14 Ağustos 2013

“Can’sız nasıl yaşıyorsun” diye soruyorlar.


“Can’sız nasıl yaşıyorsun” diye soruyorlar. Can’la yaşamayı tarif edemeyen ben, Can’sız yaşamayı nasıl tarif edebilirim ki?” Güler Yücel

“Ne hoş bir güzelliği vardır; hafif adımlarla, dünyadan gülümseyerek geçenlerin.Kimseye bir kötülüğü dokunmadan yaşayanların, onurlu bir yaşamı seçenlerin.”Virginia Woolf

 


Fahriye Abla - Ahmet Muhip Dıranas

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla! 
 

Halil Cibran - Bir Damla Yaş ve Bir Gülümseyiş

Bilgelik, 
gecenin sessizliğinde gelip, yatağımın kıyısında dikildi. Bir anne şefkatiyle bana baktı, gözyaşlarımı sildi ve dedi ki:Ruhunun çığlıklarını duydum ve onu rahatlamaya geldim. Kalbini aç ki, bana, onu ışıkla doldurayım. İste benden, sana doğruluğun yolunu göstereyim.”
 
Ben şöyle dedim: Kimim ben, Bilgelik, ve bu korkunç yere neden geldim? Bu büyük umutların, bu bir sürü kitabın ve bu garip şekillerin anlamı ne? Kumrular gibi uçuşan bu düşünceler nedir? Ruhumu sarıp, gönlümü kucaklayan bu neşeli ve kederli düşünceler nedir? Ve nedir benim içime bakıp da, kederlerimden kaçan şu gözler? Ve geçen günlerime yas tutup, küçüklüğümü mırıldanan şu sesler, nedir onlar? 
 
“Arzularımla oynayıp, isteklerimle alay eden ve geçmişin işlerini unutup bu anın önemsiz şeyleriyle uğraşan ve yarını hor gören bu gençlik nedir?” 
 
“Bu dünya nedir, beni küçük görmeyle bekletip, kendimi unutturan? Ve bu toprak, bedenleri yutmak için ağzını açıp kötü işleri göğsünde barındıran? Servet aşkıyla doyan bu varlık nedir? Kim arar Hayat’ın öpüşünü, ölüm ona vurmuşken ve kim bir dakikanın zevkini pişmanlığın bir yılıyla değişir? Ve rüyalar onu çağırırken, kim kendini uykuya teslim eder? Kim bu, aptallık nehriyle karanlık denizine akan? Ah Bilgelik, bütün bunların anlamı ne? ”  Beni şöyle cevapladı:” 
 
Bu dünyada, insanlığın varlığını Tanrı’nın gözleriyle görüyorsun ve insan düşüncelerinle Gelecek’in sırlarını anlama çalışıyorsun. Aptallığın en büyüğü bu aslında.Vahşi topraklara git, orada çiçeklerin üstündeki arıyı bul ve avının peşinde aşağıya süzülen kartala bak. Kendi komşunun evine git ve ateşin karşısında göz kırpıştıran çocukla, evinin işleriyle uğraşan annesini gör. Arı gibi ol ve Bahar’ın günlerini kartalın yaptıklarına bakarak harcama. Çocuk gibi ol ve ışıkla sevin, annenin işleriyle uğraşma. Gözlerinle gördüğün ve göreceğin her şey, senin arayışların içindir.” 
 
“Bir sürü kitap ve garip şekiller ve güzel düşünceler, daha sen gelmeden gelmiş olan ruhların gölgeleridir. Dokuduğun sözler, kardeşlerinle aranda bir bağdır. Kederli ve neşeli düşünceler, geçmişin, ruhunun topraklarına saçtığı ve geleceğin ürünlerini dereceği tohumlardır. Senin arzularınla oynayan bu gençlik, ışığın girmesi gönlünün kapılarını açacak olandır. Ağzı devamlı açık olan bu toprak, ruhunu bedenin köleliğinden kurtaracaktır. Seninle birlikte yürüyen bu dünya, senin kalbindir. Ve kalbin, bu dünyada düşündüğün her şeydir. Seni cahil ve küçük gören o varlık, üzüntülerle ve karanlığın bilgisiyle merhameti öğrenmek için Tanrı’nin yanından gelendir.” 
 
Sonra, Bilgelik ellerini yanan alnıma koyup , dedi ki: 
 
”İleriye git, gerileme, çünkü kusursuzluk, ilerlemektir. Git ve korkma yolun dikenlerinden.”
 
Kalbimin derinlerinde güç tohumları ve ben, mısırları toplar, açlara veririz. 
 
Ruh, bu küçük asmayı canlandırır ve ben üzümlerini ezer, susuzlara uzatırım içsinler diye. 
 
Cennet, bu koyunu yağla doldurur ve ben onu pişirir, penceremin önüne koyarım gecenin yolcuları için. 
 
Bütün bunları yaparım, çünkü bunlarla yaşarım ben ve günler yasaktır bana. Gece kalır elimde, ölümü ararım , çünkü ölüm daha uygundur bana, kendi ulusundan dışlanan bir peygamberden ve kendi toprağından sürülen bir ozandan. 
 
