14 Ağustos 2013
“Can’sız nasıl yaşıyorsun” diye soruyorlar.
Fahriye Abla - Ahmet Muhip Dıranas
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!
Halil Cibran - Bir Damla Yaş ve Bir Gülümseyiş
Bir Damla Yaş ve Bir Gülümseyiş, yazarın ilk çalışmalarının çoğunu ve yirmi beşinci yaş gününde Paris’te bulunduğu sırada yazdığı meselelerini ve ilginç düzyazı şiirlerini içerir.
Yazarın, hayata daha olgun ve olumlu bir yaklaşımının da izlerini taşır.
Doğu’nun ve Batı’nın birçok romantik ozanı gibi, Cibran’ın da gençlik hayalleri, adaletsizliğin ve zorbalığın ellerinde gibi görünen bu dünyadan, sonsuzluğun beyaz ışığına doğru uçmuştur...
Ahmet Telli - Deli Kuş & Sormuyorum Artık
Deli Kuş
Deli kuş bilir misin nedir
türküler kadar sevdalanmak
duyabilmek yüreğinde
bir depremin uğultusunu
Suya düşen bir karanfilse yüreğin
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin
Kavgadan uzak kalmışsan
sevdadan da uzaksın demektir
devinmez yüreğinin mağması
çatlamaz sabrın kara taşı unutma
Sormuyorum bir yolculuğa kimle çıkılır
Ve kim yırtıp atabilir elindeki son dönüş biletini de
Tüm yalnızlıkları mümkün kılan birileri olmalı
Ya da kalbini kederle onaran bir göçebe
Özlemek o zaman bir çığlık olabilir belki, bir çığlık
Sormuyorum artık biliciye de, bilgine de
Aşkın darası nedir
Ve mutsuzluk mümkün müdür ki o,
Bir kırlangıç ikindisiydi belki de, gümüşte ve hüzne gizlenen
Ödünç sevişlerden bize kalan sonsuz grilikler oluyor yalnız
Ve bir çocuğun hüznüne kazınıyor, gülüşlerimizin paramparçalığı
Sesimin sislenmesi bundandır
Karşılığı yok hiçbir acının
Herşey gölgesi kadar ağır
Sormuyorum artık sormuyorum
Hergün yeniden kodlanan umutlarla kirletiliyor dünya
Turgut Uyar - Sonnet
Biliyorum günler hep böyle geçecek.
Ne akşamleyin komşu, ne bir akraba,
Ne bir dost, oturup karşılıklı içecek..
Yalnızlık sade şurda burda değil,
Düşüncede, hatırada ve dilekte.
Hangi taşı kaldırsan, nerde 'of! ' çeksen,
Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte..
Bilmem rengi nasıldır, boyu ne kadar.
Biçen her kimse yıllardır yanlış biçiyor.
Bir elbise ki, alabildiğine dar..
Nedir bir türlü sırrını anlamadık,
Kimdir bizimle böyle şaka ediyor,
Hangi cebini karıştırsan yalnızlık..
Bir Umut Şiiri - Cahit Sıtkı Tarancı
Yitirmişsin ne varsa birer birer.
Bir sağlık, bir sevinç, bir umut
Onlar da nerdeyse gitti, gider.
Suyu mu çekilmiş bulutların
Dönmüşsün kuruyan ırmaklara.
Ne artı ne eksi.
Bir sağlık, bir sevinç,
bir umut Hikaye hepsi..
Z a t a - Beyazı Siyahla Kirletebilirsin ama Siyahı Beyazla Temizleyemezsin
“Sözcüklerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız” der Goethe.
Bazı sözlerin, cümlelerin altında hepimizin sırları yatar. Kimisi bunları görür ve hisseder... Kimisi de okuduktan sonra kendini aydınlatır.
Zata, sosyal medyada yazdığı sözler ve aforizmalarla sizlere ışık saçıyor... Günde en az bir cümle okumadan uyumayın!
* * *
Külü savurmadan rüzgardan yardım bekleme.
Canı, canından bilmeyenin,
bildiğinden de hayır bekleme.
Misafir ol, vicdanlara ağırlanmasan da; nezaket bil, gönülden uğurlanmasan da.
