31 Ekim 2016
Bülent Ecevit "Özgür insan kendini aşabilen insandır."
Zygmunt Bauman
Bu ilgi çekici eser, modern tarih boyunca
meydna gelen bu değişimi göstermeye ve bu değişimin toplumsal
sonuçlarının dökümünü yapmaya çalışmaktadır. Bunu yaparken, artan
yoksulluğu yenmek ve sıkıntılarını dindirmek için bulunan sınanmış ve
iyi bilinen çarelerin, günümüzdeki yoksulluğun sorunlarını kavramaya ve
çözmeye ne ölçüde uygun olduğunu (ya da olmadığını) dikkate almayı
amaçlamaktadır. Sosyoloji ve siyaset meraklıları bu eseri, sürmekte olan
toplumsal bir sorunun değişen anlam ve önemi üzerine paha biçilmez bir
kitap olarak değerlendireceklerdir...Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar
İlkeli siyaset, kimlik, ahlak, sorumluluk... postmodern dönemin umacıları. Gün, sorumluluk almamanın, bağlanmamanın, parçalı kimliklerin, plastik cinselliğin ve tüketicilerin günü! Mademki siyaset agoralardan silinip oy sandıklarına hapsedildi; modernliğin toplama kamplarında bitiremediği öteki, evin, mahallenin, kentin dışına püskürtüldü; hayat artık doğumla başlayıp ölümle sona eren bir süreklilik olmaktan çıkıp hesaplanabilir ve sürdürülebilir parçalara bölündü... öyleyse artık evlerimizin sıkıca kilitlenmiş kapıları ardında da olsa, güvendeyiz demektir: Yabancı ve dolayısıyla belirsiz olan her şeyden zamansal ve mekansal uzaklık; Öteki için sorumluluk almayı gerektiren varoluş biçimlerinin reddi; bütün düzenlemelerin yakınlaşma ve bağlanma olasılığını dışlayacak şekilde tüketici lehine yapılması; yalnızca ve yalnızca şimdiyi yaşama, geçmişten bağımsız olma ve gelecek için taahhüt altına girmeme garantisi.. En önemlisi de, 'iyi' ile 'kötü' arasında seçim yapma ve ahlaki kararlar alma yükümlülüğünden kaçış imkânı... Sorumluluk almadığınız sürece rahatlatılması gereken bir vicdanınız da olmayacaktır. 'Bireyin kurtuluşu' vaadi gerçekleşmiştir artık!... Peki ya Öteki? Yoksulluk, savaşlar, etnik kıyım, ayrımcılık, hastane kuyrukları, işsizlik? Etik mi dediniz? Primetime kuşağında oynayan bir dizinin adı mı? Alışveriş merkezlerinde satılır mı? Parçalanmış Hayat, Richard Sennett’in “toplumsal kuram alanında büyük bir olay” diye nitelediği Postmodern Etik’in devamı olarak okunması gereken bir kitap. Bauman Postmodern Etik’te yasaları olmayan bir ahlakı, kendi gerekçesini yine kendinde bulan bir ahlakın dış hatlarını tarif ediyordu. Parçalanmış Hayat’ta ise modernliğin sınırlılıklarından kurtulan etik için alacakaranlığı değil şafağı müjdeliyor. Modern dönemde kesin hatlarıyla belirlenmiş “uç”larda, “başlangıç”ta ya da “son”da yaşanan hayatların, postmodern dönemle birlikte yıkıldığını ve her şeyin “orta”ya, yani belirlenemezliğin, olumsallığın, tekinsizliğin ve yabancılığın ıssızlığına düştüğünü ifade ediyor. Kişinin önünü göremediği, arkasında iz bırakamadığı bir “çöl yolculuğu” olarak yaşanan hayatın, kişiye, kendi ahlakını kendisinin oluşturması imkânını veren gerçek bir özgürlüğün şimdi mümkün olduğunu belirtiyor. “Etiği olmayan ahlak”tan postmodern siyaset sorununa kadar Parçalanmış Hayat, çağdaş toplumsal düşünceye, enine boyuna okunup tartışılması gereken muhteşem bir katkı sunuyor...Parçalanmış Hayat
Özellikle modernlik ve post-modernlik üzerine incelemeleriyle son
dönemin en dikkate değer düşünürlerinden biri haline gelen Zygmunt
Bauman, sosyal bilimler alanında son derece faydalı bir kitap sunuyor
bizlere. Sosyolojik Düşünmek, sadece sosyoloji öğrenimi görenler için
kaleme alınmış bir çalışma değil. Konuya ilgi ve merak duyan genel
okurun da sosyolojinin anlamı ve işlevi, sosyolojide değişik tarzlar ve
yaklaşımlar üzerine bilgilenmesini sağlayacak önemli bir kaynak kitap.
