15 Nisan 2014

Üç Gizemli Sözcük - Wislawa Szymborska

‘Gelecek’ sözcüğü ağzımdan çıktığında,
İlk hecesiyle anında tarih olur.   
‘Sessizlik’ sözcüğü ağzımdan çıktığında,
Yok ederim sessizliği.
‘Hiç’ sözcüğü ağzımdan çıktığında,
Hiç kimsenin kavramayacağı bir şey yaratırım.
 

Bir Nehrin Tükenişi - Yılmaz Odabaşı

hasretin kan çanağı gözlerinde oturuyorsun
seni soruyorum
hiçbir şey bilmiyorsun

hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım
sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın...

tükenişi bir aşkın
bir nehrin tükenişine benzer
ne deniz olabildin
ne nehir kalabildin...

kendin ol
kendin ol
sen buysan başkası ol!
 

Slav Hüznü - Enis Batur

Radyoda, Renaud'nun şarkısına kırık piyano sesleri eşlik ediyor. Gece usulcana deliniyor gökyüzünde, kalın bulutların arasından sızan mavi ışığa karışıyor sokak lambalarının sarısı: Yağmur birikintilerinin içine düzensiz iniyor damlalar, şemsiyesini açmış acelesiz geçiyor kaldırımdan yaşlı bir kadın, belli ki hafif uykusu ilk seslerle yırtılınca günü herkesten önce başlatmak istemiş, karşıda bir ışık yanıyor kör bir pencerede, sonra bir başka ışık, piyanonun tuşları söner sönmez radyoda kısa dalgadan başlıyorum yeniden taramaya, kahve kokusuna karışıyor duman: Boşlukta yetkin bir halka süzülüp uzaklaşırken hemen kırılıyor, o anda takılıyor gözüm: Pencerenin camında lambanın ışığı vuran yüzümden, uzaktan bir sanrı, Feyodr geçiyor - içimde yabancısı olmadığım slav hüznü.

Bahar Şiiri - Ataol Behramoğlu

Bu sabah mutluluğa aç pencereni, 
Bir güzel arın dünkü kederinden, 
Bahar geldi, bahar geldi güneşin doğduğu yerden, 
Çocuğum, uzat ellerini. 
Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı, 
Duy böyle koşturan sevinci, 
Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor, 
Toprak ananın kalbi. 
Şöyle yanıbaşıma çimenlere uzan, 
Kulak ver gümbürtüsüne dünyanın, 
Baharın, gençliğin ve aşkın 
Türküsünü söyliyelim bir ağızdan... 

Yorgun - Hicri İzgören

Ne zaman dağılsa sesim
Şakağıma dayardın gözlerini

Oysa adınla başlamak istedim bu akşama
İstedim ki bir ayrılıkta bitmesin buruk
Günlerdir bir tek dize düşüremedim
Bu kaçıncı sürgünüm bütün renklerimi götürdün

Kanayan bir öyküdür içimizdeki bozgun
Hergün yeni bir hüznü takıp koluna
Bütün saatleri acıya kuruyor sanki
Şarkıların hüzzam makamındayız
Kanıyoruz göçebe yollarda yılkı atlar
 
Bir acı kahve hatrını unuttuk
Her köşe başında bir maskara

Tuzun ve şarabın tadı değişti
Nasılsa eskidi yüzün -değişmedi gözlerin-
Alevler yakmıyor artık inceltmiyor buzları
Üstümüzde sağır ve dilsiz bir gökyüzü
Her şey ayrıksı sanki bulutlar paslanacak
İşte solan bozkır akşam ve zaman
Sessizlik -sensizlik daha ne kadar
-Aşksa aşk işte nabzım-
Bütün sağnaklarını yağdır haydi yağdır
İster bir cehennem aç ister bir mayıs getir
Her vurguna hazırım nasılsa her şey pusuda gibi

Bu bungun akşama yazdırarak adını
Dal gibi serin yine gözlerin