27 Mayıs’tan sonra toplumumuzun önünü tıkayan bir çok şey gibi şiirin de önü açıldı. Başta Nâzım Hikmet’in şiirleri olmak üzere yasaklı pek çok ilerici-devrimci şairin şiiri yayımlanma olanaklarına kavuşarak, 60’lı yılların devrimci şiiri oluştu.
Savaşlar ve devrimler gibi büyük toplumsal altüst oluşların sanat ve edebiyata, özellikle de şiire yansımaması düşünülemez. Bu yıl 52 yaşına basacak olan 27 Mayıs Devrimi de şiire yansıyan, hatta şiirimize yeni bir veçhe ve açılım kazandıran altüst oluşlardan biridir. Nitekim, 27 Mayıs’tan sonra toplumumuzun önünü tıkayan bir çok şey gibi şiirin de önü açılmış, başta Nâzım Hikmet’in şiirleri olmak üzere yasaklı pek çok ilerici-devrimci şairin şiiri yayımlanma olanaklarına kavuşmuş, 60’lı yılların devrimci şiiri oluşmuştur.
‘5’inci ayın 5’inci günü saat 5’te Kızılay’da’
O günlerde, Ankara’da yedek subaylığını yapmakta olan Cemal Süreya’nın “555 K” adlı şiiri, bu devrimcileşmenin öncülerinden biridir. Uzun bir şiir olan “555 K”, Bursa’da ipek çeken kızların “bir karasevda halinde” söyledikleri ezgiyle başlar:
“Görmeğe alıştığımız nice yazlar kimleri alıp götürdüler ama kimleri...
Karanfil bıyıklı genç teğmenleri
Ak saçlı profesörleri, öğrencileri
Adları şuramıza işlemektedir
Ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler.
Bir karasevda halinde söylemektedir.
Şimdi Bursa’da ipek çeken kızlar”
‘Taşıran damla’
“555 K”, 28 Nisan 1960 günü İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda öğrencilerin yaptığı bir gösteride Turan Emeksiz’in polis kurşunuyla öldürülmesinin hemen ardından, 27 Mayıs’ın hemen öncesinde Ankara’da gerçekleştirilen gösterinin parolası aslında: “5’inci ayın 5’inci günü saat 5’te Kızılay’da”.
Cemal Süreya, gerçekleştikten birkaç gün sonra şiirini yazdığı bu eylemi “999. Gün/Üstü Kalsın” adlı güncede şöyle anlatıyor:
“Karar verdik; Kızılay’da hep beraber yürüyecek, yürürken de Osman Paşa marşını ıslıkla söyleyeceğiz.
O gün 5 mayıs günü, saat 5’te, Kızılay’da, küçük bir olayın nasıl büyüyebildiğini, taşıran bir damla olabildiğini gördüm.
Birkaç görüntü var ki hiç gözümden gitmez.
Büyük Sinema’nın önündeyiz. Müzisyenimizin işmarıyla marşı ıslıkla söyleyerek geniş kol yürümeye başlar başlamaz caddeyi dolduran kalabalıkta bir dalgalanma oldu. Karşılıklı gidip gelen topluluklar, tek tek kişiler, bizim yürüyüş yönümüze (Kavaklıdere) katıldılar. Bizden uzun boylu bir gencin sıçrayarak (ne sıçrama!) Büyük Sinema’nın kapısının üstüne asılmış Zeki Müren konseri bez afişini yırttığı görüldü. (999. Gün/Üstü Kalsın, Broy Yayınları, 782. gün).
Menderes’in yakasına yapışanlar
“555 K” eylemi sırasında Milli Savunma Bakanlığı’nda araştırma geliştirme başkanlığında, kuruluşun bütçe çalışmalarında görevli Cemal Süreya ile birlikte eyleme katılan beş yedeksubay daha vardır: Altan Öymen, Turgut Erdem, İsmail Aydın Hakkıoğlu, Öztin Akgüç ile Cafer Canlı.
