"Gittikçe Sıkılmaktır Ülkesi Sıkıntının" : Edip Cansever'den Erdal Öz'e Mektuplar
Kardeşim Erdal! (Ben Edip)
Mektubunu, çok sıkıntılı bir günün en korkunç noktasında ele geçirdim. Bütün gece şişman ve iyi kalpli bir adamla bakıp bakıp içtik. "Nereye baktınız?" diyeceksin, bilsem söylemez miy dim. İki marul yediğimi, sarışın bir kızla konuştuğumu, şişman adama elimle "hadi ey vallah ... " dediğimi hatırlıyo rum sadece. Bunu şimdi hatır lıyorum. Simsiyah bir geced en bunlar kalmış aklımda. Bir de o korkunçluk noktasındaki ışık. Sana mektup ya- zacağımı biliyor muydum ne .. .
Ya dünkü gün; o neydi o ... Sur dışiarına çıktım, mezariıkiara gittim, mezarlıktaki bir havuz beynimi deldi. Suyun bu kadar katı olduğunu bilmezdim. Sonra bir karga gördüm galiba. Karga mıydı, yoksa kuş türlerinin hepsi birlikte mi uçuyordu, kestire medİm işte. Kimse ölmedi. İşim vardı oralarda; bir gün önce düşündü ğümü aramaya çıkmıştım belki de. Olabilir (Ne güzel kelime şu "o labilir"). Sur kapısında bir eskici duruyordu. İğnesi, çekici, tanrısıyla duruyordu. Yarondaki tasa bir kösele parçası koymuş, onu cızır datıyordu. Bendeki bir bakış daha doğrusu bir merak ipliği gidip geldi. Yaşasın dünyamn bütün surları! Sonra mezariıkiara girdim, biraz yürü düm, çay içtim, bes tanlara baktım (a kşam yediğim marulları, bestanlara bağlaya bilir miyiz). Dönüyordum galiba. Başladım "sıkıntı" kelimesini kurcalamaya işte. Önce şunu icat ettim: Sıkıntı, insamn iki nokta, daha doğru su iki ölüm arasında olduğunu bilmesiydi. Ne olursa olsun böy leydi bu. Hareket noktamı bulmuştum. Düşünmeye başladım. Neyi? Kesin sıkıntıları:
Seni şöyle düşündüğüm çok olmuştur: Suni sıkıntılarla günlük olaylardan kurtulsa bir. İstediğim olmuş. Ben Onat'ın hikayelerini beğeniyorum. "Dördüncü"yü de sevdim. Bilmem ki... Artık istediğim şiiri yaz ıyorum. Kitap bitti sayılır: "AMERİKAN BiLARDOSUYLA PENGUEN". 35 kadar şiir oldu. Gelince sen, galiba okuruz ... Bir de nesir kısmı var. Pa zar Po stası'ndaki "Hayatını Anlatıyor"* parçasını yarım saatte yazıp gönderdim. Sonra bir hayli kuşkulandım. Aceleye geldi diye. Ama be ğendiğine gö re derdim azaldı. Daha iyisini yazabilirdim çünkü. Mektubunda iki şeye sevindim. Biri devamlı yazacağım söylemen; ikincisi, "Öz lenen bir adamsın" cümlesi ... Geçen gün yanıma biri geldi. - Sana bir şey söyleyeyim mi? - Eee, söyle. - Seni seven pek az. - Ne denmiş? - Huyun u beğ enmiyorlar, herkesi kırıyormuşsun. Tut tum düşündüm; ama son olarak. Dedim ki: Ben duyar lıklarımı düşünce haline getiriyorum. Böyle yapınca, söylediğim sözler, küçük avuntuları olan adamları kızdırıyor. İşi ıslığa dök tüm, o kadar. Sonra aynı arkadaş, "Aşığım" dedi. "Boşver aşka" dedim. O gün o da sevmedi beni. Ben şimdi ne yapayım Erdal? Şiir yaz, diyeceksin. Yazıyorum. O yukarıda andığım eskici var ya, onu sıkıntı sembolü yap tım. Sen de sıkıl Erdal. Hem de sıkıntının değerini bil. Herkes sıkılamaz. Gözlerinden öpe rim kardeşim. (Not: Yenilik, Yeditepe yolluyorum. Ufuklar'ı görmedim. İsteğin olursa bildir. Merhaba.)
