14 Mart 2021

Şiirin İlk Atlası - Metin Altıok

Serçe kuşu yağmurlu bir günde, şimşekler çakıp gök olanca hızıyla gümbürderken, yere sırtüstü yatmış, havaya kaldırdığı incecik ayaklarıyla boşluğu dövermiş. Bu tuhaf durumu görenlerin ‘Neden böyle yapıyorsun?’ sorusuna ‘Bunca mahlukat var yeryüzünde, gök yıkılıp üstümüze düşerse hepsi telef olacaklar. Ben de göğü tutmak için kaldırdım ayaklarımı’ cevabını vermiş. Sonra içtenlikle ‘Kaldırdım kaldırmasına ama yine de korkudan yüreğimin kırk kantar yağı eriyor’ diye eklemiş. Çevresindekiler ‘Amma yaptın ha, sen kendin beş dirhem etmezsin. Bu kırk kantar yağ da neyin nesi!’ diyerek alaya almışlar serçeyi. Serçecik şöyle bir bakmış yüzlerine, ‘Siz bunu anlayamazsınız. Varın gidin işinize. Herkesin kendine göre kantarı, topuzu var’ demiş. 

 

Lirism - Melih Cevdet Anday



Lirism, her şeyden önce lirism,
Maddeden, tarihten, İsa'dan önce,
Soldan önce, sağdan önce,
Aç karnına bolca lirism.
 
Lirism kaş göz,
Lirism sağduyu,
Kimi yerde istakoz,
Kimi yerde fasulyenin suyu.
 
Ne ilahi şeydir o lirism,
Kimine cepken cepken cepken,
Kimine kimine kimine yelek,
Ah ben lirismi pek severim.
 
Mesela şu çorbanın
Tuzu biberi iyi,
Yağı âlâ, çok âlâ,
Peki hani lirismi?
 
Lirism Sulukule,
Lirism Büyükada,
Lirism sudan ucuz,
Lirism aslan ağzında.

 

Karl Marx " Para, insanlığın yabancılaşmış yeteneğidir. "

  

 Marx’ın kimi zaman ise şiir üzerinden toplumun eko-politiğini yaptığı görülür. Mesela, Shakespeare’den alıntıladığı şiirde Marx, paranın tanrısal özelliğini vurgulamaktadır: “Bütün insani ve doğal nitelikleri dönüştürmek ve değiştirmek, olanaksızları birleştirmek –paranın tanrısal gücü, insan türünün yabancılaşmış, yalıtılmış (tecrit edilmiş) dışlaştırılmış özelliği oluşunda yatar. Para, insanlığın yabancılaşmış yeteneğidir” (Marx, 1969:140)

Altın, sarı, pırıl pırıl, halis altın! Yok tanrılar... 

Şu kadarı yeter bunun çevirmeye karayı aka; eğriyi doğruya... 

Bu sarı köle 

Bağlar, çözer dinleri; günahkârı kutsar; 

Cüzzamlıya bile taptırır insanı, alır hırsızı...  

(Shakespeare’in Atinalı Timon şiirinden alıntılanmıştır)

 

Zamanın Kısa Tarihi - Stephen Hawking

Zamanın Kısa Tarihi

Yaklaşık kırk dile çevrilen ve dünya üzerindeki her 750 kişiden birinin edindiği Zamanın Kısa Tarihi çağımızın en büyük zihinlerinden biri olan Stephen Hawking’in sorularına yanıt aradığı bir kitap:

“Evren nasıl başladı ve başlamasını olanaklı kılan şey neydi?
Zaman her daim ileri doğru mu akar?
Evrenin bir sonu ya da sınırı var mı? 
Uzayda başka boyutlar var mı?
Her şey sona erdiğinde ne olacak?” 

