09 Mart 2017

Mine Kırıkkanat "Cumhuriyetin inatçı ışığında."


Lale Belkıs’ın Paris’te bir gelinlik defilesine gitmesi gerekiyordu. Yola çıkmadan önce hem oyuncu eşi Pekcan Koşar’ı görür, hem de kumaş alır diye “Ölüm Tarlası” filminin çekildiği Kilis’e gitti. Filmin senaryosunu Yaşar Kemal yazmıştı, Atıf Yılmaz yönetiyordu, rollerde Fikret Hakan, Suna Keskin, Erdal Özyağcılar gibi önemli tiyatrocular vardı.
Gittiğinin ertesi günü yazar ve yönetmen, genç mankeni göz hapsine aldılar. Sonunda Yaşar Kemal, “Bacım, bacım” dedi, “Falcı Emine seni bekliyor!”
Lale anlamamıştı. Atıf Yılmaz açıklık getirdi: “Filmde Falcı Emine rolü var, sen de buradasın madem, sen oyna!”
Lale Belkıs, iki gün sürer diye kabul ettiği çekimler için tam 20 gün Kilis’te kaldı, Paris’e gidemedi. Atıf Yılmaz yönetiminde, altı-yedi film daha yaptı. 
 
*
Çabuk kızan Cahit Berkay’ın adı, efsane yazan müzik grubu Moğollar’ın “fedaisi”ne çıkmıştı. Cem Karaca ile Üsküdar’da bir konser veriyorlardı. Dinleyiciler arasından “Papaz Karaca” nidaları yükseldi ve sahneye yumurta, domates, hatta buz parçaları yağmaya başladı.
Atılan ilk yumurta, Cem Karaca’nın şapkasına çarptıktan sonra yere düşüp patladı. Şarkı bitti, Cem salona dönüp, “Ben yumurtayı rafadan severim!” dedi.
Bir buz kütlesi, Cahit Berkay’ın önünden geçip paramparça oldu. Cahit gitarın sapından tutup atanların üstüne yürümüştü ki, ansızın ayakları yerden kesildi. Moğollar, karga tulumba olay yerinden kaçırıldılar ve kesin bir linçten kurtarıldılar. 
 
*
102 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ, Birinci Dünya Savaşı başlarken doğdu. Öğretmen babası, “Kızım adını İlmiye koydum ki ilim sahibi olasın!” derdi. Ona niçin keman dersi aldırdı, neden Fransızca öğrenmesini istedi, meçhul.
Ama İlmiye, babasının umutlarını boşa çıkarmadı. 5 yaşında okumayı öğrendi. Pazarcık’ta yaşıyorlardı. Düşman girince, kaçmak zorunda kaldılar.
Ankara’dan Çorum’a giderken, üstü açık bir trene doluşmuşlardı. Vagonlar cephane yüklüydü. Bir ara trenden indiler, İlmiye’nin babası bir eşek kervanı bulmuştu, çocukları küfelere koydular, büyükler eşek üstünde beş gün beş gecede vardılar Çorum’a... 
 
*
Adı 57 yıldır tiyatroyla özdeşleşen Genco Erkal’a yıllar önce Devlet Tiyatroları’nın eski genel müdürlerinden biri, “Sizi çok beğeniyoruz, artık gelin bize katılın!” diye teklif etti. Genco, “Çok sevinirim” karşılığını verdi. “Üzerinde çalıştığım bir proje var, mesela onu sizde oynamayı çok isterim!” Adam şöyle bir bakıp, “Siz, bize gelirsiniz, ne oynayacağınıza biz karar veririz!” demesin mi? İşte orada film koptu. Genco Erkal, asla memur olmadı. Bağımsız kaldı. İstediğini yaptı.
Peki, gerçekten istediğini yapabildi mi? Ne gezer!
Hakkâri’de bir Mevsim’den sonra Yunanistan’daki ünlü bir yönetmenden dizi yapmak için aldığı davete, pasaportuna sekiz yıl süreyle el konulduğu için gidemedi. Rockfeller bursunu kazandı, bir yıl boyunca dünyayı dolaşıp tiyatroları izleyecekti, yine sakıncalı olduğu için izin verilmedi. Kapı kapı dolaştı, bir dosya çıktı karşısına, koca bir klasör, “Gel bakalım, bunların hesabını vereceksin!” dediler. 
 
