06 Eylül 2014

Cahit Irgat - İnsan Gibi


Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
Ağır uykulardan uyanacaklar
Zor kapıları açacaklar
Yere sağlam basacaklar.
Sevgiden sırılsıklam
Yangınlanacak aşklar
Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
İnsanlar insan gibi yaşayacaklar.
En dar en karanlık sokaklar
Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
Bayramlaşıp ışıyacaklar
Hürriyet giyecek aydınlık ayaklar.

Jacob Riis "Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim."

Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. 
Adam belki yüz kere vurur taşa. 
Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. 
Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. 
İşte o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir... 
 

Seçme Şiirler

 
Güneş Saati
Bu nemli, bu bunaltıcı gecelerde, pencerenin
Önündeki dallardan bir kafes örerim kendime
Güneşli günlerde doğurmuş anam beni, neyleyim
Gökle denizin seviştiği yerlerde gün boyu
Bıkıp usanmadan bakmam için, evime mavinin
Bütün tonlarında perdeler astım sevdiğim
Gece, düşlerde sürdüreyim diye bu yolculuğu
Bir güneş saatiyim ben kendi halimce
Bir günebakanım belki de, doğudan batıya dönerim
Alnı gökyüzüne dönük bir güneş çocuğu...
Bu karanlık, bu ıssız gecelerde
Yıldızları bir küpün içinde toplayasım gelir
Benim güneşim birikimdir belki de
Yıllarla, aylarla, günlerle açıklanabilir
Mutluluk, onun gözünün içine bakmaktır sevdiğim
Onu bir simge kılmaktır, bir ad vermektir
Ben güneş dedim ona, sen su de, çiçek de
Aksın ömrün yeter ki doğayla birlikte...
Ahmet Erhan

Bozlak Kedi ve Ölüm
Kaç zamandır inatla bir sevdayı sürerim,
Bilinmedik yüzünde balkıyan sis peçesi.
Yolları ezberden ben hep ona giderim,
İçimde düğüm düğüm bir bozlak cerbezesi.

Sahi o bozlağı ben ilk nerde duymuştum?

Ben ki çağ dışı bir uyumsuzluk delisi,
Kendi ipimi belki kendim çekerim.
Gölgeme dadanmış bir tuhaf güz kedisi,
Her yere peşimden onu da sürüklerim.


Sahi o kediyi ben ilk nerde görmüştüm?

Durmadan garlara garajlara düşerim,
Gayri bilmem ne olur size kalmış gerisi.
Adıma arasıra törenle mum dikerimi
Ölümüne gönülden bir merhaba yenisi.
Sahi o ölümden ben ilk nerde ölmüştüm?... Metin Altıok

Son Mektup
Hepinize!..
          İşte ölüyorum. Kimseyi suçlamayın bundan ötürü. Hele dedi-
kodudan, unutmayın ki, merhum nefret ederdi.
          Anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım! Bağışlayın beni. İş değil
bu, biliyorum (kimseye de öğütlemem),ama benim için başka bir çı-
kar yol kalmamıştı.
         Lili, beni sev.
         Hükümet Yoldaş!  Ailem : Lili Brik, anam, kız kardeşlerim ve
Veronika Vitoldovna Polonkaya' dan ibarettir. Yaşamlarını sağlar-
san, ne mutlu bana..
         Bitmemiş şiirleri Brik'lere verin, ne lâzımsa onlar yapar.
         "Bir varmış bir yokmuş"
                                             derler hani :
Aşkın küçük sandalı
                                 hayat ırmağının akıntısına
                                                                            kafa tutabilir mi!
Dayanamayıp parçalandı işte sonunda...
Acıları
           mutsuzlukları
                                  karşılıklı haksızlıkları
           h a t ı r l a m a y a   b i l e   d e ğ m e z :
Ödeşmiş durumdayız kahpe felekle.
Ve sizler mutlu olun
                                yeter. ..Vladimir Mayakovskı

Edip Cansever - Şiiri Şiirle Ölçmek

  "Gittikçe Sıkılmaktır Ülkesi  Sıkıntının" :  Edip  Cansever'den  Erdal  Öz'e  Mektuplar

Kardeşim Erdal!  (Ben  Edip) 

  Mektubunu, çok sıkıntılı bir günün en korkunç noktasında ele geçirdim. Bütün gece şişman ve iyi kalpli bir adamla bakıp bakıp içtik. "Nereye baktınız?" diyeceksin, bilsem söylemez miy­ dim. İki marul yediğimi, sarışın bir kızla konuştuğumu, şişman adama elimle "hadi ey vallah ... " dediğimi hatırlıyo rum sadece. Bunu şimdi hatır lıyorum. Simsiyah bir geced en bunlar kalmış aklımda. Bir de o korkunçluk noktasındaki ışık. Sana mektup ya- zacağımı biliyor muydum ne .. .