Elinizdeki bu baskı Hawking’in 2016 yılında kitabını son kez gözden geçirdiği ve bir Ek yazdığı genişletilmiş baskıdan dilimize kazandırılmıştır. Hawking’in bu ekte de belirttiği gibi, evrenin başlangıcından 300.000 yıl sonrasını araştıran ve Hawking’in varlığını ileri sürdüğü uzayzaman dokusundaki kırışıklıkları tespit eden kozmik mikrodalga ardalan ışınımı uydularının (WMAP ve Planck) verileri ve LIGO deneyinin kütleçekim dalgalarını saptaması gibi yeni gelişmeler ışığında Zamanın Kısa Tarihi güncelliğini koruyor.

“Kozmolojinin karmaşıklığını herkesin anlayacağı şekilde basit bir açıklıkla ortaya seriyor... Müthiş bir beyin.”  –Observer

“Böyle büyük problemleri araştıran bir dehâyı izlemek heyecan verici.”  –Sunday Times

“Einstein’dan bu yana en büyük bilimsel zekâ.”    –Daily Expres

 

Kemal Tahir / Kitaplar


Devlet Ana: “Devlet Ana”, Osmanlı Devleti kurulmadan önceki Anadolu’nun görünümünü ve Anadolu insanının özlemlerini anlatırken, onların güçlü, güvenli, adaletli bir devlete duyduğu ihtiyacı da açığa çıkarmaktadır. Kemal Tahir’in en önemli romanı olarak gösterilen “Devlet Ana”, onun düşünce yapısını da en iyi yansıtan eserlerinden biri sayılmaktadır. 1967’de yayımlanan roman, 1968 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü kazanmıştır.

Sağırdere: “Sağırdere”de, Kemal Tahir, hikayesini köy-kent ikilemi üzerine kurarken, yoksul köylünün küçük dünyasını olanca sadeliği ve samimiyetiyle anlatır. Çocuksu bir aşkla tutulduğu kıza kavuşamayan Mustafa’nın köye katlanamayıp Ankara’ya çalışmaya gitmesi, orada bütün zorluklara rağmen tutunmaya çalışması, kent hayatını görüp, kendini sorgulamaya başlaması, sonrasında ise değişerek köye geri dönmesini anlatan “Sağırdere”, bir yandan da naif bir aşk ve ergenlik hikayesidir. Bu pastoral roman, küçük, yoksul ama yaşam dolu dünyaların içine bizi yeniden taşırken, feodal dünyanın acımasızlığını da göz önüne seriyor…

Rahmet Yolları Kesti: Kemal Tahir bu eserinde uzun yıllar Türk edebiyatını meşgul eden eşkıyalık olgusuna başka bir açıdan bakar. Ağalık sisteminin eşkıyalıkla yoğun ilişkisini ve bunun giderek bir zorbalığa dönüştüğünü, halk arasında eşkıyalığa duyulan hayranlığın aslında çaresizlikten kaynaklandığını söyler. Kendi düzenini kurmuş eşkıya eskisi iki ağanın genç yaşta bir kızı kaçırmak için tezgahladığı oyunlar ve uzun, yağmurlu bir kış gecesinde meydana gelen olaylar hem eşkıya-ağanın hem halkın hem de zulme uğrayanların gözünden olanca canlılığıyla anlatılmıştır.

Bozkırdaki Çekirdek: Türk eğitim tarihinin en orijinal girişimlerinden biri olan Köy Enstitüleri, üzerinde konuşulması ve yazılması tabu sayılan konulardan birisidir bir bakıma. Kemal Tahir, “Bozkırdaki Çekirdek”te, diğer romanlarında da yaptığı gibi bu tabuyu yıkmaya çalışarak Türk toplumunun Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanırken bazı devrimleri yukarıdan aşağıya uygulamak zorunda kalışını gözden geçirir. Nisan 1965’te Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen “Bozkırdaki Çekirdek”, dünya eğitim tarihinde de reform olarak değerlendirilen Köy Enstitüleri’ni anlamamıza da yardım edecek bir Kemal Tahir klasiği…

Namuscular: Kemal Tahir’in cezaevinde kaldığı yıllarda yazdığı ve cezaevine “namus meselesi” yüzünden düşmüş sıradan insanların dramını derinlikli ve çözümleyici bilgilerle aktardığı romanıdır. Olumsuz koşullar, cezaevlerindeki sömürü, cahillik, yoksulluk, geri kalmışlık ve boyun eğmişlik bu insanların belini bükse de onlar için başkaldırı söz konusu değildir.