İnsanlık fırtınalarla çalkalanır ve ben sessizlikte iç çekerim. Çünkü bilirim ki, fırtınanın öfkesi geçicidir ve zamanın uçurumlarında yutulur. 
 
İnsanlık, kar kadar soğuk maddeye sarılır, ben aşkın alevini ararım, göğsüme takılıp hayatımı tüketen. Çünkü bilirim ki, madde, insanı acıtmadan öldürür, oysa sancılarla canlandırır aşk. 
 
İnsanlık mezheplere ve kabilelere bölünür, ülkelere ve bölgelere ayrılır. 
 
Ben kendimi toprakta yabancı görürüm, bir toplulukta garip bulurum. Oysa bütün dünya vatanımdır benim ve bütün insanlar kabilem. Çünkü ben bilirim ki, insan, zayıflar ayrılınca ve aptallığıyla toprağı daraltır, krallıklara, prensliklere böler. 
 
İnsanlık bir araya toplanır ruhun emanetlerinin yıkılmasıyla, 
Bedenin tapınaklarını diker. 
Ben tek başıma yas tutarım ve dinlerim. Ve içimden gelen umudun sesini duyarım, şöyle der: 
‘Nasıl ki aşk, insan kalbine acıyla hayat verir, aptallık da öyle öğretir bilgeliğin yolunu. Acı ve aptallık, büyük bir sevince ve kusursuz bir bilgiye dönüşür; çünkü sonsuz bilgelik, değersiz şeylerden oluşmaz Güneş altında.’ 
 
Ve konuştu ve dedi ki: ‘Sen kendini hepimizden çektin diye biz senin yüzünün ışığında yaşamaz mıydık? Göresin ki, bu uzun yıllar boyunca bizler seni hep sevdik ve sağ salim dönüşünü özlemle bekledik. Şimdi halk senin için ve seninle konuşmak için ağlaşıyor ve ben onlar adına, onlara görünmen, bilgeliğinden anlatman ve kalplerin kırıklarını yapıştırman ve aptallığımızı eğitmen için sana gönderilmiş ulağım.’ 
 
Ve ona bakarak dedi ki: ‘Bütün insanlara bilge demedikçe bana da bilge deme. Genç bir meyveyim ben, hâlâ dalına sarılan, ve bir çiçek oluşum daha dündü.’ 
 
Ve aranızdan hiç kimseye aptal deme; çünkü gerçek te bizler ne akıllıyız, ne de aptal. Bizler, yaşam ağacının üzerinde yeşil yapraklarız ve yaşamın kendisi bilgeliğin ve şüphesiz aptallığın ötesindedir.
 
Bir Damla Yaş ve Bir Gülümseyiş 
İki farklı yazın türü olan bu yapıtların ortak özelliği, Cibran'ın görkemli betimlemeleri, derin düşünceleri ve "kanatlı sözleriyle" insanı başka bir dünyaya, sonsuz bir dinginliğe taşıyor olması. Ayrıca iki yapıtın da "Giriş" yazıları yazar ve yapıtları hakkında yoğun ve önemli bilgiler içeriyor. 
 
 - - -

Bir Damla Yaş ve Bir Gülümseyiş, yazarın ilk çalışmalarının çoğunu ve yirmi beşinci yaş gününde Paris’te bulunduğu sırada yazdığı meselelerini ve ilginç düzyazı şiirlerini içerir.

Yazarın, hayata daha olgun ve olumlu bir yaklaşımının da izlerini taşır.

Doğu’nun ve Batı’nın birçok romantik ozanı gibi, Cibran’ın da gençlik hayalleri, adaletsizliğin ve zorbalığın ellerinde gibi görünen bu dünyadan, sonsuzluğun beyaz ışığına doğru uçmuştur...

Ahmet Telli - Deli Kuş & Sormuyorum Artık

Deli Kuş
Deli kuş bilir misin nedir
türküler kadar sevdalanmak
duyabilmek yüreğinde
bir depremin uğultusunu


Suya düşen bir karanfilse yüreğin
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin


Kavgadan uzak kalmışsan
sevdadan da uzaksın demektir
devinmez yüreğinin mağması

çatlamaz sabrın kara taşı unutma

Sormuyorum Artık
Sesim soğuk bir sis
Gittikçe grileşen dalgınlıklar oluyor
Sormuyorum bir yolculuğa kimle çıkılır
Ve kim yırtıp atabilir elindeki son dönüş biletini de
Tüm yalnızlıkları mümkün kılan birileri olmalı
Ya da kalbini kederle onaran bir göçebe
Özlemek o zaman bir çığlık olabilir belki, bir çığlık
Sormuyorum artık biliciye de, bilgine de
Aşkın darası nedir
Ve mutsuzluk mümkün müdür ki o,
Bir kırlangıç ikindisiydi belki de, gümüşte ve hüzne gizlenen

Ödünç sevişlerden bize kalan sonsuz grilikler oluyor yalnız
Ve bir çocuğun hüznüne kazınıyor, gülüşlerimizin paramparçalığı
Sesimin sislenmesi bundandır

Karşılığı yok hiçbir acının
Herşey gölgesi kadar ağır
Sormuyorum artık sormuyorum
Hergün yeniden kodlanan umutlarla kirletiliyor dünya

Turgut Uyar - Sonnet

Çekemezsin bir yere sineden başka.
Biliyorum günler hep böyle geçecek.
Ne akşamleyin komşu, ne bir akraba,
Ne bir dost, oturup karşılıklı içecek..

