Ursula K. Le Guin'in yayıncısına gönderdiği bu son şiirlerde, bitmekte olan bir hayata veda ya da hüzün duygusundan ziyade güzel yaşanmış bir ömrün sonunda olmanın bilgeliği sunuluyor okura. Değerli edebiyatçı, ömrü boyunca hep yaptığı gibi dünyaya, hayata ve ölüme merakla bakmayı, insanın ve doğanın türlü hallerine sevgi ve hayretle yaklaşmayı sürdürüyor.
Kaplamanın çatlağında saklanan örümceğin
kafasındaki sekiz parlak kara amber damlası.
Kırmızı balığın gözü kendi duru dünyasından
bizim derinlik ve yok oluştan ibaret dünyamıza bakan.
Loş bir salonda üç parçalı bir ayna
çoğaldıkça küçülen kendi karanlığında.
Bir teleskop şehrin öbür ucunda ya da Eldebaran yıldızında.
İnandığın o kıkanç tanrı. Komşularının iflah olmaz hırsı.
Güneş, ta kendisi, dönmeye başladığında
yalnızca bir kez göz göze geldiğin.
Odandaki yaşlı hayalet
hiç görmediğin
o ürkek misafirin.
Yolunu kaybettiğin ormanlar,
nereye gittiğini senden iyi bilen.
Bana Öyle Geliyor ki
Zaman başlamadan önceki sonsuz boşlukta
benlik yoktur ve ruh kaynaşmıştır
sisle, taşla, ışıkla. Zamanla,
ruh razı eder puslu benliği var olmaya.
Yavaş zaman benliği taş gibi sertleştirirken
ruhu giderek hafifleştirir, öyle ki ruh sonunda
endini tutmayı bırakır
özgürce sonsuzluğa döner ve ışığa
zamandan sonraki o uzun ışığa karışır gider.
Dışgörü
Görünmezdir bir yarım
kendime,
içimdeki
her şeye bir örtüdür tenim.
Gözlerim yıldızları görür de
göremez zihnimi.
Düşündükçe daha da
yabancılaşırım kendime.
İçgörü içimin yarı körü:
sınırlanmış dış görünüşlerle.
Nerededir benin özü?
Neler var içimde
görülmemiş, söylenmemiş?
Ölünün Ardından
Kedimin öldürdüğü fare
faraşla götürüp çöpe attığım
gri bir süprüntü
Derim ruhuna:
Koş şimdi
kimseden kaçmadan
dans et o büyük evin duvarları arasında
Ve derim vücuduna:
Dünyanın büyük
karnında
o sonsuz varoluşta
Dön Toprağa
Ey ruh anlat bedenin
yaklaşan serüvenlerini
bir arada tutan maddenin hareketlerini.
Yüksel tütsü dumanlarıyla.
Dökül toprağa yağmurlarla.
İn köklerin en derinlerine.
Bin dallara tırmanan suya bir at gibi,
çık en tepeye, yaprakların uçlarına.
Dön sonra toprağa sonbahar yaprakları gibi
uzanıp kış boyunca beklemek için çürümeyi.
Yine yüksel ilkyazın taze pınarlarıyla.
Oradan oraya sürüklen güneşin altında
kutsal polenlerle birlikte sen de dökül bereketle.
Toprak dediğin
İhtiyar Yazarın Ağıtı
Eskiden olduğum kadınları özlüyorum,
âşık olanı, maceracı olanı,
birlikte kutba gittiğim kadınları.
Neler benimdi, neler onların?
O zamanlar varsıldık hepimiz. Şimdi
yoksulluğun korkaklığı tek paylaştığımız,
özlüyorum bana eşlik eden cesareti.
Keşke o kadınlar dönüp kurtarsalar beni
içinde kapalı kaldığım kendimden olma odadan,
yaşlandıkça çöken yorgunluktan ve hastalıklardan,
bildikleri yollara çıkarsalar beni
tepelerin üstünden geçen, geçen göğün altından.
Son Şiirler 2014 - 2018