Ya dünkü gün; o neydi o ... Sur dışiarına çıktım, mezariıkiara gittim, mezarlıktaki bir havuz beynimi deldi. Suyun bu kadar katı olduğunu bilmezdim. Sonra bir karga gördüm galiba. Karga mıydı, yoksa kuş türlerinin hepsi birlikte mi uçuyordu, kestire­ medİm işte. Kimse ölmedi. İşim vardı oralarda; bir gün önce düşündü­ ğümü aramaya çıkmıştım belki de. Olabilir (Ne güzel kelime şu "o labilir"). Sur kapısında bir eskici duruyordu. İğnesi, çekici, tanrısıyla duruyordu. Yarondaki tasa bir kösele parçası koymuş, onu cızır­ datıyordu. Bendeki bir bakış daha doğrusu bir merak ipliği gidip geldi. Yaşasın dünyamn bütün surları! Sonra mezariıkiara girdim, biraz yürü düm, çay içtim, bes­ tanlara baktım (a kşam yediğim marulları, bestanlara bağlaya­ bilir miyiz). Dönüyordum galiba. Başladım "sıkıntı" kelimesini kurcalamaya işte. Önce şunu icat ettim: Sıkıntı, insamn iki nokta, daha doğru­ su iki ölüm arasında olduğunu bilmesiydi. Ne olursa olsun böy­ leydi bu. Hareket noktamı bulmuştum. Düşünmeye başladım. Neyi? Kesin sıkıntıları: 

Seni şöyle düşündüğüm çok olmuştur: Suni sıkıntılarla günlük olaylardan kurtulsa bir. İstediğim olmuş. Ben Onat'ın hikayelerini beğeniyorum. "Dördüncü"yü de sevdim. Bilmem ki... Artık istediğim şiiri yaz ıyorum. Kitap bitti sayılır: "AMERİ­KAN BiLARDOSUYLA PENGUEN". 35 kadar şiir oldu. Gelince sen, galiba okuruz ... Bir de nesir kısmı var. Pa zar Po stası'ndaki "Hayatını Anlatıyor"* parçasını yarım saatte yazıp gönderdim. Sonra bir hayli kuşkulandım. Aceleye geldi diye. Ama be ğendiğine gö re derdim azaldı. Daha iyisini yazabilirdim çünkü. Mektubunda iki şeye sevindim. Biri devamlı yazacağım söylemen; ikincisi, "Öz lenen bir adamsın" cümlesi ... Geçen gün yanıma biri geldi. - Sana bir şey söyleyeyim mi? - Eee, söyle. - Seni seven pek az. - Ne denmiş? - Huyun u beğ enmiyorlar, herkesi kırıyormuşsun. Tut tum düşündüm; ama son olarak. Dedim ki: Ben duyar­ lıklarımı düşünce haline getiriyorum. Böyle yapınca, söylediğim sözler, küçük avuntuları olan adamları kızdırıyor. İşi ıslığa dök­ tüm, o kadar. Sonra aynı arkadaş, "Aşığım" dedi. "Boşver aşka" dedim. O gün o da sevmedi beni. Ben şimdi ne yapayım Erdal? Şiir yaz, diyeceksin. Yazıyo­rum. O yukarıda andığım eskici var ya, onu sıkıntı sembolü yap­ tım. Sen de sıkıl Erdal. Hem de sıkıntının değerini bil. Herkes sıkılamaz. Gözlerinden öpe rim kardeşim. (Not: Yenilik, Yeditepe yolluyorum. Ufuklar'ı görmedim. İste­ğin olursa bildir. Merhaba.)

  Kardeşim  Erdal,
Müthiş sıkılıyorum… Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba… Oysa ben onlarsız, onlara güvenmeden edemem… Ama elimden ne gelir? Sevgiden, yakınlıktan, insanca davranmaktan anlayanlar o kadar az ki… Büsbütün kabalaşmaktansa, uzaklara gitmek daha iyi…

Gitmiyorum herkesin olduğu meyhanelere… Gene on, on iki yıl önce yaptığım gibi, deniz kıyılarında, martılar içinde, bir başıma içiyorum… Sonra övünmek için söylemiyorum -sen anlarsın- kendimle yetinebiliyorum ben… Bazen de düşünüyorum bütün bu kötülüklerin kaynağı bende… Durum ne olursa olsun seçeceğim tek şey yalnızlık oluyor….