Ama hepsinden önemlisi Bauman, gündelik ve toplumsal hayatımıza
sosyolojik bir boyuttan bakmanın önemini; böyle bir bakışın
kazandıracağı kavrayış zenginliğini; tektipliğin ve tamamlanarak donmuş
görüşlerin değil, toplum yaşamında müphemliğin kabulüne dayalı bir
düşünme tarzının, kısacası sosyolojik düşünmenin önemini ortaya koyuyor.
Kitapta öne çıkarılan ve bu çalışmaya asıl anlamını kazandıran da,
farklı perspektifleri ve gelenekleriyle, kuramsal tartışmalarıyla bir
disiplin olarak sosyolojinin kapsamı ve tarihi üzerine açıklamalar
olmaktan ziyade, işte bu bakışın ve düşünme biçiminin, "sosyolojik
düşünme"nin kazandıracağı kavrayış çeşitliliği. Sosyolojik Düşünmek,
akademik kullanım mantığına göre değil, "gündelik hayat mantığı"na göre
düzenlenmiş bir kitap. Bauman, sosyolojinin inceleme konusu olan ikilik
ve karşıtlıkları çokboyutlu bir bakışla irdeliyor: Birey olma ve toplum
içinde var olma arasındaki bütünlük ile çatışma; toplumların ya da genel
olarak insan gruplarının kendini ve karşıtını, daha doğrusu karşıtına
göre kendini tanımlaması; birey ile grup, doğa ile kültür, millet ile
devlet, birliktelik ile ayrılık, bireysel varlığını koruma ile ahlaki
yükümlülük arasındaki çatışmalar, kitapta incelenen ikiliklerden
bazıları.Bauman, sosyolojinin -daha genel olarak düşünürsek insanı,
toplumu konu alan hiçbir disiplinin- asla tamamlanmış, her türlü
kesinliksizlik ve müphemlikten arınmış bir bakış kuramayacağını
belirtiyor. Zaten sosyolojik düşünmenin kişiye kazandıracağı en önemli
yetenek de, hayatın hiçbir noktasında böyle bir kesinliğin mümkün
olamayacağını, her türlü kesinlik iddiasının bir "yalan" olmaktan öteye
geçmeyeceğini görebilmektir. Dolayısıyla hiçbir bakış tek başına
kusursuz ya da ayrıcalıklı olamaz; hayata ilişkin değişik yorumların her
biri, olsa olsa kavrayış bütünlüğümüze kendi zenginliğini katacaktır.
Sosyolojik düşünmek, kesinliğe varacak bir yol sağlamak şöyle dursun,
her türlü müphemliği çoğaltacaktır. Ama müphemlikten korkmamak gerekir;
dünyaya ilişkin gerçek bir kavrayış özgürlüğünün ve hoşgörünün temelinde
bu müphemliğin, bakış zenginliğinin kabulü yatar; bu anlamda sosyoloji
ve sosyolojik düşünmek, Bauman'ın sözleriyle ifade edecek olursak
insanın "özgürlük davasına hizmet eder."...Sosyolojik Düşünmek
Bizi eyleme geçiren korkularımız, endişelerimizdir; ama genelde
eylemimiz, endişemizin arkasında yatan hakiki nedenlerden başka yönlere
sapar. Hayatımızı anlamlı kılmaya çalışırken, başarısızlıklarımızdan,
zayıflıklarımızdan kendimizi sorumlu tutarız hep. Dolayısıyla her şey
iyiye gideceğine kötüye gider. Eğer biz mantıklı insanlarsak bunlar
nasıl başımıza geliyor? Neden bu gibi durumlarla başa çıkamıyoruz?
Bireyselleşme kaderimizse toplum içinde var olmaya nasıl devam edeceğiz?
Yaşamakta olduğumuz çağın kuşkusuz en eleştirel ve üretken
toplumbilimcilerinden olan ve kimilerince postmodernitenin kuramcısı
sayılan Zygmunt Bauman Bireyselleşmiş Toplum’da, günümüzün toplumsal ve
siyasal yaşamının değişen karakterini mercek altına alıyor. Bauman bu
kitapta, yaşamlarımıza dair bizden anlatmamız beklenen ama anlatmaya
zorlandığımız hikâyeleri sorunsallaştırıyor. Yapılması gerekenin bu
hikâyeleri sansür etme ya da yanlışlardan arındırma değil, onların, bize
dayatılandan başka biçimlerde de anlatılabileceğini göstermek olduğunu
iddia ediyor. Çağdaş toplumbilimin, bireysel kararlarımızı ve
eylemlerimizi, sorunlarımızın ve korkularımızın derininde yatan asıl
nedenlerle ilişkilendirmekte bize yardım edebileceğine inanan Bauman,
yaşamakta olduğumuz küreselleşme deneyimini çözümlemekte kifayetsiz
kalan halihazırdaki kuram ve kavramlarla yetinmek yerine, yeni bakış
açılarının izini sürüyor. Bireyselleşmenin bir kader olduğunu,
dolayısıyla da insanların yaşadıkları zorlukların ve başarısızlıkların
kendi bireysel hatalarının ürünü olduğunu düşündürten günümüz toplumuna
karşı kolektif bir duruş almanın etik yükümlülüğünün altını çiziyor.
