetimi altına vermişse; eylemlerinde suç aramanın hiç gereği yoktur. Çünkü insan ancak özgür istenciyle yaptığı şeylerden, us ilkelerine göre davranışlarından sorumlu tutulabilir. Elinde olmayan yalnızca yazgının (kader) yapısı gereği oluşturulan işlerden dolayı kişiyi sorumlu tutmak, suçlu saymak Ulu Tanrı’ya yakışmaz. Tüm evreni ve onun içinde insanın yararlandığı varlıkları; Tanrı yaratmışsa; onlarda suç aramanın da gereği yoktur. Şarabın yapıldığı üzümü yaratan Tanrı’nın, şarabı içen insanı günahkar sayması, Tanrısal adaletle hiç bir biçimde bağdaşmaz. Güzeli yaratan Tanrı, onun sevilmesini de ister. Bunu büyük bir şekilde gerçekleştirir. Bu nedenle sevmek, Tanrısal iradeye (istence) aykırı düşmez. 

 Ömer Hayyam, birçok bilim insanınca Bâtınî ve Mu'tezile anlayışlarına dâhil görülür. Evreni anlamak için, içinde yetiştiği İslam kültüründeki hâkim anlayıştan ayrılmış, kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir edebi başarı ile dörtlükler halinde dışa aktarmıştır.

Açılmaz kapıları açmanız mı gerek?
Dünyada insanca yaşamanız mı gerek?
Bırak öyleyse iki dünyayı birden:
Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek!

Sadece bilgili olmak degildir adam olmak ;
Vefalı mı değil mi insan, sen ona bak.
Yücelerin yücesi kata yükselirsin,
Hakka verdiğin sözün eri olarak

Gönlüne göre dönse de bu dünyanın sonu ne?
Okunup bitse de ömür destanının sonu ne?
Yüzyıl boyunca dilediğince yaşadın diyelim;
Bir yüzyıl daha yaşasaydın, bunun sonu ne?


Şu dünyada günah işlemeyen söyle kim var ?
Günah işlemeden yaşamak mümkün mü ey yâr ?
Kötüyüm diye bana kötülük edeceksen,
Ey tanrı aramızda öyleyse ne fark var ?

Hayyam, günahım var diye üzme kendini,
Nasıl olsa faydası yok çekme derdini,
Hani tanrı rahman ve rahimdir derler ya
Günahkar olmayınca sunar mı rahmetini ?

Aşk imiş şu âlemde duyguların sultanı,
Aşk imiş gençlik destanının fermanı,
Ey bu âlemde aşksız yaşayanlar !
Bilin ki aşktır tüm varlığın dermanı.

Şarap sonsuz hayat kaynağıdir, iç;
Gençlik sevincinin pınarıdır, iç;
Gamı yakar eritir ateş gibi,
Sağlık sularından şifalıdır, iç

Gönüle yüreğe hüzün fidanını dikmemek gerek ey can
Hiç durmadan umut ve neşe kitabını okumak gerek durmadan
Sürüp atmalı içimizdeki dileği bir vakit bırak gitsin;
Tas tas şarap içmeli vazgeçmemeli hoş yaşamalı her zaman.

Ya gül mevsimi, ya ırmak boyu henüz vakit erken
Bir huriye benzer iki genç bizle yerken, içerken
Böyle zamanlarda şarap sun, içti mi eğer insan;
Kopmuştur bir anda o mescit ve kilise ikisinden.


Der ki onlar hurili cennet hoştur sana
Yok derim, üzüm suyu içmek hoştur bana
Sen bak peşin gelene o hayale boş ver
Çünkü davul çalarken uzakta hoştur daha.

Sen de yarından için durma üzülüp
Böyle günleri yaşamak fırsat bilip
Ederiz köhne tapınağa veda yarın
Göçenlere bir yıl önce yoldaş olup


Can bir şaraptır, insan onun destisi;
Beden bir ney gibidir, kan o neyin sesi.
Hayyam, bilir misin nedir bu ölümü varlık:
Hayal fenerinde bir ışık pırıltısı.


Aşık Mahzuni Şerif - Bir Kurultayda

 Aşık Mahzuni Şerif hayatını kaybetti 

Tarih bin dokuz yüz doksan yılında,
Korkusuz, rüyasız dünya dilerim,
Dostluk bir elinde, bayram kolunda
Döğüşsüz, kavgasız dünya dilerim.