Öyle pek yalnız da sayılrnam ya... Benim şiir Ta nrılarım, kend imle konuşma Ta nrılarım, hüzün Ta nrılarım, çılgınlık ve isyan Tanrılarım, bazen de düpedüz Tanrım var. Ye ni bir şiire başladım. Bir tane uzun şiirim var. Belki bu­ günlerde ya yımlarım. Sana göndermek iyi olurdu ama, pek uzun; yazması zor. 

Mektubun beni çok sevindirdi. Senin de sıkılan bir adam olduğunu biliy orum. Bana etkisi oluyor bunun; çok şey buluyo­ rum sıkıntılar içinde; kendimi, yaşadığımı duyuyorum. Bir de şu var: Sanki bana gücenikmişsin gibi geliyordu. Sebebi filan yok biliyoru m. Ama gene de öyle geliyordu bana. Bilmiyorum ne­ den. Sonra seninle uzun yılları karşılayabilecek bir yirmi dört saat geçirebilseydik ... Gariptir; geliyorsun, bana uğruyorsun da, nice olmayacak şeyler konuşuyor uz. Oysa cebimize bir şişe rakı sokup, uzaklara filan gide bilirdik. Uzaklar ... Bu kelimede ıssız, boynu bükük, hatta insana yaraşan bir bitme zlik gücü var. Her şeyden daha gerçek gibi geliyor bana. "Hadi kumar oynayalı m", "içki içelim" der gibi; "uzakları yaşayalım" da olmalı sözleri­ mizde. Bizi bir kadının beklemesi, bir mutluluğa varacağımız, iyi şeyler yazacağımız, kötü bir günün avuntusu vb ... karşısında her zaman bir "uzak" kelimesi var. Ya olmasaydı? .. ( ... ) Erdalcığım, sana arada bir yazacağım. Sen de bana yaz. Git­ gide derinleşir , sözlerin daha iyisini, daha çok yaşayanını bulu­ ruz gibime geliyor. Arada Tu rgut Uya r'la kon uşsan iyi edersin; çok iyi bir in­ san ... Sonra bir de Sabahattin Batur vardır; yiğit, mert insan ... Görürsen selamlarımı söyle. Hoşça kal. Gözlerinden öperim.

ŞİİRİ ŞİİRLE ÖLÇMEK Şiir Üzerine Yazılar, Söyleşiler

İskender'in son üç arzusu

Büyük İskender'in son üç arzusu Ölümün eşiğinde, Büyük İskender komutanlarını çağırıp son üç arzusunu iletmiş.

1- Tabutum dönemin en iyi doktorlarınca taşınmalı.
2 - Elde ettiği tüm zenginliğinin [altın, gümüş ve değerli taşlar] yol boyunca tabutu mezara gelene kadar serpiştirilmeli.
3 - Elleri, herkesin görebileceği şekilde tabutun dışına sarkmalı.

Komutanlardan biri, şaşkın, nedenini sormuş.
Büyük İskender, açıklamış:

1- En ünlü doktorların taşımasını şu nedenle istiyorum: Herkes bilsin ki, Doktorlar ne kadar iyi olursa olsun, onlar bile ölümün karşısında çaresizdir.
 
2 - Yerlere serpeceğiniz değerlerim de 
gösterecektir ki: Bu dünyada elde ettiğimiz zenginlik, bu dünyada kalır.
 
3 - Ellerim tabutun dışında kalsın ki, herkes bilsin: Bizim için en değerli şey olan zamanımız tükenince,
boş ellerle doğduğumuz gibi, boş ellerle de gideriz.

"ZAMAN" elimizdeki en büyük zenginliktir; çünkü sınırlıdır. Para kazanabiliriz, ama daha fazla zaman kazanamayız. Dolayısı ile birine zaman ayırdığımızda, bir daha asla geri alamayacağımız zamanımızdan ayırmış oluruz. Zaman, hayatımızdır ve ÇOK DEĞERLİ bir hediyedir. Bu hediyeyi ne zaman ve kime ayıracağını iyi hesapla, sana zaman ayıranın da sana ne denli değer verdiğini bil!