*
Zülfü Livaneli, iç sesiyle konuşuyor: “Namuslu yaşamış insanların, namuslu ölmek gibi bir borcu var. 70 yaşındayım, kaç yıl ömrüm olur bilemem, ama şunu biliyorum ki, ben bu ömrü namuslu bitireceğim. Bu adam da namussuz çıktı, bu adam da gitti hükümete yaslandı, bu adam da para için şunu yaptı dedirtmeden, bu zamana kadar nasıl bir tavır takınmışsak gene aynısını sürdürerek burada öleceğim! Anadil, anayurttur. Kökünden koparılmak kadar zor bir iş yoktur, dünyada.”
Özlem Özdemir’in Cumhuriyet Işığında Söyleşiler* kitabında daha nice değerin, gerçek ve dürüst aydınlarına mutlaka zulmeden bu ülkenin çilesini çeken yirmi bir insanın öyküsü var. 
 
*
Özdemir, BirGün’de yayımlanan bu röportajların sonuncusunu benimle Hiç Kimse başlıklı romanım üzerine yaptı ve sorduğu çok doğru bir soru yüzünden gazeteden kovuldu.
Yazar oldu.
Bu güzel kitapta söyleşen herkesin ortak yanı; hepimizin inançlı Cumhuriyet “çocukları” olmamız.
Çocukları diyorum, çünkü Özlem’e içini döken insanlardan hiçbirinin masumiyeti kırışmamış ve kiminin 102, kiminin 70 yıldır taşıdığı ışık, hiç islenmemiş!
Soner Yalçın, “Biz yok olup gitmeyiz” diyor. “İnsanlığın yürüyüşü sürer. Bayrağı aldık, sonuna kadar da onu taşıyacağız. İnsan kazanır, gerçekler kazanır, merak etmeyin. Bu ülkenin nitelikli kesimi biziz, nitelik öyle kolay yok edilemez. Nicelik o kadar önemli değildir...”

Nazım Hikmet - Yağmur



Yağmur serpeliyor...Yağmur değil bu,
Teselli yağıyor sanki göklerden.

Allahın kalplere baktığı yerden
Yağmur serpeliyor...Geceler serin,
Zulmeti şifalı şimdi göklerin...
Geceler kalbime daha çok yakın!
Geceler, bu yaşlar dinmesin sakın,
Gönülden muhtacım serinlemeğe,
İçimden silkinip bir "Oh" demeğe...

Göklere cçevrilen alnıma yer yer,
Batıyormuş gibi soğuk iğneler,
İnce damlalarla yağmur düşüyor,
Bir "Oh" diyemeden kalbim üşüyor!...

Yağmur serpeliyor...Yağmur değil bu,
Kalbe dert yağıyor sanki göklerden...


Charles Bukowski "Dengeli insan delidir."

 
- Hayatta tahammül edemediğim bir şey varsa o da yapış yapış duygusallıktır!

- Bir kaplanı yakalayıp kafese koyabilirsiniz ama onu kırdığınızdan asla emin olamazsınız. İnsanlar daha kolaydır.

- Biliyor musun Meg, kötü olanla, bize kötü olduğu öğretilenler farklı şeyler olabilir? Toplum bize bazı şeylerin kötü olduğunu öğretip bizi köleleştirmeye çalışır.

- Aşk, gerçekliğin ilk ışığında yok olacak bir sistir.

- Yalnız kalmaktan daha kötü şeyler de vardır hayatta, ama genellikle bir ömür alır bunun farkına varmak, o zaman da çok geçtir, ve çok geçten daha kötü bir şey yoktur hayatta.

- İnsanların seni en çok sevdiği zaman, onların işine en çok yaradığın zamandır.