Benciller acıyı yaşamadan anlamazlar dostum.
Anahtarla açtığın her kapının karşılayanı daima sensin.
O karşılamada, ince bir sorgulama olmalıdır.
Neden, çözüme anahtardır.
Başladığın anı unutma; ilerlediğin her ana katkısı olacaktır.
Unutma; bugünü dünden, yarını da bugünden kaybedersin.
Çok fazla doğru olduğunu düşündüğünüz 'doğru' var, nedenini sorgulayınız, ulaştığınız nedenlerden uzaklaşacaksınız ve bu uzaklaşma sizi gerçek doğruya yaklaştıracaktır.
Doğru kirliliği yaşanılan dünyada tek bir doğru vardır, erdemli bir aklın, doğru düşündüğünü düşünen cahillere direnişidir. Bölünmek, deliliktir.
Bedel ödersin; ödediğin bedelin, bir karşılığı vardır diye. O karşılık her ne ise bedel öderken yaşadığın acının yükünü azaltır, yani dayanabilme direncini yükseltir. Fakat ödediğin bedelin karşılığı, bedelin değerinde değilse ki daima değildir; asıl bedeli de o zaman ödemeye başlarsın, ödediğin bedelin, bedelsiz karşılığıyla...Yani yaşadığın acıları hafifleten karşılıksız olaylar, seni gerçek bedellerle baş başa bırakır.
Sen ödersin, bedel de büyük acılarla daima peşinden gelir.. Asıl bedel, sen ödediğin halde kaybettiklerinle başlar.
Ruhen zorluyorsan, hırsına yeniksindir. İnsanlar, kendilerinden uzak seçimlerinde tarafsızdırlar. Bu bile doğruya ulaşmak için yeterlidir; yeter ki fark edebilsinler. İnsanların kendileri ile ilgili kararlarda taraflı olması da insanın doğası gereği normaldir. Fakat insanın kendi taraflılığıyla ilgili alacağı kararlar BEN'ci olmuyorsa, kendisini zorlamamalı; bu da mantıklı olmanın önemini gösteriyor. Çünkü insan, olabilirliği olanla meşgul olmalıdır.
İyi şeylere sahipsindir, hazır değilsindir. Çabuk harcanırsın, kötü şeylerle karşılarsın ama o yükü kaldıracak olgunlukta değilsindir, ezilirsin. Dolayısıyla, şartlar sen olgunlaşana kadar acı verecektir.
Doğrular konuşuluyorsa, felsefe yaşıyor demektir.
Ulaşmak istediğimiz, daima zirvedir. Zirvede, erdem olmadan kalıcı olamazsın. Çünkü erdem, seni zirveye giden yolda kibirden uzaklaştırır. Kibirsiz olmana rağmen başkaları seni aşağıya doğru çekiyorsa, bu, onun sadece kendindeki cehaletidir. Erdemli olan ise bunun farkındadır ve sabırlı olması da bundandır. Çünkü sabırlı duruş, zirvede kalıcılığı belirler. Zirve, erdemli olanın evidir.
Asıl gerçek, kendinden saklayamadıklarındır.
Gelgiti olmayan denizin, heyecanı da olmaz.
Geç kaldıkların, sorgulayamadıklarındır.
Cesaret güçlünün en tehlikeli zaafı, güçsüzün de en güçlü silahıdır.
Anlatılacak o kadar çok doğru varken, dinleyecek kulakların olmaması şaşırtıcı.
Tabular, sorgulamaya cesaret edemediklerindir. Sorgulamazsan, geçmiş geleceğine yön verir.
Gizem pahalıdır, ulaşınca ucuzlar.
Kalıcı olan saltanat değil, asalettir.
Asalet soyla değil huyla yaşar.
Cesur değilsen, soru sorma.
Duvarın yüksekliği duvarı ören ustanın zekasından değil, gölgesinde uyuyan kölenin cahilliğindendir.
Doğa senden sadece özünden beslenmeni bekler, düzeninden değil.
Tutku, hücrede yaşamak gibidir.
Tutulduğun her neyse, tutkunun bittiği ana kadar hapissin.
