09 Nisan 2022

Meral Okay "Yaman'la ilişkimiz çok yoğun, çok hoştu. O da çok bebekti, çok vicdanlıydı. O da şefkatliydi. Çalışmak iyidir, sonuçta vakit dolduruyoruz işte."


Yaman Okay da insana şefkatle bakardı. Onun ölümünden beri acınızı çalışarak bastırıyorsunuz...
Başka türlüsünü bilmiyorum çünkü. Durduğunda canın daha çok yanar. Yaman'la ilişkimiz çok yoğun, çok hoştu. O da çok bebekti, çok vicdanlıydı. O da şefkatliydi. Çalışmak iyidir, sonuçta vakit dolduruyoruz işte. Hepimiz ölümlü varlıklarız, yarın ne olacağını biliyor muyuz? Yaşadığın anı sadece kendin için değil, başkaları için de iyi hale çevirmeye çalışmalısın. Bizim piyasa tam bir cinnet ortamı. Ancak, vicdanımda beni rahatsız eden hiçbir şeyi yapmam. 'Azıcık aşım, kaygısız başım' hesabı... Zaten hiçbir zaman para peşinde olmadım. Bu da bana özgürlük kazandırıyor. Gerektiğinde 'hop' diye yaşantımı küçültür, standartlarımı aşağıya çekerim. Geri çekilip kendine bakmak zorundasın, tepegöz kameranı sürekli açık tutacaksın... 
 
 Hiç kendinizi şımartmaz mısınız?
Arada kendime yaptığım kıyaklar vardır. Bu, küçük bir seyahat ya da hiçbir şey yapmadan suya bakıp kalmak olabilir. Suya bırakmak isterim kendimi, su sıkıntılarımı alıp götürür. Çok şanslıyım, acılarıma pansuman yapabilen dostlarım var. Sezen (Aksu) kardeşim gibidir. Yılmaz Erdoğan da kıymet verdiğim bir arkadaşım. Dostlarımla iş yapmayı severim, 'İhanete mi uğruyorum?' diye arkama dönüp bakmam. Sezen'le neyi sorgulayabilirim ki? Sezen ve Yılmaz'ın insan kalitelerine güvenirim. Hayat bizleri karşılaştırıyor, öyle bir organizasyona inanıyorum. O yüzden de çok müteşekkirim. İnsanların küçük temiz kalplerine güvenmem lazım. 


Ah'lar Ağacı - Didem Madak

 
İnsan çıtır ekmeği ısırdığında
 Kırıklar dolar kucağına
 İşte orası umudun tarlasıdır.
 Ve orada başaklar ağırlaştığında, 
 sayısız ah dökülürdü toprağa
İç ses, diye söylendim
 Ve ah dedim sonra
 Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim
 Dallarına salıncak kurardı çocuklar,
 Hızlı yaşanan bir hayatın şarkılarıydı salıncaklar.
 Meyveleri tatsızdı
 Eski bir lanetten dolayı
 Herkes dişlerdi acı meyvelerini,
 Ve herkes söverdi ona.
 İsmini yazardı herkes onun bağrına.
 Ah derdi, o ah!
 Bıçağın ucundaydı insanların hafızası
" İnsan unutandır
 ve insan unutulmaya mahkûm olandır."
 Tanrı şöyle derdi o zaman: Ah!
Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının Tanrım,
 Ulaşılmazdı,
 Sen sarılmak istesen ona,
 O sana sarılmazdı.
 Ne çok dikenin vardı Tanrım!
 Ne çok isterdim,
 Sana sarılamazdım.
Ve şöyle derdim o zaman: Ah!
 

Pablo Picasso

 


Çoklukta Birlik - Charles Baudelaire

 

Bir tapınaktır doğa, sütunları canlı;
Anlaşılmaz sözler duyulur zaman zaman.
Sembol ormanları içinden geçer insan;
Tanıdık bakışlar süzer gibidir sizi.

Bir derin, bir karanlık birlik içinde,
Aydınlık kadar sonsuz, gece kadar geniş,
Uzaktan söyleşen uzun yankılar gibi,
Renkler, sesler, kokular karışır birbirine.

Kokular vardır çocuk tenlerinden taze;
Obua sesinden tatlı, çayır gibi yeşil;
Kokular da vardır azgın, zengin, gürül gürül.

İnsana sonsuz şeylerin tadını veren,
Misk, amber, aselbent, buhur gibi kokular,
Duyuları, düşünceyi alıp götüren.

 

Varoluşun kendi evimizin hiçliği kendi sürgünlüğümüz olması mümkün mü? Emil Cioran


Bir varlığın hatasını derinlemesine anlayacak, ona maksat ve teşebbüslerinin boşunalığını gösterecek güçteyizdir; fakat içgüdüleri kadar kaşarlanmış, önyargıları kadar eski bir fanatizmi gizleyerek, zamana canla başla sarılmasına nasıl engel olmalı? İçimizde, yakışıksız bir inanç ve kesinlikler yığını taşırız – kuşku götürmez bir hazine gibi. Bundan kurtulmayı ya da bunları altetmeyi başaran kimse bile, - kendi zihin açıklığının çölünde- hala fanatik kalır: Kendinin, kendi varoluşunun fanatiğidir; bütün saplantılarını kurutmuştur, bu saplantıların kabuklarından çıktıkları zemin dışında; bütün sabit noktalarını kaybetmiştir, bağlı oldukları sabitlik dışında. Hayatın ilahiyatınkilerden daha değişmez dogmaları vardır; çünkü her varoluş, cinnetin ya da imanın zırvalarının bile dudağını uçuklatan şaşmazlıklar içinde demir atmıştır…Şüphelerine aşık olan kuşkucunun bile, kuşkuculuğun fanatiği olduğu ortaya çıkar. İnsan, tam anlamıyla dogmatik varlıktır; dogmaları onları dile getiremediği, bilmediği ve takib ettiği ölçüde derindir.