Esir Şehrin Mahpusu: Esir Şehir Üçlemesi’nin ikinci cildi “Esir Şehrin Mahpusu”nda, Kamil Bey hapistedir; kendisiyle, ailesiyle ve ait olduğu Osmanlı aristokrasisiyle derin bir hesaplaşmaya girişir. Çürümüş, işbirlikçi aileler, Anadolu’da gitgide güçlenen Kuvayı Milliye direnişi ve hapiste, korkunç bir dram içinde, yapayalnız, kendisini Kurtuluş Mücadelesi’yle yeniden yaratmaya karar veren Kamil Bey…

Yorgun Savaşçı: Esir Şehir Üçlemesi’nde Millicileri İşgal Kuvvetleri’nin baskısı altındaki İstanbul’da anlatan Kemal Tahir, “Yorgun Savaşçı”da onları Anadolu’ya gönderir. “Yol Ayrımı”nda yan karakterlerden biri olarak karşımıza çıkan Cehennem Topçu Cemil, “Yorgun Savaşçı’nın baş kahramanıdır. İstanbul’a geldiğinden beri, bir türlü üzerinden atamadığı yorgunluğu sanki dinlendikçe çoğalan Cemil, bir yandan aşık olup evlendiği teyze kızı Neriman ile her şeyi uzakta bir köyde yaşamayı isteyecek kadar bıkkın; diğer yandan Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’de ön saflarda yer almayı isteyecek kadar da cesurdur. 1919 ve 1920 yıllarında İstanbul’daki örgütlenmeleri ve Anadolu direnişini anlatan “Yorgun Savaşçı”, Cumhuriyet’in kuruluşuna giden sürecin romanı olarak da okunabilir.

Büyük Mal: Kemal Tahir külliyatının en renkli romanlarından biridir, cumhuriyetin kuruluş yıllarına ve İzmir suikasti çevresinde gerçekleşen kırsal dönüşümlere odaklanan ve kurucu mitoslara yönelik ince eleştiriler içeren roman, muhteşem bir dil, güçlü karakterler ve keskin bir dikkatle örülmüş.

Körduman: İkinci Dünya savaşı başlamak üzeredir. Anadolu köylerinde traktör sesinin duyulmasına az bir zaman kalmıştır. Tüm dünyayla beraber Anadolu’da değişimlere gebedir. Sağırdere ve Körduman Kemal Tahir’in Anadolu insanının gerçeğini, yaşam anlayışını, kültür yapısını, tarih içindeki yeriyle saptamaya çalıştığı tam anlamıyla “gerçekçi” romanlarıdır.

Yediçınar Yaylası: Kemal Tahir’in, bir üçleme oluşturan ve Çorum çevresinde geçen “Yediçınar Yaylası”, “Köyün Kamburu” ve “Büyük Mal” adlı romanları; Tanzimat’ın ilanından Atatürk’ün ölümüne kadar geçen dönemde, üç ayrı nesil çevresinde, toplumdaki sosyal gelişmelere uygun olarak değişen mülkiyet ilişkilerinin, toprak ağalığı düzeni ve eşkıyalık hareketlerinin gerçek yüzünü anlatır. Kemal Tahir’e özgü yaratıcılık ve dehayla dolu bu romanlarda, dahiyane bir biçimde üsluplaştırılmış Çorum ağzıyla, geleneksel halk hikayeleri ve meddah anlatımından yararlanılarak, Tanpınar’ın deyimiyle, büyük bir dil makinesi üretildiği görülür.

