06 Eylül 2014

Edip Cansever - Şiiri Şiirle Ölçmek

  "Gittikçe Sıkılmaktır Ülkesi  Sıkıntının" :  Edip  Cansever'den  Erdal  Öz'e  Mektuplar

Kardeşim Erdal!  (Ben  Edip) 

  Mektubunu, çok sıkıntılı bir günün en korkunç noktasında ele geçirdim. Bütün gece şişman ve iyi kalpli bir adamla bakıp bakıp içtik. "Nereye baktınız?" diyeceksin, bilsem söylemez miy­ dim. İki marul yediğimi, sarışın bir kızla konuştuğumu, şişman adama elimle "hadi ey vallah ... " dediğimi hatırlıyo rum sadece. Bunu şimdi hatır lıyorum. Simsiyah bir geced en bunlar kalmış aklımda. Bir de o korkunçluk noktasındaki ışık. Sana mektup ya- zacağımı biliyor muydum ne .. .

Ya dünkü gün; o neydi o ... Sur dışiarına çıktım, mezariıkiara gittim, mezarlıktaki bir havuz beynimi deldi. Suyun bu kadar katı olduğunu bilmezdim. Sonra bir karga gördüm galiba. Karga mıydı, yoksa kuş türlerinin hepsi birlikte mi uçuyordu, kestire­ medİm işte. Kimse ölmedi. İşim vardı oralarda; bir gün önce düşündü­ ğümü aramaya çıkmıştım belki de. Olabilir (Ne güzel kelime şu "o labilir"). Sur kapısında bir eskici duruyordu. İğnesi, çekici, tanrısıyla duruyordu. Yarondaki tasa bir kösele parçası koymuş, onu cızır­ datıyordu. Bendeki bir bakış daha doğrusu bir merak ipliği gidip geldi. Yaşasın dünyamn bütün surları! Sonra mezariıkiara girdim, biraz yürü düm, çay içtim, bes­ tanlara baktım (a kşam yediğim marulları, bestanlara bağlaya­ bilir miyiz). Dönüyordum galiba. Başladım "sıkıntı" kelimesini kurcalamaya işte. Önce şunu icat ettim: Sıkıntı, insamn iki nokta, daha doğru­ su iki ölüm arasında olduğunu bilmesiydi. Ne olursa olsun böy­ leydi bu. Hareket noktamı bulmuştum. Düşünmeye başladım. Neyi? Kesin sıkıntıları: 

Seni şöyle düşündüğüm çok olmuştur: Suni sıkıntılarla günlük olaylardan kurtulsa bir. İstediğim olmuş. Ben Onat'ın hikayelerini beğeniyorum. "Dördüncü"yü de sevdim. Bilmem ki... Artık istediğim şiiri yaz ıyorum. Kitap bitti sayılır: "AMERİ­KAN BiLARDOSUYLA PENGUEN". 35 kadar şiir oldu. Gelince sen, galiba okuruz ... Bir de nesir kısmı var. Pa zar Po stası'ndaki "Hayatını Anlatıyor"* parçasını yarım saatte yazıp gönderdim. Sonra bir hayli kuşkulandım. Aceleye geldi diye. Ama be ğendiğine gö re derdim azaldı. Daha iyisini yazabilirdim çünkü. Mektubunda iki şeye sevindim. Biri devamlı yazacağım söylemen; ikincisi, "Öz lenen bir adamsın" cümlesi ... Geçen gün yanıma biri geldi. - Sana bir şey söyleyeyim mi? - Eee, söyle. - Seni seven pek az. - Ne denmiş? - Huyun u beğ enmiyorlar, herkesi kırıyormuşsun. Tut tum düşündüm; ama son olarak. Dedim ki: Ben duyar­ lıklarımı düşünce haline getiriyorum. Böyle yapınca, söylediğim sözler, küçük avuntuları olan adamları kızdırıyor. İşi ıslığa dök­ tüm, o kadar. Sonra aynı arkadaş, "Aşığım" dedi. "Boşver aşka" dedim. O gün o da sevmedi beni. Ben şimdi ne yapayım Erdal? Şiir yaz, diyeceksin. Yazıyo­rum. O yukarıda andığım eskici var ya, onu sıkıntı sembolü yap­ tım. Sen de sıkıl Erdal. Hem de sıkıntının değerini bil. Herkes sıkılamaz. Gözlerinden öpe rim kardeşim. (Not: Yenilik, Yeditepe yolluyorum. Ufuklar'ı görmedim. İste­ğin olursa bildir. Merhaba.)

  Kardeşim  Erdal,
Müthiş sıkılıyorum… Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba… Oysa ben onlarsız, onlara güvenmeden edemem… Ama elimden ne gelir? Sevgiden, yakınlıktan, insanca davranmaktan anlayanlar o kadar az ki… Büsbütün kabalaşmaktansa, uzaklara gitmek daha iyi…

Gitmiyorum herkesin olduğu meyhanelere… Gene on, on iki yıl önce yaptığım gibi, deniz kıyılarında, martılar içinde, bir başıma içiyorum… Sonra övünmek için söylemiyorum -sen anlarsın- kendimle yetinebiliyorum ben… Bazen de düşünüyorum bütün bu kötülüklerin kaynağı bende… Durum ne olursa olsun seçeceğim tek şey yalnızlık oluyor….

Öyle pek yalnız da sayılrnam ya... Benim şiir Ta nrılarım, kend imle konuşma Ta nrılarım, hüzün Ta nrılarım, çılgınlık ve isyan Tanrılarım, bazen de düpedüz Tanrım var. Ye ni bir şiire başladım. Bir tane uzun şiirim var. Belki bu­ günlerde ya yımlarım. Sana göndermek iyi olurdu ama, pek uzun; yazması zor. 

Mektubun beni çok sevindirdi. Senin de sıkılan bir adam olduğunu biliy orum. Bana etkisi oluyor bunun; çok şey buluyo­ rum sıkıntılar içinde; kendimi, yaşadığımı duyuyorum. Bir de şu var: Sanki bana gücenikmişsin gibi geliyordu. Sebebi filan yok biliyoru m. Ama gene de öyle geliyordu bana. Bilmiyorum ne­ den. Sonra seninle uzun yılları karşılayabilecek bir yirmi dört saat geçirebilseydik ... Gariptir; geliyorsun, bana uğruyorsun da, nice olmayacak şeyler konuşuyor uz. Oysa cebimize bir şişe rakı sokup, uzaklara filan gide bilirdik. Uzaklar ... Bu kelimede ıssız, boynu bükük, hatta insana yaraşan bir bitme zlik gücü var. Her şeyden daha gerçek gibi geliyor bana. "Hadi kumar oynayalı m", "içki içelim" der gibi; "uzakları yaşayalım" da olmalı sözleri­ mizde. Bizi bir kadının beklemesi, bir mutluluğa varacağımız, iyi şeyler yazacağımız, kötü bir günün avuntusu vb ... karşısında her zaman bir "uzak" kelimesi var. Ya olmasaydı? .. ( ... ) Erdalcığım, sana arada bir yazacağım. Sen de bana yaz. Git­ gide derinleşir , sözlerin daha iyisini, daha çok yaşayanını bulu­ ruz gibime geliyor. Arada Tu rgut Uya r'la kon uşsan iyi edersin; çok iyi bir in­ san ... Sonra bir de Sabahattin Batur vardır; yiğit, mert insan ... Görürsen selamlarımı söyle. Hoşça kal. Gözlerinden öperim.

ŞİİRİ ŞİİRLE ÖLÇMEK Şiir Üzerine Yazılar, Söyleşiler