Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları
1- Türk Milleti; Halk idaresi olan Cumhuriyetle idare olunur bir devlettir.
2- Türk Devleti laiktir, her reşit dinini intihapta (seçmekte) serbesttir.
3- Türk Milletinin dili Türkçedir. Türk dili, dünyada en güzel en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Sizde mukaddes Türk Dli, Türk Milleti için bir hazine olun. Çünkü Türk Milleti, geçirdiği nihayetsiz hadiseler içinde, ahlakının ananelerinin hatıralarının, menfaatlerinin, elhasil bugün, kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafara olunduğunu görüyor. Çünkü dili Türk Milletinin kalbidir, zihnidir.
2- Türk Devleti laiktir, her reşit dinini intihapta (seçmekte) serbesttir.
3- Türk Milletinin dili Türkçedir. Türk dili, dünyada en güzel en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Sizde mukaddes Türk Dli, Türk Milleti için bir hazine olun. Çünkü Türk Milleti, geçirdiği nihayetsiz hadiseler içinde, ahlakının ananelerinin hatıralarının, menfaatlerinin, elhasil bugün, kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafara olunduğunu görüyor. Çünkü dili Türk Milletinin kalbidir, zihnidir.
9- Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu
söyleyenler vardır fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk Milleti
tablosunda bunun aksini görmekteyiz.
Türk’ler Arap’ların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet
idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı
dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türk’lerle
birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi..
Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini,
milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu
dinin gayesi, bütün
milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer
oluyordu. Bu arap fikri ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammed’in
dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa hayatlarını Allah kelimesinin
her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular. Bununla beraber,
Allah’a kendi lisanında değil Allah’ın Arap kavmine gönderdiği Arapça
kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe Allah’a ne
dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyyet karşısında Türk Milleti bir çok
asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin
manasını bilmediği halde Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış
hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk
milletince , karışık cahil hocalar ağzıyla, ateş ve arayı ile müthiş bir
muamma halinde kalan, dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihar ettiler.
Bir taraftan araplar zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan
avrupada, Allah kelimesinin ilahi parolası altında, hristiyan
milletlerin idareleri altına geçtiler. Fakat onların dinlerine ve
milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler. Ne onları ümmetleri yaptılar
ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısırda belirsiz
bir adamı halifedir diye yok ettiler.Hırkasıdır diye yalan bir
palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular
halife oldular. Gah şarka, cenuba, gah garba veya her tarafa saldıra
saldıra Türk Milletini Allah için, peygamber için, topraklarını,
menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah’a mütevekkil kılacak derin
bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani
dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler, his
olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadetin öldükten sonra ahirette
kavuşacağını vaat ve temin eden dini akide
ve dini his millet uyandığı zaman onun şu acı hakikatı görmesine mani
olmadı. Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel
ölenlerin ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz
ederek ahiret hayatına kavuşmak telkin eden din hissi, dünyanın acısı
duyuların tokatıyla, derhal Türk Milleti’nin vicdanındaki çadırını
yıktı, davetlileri Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti..
Türk vicdani umumisi, derhal yüzlerce asırlık kudret ve küşayişle, büyük
heyecanlarla çarpıyordu. Ne oldu..? Türk’ün milli hissi, artık ocağında
ateşlenmişti, artık Türk cenneti değil,eski hakiki büyük Türk
cedlerinin mukaddes miraslarının
son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra.
10- Türk Milleti, milli hisi dini hisle değil, fakat insani hisle
yanyana düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli hissin yanında, insani
hissin şerefli yerini daima muhafaza etmekle muftehirdir.
Vicdanında milli hissinin yanında, daima insani hissinin şerefli yerini
muhafaza etmekle muftehirdir. Çünkü Türk Milleti bilir ki; bugün
medeniyetin şahrahında(büyük yolunda) müstakil ve fakat, kendilerine
muvazi yürüdüğü umum medeni milletlerle, keşifleri,
mütekabil insani ve medeni münasebet, elbette inkişafımızda devam
için lazımdır. Ve yine malumdur ki, Türk milleti, her medeni millet
gibi, mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle,ihtiralarıyla medeniyet
alemine hizmet etmiş insanların, milletlerin kıymetini takdir ve
hatıralarını hürmetle muhafaza eder. Türk milleti, insaniyet aleminin,
samimi bir ailesidir.
