03 Haziran 2013

Nazım Hikmet - Hiçbir ağaç böyle harikulâde bir yemiş vermemiştir.

Topraktan ateşten ve denizden
        doğanların
en mükemmeli doğacak bizden...
..... ve insanlar ellerini
                                        korkmadan
                                                düşünmeden
birbirlerinin ellerine bırakarak
yıldızlara bakarak:
- "Yaşamak ne güzel şey!"
        diyecekler;
bir insan gözü gibi derin
    bir salkım üzüm gibi serin
             bir ferah
        bir rahat
bir işitilmemiş şarkı söyliyecekler...
Hiçbir ağaç
böyle harikulâde bir yemiş vermemiş
                  olacaktır

Ve en vadedici
    bir yaz gecesi bile
           böyle sesler
    böyle inanılmaz renklerle
           sabaha ermemiş olacaktır.
Topraktan
            ateşten
       ve denizden
doğanların
en mükemmeli doğacak bizden....

Topçu Kışlası; gerici bir kalkışmanın merkezidir.

Orasının tarihi, gerici bir kalkışmanın merkezi; 31 Mart Gericilik Ayaklanmasında, şeriat isteriz nidalarıyla sokaklara dökülen softaların, alaylı askerlerin, “Mektepli Subaylara Ölüm!” diye tekbirler atarak, ölümüne üzerlerine yürüdükleri, gördükleri yerde çağdaş eğitimle eğitim görmüş subayları tepeledikleri yer...

Sultan İkinci Abdülhamit, hep büyük vehimler içinde, kendi yönetimine karşı yeni bir kalkışmanın başlayacağından korkuyordu. Genç subaylar bir yıl önce büyük bir kalkışmaya yönelmiş; Sultan’a zorla 1876’da kaldırdığı Anayasa’yı yeniden uygulamaya koydurmuşlardı. Ordu, modern eğitimle yetişsin diye reform hareketlerinin yapılmaya çalışıldığı bir dönemdi. Bu gelişmelerden, Said-i Nursi, Derviş Vahdeti gibi dönemin gerici söylemine sahip kişiler; okullu subaylara karşı halkı ve alaylı subayları kışkırtan yazılar yazıyor; kadınların artık açılmaya başladığından, ahlakın bozulduğundan, dinin elden gittiğinden söz ediyor ve sultanı yeniden şeriat hükümlerini uygulamaya çağırıyorlardı.

Böyle bir aşamada Abdülhamit, Topçu Kışlası’na Alaylı topçu subaylarını ve askerleri yerleştirmiş, onlar sayesinde kendini güvencede duymak istemişti.

Ancak gün geldi; 13 Nisan 190 günü, dananın kuyruğu koptu. Topçu Kışlası’ndan çıkan Alaylı subaylar, kimi dinci kişi ve grupların da katılımıyla “Şeriat Elden Gidiyor” diye bağırmaya, gördükleri mektepli subayları öldürmeye, pek çok yeri yağmalamaya başlamışlardı. İstanbul, bir süre sonra onların eline geçti. Olayları yatıştırmak için Sultan hiçbir şey yapmadı.

Sonunda Selanik’te merkezi bulunan Hareket Ordusu İstanbul’a doğru harekete geçti. İstanbul’da kanlı çarpışmalar olduktan sonra, Hareket Ordusu olaylara hâkim oldu. Bu ordunun kurmay heyeti arasında Mustafa Kemal Atatürk de yer almıştı. İstanbul’a hakim olan Hareket Ordusu, olayların merkezi olan Topçu Kışlası’nı yoğun bir top ateşine tutarak yerle bir etti. Tarihte bir ibret levhası olarak yer almış olan Topçu Kışlası, bu top atışından sonra artık bir moloz yığını haline gelmişti. Yıllar boyunca, tam 30 yıl bu halde kaldı. Kimi yerleri ufak tefek onarımdan geçmiş; değişik amaçlarla kullanılmıştı.

Bu görüntü, 1940’lara kadar bu biçimde kaldı. 1940’lı yıllarda, yeniden düzenlenen alanda, halkın rahatça gezebileceği yeşil bir park yapılmak istendi. Böylece, çok eskiden bir Ermeni Mezarlığı olan ve 1780’de kışla haline getirilen alan, 1940’da Modern Cumhuriyetin bir mirası olarak sonraki kuşaklara kaldı.
İş burada kaldı mı?
Hayır.
Pek çok tarihsel olaya tanıklık eden Taksim; uzunca zaman Türkiye’de İslamcı Siyasetçilerin; cami yapılacak bir alan olarak görüldü ve bu bata Necmettin Erbakan olmak üzere pek çok İslamcı siyasetçi için bir hedef haline geldi. Taksim’in yıkılması ve yerine bir cami yapılması düşüncesi; uzunca zaman ülkenin gündemini meşgul etti.
Bugün de temsil ediyor.
Ne günlere kaldık.
Tanrım, Sen Yüce Türk Milleti’ni koru…

Kemal ARI