29 Aralık 2019

Şiirsel Sinema - Andrey Tarkovski


Bütün sanatlar entelektüeldir, ama bana göre, bütün sanatlar hepsinden de fazla sinema- her şeyden önce duygusal olmalı ve kalbe hitap etmelidir. Sinemanın kendine özgü olan yanı, zamanı mühürlemesidir; sinema, zaman heykeltıraşlığıdır.

Başka hiçbir sanat bu yetiye sahip değildir; hâlâ zamanın yatağındayız çünkü. Ben de kendimin şiirsel sinema akımı içine yerleştirilebileceğime inanıyorum, çünkü anlatı bakımından katı bir gelişme çizgisi ve mantıksal bağlantılar peşinden gitmiyor, kahramanımın eylemine gerekçeler aramaktan hoşlanmıyorum.

Gerçek bir sanatçı deney yapmaz, bulur. Bulamazsa, bütün çalışması mahvolur. Renkli filme karşı, siyah-beyazı sevmemin asıl sebebi budur; siyah-beyaz filmin ifade gücü son derece yüksektir ve seyircinin dikkatini dağıtmaz. Bugün ise bir sanatçı artık kaba taslaklar çizmemeli, eskiz karalamalarıyla uğraşmamalı, önemli filmler yaratmalıdır...

Andrei Tarkovsky – Şiirsel Sinema

Rainer Maria Rilke - Abelone’nin Şarkısı


Geceleri yatakta ağladığımı
Kendisine açmadığım sevgili,
Yorgun düşüren varlığımı
Bir beşik gibi.
Benim için uykusuz kaldığın
Benim gibi, saklayan.
Ah, içimdeki bu yangını
Söndürmeye çalışmadan,
İçimizde taşısak.

Sevişenlere bir bak,
İtirafa kalkışsalar aşkı
Sözlerine yalan kanşacak
Sendendir yalnızlığım, varlığım sana dönüşmüş.
Seslerin içinde bir an doğarsın;
Uçup giden kokularda bir an varsın.
Ah, hepsini kollanmda yitirdim,
Bir sen doğmaktasın, tekrar, yeni:
Hiç tutmadım, o yüzden tutmaktayım seni
Tatlı şarkı ey...  

Malte Laurids Brigge’nin Notları /Çev.: Behçet Necatigil

1926’da kan kanseri olduğunu öğrenen Rilke, mezar taşına yazılması için şu dizeleri kaleme alır: 

Epitaph 
Rose,oh reiner Widerspruch, Lust, 
Niemandes Schlaf zu sein unter soviel 
Lidern. 

(Gül, ey saf çelişki, 
Hiç kimsenin uykusu olmamanın sevinci 
Onca gözkapağı altında)
 

Eduardo Galeano







Ütopya ufuk çizgisinde duruyor. Ona iki adım yaklaştığımda, iki adım geri çekiliyor. Eğer on adım ilerlersem, hemen on adım öne geçiyor. Ne kadar uzağa gidersem gideyim ona erişemiyorum. Peki o zaman ütopyanın amacı ne? Amacı şu: Bizi harekete geçiriyor.

Eduardo Galeano, Occupy this book

Edebiyat Özgürlüktür - Susan Sontag


Edebiyatın görevlerinden biri de dönemin hâkim inançlarına karşı sorular sormak, karşı görüşler biçimlendirmektir. Sanat muhalif olmadığı zaman bile sanat dalları zıtlaşmaya yönelir. Edebiyat, diyalogdur; hızlı tepki vermedir. Edebiyat, kültürler evrilip birbiriyle etkileşime girerken insanın canlı olana ve can çekişene karşı verdiği tepkinin tarihi olarak tanımlanabilir.
*
Yazarlar ayrılığımıza, farklılığımıza dair bu klişelerle savaşabilirler – zira yazarlar efsaneleri sadece aktarmaz, yaratırlar da. Edebiyat sadece efsane değil, karşı-efsaneler de sunar; tıpkı hayatın karşı-tecrübeler sunması gibi – düşündüğünüzü, hissettiğinizi ya da inandığınızı sandığınız şeyi yıkan tecrübeler.
*
    Bence bir yazar, dikkatini dünyaya veren biridir. Bu, insanların kötülük kapasitelerini anlamaya, kavramaya, bu kapasiteyle bağlantı kurmaya çalışmak anlamına gelir; aynı zamanda da anladığı şey karşısında bozulmamak, yüzeyselleşip bir kiniğe dönüşmemek anlamına.

    Edebiyat bize dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlatır.

    Edebiyat insana ahlak ilkeleri kazandırır ve dille, anlatıyla cisimlenen derin bir bilgi birikimi sunar.