Bütün bu söylediklerimizi kısa bir çerçeve içine sokmak istersek şöyle diyebiliriz.
Türk Milleti’nin teessüsünde müessir olduğu görülen tabiri ve tarihi vakıalar şunlardır.
A- Siyasi varlıkta birlik
B- Dil birliği
C- Yurt Birliği
D- Irk ve menşe birliği
E- Tarihi karabet
F- Ahlaki karabet
Türk Milletinin teşekkülünde mevcut olan bu şartlar diğer milletlerde
kamilen yok gibidir. Daha umumi bir tarif yapabilmek için, diyelim ki
bir cemiyete
millet diyebilmek için bu şartlar aynı zamanda kamilen veya kısmen bir arada bulunmak lazımdır.
Bütün milletler tamamen aynı şartlar altında teşekkül etmemiş
olduklarına göre, Türk Milletinde yaptığımız gibi, diğer her millet ayrı
olarak mütalaa edilmedikçe, milliyet fikrini umumi ve fenni olarak
tarif etmek güçtür.
Çünkü; tespit ettiğimiz şartlar insanların millet halinde teşekkülüne umumiyetle yardım etmişlerdir.
Fakat bu tarz teşekkülden başka adeta bu şartların tesini kale aldırmayan
millet teşekkülleride vardır. Mesela ingilizler ile şimali amerikalılar
aynı dili konuştukları halde ayrı ayrı milletlerdir. Sonra, İsviçre’de
lisanları menşe’leri başka başka, üç unsur vardır, Alman, Fransız,
İtalyan, bunlar İsviçreli namı altında bir millet itibar edilmektedir.
Cemahir müttehidede beyaz ırkla kırmızı derili insanlar dirsek dirseğe
yaşayan Amerikalılardır. Bugün büyük asrî milletlerden olan
Fransızların, İngilizlerin, muhtelif ırkların tesalübü neticesi olduğu
malûmdur. Alman milliyeti Napoleon’a karşı yapılan muharebelerden;
İspanya milliyeti, Mağrıbîlerle mücadelerden doğdu.
İptidai insanların, tabiatın herşeyinden, gök gürültüsünden, geceden,
taşan bir nehirden ve vahşi hayvanlardan ve hatta birbirlerinden
korktuklarını biliyoruz. İlk his ve düşüncesi korku olan insanın her
düşünce ve dileğinin mutlak surette yapmaya kalkışmış olması
düşünülemez.
İptidai insan kümelerinde ata korkusu ve nihayet büyük kabile ve
kavimlerde ata korkusu yerine kaim olan Allah korkusu insanların
kafalarında ve hareketlerinde hesapsız memnular yaratmıştır. Memnular ve
hurafeler üzerine kurulan bir çok adetler ve ananeler, insanları
düşünce ve harekette çok bağlamıştır, o kadar ki düşünce ve hareket
serbestisi gibi bir hak mefhum malum olmamıştır. Cemaatlerin başına
geçebilen adamlar, cemaati Allah namına idare ederdi.
bütün bunlarla beraber, din hürriyetine, umumiyetle vicdan
hürriyetine karşı taassup yükünden korunmuşmudur bunu anlayabilmek için,
taassupsuzluğun ne olduğunu tetkik edelim. Çünkü bu kelimenin delalet
ettiği manayı zihniyeti herkes kendine göre anlamaya çok meyillidir.
Dini hürriyeti bir hak telakki etmeyen acaba kalmadı mı ?
Vicdan hürriyetini, insan ruhunun, Allah’ın ali hüküm ve nüfuzu altında, dini hayatı idare için malik olduğu haktan ibaret
Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları - Afet İnan