Küreselleşme sürecinin emeğin doğasında yol açtığı değişim, yeni düzenin
özgürlük ve güvenlik anlayışlarının değişen çehresi, yoksulluktan
yararlanma biçimleri ve eğitimin yeni örgütlenme tarzı gibi meseleler
üzerine kaleme aldığı eleştirel denemelerde Bauman, neoliberal
rasyonalitenin aşka biçtiği değer ve postmodern toplumun cinselliği
nasıl algıladığı ve kullandığı gibi, görece az kafa yorulmuş konularda
da ilginç gözlemler yapıyor. Freudcu baskıcı varsayım gibi Foucaultcu
panoptik iktidar modelinin de cinselliğin postmodern kullanımlarını
anlamadaki yetersizliklerine değinen yazar, artık herhangi bir norma ya
da üreme rejimine uymak zorunda olmayan cinselliğin müphem karakterinin
ve ana ilişkin olmasının toplumsal içerimlerinin altını çiziyor.
Bireyselleşmiş Toplum’da Bauman, günümüz entelektüellerini duyarsızlıklarından dolayı azarlıyor ve onları yeniden oyuna davet ediyor. British Journal of Sociology
"Aşk, akıldan, akıl aşktan korkar... Kendi aralarında konuşmazlar, daha çok bağırarak birbirlerini susturmaya çalışırlar. Kuşkusuz, akıl aşktan daha iyi bir konuşmacıdır! Aşk hakkında konuşmaya zorlandığımızda... Sözcükler eşyalarını toplar ve ortadan kaybolur." Bireyselleşmiş Toplum
Günümüzde ilişkiler bir tür yatırımdır. Ama bir simsardan satın aldığınız ilişkiye sadakat yemini etmek hiç aklınızdan geçmiş midir?.. O yüzden günümüz ilişkilerinde sürekli tetikte olmak gerekir. Şekerleme yapanın ya da gardını düşürenin vay haline...Akışkan Aşk – İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair
Bauman'ın 44 mektubu günümüz dünyasına atılmış mektuplardır. Her biri Akışkan Modern Dünya'ya dairdir. Geçmiş ile bugün, bugün ile gelecek ve son olarak geçmiş ile gelecek arasında bir bağ kurmak üzerinedir. Çelişkili fikirler ve öneriler curcunası içinde gerçek ve değerli parçacıkları yalan, yanılsama, çöp ve atık ıvır zıvırdan ayırmamıza yarayacak bir harman makinesi olma çabasındadır.
Diğer yandan, tıpkı Richard Rotry'ın ifade ettiği gibi, yeni kuşaklara bir şeyler anlatma telaşıdır: "Çocuklarımızı, masa başında oturup klavyelerin tuşlarına basan bizlerin tuvaletlerini temizleyerek ellerini kirletenlerden on kat, üçüncü dünya ülkelerindeki fabrikalarda klavyelerimizi üretenlerden yüz kat fazla ücretle çalışmamızı içlerine sindiremeyecekleri gibi yetiştirmeliyiz. İlk sanayileşen ülkelerin henüz sanayileşmekte olanlara kıyasla yüz kat refah içinde yaşadığı gerçeğini dert etmelerini sağlamalıyız. Çocuklarımız öncelikle kendi kaderleriyle başka çocukların kaderi arasındaki eşitsizliğin ne tanrının isteği ne de ekonomik yeterlilik için gerekli bir bedel olduğunu, bunun kaçınılabilir bir trajedi olduğunu öğrenmeliler. Birileri gırtlağına kadar doyarken kimsenin açlık çekmemesini sağlamak için dünyanın nasıl değiştirilebileceğini bir an evvel düşünmeye başlamalılar."
Bu mektuplar yukarıdaki hedefler gözetilerek kaleme alınmıştır. Sahiplerini bulmaları dileğiyle.
"Dünya, "aradığınız ne varsa, burada" mağazalarına döndü. Kültür ise o mağazanın sadece bir reyonu. Raflar sürekli yenilenen ürünlerle dolmak zorunda... Akışkan modern dünyanın bir "halkı" yok. Onun yerine baştan çıkarılacak "müşterileri" var...Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup