17 Nisan 2018

İsmail Hakkı Tonguç / Hasan Ali Yücel


Kuruluşunun 78. yılında Köy Enstitülü öğretmenlerimizin ve Köy Enstitülerine gönül verenlerin “17 Nisan Köy Enstitüleri Bayramları” kutlu olsun.

Köy meselesi bazılarının zannettikleri gibi mihaniki surette köy kalkınması değil, manalı ve şuurlu bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köy insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsı zca istismar etmesin. Ona esir ve uşak muamelesi yapamasın. Köylüler şuursuz ve bedava çalışan birer iş hayvanı haline gelmesinler. Onlarda her vatandaş gibi, her zaman haklarına kavuşabilsinler. Köy meselesi, köyde eğitim problemleri de içinde olmak üzere bu demektir... Köylüyü, köyden başlayarak ta Kamutay’a (TBMM) varıncaya kadar, devletin bütün şubelerinin idaresine, onda bugünkü vasıflardan başka bir şart aramaksızın iştirak ettirmek, bu suretle devlet işlerini, realiteden kuvvet alan elemanl arla besleyerek memleketin hakiki bünyesine uygun bir şekle getirmek... Köylü vatandaşlarda... Cumhuriyet vatandaşlığı şuurunu, aksiyon haline gelebile cek şekilde uyandırmak..


Köy eğitiminin amacı güçlü vatandaş, yani toplumsal anlamda insan ve memleketin siyasi, ekonomik ve kültürel hayatı geliştirmesine katılacak yani doğanın bütün güç ve güçlükleriyle tutsak değil, egemen olabilecek bir güçte iş adamı yetiştirmek olmalıdır ... İsmail Hakkı Tonguç

Enstitü kelimesini biz frenklerin telaffuz ettiği tarzda aldık ve buna alıştık. Biz köy enstitüsünü sadece içerisinde nazarî tedrisat yapılan bir müessese olarak almadık. İçerisinde ziraat sanatları, demircilik, basit marangozluk gibi amelî bir takım faaliyetler de bulunduğu için okul adı ile anmadık, enstitü diye isimlendirmeyi muvafık gördük. Hasan Ali Yücel 


Halikarnas Balıkçısı(Cevat Şakir Kabaağaçlı)


Mavi Yolculuğun doğuşunu sağlayan kişi olarak kabul edilir Halikarnas Balıkçısı...Tam adı Musa Cevat Şakir'dir. Soy adı kanunu çıktığında Kabaağaçlı soyadını almıştır.

Osmanlı Paşalarından Mehmet Şakir Paşa ile İsmet Hanım'ın oğludur. Çocukluğu, babasının elçi olarak bulunduğu Atina'da ve Büyükada'da geçmiştir. Robert Kolej'de okudu. Okulun son sınıfındayken İkdam'da ilk yazımları yayımlandı (1940). İngiltere'de Oxford Üniversitesi yeni Çağ Tarihi Bölümü'nde okudu. 1913'te evlendiği İtalyan eşiyle İtalya'da kaldı. Bu sırada resim dersleri aldı, İtalyanca ve Latince öğrendi. 1914'te babası Şakir Paşa, Cevat Şakir'in tabancasından çıkan bir kurşunla Afyon'da ölünce Cevat Şakir on dört yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cezasının yedi yılını çektikten sonra hastalığı nedeniyle salıverildi.

Zekariya Sertel'in çıkardığı Resimli Hafta'da Hüseyin Kenan takma adıyla yazdığı "Hapishanede İdama Mahkum Olanlar Bile Bile Asılmaya Nasıl Giderler" adlı öykü yüzünden Ankara İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı ve Bodrum'da üç yıl sürgün cezasına çarptırıldı (1925). Cezası bittikten sonra çok sevdiği Bodrum'a yerleşti ve 1947'ye kadar Bodrum'da yaşadı. .Bir süre Bodrum Belediyesi'nin resmi bahçıvanı olarak çalıştı. 1947'de İzmir'e yerleşti, gazetecilik ve turist rehberliği yaptı. Rehberlik kurslarında öğretmen olarak görev aldı. kemik kanserinden öldü. Vasiyeti üzerine Bodrum Gümbet'te, Türbe Tepesi'nde toprağa verildi. Cevat Şakir Bodrum'da yaşadığı dönemde arkadaşları ile ilk Mavi Yolculuk fikrini ve uygulamasını gerçekleştirmişlerdir. Bu mavi yolculuklarda yanlarına aldıkları şeyler: Peynir, su, istanköy peksimeti, tütün ve rakı idi. Mavi yolculukta gazete okumaz radyo dinlemezlerdi. Amaç dünyadan kaçmak ve medeniyetten uzak olarak kafayı dinlemektir. Haftalarca denizde kalınır sadece acil ihtiyaçları temin etmek için karaya çıkılırdı. Bu yolcuklar yazarın edebî eserlerini de büyük oranda etkilemiştir . 
 

G.Garcia Marquez - Bir Kayıp Denizci

Gücüm olsaydı kürek çekerdim. Ama tükenmiştim. Ancak bir iki dakika ayakta durabiliyordum. Kıyıdan iki günden az bir uzaklıkta bulunduğuma inanarak avucuma biraz su aldım ve güneş ciğerlerime gelmesin diye sırtüstü uzandım salın kenarına. Yüzümü örtmedim, çünkü martıların süzülerek uçuşlarını izlemek istiyordum. Dar bir açıyla ufka doğru dalıyorlardı. Saat bir olmuştu ve ben zoraki yolculuğumun beşinci günündeydim. Olay saat tam kaçta oldu bilmiyorum, ama beşe yaklaşıyordu sanırım. Yukarıda söylediğim gibi uzanmıştım ve köpekbalıklarının gelişinden önce salın içine çekilmeye hazırlanıyordum. El kadar bir martı yavrusunu salın çevresinde uçarken gördüm ve bir süre sonra yattığım kenarın karşısına kondu. Ağzım sulandı. Kuşu yakalamak için bir şeyim yoktu. Ellerim ve açtığımın bilediği kurnazlığımdan başka bir şeyim yoktu. Öteki martılar yok olmuştu. Yalnızca parlak tüylü, kahverengi ve salın kenarında sıçrayıp duran bu yavru martı kalmıştı. 
 
 
Bir Kayıp DenizciHaber 28 Şubat 1955'te öğrenildi: Kolombia Deniz Kuvvetlerine bağlı Caldas adlı bir muhribin mürettebatından sekiz kişi Antiller denizinde fırtınaya tutulan bu muhripten denize düşüp kayboldu. Mobil kenti tersanelerinde onarıldıktan sonra Alabama'dan ayrılıp Cartagenaya gitmekte olan muhrip, faciadan yüz yirmi dakika sonra bu limana ulaştı. Panama Kanalının denetiminden sorumlu Birleşik Devletler askeri birliklerinin ve Güney Karaibler bölgesindeki öbür yardım kuruluşlarının da katılmasıyla kazazedelerin aranmasına hemen başlandı. Dört gün sonra aramalar durduruldu ve bu kayıp denizciler resmen ölmüş kabul edildi. Ama bu kayıp denizcilerden biri, bir hafta sonra Kuzey Kolombia'da ıssız bir kumsalda can çekişir durumda bulundu. Luis Alejandro Velasco adlı bu denizci on gün yemeden içmeden, başıboş bir salda kalmıştı. Bu kitap, onun başından geçenlerin öyküsüdür.
-Gabriel Garcia Marquez-