    Edebiyat, biz olmayanlar, bizim olmayanlar için gözyaşı dökme becerimizi geliştirir, çalıştırır.

    Biz olmayan, bizim olmayanlarla yakınlık kuramazsak nasıl insanlar oluruz? En azından zaman zaman kendimizi affedemezsek nasıl insanlar oluruz? Öğrenemezsek nasıl insanlar oluruz? Affedemezsek? Olduğumuzdan başka biri olamazsak?
*
    Edebiyata, dünya edebiyatına erişebilmek ulusal kibir, eğitimsizlik, zorunlu dar kafalılık, budalaca öğretim, kusurlu kader ve talihsizlik hapishanesinden kaçmak demekti. Edebiyat, daha geniş bir hayata giriş pasaportuydu; yani özgürlük bölgesine.

    Edebiyat özgürlüktü. Özellikle de okumaya ve içe dönüklüğe böyle yoğun bir şekilde meydan okunan bir zamanda edebiyat özgürlüktür.

Andre Maurois

 
Çok güzel anlar hüzünlüdür her zaman.Geçici olduklarını duyar insan, durdurmak ister, bir şey gelmez elinden. 
 

Dram Sanatı - Özdemir Nutku



Sanatçı yaşamı aklıyla değil, sez­gileriyle yorumlar. Duygulara bir düzen verir. Sanatçı duygusal dene­yimi çevresinden alır (yaşam ile sanat arasındaki tek benzer şey bu duygusal deneyim dir). Sanatın görevi, duygunun denetimsiz bir du­ruma getirdiği duygusal deneyimi, değerli ve sistemli bir duruma doğru değiştirmektir. 


Marcel Proust -Kalan Son Güzel Kağıdım

Kalan Son Güzel Kağıdım Marcel Proust tam bir mektup delisiydi. Çocukken edindiği bu alışkanlıkla, Kayıp Zamanın İzinde'nin ciltlerini teker teker kaleme aldığı dönemlerden 1922 yılındaki ölümüne kadar, hiç durmadan binlerce mektup yazdı: Ailesine, arkadaş bildiklerine, hasım bellediklerine,üst kat komşusuna, yayıncısına, kitaplarını destekleyenlere ya da kayıtsız kalanlara...

Jerome Picon'un derlediği ve açıklayıcı notlarla zenginleştirdiği bu seçki; zaman, üslup ve konu açısından dengeli bir dağılım sunuyor.

Senin yüzünden öylesine sinirlenmiştim ki zavallı Fénelon'un beraberinde Lauris'le geldiğinde bana ettiği,söylemeliyim ki, oldukça tatsız bir laf yüzünden yumruklarımla üstüne (Fénelon'un, Lauris'in değil) atladım, ne yaptığımın farkında olmadığım için yeni aldığı şapkayı alıp üzerine bastım, parçaladım, sonra içindeki astarı çıkardım. Abarttığımı düşünebileceğin için mektuba kumaştan bir parça ekliyorum, böylece anlattıklarımın doğru olduğunu anlarsın.

Annesine yazdığı mektuptan 

 

Soren Kierkegaard - Baştan Çıkarıcının Günlüğü

Kierkegaard, Baştan Çıkarıcının Günlüğü'nde insanlık tarihi kadar eski olan baştan çıkarma "uğraşı"nı yeniden gözden geçirmeye teşvik ediyor bizi. Bununla bağlantılı olarak da öpüşme, genç kızlık, nişanlılık, evlilik vs. gibi "bildik" konulara ironik yorumlar getiriyor. Kierkegaard'a göre hayatın üç aşaması vardır: Estetik, etik ve dinsel aşama. Bunlardan ilki olan estetik aşamada her şey zevkin çevresinde toplanır. Ya/Ya Da'nın bir bölümünü oluşturan ancak bağımsız bir bütünlüğe de sahip olan Baştan Çıkarıcının Günlüğü işte bu estetik aşamaya dair...
Kierkegaard, Regine Olsen adında on yedi yaşında bir kızla nişanlanır, bir sene sonra da kitapta da ipuçlarını bulabileceğiniz sebeplerden nişanı bozar ve Berlin'e kaçıp Ya/Ya Da'yı bitirir. Bazı temel otobiyografik özellikler yüzünden Kierkegaard'ı "baştan çıkarıcı" Johannes'le özdeşleştirenler olsa da günlük, kurmaca ağırlıklıdır. Aslında, kitapta ne sıradan bir baştan çıkarıcı söz konusu ne de alışıldık bir günlük: Johannes, kendini etik, estetik ve erotik içerimleri olan bir aşk bilgeliğiyle donatmış sıra dışı bir baştan çıkarıcı; bir estet, bir "erotist." Ayrıca özgürlük düşkünü biri. Hem kendisinin özgür olması gerekiyor, hem de baştan çıkardıklarının. Günlüğe gelince; her ne kadar bazı tarihler göze çarpıyorsa da okurun en az hissedeceği şey günlük formu olacak; en çok hissedeceği ise ironik gözlemlerle bezenmiş sıkı bir roman tadı.