- Kalabalığa karışmak için hiçbir özellik gerekmez. Ama yalnız ve dik durmak için, gerçekten çok şey gerekir!.

- Üzülme evlat, kaybettim sandıkların, kurtulduklarındır belki.

- Sadece sıkıcı insanlar sıkılır.

- Para seks gibidir; olmayınca önemi artar.

- Ben de küçük şeylerden mutlu olabilirim ama bu kadar bokun arasında o küçük şeyleri çıkarmaya üşeniyorum.

- Karayolunda seyreden arabaların ışıklarını görebiliyorum. Sonu gelmeyen bir ışık akışı. Bu kadar insan. Ne yaparlar? Ne düşünürler? Hepimiz öleceğiz, hepimiz, bu ne şamata! Son derece önemsiz şeyler bizi dehşete sürükleyip dümdüz ediyor, yutuyor.

- Zaman unutturmaz, uyuşturur.
 
- Kızlar uzaktan iyi görünüyor, güneş elbiselerinde ve saçlarında parlıyordu. Ama yakınlaşıp ağızlarından akan beyinlerini dinleyince silahlanıp yeraltına gizlenmek istiyordum.

- Hayatta kimseyi değiştiremezsin ve kimse için değişmemelisin. Ne sen başkası için mecburi istikametsin; ne de başkası senin için. Yorma kendini; bırak hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsin.

- Harikulade düşünceler ve harikulade kadınlar kalıcı değildirler.

- Yaşayan bir amerikan ayyaşı ölü bir yunan tanrısından daha çok ilgilendirir beni.

- Hiçbir şey gerçek kadar sıkıcı olamaz.

- Hemen herkes dahi doğar, geri zekalı gömülür.

- Egemenlik gerçekten milletin olduğunda hükümetlere gerek kalmayacak; o zamana kadar b.ku yedik.

- Entellektüel; basit bir şeyi karmaşık söyleyebilen kişidir; sanatçı ise zor bir şeyi kolay...

- Gittiğinde ağlarsın, şarkılarda, filmlerde, ona-buna, her şeye ağlarsın. Aklın başına gelince de boşa harcadığın zamana ağlarsın.

- Tabii ki bir insanı sevebilirsiniz, eğer onu yeterince tanımıyorsanız.

- İnsanların hakkımda ne düşündüğünü önemsemeyerek hayatımı on yıl uzattım.

Üstün Dökmen - Selam


Yola çıkınca her sabah,
       Bulutlara selam ver.
       Taşlara, kuşlara, atlara, otlara
       İnsanlara selam ver.
       Ne görürsen selam ver.
       Sonra çıkarıp cebinden aynanı
       Bir selam da kendine ver.
       Hatırın kalmasın elgün yanında
       Bu dünyada sen de varsın!
       Üleştir dostluğunu varlığınla,
       Bir kısmı seni de sarsın.
 

Mevlana "Kalp Deniz,Dil Kıyıdır. Denizde Ne Varsa,Kıyıya O Vurur."

En büyük servet;
Gülen bir arkadaş,
İyi hissettiren bir dost,
Ve vücudundaki sıhhattir.

*
Varlık elde etmek için yokluk gerek.
Mimar ev yapmak için boş arsa arar.
Marangoz ahşap işi yapmak için ham tahta arar.
Saka su satmak için susuz ev arar.
Yokluğa dikkat et, onda çok hikmetler vardır.

*
Körlük gözde kalsın, Sağırlık kulakta,
 Dermansızlık dizde kalsın, Sükûnet dudakta. Lakin yürek sağırlaşmasın,
 Körleşmesin, dermansız kalmasın ki;
... Seni görsün, Seni duysun, Sana koşsun çatlarcasına.
 Yürekte yaşanmazsa, Göz görüneni neylesin? Gönül hissetmezse,
 Kulak duymuş neylesin? Kalp sevmedikçe, El dokunmuş neylesin.
 
*
Ümitsizlikten sonra nice ümitler, karanlıkların sonunda nice güneşler var.