Uluslar kalkmalı derin uykudan,
İçilmeli birlik denen bir sudan,
Alevler yer olsun, tüfekler fidan,
Sınırsız, davasız dünya dilerim.

Azınlık çoğunluk nereden çıktı?
İnsan bir tek iken bunlar hiç yoktu,
Tarihi, senlikler benlikler yıktı,
Fitneye vefasız dünya dilerim.


Bütün insanlığın çabası insan,
Kültürlüsü insan, kabası insan,
Bebek insan doğar, babası insan,
İnsana hatasız dünya dilerim.

Der Mahzuni insanlıktır gerisi,
Okyanus ötesi yahut berisi,
Tüm yıkılsın kötülüğün serisi,
Doğruya cezasız dünya dilerim...

Nurullah Ataç - Okuruma Mektuplar "Prospero ile Caliban"


 Kitap-lık: “Nurullah Ataç'ın Keziban'ı ve Tanpınar'ı” – inceeleyen
Okuruma Mektuplar'da, yaşamın kanıksanmış yönlerine ayna tutarak şiir, aşk, ölüm, doğa, hastalık, yalnızlık gibi konularda ilgili tutkularını, bildiklerini, özlediklerini -kendini- tüm çıplaklığıyla ortaya koyan bir Ataç var karşımızda. 
 
Prospero ile Caliban'da ise, aydınların (mutlu azınlığın) toplumdaki görevi, yazar ve toplum ilişkisi, gelenek, uygarlık gibi konularda bizi çerçevenin dışına çıkarak düşünmeye çağırıyor. "... kimine göre bir diken, kimine göre bir öğendireydi. En uyuşuk kafalara, bereketli bir 'acaba' akıtmakta ustaydı. (...) eleştirmeciliği, bir 'beğeni' eleştirmeciliğiydi. (...) Fakat nesnel ölçülerin dışında kaldığından olacak, içgüdüsü, sezgisi alabildiğine gelişmişti. Kendi sanat görüşüne uygun eserler arasında (bu görüşün on dokuzuncu yüzyılı aşamadığı da bir gerçektir) en özlülerini hemen sezer, deyimim hoş görülsün, bunların kokusunu alır, az eleştirmende görülen bir inatla da hemen savunurdu. Bu bakımdan aramızdan 'alacaklı' olarak ayrıldığını söyleyebiliriz." Adnan Benk
 
- - -
 
 Çalgıdan ben de büsbütün hoşlanmaz değilim. Gençliğimde o başka! Çok sinirlenirdim, yakından, uzaktan bir çalgı sesi geldi mi, öfkeleniverirdim. Duymamak, kaçmak da kolay değil. Üzülürdüm buna. Herkesin güzel bulduğu bir şeyden hoşlanmamak, dörüt (sanat) dallarının birinden hiç anlamamak bir eksiklik değil mi kişi için? Dişimi sıktım, kendimi yenmeğe, o eksiklikten kurtulmağa çalıştım. Yavaş yavaş da başardım bunu. Şimdi bir yerde çalgı çalındı mı, ben de dinliyebiliyorum, bir tad duyduğum da oluyor, sevdiğim ezgiler bile var. Seviniyorum kendimi böyle iyileştirdiğime, düzelttiğime. Gene de birtakım kimselerin boyuna çalgı çalmalarına dayanamıyorum. Radyoyu bir açtılar mı, bir daha kapatmak bilmiyorlar. Daha erkenmiş, yahut geceyarısına yaklaşmış, konu komşu uyuyacak, sessizlik içinde çalışacak, düşünecek, düşler kuracak, umurlarında değil, bir türlü kesmiyorlar o gürültüyü. Çalınanlar da dinlenecek bir şey olsa bari! Çalgıdan öyle derin derin anlamak gerekmez onları yargılamak için: en aşağı, en bayağı çeşidinden ezgiler olduğunu biliyoruz. Bir ulumadır gidiyor, arkasından sevimsiz bir çığlık başlıyor. Yalnız ben miyim bunları sevmiyen? Bunlara dayanamıyan? Öyle sanıyorum ki çocukluklarından beri çalgıdan hoşlananlar, çalgıyla uğraşmış olanlar, çalgıdan anlıyanlar da sinirleniyor buna, benim gibi sinirleniyor, benden çok sinirleniyor.