14 Mayıs 2018

Atatürk " Milli ekonominin temeli tarımdır."

Milletimiz çok büyük elemler, mağlûbiyetler, facialar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun temel sebebi şundandır: “Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sapanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük ekseriyeti çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktır.” 1923

Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını yeni ekonomik tedbirlerle son hadde eriştirmeliyiz. Köylünün çalışmasının neticeleri ve verimleri kendi menfaati lehine son hadde çıkarmak ekonomik siyasetimizin temel ruhudur. 1922

Türk köylüsünü ‘Efendi’ yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez.

Kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Fakat sapan kullanan kol gün geçtikçe daha ziyade kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa malik ve sahip olur. 1923

Eğer milletimizin çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. (Mart 1928

Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki emeklerini asrî, iktisadî tedbirlerle azamî haddine çıkarmalıyız. Köylünün çalışmalarının netice ve semeresini kendi menfaati lehine azamî haddine yükseltmek, istisadî siyasetimizin temel taşıdır. 1922

Onun için, bir yandan çiftçinin emeğini arttıracak ve semereli kılacak bilgi, vasıta ve fennî aletlerin kullanma ve yapılmasına, öte yandan onun çalışmalarının neticelerinden azamî derecede faydalanmasını temin edecek iktisadî tedbirlerin alınmasına çalışmak lâzımdır. 1922


Tarımsal üretimin her kademesinde alın teri olan çiftçilerimizin; 14 Mayıs Çiftçiler Günü Kutlu Olsun.


Frank Sinatra "Gizemli tanrılara inanıyormuş gibi yapmak, çarşamba günü zalimliğe, pazar günü de affedilmeye izin verecekse, beni yok sayın."






Emma Goldman - Anarşizm Neyi Savunur?

 
 1 "ANARŞİZM VE DlGER DENEMELER" KİTABINA ÖNSÖZ
 
Büyük anarşist hatip, eşsiz John Most'u yaklaşık yirmi bir yıl kadar önce ilk kez dinlemiştim. O zamanlar, böyle­sine barikulade bir belagat, coşku ve ateşle kitlelere ileti­len sözün insan zihninden ve ruhundan asla silinmeyece­gine inanırdım. Most'un toplantılanna katılan o kalabalık­lann onun peygamberlere özgü sesinden etkilenmemesi mümkün degildi! Hiç şüphe yok ki onu dinleyenler, eski inançlanndan kurtulup Anarşizm'deki hakikati ve güzelli­gi göreceklerdil O zamandan beri en büyük arzum, -ben de onun gibi kitlelere erişebileyim diye-John Most gibi konuşabilmekir. Gençlik coşkusunun saflıgı işte! Gençken en zor şey, çocuk oyunu gibi görünür. Gençlik, bu yüzden hayatın en kıymetli dönemidir. Heyhat! Ne yazık ki bu dönem son de­rece kısadır. Tıpkı Bahar gibi, propagandaemın Stunn und Drang* dönemi de, kırılgan ve narin bir büyürneyi berabe­rinde getirecek ve binlerce degişiklik karşısındaki direnme gücüne göre ya olguulaşacak ya da öldürülecektir. 
 
Mucizeler yaratan kişilere, yüksek sözle söylenen sözle­re inancıını yitirdim artık. Bir düşünceyi, hatta duyguyu or­taya çıkarmanın yetersizliginin farkına vardım. Zamanla ve bu farkındalıkla mücadele ederek, sözlü propagandanın ka­lıcı bir etki bırakmadıgını, en iyi ihtimalle ancak insaniann ataletten kurtulmasına yarayabilecegini idrak ettim. Birçok kişinin mitingiere gazete kaynaklı duygulada ya da avutul­ma beklentisiyle katılması, gerçekten de içlerinde bir öğ­renme dürtüsü bulunmadığının kanıtıdır.
 