Kardeşim Erdal,
Müthiş sıkılıyorum… Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba… Oysa ben onlarsız, onlara güvenmeden edemem… Ama elimden ne gelir? Sevgiden, yakınlıktan, insanca davranmaktan anlayanlar o kadar az ki… Büsbütün kabalaşmaktansa, uzaklara gitmek daha iyi…
Gitmiyorum herkesin olduğu meyhanelere… Gene on, on iki yıl önce yaptığım gibi, deniz kıyılarında, martılar içinde, bir başıma içiyorum… Sonra övünmek için söylemiyorum -sen anlarsın- kendimle yetinebiliyorum ben… Bazen de düşünüyorum bütün bu kötülüklerin kaynağı bende… Durum ne olursa olsun seçeceğim tek şey yalnızlık oluyor….
Öyle pek yalnız da sayılrnam ya... Benim şiir Ta nrılarım, kend imle konuşma Ta nrılarım, hüzün Ta nrılarım, çılgınlık ve isyan Tanrılarım, bazen de düpedüz Tanrım var. Ye ni bir şiire başladım. Bir tane uzun şiirim var. Belki bu günlerde ya yımlarım. Sana göndermek iyi olurdu ama, pek uzun; yazması zor.
Mektubun
beni
çok
sevindirdi.
Senin
de
sıkılan
bir
adam
olduğunu
biliy
orum.
Bana etkisi oluyor
bunun;
çok
şey
buluyo
rum
sıkıntılar
içinde;
kendimi,
yaşadığımı
duyuyorum.
Bir
de
şu
var:
Sanki
bana
gücenikmişsin
gibi
geliyordu.
Sebebi
filan
yok
biliyoru
m.
Ama gene de
öyle
geliyordu
bana.
Bilmiyorum
ne
den.
Sonra
seninle uzun yılları
karşılayabilecek
bir
yirmi
dört
saat
geçirebilseydik
...
Gariptir;
geliyorsun,
bana
uğruyorsun
da,
nice
olmayacak
şeyler
konuşuyor
uz.
Oysa cebimize bir şişe
rakı
sokup,
uzaklara
filan
gide
bilirdik.
Uzaklar
...
Bu
kelimede
ıssız, boynu
bükük,
hatta
insana
yaraşan
bir
bitme
zlik
gücü
var.
Her
şeyden
daha
gerçek
gibi
geliyor
bana.
"Hadi
kumar
oynayalı
m",
"içki
içelim"
der
gibi;
"uzakları
yaşayalım"
da
olmalı
sözleri
mizde.
Bizi
bir
kadının
beklemesi,
bir
mutluluğa
varacağımız,
iyi
şeyler yazacağımız,
kötü
bir
günün
avuntusu
vb
...
karşısında
her
zaman
bir
"uzak"
kelimesi
var.
Ya
olmasaydı?
..
(
...
)
Erdalcığım,
sana
arada
bir
yazacağım.
Sen
de
bana
yaz.
Git
gide
derinleşir
,
sözlerin
daha
iyisini,
daha çok
yaşayanını
bulu
ruz
gibime
geliyor.
Arada
Tu
rgut
Uya
r'la
kon
uşsan
iyi
edersin;
çok iyi
bir
in
san
...
Sonra
bir
de Sabahattin
Batur
vardır; yiğit,
mert
insan
...
Görürsen
selamlarımı
söyle.
Hoşça
kal.
Gözlerinden
öperim.