24 Aralık 2018

Tevfik Fikret - Promete

Kalbinde her dakika şu ulvi tahassürün
Minkâr-ı âteşînini duy, dâima düşün:
Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım?
Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım?..
Yükselmek âsumâna ve gülmek, ne tatlı şey!..
Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa… Ey
Müştâk-ı feyz ü nûr olan âti-i milletin
Meçhul elektrikçisi, aktâr-ı fikretin
Yüklen getir – ne varsa – biraz meskenet-fiken,
Bir parça rûhu, benliği, idrâki besleyen
Esmâr-ı bünye-hîzini; boş durmasın elin.
Gör dâimâ önünde esâtir-i evvelin
Gökten dehâ-yi narı çalan kahramânını…

Varsın bulunmasın bilecek nâm ü şânını!..


Promete
Kalbinde her dakika şu yücel özleyişin
Ateşten gagasını duy ve daima düşün;
Onlar niçin göklerde, niçin ben çukurdayım,
Gülsün neden dünya bana, ben yalnız ağlayım.
Yükselmek hep göklere ve gülmek ne tatlı şey.
Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa… Ey
Milletin uygarlık özleyen yarınlarının
Meçhul elektrikçisi, ergin ülkelerin
Yüklen getir – ne varsa – biraz miskinlik alan,
Bir parça ruhu, benliği, idraki besleyen
Güç veren ürünlerini; boş durmasın elin.
Gör daima önünde o ilkel masalların
Gökten deha ateşi çalan kahramanını…

Varsın bulunmasın bilecek nam ve şanını.

Türkçeleştiren: Ahmet Muhip Dıranas

* * *

 Promete Şiirinin Açıklaması
Tevfik Fikret, ülkenin içinde bulunduğu durumdan hoşnut değildir. Ülke, çağdaş ülkelerden geri kalmıştır. Tevfik Fikret, bu durumdan kurtulmanın tek çözüm yolu olarak gençliğin uygar ülkelere gitmelerini, orada uygarlıkla ilgili olarak ne bulursa getirmelerini istemektedir. Bu konuda da onlara ilk çağ kahramanlarından Promethe (Promete)'yi örnek göstermektedir.

Efsaneye göre Promethe yarı insan, yarı tanrı bir varlıktı. O zamanlar insanlar ateş yakmayı bilmezlerdi. Ateş, göklerde seçkin bir yaşam süren tanrılar tarafından kullanılan bir ayrıcalıktı. Promethe, bu ateşi tanrılardan çalarak insanlığa armağan etti. Bunun üzerine baş tanrı Zeus, son derece öfkelendi. Promethe'yi Kafdağı'nda bir kayaya zincirle bağlattı. Her gün bir kartal gelerek Promethe'nin ciğerini yiyor, o ise bu işkenceye katlanıyordu. Bu işkence uzun zaman sürdü. Sonunda Herakles(Herkül) kartalı vurup Promethe'yi bu durumdan kurtardı.

Bu efsanede seçkinlere ait bir ayrıcalığı, bütün insanlığa sunan halkçı bir düşünce vardır. Tevfik Fikret, uygar dünyayı efsanedeki ayrıcalıklı varlıklar olarak görürken, ülkesinin gençlerini de birer Promethe olmaya çağırmaktadır. Tevfik Fikret'i düşüncelerinin babası olarak niteleyen ATATÜRK de ondan farklı düşünmemektedir. Uygar dünyanın yararlandığı ve insan yaşamını kolaylaştıran tekniği, insanca bir yaşam sunan düşünceyi ülkemizde de görmek isteyen Atatürk, çağdaşlaşmaya ayrı bir önem vermiştir. Bu yolda yürümeyi ve başarılı olmayı ulusun ayakta kalabilmesinin koşulu olarak görmüştür.
"Bu yolda duraksayanlar veyahut bu yol üzerinde ileriye değil geriye bakmak cahilliği ve tedbirsizliğinde bulunanlar, uygarlığın coşkun selinde boğulmaya mahkûmdurlar" uyarısıyla Türk ulusuna hedef olarak çağdaş uygarlığı ve bilimi göstermiştir. Kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni çağdaş ve uygar bir ülke haline getirmiştir...Levent Karaşin

Cehennem V

Hiçbir şey yaşam kadar geçici değildir
Hiçbir şey geçici değil var olmak kadar
Bu kırağı için biraz da erimektir
Ve hafif olmayı çağrıştırır her rüzgâr
Vardığım yer ise yabancı diyar
Sının geçiyorsun günü gelince
Nereden geliyorsun gittiğin yer neresi
Ne anlamı var yarının ve dünün anlamı ne
Diken değiştiriyor işte yüreği
Her şey anlamsız ve acımasız değil mi
Oraya şakağına daya elini
Dokun çocukluğuna gözlerinin
Lambaları sönük tutmak daha iyi
Daha yararlıdır bize uzunu gecelerin
Bu ise yaşlanmadır gün ışığı için
Ağaç güzeldir sonbahar mevsiminde
İyi ama çocukcağza ne oldu
Kendime bakar ve şaşarım işte
Görünce bu tanınmamış yolcuyu
Onun yüzüyle çıplak ayaklarını
Az az sessizlik oluyorsun sen
Ne var ki çabuk değil öyle yeterince
Senin farklılığını farketmediğinden
Ve eski zamanlar kendi üzerine
Zamanın tozunu düşürmesin diye
Yaşlanmak sonunda uzun iştir doğrusu
Parmaklarımız arasına kum kaçar bizim de
Sanki bu yükselen soğuk bir su
Bu bir utanç gibidir büyüye büyüye
Bağrılacak bir deri sepilensin diye
Uzun iş bir insan bir nesne olmak
Uzun iş her bir şeyi feda etmek de
Ve duyuyor musun değişimleri bak
Oluşan bizim içimizde
Belimiz yavaş yavaş büküldükçe
Ey acı deniz ey derin deniz
Nedir saati gelgitlerinin
Kaç saniye-yıl gereklidir dersiniz
İnsanın insanı saptırması için
Niçin bu kadar naz niçin


Kubilay Destanı



- Kubilay ve iki bekçinin anısına -

23 Aralık 1930'dur,
Gece yeşilimsi,
Dağlar ak,
Bir altın çizgi gibi yerle gök,
Gün doğdu doğacak.
Don yoktur ama donmuştur sanki
Sarı yapraklarla kış kocaman bir yüz
Tarla çizgileriyle bir kilim işte
Menemen ovası dümdüz.
Yalancı Mehdi Derviş Mehmet,
Yürümüş Manisa'dan bir sarı su gibi,
Beş on adamıyla Menemen'e varmak üzere
Yılan uykusu gibi.
Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi,
Bir çınar dalı gibi yere.
Sarktı yakasından anasından gelmiş
Mavi çiçek mor çiçek bir çevre.
Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi
Bir söğüt dalı gibi yere,
Aydınlık aydınlığa yaklaşır iken,
Sonsuzluğa ere ere.
Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi,
Bir zeytin dalı gibi yere,
Düştü cebinden bir kitap,
Açıldı göklere…


"Dünyadasın, işte bunun tedavisi yok." Samuel Beckett