 Durum insanın ifadesinin yazılı yolla anlatılmasında bü­tünüyle farklıdır. Yoğun olarak ilerici fikiderle ilgilenenler dışında hiç kimse ciddi kitaplada kendini sıkrnaz. Bu du­rum, uzun yıllardır yürüttüğüm kamusal faaliyetlerin so­nunda beni yeni bir keşif yapmaya itti: Ne şekilde eğitmeye çalışırsan çalış, bir öğrencinin zihni yalnızca kendi istediği­ni kabul edecektir. Pek çok modern eğitimci, toy zihinlerle ilgili olarak bu olguyu halihazırda kabul etmektedir. Ben bunun yetişkinler için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Müzisyenler ne kadar imal edilebiliyorsa, Anarşistler ya da devrimciler de o kadar imal edilebilir. Yapılabilecek tek şey, düşünce tohumlannı ekrnektir. Esaslı bir şeyin ortaya çıkıp çıkmayacagı -entelektÜel tohumun önemini küçümseme­mekle birlikte-büyük ölçüde insan topragının bereketliligi­ne baglıdır.
 
 Mitinglerde binlerce önemsiz şey dinleyiciterin dikkati­ni dagıtır. Hatip, ne kadar belagatli olursa olsun, kalabalı­gm tatminsizliginden kaçamaz ve sonuçta, kaçınılmaz ola­rak onlarda kök salınayı başaramaz. O zaman büyük ihti­malle kendine bile adil davranmayacaktır.
 
 Oysa yazar ile okuyucu arasındaki ilişki çok daha mah­remdir. Kitap, biz ne olmasını istiyorsak o'dur; daha dogru­su, içinde okudugumuz şeydir. Bunu yapabiliyor olmamız, yazılı anlatımın, sözel anlatım karşısındaki önemini göste­rir. lşte bu kesinlik beni, bireysel ve toplumsal açıdan önemli çeşitli konulardaki fikirlerimi tek bir kitapta topla­maya itti. Buradaki yazılar, yirmi bir yıllık zihinsel ve ruh­sal mücadeleyi, birçok degişim ve lç hesaplaşma sonunda elde edilım sonuçları temsil ediyor.
 
 Okuyucu sayımın beni dinleyenler kadar çok olacagı ko­nusunda yeterince iyimser degilim. Ancak ben, avutulmaya gelen çogunluktansa, gerçekten bir şeyler ögrenmek iste­yen azınhga ulaşmayı tercih ederim. 
 
 Bir kitap kendi adına konuşabilmelidir. Açıklayıcı not­lar, öne sürülen fikirlerin degerini düşürüyor. Yine de, ke­sin olarak dile getirilecegini bildigim "Anarşizm" makale­siyle ilgili bir itirazın önüne geçmek isterim. 
 
 Ben degişik toplantı ve gösterilerde, "Anarşizmde işlerin nasıl yürüyecegini niçin anlatmıyorsun?" sorusunu binler­ce kez işitmek zorunda kaldım. Çünkü Anarşizmin, gelece­ge yönelik kaskatı bir program ya da yöntemi kalıcı bir bi­çimde empoze etmemesi gerektigine inanıyorum. Her yeni neslin mücadele etmek zorunda kaldıgı ve üstesinden gelbilecegi şey, bizleri bir ag gibi saran geçmişin yüküdur. En azından benim anladıgım haliyle Anarşizm, gelecek nesille­rin kendi ibtiyaçlanyla uyum içinde kendi sistemlerini ge­liştirmesine imkan tanır. Bizim en canlı hayallerimiz bile, dış baskılardan kurtulmuş bir neslin sahip olabilecegi po­tansiyelleri öngöremez. Bu durumda gelecek nesillerin na­sıl davranacaklannın planlanabilecegini düşlinrnek müm­kün olabilir mi? Içimize çektigirniz her saf, temiz nefes için bedel ödeyen bizler, gelecege pranga vurma egilimine karşı çıkmalıyız. Eger topragı geçmişin ve bugünlin pisliklerin­den temizleme konusunda başarılı olabilirsek, gelecek ne­sillere bütün zamanların en büyük ve en glivenli mirasını brrakmış eluruz. 
 