Beyin, ruhtan çok ileride. Çünkü ruh, hapis tüm deliliklere...
Gözlerini kapamadan önce sözlerini bitirmelisin.
Dünya senin ev sahibindir, taşınacağın yeri kendin belirlersin.
İyilik sevginin, bilinçaltı bölünmenin, mantık ise yükselişlerin köküdür.
Akıllı ve zeki olmak; doğrulara ulaşmak için yeterlidir, ama doğrularla yaşamak ayrı bir meziyettir.
Ölüm, alime başlangıç, cahile ise sondur.
Kendini yürekten affedenin, özrüne ihtiyaç kalmaz.
Zaman, senden sadece acılarını alır, mutluluk kalıcı olandır.
Zaman, senden sadece acılarını alır, mutluluk kalıcı olandır.
İnanmaya başladığında kapılma, çünkü en çok kapıldıkların yaralar.
Maldaki eşitsizlik, candaki eşitliği yaralıyor.
Alim olmak için bilmek değil, dinlemek, ve dinlerken
Onurunla yaşadığında, gururunu hiçbir alçalma incitemez.
Bilge, sözleri kulağınıza değil vicdanınıza duyurmak ister. Çünkü bilir ki; vicdan, duyduklarını unutmaz.
Asıl sınav, doğrudan sonraki adımla başlar.
Hayvan ihtiyacı kadarına, insan ihtiyacından fazlasına zalimdir.
Akıl seçimini yapar, sonucu ise beceri ve tesadüfler belirler.
Kirli bilgiyi, sadece bilge temizler.
Sadakat, düşmanın yenemeyeceği tek güçtür.
İç, dış fark etmez, pazarlık varsa samimiyet yoktur.
Nereden başlarsan başla, daima bir eksik vardır.
Egoyla yolculuk zordur; İnsanlığı yarı yolda bırakır.
Mahkum olduğun her neyse, tesellin de o'dur.
Uçurumun kenarında dertleşeceğin her kim ise, dostun da o'dur.
Kötülüğe ortaklığımız, çaresizliğimizden değil, sessizliğimizdendir.
Aklına gelmeyen yol, genelde doğru yoldur.
Düştüğün yerde düşenle dost olmalısın ve o dostluğu unutmamalısın.
Yazar olan kağıda, bilge olan insana yazar.
İyi niyetinden ve iyiliğinden şüphe etmediğin insanlar, dostluğa hazırdırlar.
Sefaletini, dilindeki açlıkta değil, bedenindeki çaresizliklerde görmelisin.
Herkes biraz yalnızdır. O yalnızlık, kimini küçültür, kimini de büyütür.
İçsel olarak duyduklarımız aynıdır; farklı olan konuştuklarımızdır.
Vereceklerinle eksileceğini düşünme, verdikleriyle de dolar insan.
İhtiyacından fazlasına hırs yaparsan, hem acılar yaşar hem de yaşatırsın.
Gerekli olan; dolgunluk değil, olgunluktur.
Her şeyini alabilirler ama hislerini asla...Çünkü hisler sadece seninle veda eder yaşama.
Deli, deliliğini gizlediği ana kadar akıllıdır.
Derinliği olmayan muhabbetin fikri yaşamaz.
Doğrular paylaşılacaksa kimin ulaştığı fark etmez.
Varım diyorsan, yokluğa zaman ayır.
Özgürlük, demokrasinin insanoğluna yakınlığı kadardır.
Mantık, kayıplarda uyanmalı, hislerde gizlenmelidir.
Kaçabildiğin kadar yalnızsındır.
Adaleti olmayan serveti aptallar yönetir, doyumsuzlar da eritir.
Asıl gerçek, kendinden saklayamadıklarındır.
Uzak olan her şey, yakınından geçer.
Ruh kirliyse, akıl temizlik yapmaz.
Yanlışı ara, doğru seni bulur.
İyilere ağlar, kötülere güler ve cahillere acırım.
Zirve, erdemli olanın evidir.
Savaş, zalimle başlar, cahille ilerler.
Sonucu hainler belirler.
Doyumsuz açlığını gizlemez ama tokluğunu daima gizler.