“Arkadaşlarımızdan biri (yıllar sonra bakan oldu) olayın daha başında yok oldu. Geri kalan altı kişi yürüyoruz. O ara, kısa şiirleriyle de kendinden söz ettiren genç bir öykücü arkadaş bizim gruba yaklaştı. Benden beş lira borç istiyor. Bende yoksa arkadaşlarımdan isteyebilirmişim. Unutamam.
Birden nasıl oldu, bir ses mi geldi, başlarımızı geriye çevirdik. Caddenin karşı kıyısında, Ankara Sineması’nın hizasında koyu renk giysileriyle, geçit resmi düzeninde ilerleyen bir grup insan: Menderes ve bakanları... Caddenin o kısmı onlar için açılmıştı. Kızılay binasının önünde Menderes’i tartakladılar. çok yakındaydım. İnanılmaz bir şeydi. İki genç bakanın yakasına yapışmıştı.” (Age.)
Menderes’in “ne istiyorsunuz” sorusuna gençlerin “hürriyet istiyoruz” demeleri üzerine Menderes’in, “Başbakan’ın yakasına yapışıyorsunuz, bundan büyük özgürlük mü olur” diye cevap vermesi, söylentiden ibaret bir yakıştırmadır. Bu konudaki bir başka söylenti ise, Menderes’in yakasına yapışan gencin Deniz Baykal olduğudur. Baykal’ın her defasında reddettiği bu söylentiye, Cemal Süreya, Vedat Dalokay’ın adını vermektedir.
Gül anayasa
27 Mayıs öncesi günlerin havasını anlatan “555 K” eylemden kısa bir süre sonra yazılmış ve izleyen aylarda, Papirüs dergisinin Ağustos sayısında yayımlanmıştır.
“Bir başka günlerdi” diyor Cemal Süreya, “Birbirini tanımayan iki kişi sokakta karşılaşsa, oracıkta durum değerlendirmesi yapıyor; general, yedek teğmene içini döküyordu. Karşı gösteriler yapan ayrı bir gençlik de yoktu. Özellikle Ankara’da, herkes bir bütün halinde birleşmiş gibiydi.
Küçük bir olayın toplumsal planda kökü varsa, birden nasıl büyüyebileceğini gördüm o gün.” (Age.)
Cemal Süreya, 27 Mayıs’a ve onun getirdiği özgürlüklere başka şiirlerinde de yer vermiştir. O şiirlerden biri, “Kısa Türkiye Tarihi”nin ikinci bölümüdür. “Üç anayasa/ortasında büyüdün” der bu şiirde Cemal Süreya, “Biri akasya/Biri gül/Biri Zakkum “27 MayısAnayasası “gül”dür.
Şimdi Bursada ipek çeken kızlar
Bir karasevda halinde söylemektedir:
Görmeğe alıştığımız nice yazlar
Kimleri alıp götürdüler ama kimleri
Karanfil bıyıklı genç teğmenleri
Ak saçlı profesörleri, öğrencileri
Adları şuramıza işlemektedir
Ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
Bir karasevda halinde söylemektedir
Şimdi Bursada ipek çeken kızlar”
Şimdi Erzurumda çift sürenlerin
Geçit vermez kaşlarının altında
Derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
Sabanın demiri girdikçe toprağa
Sınçlarını gömmektedir içine yerin.
Çünkü millet hayınları Ankaralarda
Çünkü İzmirlerde, çünkü İstanbullarda
Çünkü başka yerlerinde memleketin
Kanına girdiler masum gençlerin
İşte onun için karanlıktır gözleri
Şimdi Erzurumda çift sürenlerin.
Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
Gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
Şimdi acının ve hüznün göklerinde
Umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
Uykumuzun bir ucunda bombalar
Bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
İngiliz usulü piyade tüfekleriyle
İnsanca yaşamanın onuru arasında
Milletcek bir gidip bir geliyoruz
Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
Şimdi ay doğar bulutlar arasından
Kavat derebeyleri yüreksiz Bolu beyleri
Hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
Cebren ve hile ile haklarımızı alan
Zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçgen
Biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
Türküleri duyuyor musunuz nice derin
Yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
Karanlığı tutuşturup bir köşesinden
Geceyi gündüze çevirenlerin
Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.