Özgürlükçü bir erotist estetin baştan çıkarma üzerine klasikleşmiş gözlemleri...
 

Blaise Pascal


 
"İyilik sevgisi olmadan haklı ilan edilen doğrular"
İyiliğin, haklılıktan önce gelmesi gerektiğini unutmamalıyız.
"Bütün cisimler, gökyüzü, yıldızlar, dünya ve dünyadaki krallıklar bir dirhem akla denk olamazlar. Çünkü akıl bunları ve kendini tanıyıp bilendir, ama cisim hiçbir şey bilmez.
Bütün cisimler ve bütün zihinler ve bunların bütün ürettikleri bir dirhem iyilik hareketine denk olamazlar. Çünkü iyilik sonsuzca yüksek başka bir düzene aittir."

"Yasa ne kadar katıysa adaletsizlik o kadar büyük olur"
"Zıt iki hakikatin bağlantısını kavrayamayarak ve birini kabul etmenin dışarıda bırakmayı gerektirdiğini sanarak, bir hakikate bağlanırken diğerini reddederler ve bizim de bunun tersini yaptığımızı düşünürler. Oysa bu dışarıda bırakma, zındıklıklarına sebeptir ve diğer hakikati de kabul ettiğimiz bilmemeleri itirazlarına sebeptir."
"Sadelikle, üzerinde düşünmemiş gibi, buna rağmen üzerinde düşünülmüş olduğu rahatlıkla anlaşılacak açıklıkta söylemek. Açıklığa eklenen bu sadelik hayranlık vericidir."
"Kötülük kolaydır. Sonsuz sayıda kötü vardır, iyi ise neredeyse tektir."
"Mesele hakkında karar vermek için sabit bir noktaya ihtiyaç duyarız."
"Yücelik vasattan ayrılmak değil ayrılmamaktır."
"Ne zaman kendisine bağlanıp tutunacak bir dayanak noktası bulduğumuzu düşünsek, onun da sarsıldığını ve bizden uzaklaştığını görürüz."
 

George Orwell -1984

 
 

Aslında hiçbir şey yasa dışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu.

 

 

Newton’un en önemli buluşları olan diferansiyel ve integral hesap

Nevton
P. Berkeley


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Newton, Cambridge Üniversitesine gitmeden önce Rene Descartes analitik geometriyi, Johannes Kepler kendi adıyla anılan üç kanundan ikisini bulmuştu. Bu gelişmeler Isaac Newton için temel oluşturmuştu.

Newton'un en önemli buluşları diferansiyel ve integral hesaptı. Isaac Newton'u tarihin en büyük üç matematikçisinden biri yapanda bunlardı. Bu kavramlar neticesinde çok büyük kolaylıklar elde edildi. 
 
Büyük bir fizikçi olan P. Berkeley bu kavramlar için sonraları şöyle dedi:
Diferansiyel ve integral hesap her kapıyı açar. Bu öyle bir anahtardır ki onun sayesinde modern matematikçiler, geometrinin ve sonuç olarak doğanın sırlarını keşfeder.

Newton'un bu buluşları yaptığı yıllarda Gottfried Wilhelm Leibnitz de aynı kavramlar üstüne çalışıyordu. Leibnitz ve Newton buluşlarını yardımlaşarak geliştirmeye başladılar. Birbirlerinin niteliklerini çok iyi biliyor ve taktir ediyor olmaları çalışmalarına hız kattı.

Newton yaptığı araştırma ve deneyler sonucu kendi adıyla anılan "Hareket Kanunları"nı bulmasına karşın, yayınlamak için uzun yıllar beklemişti. Aynı şekilde "Yerçekimi Genel Kanunu"nu da yayınlamak için yirmi yıl kadar bekledi. Bu kanunların yayınlanmasının bu denli uzun zaman almasının tek bir sebebi vardı. Bu da Newton'un tenkit edilmeye tahammülü olmayan bir karaktere sahip olmasından başka birşey değildi. Çalışmalarına bir itiraz gelecek diye hep huzursuzluk duyardı.
 
 *
 
İntegral; Geometride, kısmi alan hesaplarında kullanılan metottur. 
 
Diferansiyel; Düzlem, uzaydaki eğriler ve uzaydaki yüzeyler konularını içine alır.