Seni dinlemeyen kulağın, diline de güvenme.
Düşünmek, düşündüğüne esir olmaktır. Sorgulamak ise özgürlüğün anahtarıdır.
Gönlü zengin olanın, aklı zarar görmez.
Kendini bulmak, başkalarının seninle ilgili ne düşündüklerinden kurtulmaktır.
Doğallığın verdiği huzuru, doğal olmayan yollardan arama. Sadelik, sahtelik sevmez.
Aptallara deli cesaretini veren, akıllı büyük hırsızlardır.
Huzursuzluk, sadece sindiremediklerinle yaşamak zorunda kalmaktır.
Yüreğin konuşmaya başladığında dilin susmalı. Yüreği olmayan dilin tamiri zordur.
Kötülüğü herkes görür ama sadece iyiler hisseder.
Kimi yalnızlığa kaçar, kimi de kalabalığa.
Sınıf farklılığı gözeterek önemsemediklerin, aslında senden daha yukardadır.
Kendini bulmak, başkalarını seninle ilgili ne düşündüklerinden kurtulmaktır.
Aradığın kapının kilidi değişmişse, hissettirmeden uzaklaş...!
Şarlatanların bol olduğu yerlerde; düşünürler, sadece düşünür.
Sorun, problemde değil, problemin evvelinde.
Yara almayan yürek, iyileşme nedir bilmez.
Yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla hatırlanırsın.
Kimi yalnızlığa kaçar, kimi de kalabalığa.
Tespit ve önerisi olmayan aklın, yöneteni çoktur.
Geliştirmeyen ve dinlendiremeyen her ses, gürültüdür.
Yaşadığını zannettiğin yıllarını düşünme, bugünü de kaybedersin.
Teslimiyet, itaat ile başlar, sonrası zulümdür.
Yakalayabildiklerin ve fark edebildiklerin ile zenginleşirsin.
İyi niyetinden ve iyiliğinden şüphe etmeyen insanlar, dostluğa hazırdırlar
Ne kadar büyük olursan ol, küçüldüğün anlar olacak.
Dünyayı hükümetler değil, hüküm giymemiş zalimler yönetir.
Bilge, insanı, başkalarından değil kendinden öğrenendir.
Başkalarının senden ne anladığı değil, senin ne yaşadığındır gerçek.
Heyecan vardı görmedin, belki de anlattılar duymak istemedin…
Ondandır bu geç vakitteki yalnızlığın.
Mutlu etmeden mutlu olamazsın. Şayet oluyorsan, o mutluluk değil kısa süreli zevklerdir.
Kalemi batırdığın mürekkep senin değilse, farkında değilsin ama kocaman bir hiçsin.
Felsefe doğruları arar, tarafınla yaklaşma. Çünkü doğrularda tarafsızlık esastır.
Fiziki eksikliklerinle mutsuz olma, ruhunun kimyasıdır asıl olan.
Hayatın heyecanla başlayıp huzurla devam ediyorsa ölümsüz ilerler.
Akıl sana ait değilse, ruhun özgür kalmaz.
Gurur hata yaptırır, Kin nefretle yaşatır, Hırs acıtır, Kıskançlık yıpratır,
Yalan gereksizdir, ama gerektiğinde hayat kurtarır.
Beyazı Siyahla Kirletebilirsin Ama Siyahı Beyazla Temizleyemezsin.
Charles Baudelaire
Söyle, anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babanı mı, bacını mı, yoksa kardeşini mi?
“Ne anam var, ne babam, ne bacım, ne de kardeşim.”
“Dostlarını mı?”
“Anlamına bugüne dek yabancı kaldığım bir sözcük kullandınız.”
“Yurdunu mu?”
“Hangi enlemdedir, bilmem.”
“Güzelliği mi?”
“Tanrıça ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.”
“Altını mı?”
“Siz Tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim.”
“Peki, neyi seversin öyleyse, olağanüstü yabancı?”
“Bulutları severim... işte şu... şu geçip giden bulutları... eşsiz bulutları!”
Sarhoş Olun
Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda: tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız.
Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun.
Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun, “Saat kaç?” deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir yanıtı size: “Sarhoş olma saatidir! Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.”