Kelleci Memet: Kelleci Memet’te, Kemal Tahir, 1940’larda Çankırı Cezaevi’nde tutuklu bulunan, ağasını “yanlışlıkla” vurmuş, on beşindeki Kelleci Memet’in hikayesini anlatır. Kemal Tahir’in, bu büyük dil ustasının Memet’in hikayesi üzerinden anlattığı hep aynı insandır: Cinci Nezir’iyle, Şeker Emin’iyle, Terzi Bekir’iyle tüm bir ezilmiş, yok sayılmış, eğitilmemiş; hem kurnaz ve masum, üstelik alabildiğine şenlikli insanımız…

Damağası: Kemal Tahir’in cezaevi yıllarında tutmaya başladığı ve ölümüne yakın zamanlara kadar üzerinde çalıştığı notlardan oluşur. Bu notlarında cezaevi yaşamını ve kırsal kesim insanının küçük ama entrikalarla ve kırılmalarla dolu yaşamını ele alırken, Orta Anadolu insanını, koşulları içinde bütün derinliğiyle işler. Köy insanının dramını ele alırken ona sadece bakmakla yetinmez, onu çözmeye ve anlamaya çalışır. Oluşturduğu, alabildiğine canlı karakterlerin üzerinden bir Anadolu insanı panoraması çizer. “Damağası” bir bütün olarak birbirini tamamlayan, yeniden ele alan üç çalışmadan oluşuyor. Kemal Tahir’in daha yayınlanmadan tartışmalar yaratmış notları/müsveddeleri yıllar sonra yeniden okuruyla buluşuyor.

Köyün Kamburu: “Memleketin gerçeklerini yazmak isteyen bir realist romancı bugünkü tarih devresinde köyü, köylüyü yanlışsız tanımak, fantezilerini kullanmadan tanıtmak zorundadır… Gerek işçi, gerek esnaf, gerekse memur, tüccar, devlet adamı olarak hepimiz hala biraz köylüyüz. Köyün, köylülüğün özellikleri gözden kaçırılırsa şehirlilerin Türk milletini damgalayan özellikleri ya hiç aydınlatılmaz, ya da işe yaramayacak şekilde yarım yırtık aydınlatılmış olur” diyen Kemal Tahir, “Köyün Kamburu”nda Narlıca Köyü’nde yaşananları Çalık Hafız’ın gözünden ve dilinden son derece çarpıcı bir biçimde anlatır. “Köyün Kamburu”; geleneksel düşünme biçimlerine ve inançlara ve köylülüğe tutulmuş güçlü, sarsıcı ve traji-komik bir ayna… 1958’de Yeni Gazete’de tefrika edilen “Köyün Kamburu”, Les Tors du Vilage adıyla Fransızcaya çevrilmiştir.

 Hür Şehrin İnsanları: Hür Şehrin İnsanları ölümünden sonra Kemal Tahir’in “sarı defterleri” arasında bulunmuş bir romandır.

 

Jack Kerouac - Big Sur


Yol Devam Ediyor! 

Şarap, şiir ve macera, tercihen doğada, şehrin çılgın kalabalığından uzakta… Bitmek bilmeyen içki alemleri, gece vakti düşülen yollar ve en sıcak dost ortamlarında bile ruhu üşüten yalnızlıklar eşliğinde olanca güzelliğiyle bir Beat şöleni: Big Sur. Yaşam kadar atik ve neşeli, yaşam kadar dehşetli.

Kerouac, bir döneme damgasını vuran Beat kuşağının buhranlarını Big Sur’de temize çekiyor. Tanrıya isyan ederek, durmaksızın içerek, her köşede ölümü görerek ve hayatla raksını sürdürerek kravatlı-takım elbiseli düzen düşkünleriyle dalgasını geçiyor. Ve Kerouac’ın kelimeleri, yaşamın temposuna yetişme telaşında, sayfalara sığmaksızın akıyor.

Big Sur, olgunlaşma çağındaki yazarın, kendisi ve hayatıyla hesaplaştığı, gerçeklere dayalı bir roman. Anılar birikmiş, tayfa toplanmış, şişeler dizilmiş yine. Delicesine, coşku ve sevgiyle, yol devam ediyor. Yaşam denen oyun sürüyor, sürüyor, sürüyor.

Dibine kadar.