 Okuyucular arasında yaygın olan en heves kırıcı egilim, bir eserin içindeki tek bir cümlenin, yazarın fikirlerinin ya da kişiliğinin temel özelligiymiş gibi ele alınmasıdır. Öme­gin Friedriclıı Nietzsche, Vebermensch'e (üst-insan) inandı­için gılçstizlerim. düşmanı olarak kötülenmiştir. O devasa aklın sığ yorumcıdan, Vebermensch görüşünün aynı za­manda güçsüzler ve köleler sınıfının oluşmasına izin vermeyecek bir toplum zeni çagnsı oldugunu anlayamazlar. 
 
 Aynı sığ tutum, Max Stimer'a baktıgında da "her koyun kendi bacagından asılır" anlayışından başka bir şey rmez. Oysa Stimer'in bireyciligi, bütünüyle göz ardı edilmiş olan en önemli toplwnsal imkanlan içinde barındırır. Eger top­lum bir gün özgür olacaksa, bu, özgür çabaları topluma oluşturan ezgürleşmiş bireyler sayesinde olacaktır.
 
 Şüphe yok ki, kitleyi yaratıcı bir etmen olarak görmü­yorum diye halk düşmanı olarak aforoz edilmem gerekir.
 
 Halka yutturulan demagojik, basmakalıp, moda şeylerden sorumlu olacagıma aforoz edilmeyi tercih ederim. Ezilen­lerin ve dışlananların sıkıntılarını çok iyi biliyorum, an­cak hastayı ne iyileştiren ne de öldüren o saçma geçici çö­zümlere başvurmayı da kesinlikle reddediyorum. Insanlar toplumsal hastalıkların tedavisinde aşırı olanı tercih ede­miyorlar; oysa aşırı olan genellikle dogru olandır. Çogun­luga olan inançsızlıgımın temelinde bireyin gizil güçleri­ne olan inancım yatar. Birey, ortak bir amaç ugruna mü­cadele edecegi yoldaşlarını özgürce seçebildigi zaman, bu kaos ve eşitsizlik yüklü dünyadan düzen ve uyum çıkma­sını bekleyebiliriz. Gerisini kitap kendi anlatıyor.
 
 
 
EMMA GOLDMAN 27 Mayıs 1869'da Litvanya'da Yahudi bir ailenin kızı olarak doğdu. On beş ya ­şında fabrikada çalışırken anarşist fikirlerle tanıştı. On yedi yaşında kız kardeşiy­le birlikte Amerika'ya göç etti. New York'a ilk geldiğinde tanışıığı ve ömür boyu yoldaşı olan Alexander Berkman'ın 1892'de, başarısızlıkla sonuçlanan fabrikatör Henry Clay Finch'i öldürme girişiminden dolayı hapse atılmasından sonra, hem kadim yoldaşını savunmak hem de anarşizm propagandası yapmak amacıyla Mather Earth (Toprak Ana) dergisini çıkardı. Bu yıllarda 'Kızıl Emma' adıyla da taıunarak, ABD'nin hemen her şehrini gezip konuşmalar yapıı, toplantılara ka­uldı. Biı'inci Dünya Savaşı'ndan önce anarşist yoldaşlanyla birlikte kurduktan 'Askerliğe Karşı Birlik' ve savaş-karşıtı faaliyederinden dolayı, yüzlerce yoldaşıy­la birlikte meçhule kalkan bir gemiyle, Rusya'daki Çarlık düzenini deviren Sov­yetler Birliği'ne sürgüne gönderildi. Fakat devrimci duygutarla ayak bastığı bu ülkede karşılaşuğı bürokrasi, siyasal baskı ve zorunlu çalışma karşısında dehşe­te düşen Emma, Lenin' e ağir eleştiriler yöneltıikten ve 192l'de Kronstadt isyanı­nın basanlmasından sonra Sovyetler Birliği'ndenaynldı. Nihayet 1936'da, faşist­lere karşı çarpışan anarşist yoldaşlannın daveti üzerine İspanya'ya giderek Bar­eelona'daki mücadeleye kaoldı. 14 Mayıs 1940'da, ısrarla devrim ve özgürlük mücadelesi vermeyi sürdürürken öldü. ABD'de, Haymarket isyaıundan sonra asılan yoldaşlannın yanma gömüldü.