Yalnızlık sade şurda burda değil,
Düşüncede, hatırada ve dilekte.
Hangi taşı kaldırsan, nerde 'of! ' çeksen,
Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte..

Bilmem rengi nasıldır, boyu ne kadar.
Biçen her kimse yıllardır yanlış biçiyor.
Bir elbise ki, alabildiğine dar..

Nedir bir türlü sırrını anlamadık,
Kimdir bizimle böyle şaka ediyor,
Hangi cebini karıştırsan yalnızlık..
 

Bir Umut Şiiri - Cahit Sıtkı Tarancı

Yorgunsun, uzaklardan gelmişsin,
Yitirmişsin ne varsa birer birer.
Bir sağlık, bir sevinç, bir umut
Onlar da nerdeyse gitti, gider.

Dost bildiğin insanların yüzleri
Aynalar gibi kapkara.
Suyu mu çekilmiş bulutların
Dönmüşsün kuruyan ırmaklara.

Taşlara düşen saat gibi
Ne artı ne eksi.
Bir sağlık, bir sevinç,
bir umut Hikaye hepsi..

Z a t a - Beyazı Siyahla Kirletebilirsin ama Siyahı Beyazla Temizleyemezsin

“Sözcüklerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız” der Goethe.

Bazı sözlerin, cümlelerin altında hepimizin sırları yatar. Kimisi bunları görür ve hisseder... Kimisi de okuduktan sonra kendini aydınlatır.

Zata, sosyal medyada yazdığı sözler ve aforizmalarla sizlere ışık saçıyor... Günde en az bir cümle okumadan uyumayın!

* * *

Külü savurmadan rüzgardan yardım bekleme.

Canı, canından bilmeyenin,
bildiğinden de hayır bekleme.

Misafir ol, vicdanlara ağırlanmasan da; nezaket bil, gönülden uğurlanmasan da.

Benciller acıyı yaşamadan anlamazlar dostum.

Anahtarla açtığın her kapının karşılayanı daima sensin.
O karşılamada, ince bir sorgulama olmalıdır.
Neden, çözüme anahtardır.

Başladığın anı unutma; ilerlediğin her ana katkısı olacaktır.

Unutma; bugünü dünden, yarını da bugünden kaybedersin.

Çok fazla doğru olduğunu düşündüğünüz 'doğru' var, nedenini sorgulayınız, ulaştığınız nedenlerden uzaklaşacaksınız ve bu uzaklaşma sizi gerçek doğruya yaklaştıracaktır.
Doğru kirliliği yaşanılan dünyada tek bir doğru vardır, erdemli bir aklın, doğru düşündüğünü düşünen cahillere direnişidir. Bölünmek, deliliktir.

Bedel ödersin; ödediğin bedelin, bir karşılığı vardır diye. O karşılık her ne ise bedel öderken yaşadığın acının yükünü azaltır, yani dayanabilme direncini yükseltir. Fakat ödediğin bedelin karşılığı, bedelin değerinde değilse ki daima değildir; asıl bedeli de o zaman ödemeye başlarsın, ödediğin bedelin, bedelsiz karşılığıyla...Yani yaşadığın acıları hafifleten karşılıksız olaylar, seni gerçek bedellerle baş başa bırakır.

 
Sen ödersin, bedel de büyük acılarla daima peşinden gelir.. Asıl bedel, sen ödediğin halde kaybettiklerinle başlar.

Ruhen zorluyorsan, hırsına yeniksindir. İnsanlar, kendilerinden uzak seçimlerinde tarafsızdırlar. Bu bile doğruya ulaşmak için yeterlidir; yeter ki fark edebilsinler. İnsanların kendileri ile ilgili kararlarda taraflı olması da insanın doğası gereği normaldir. Fakat insanın kendi taraflılığıyla ilgili alacağı kararlar BEN'ci olmuyorsa, kendisini zorlamamalı; bu da mantıklı olmanın önemini gösteriyor. Çünkü insan, olabilirliği olanla meşgul olmalıdır.


İyi şeylere sahipsindir, hazır değilsindir. Çabuk harcanırsın, kötü şeylerle karşılarsın ama o yükü kaldıracak olgunlukta değilsindir, ezilirsin. Dolayısıyla, şartlar sen olgunlaşana kadar acı verecektir.

Doğrular konuşuluyorsa, felsefe yaşıyor demektir.

Ulaşmak istediğimiz, daima zirvedir. Zirvede, erdem olmadan kalıcı olamazsın. Çünkü erdem, seni zirveye giden yolda kibirden uzaklaştırır. Kibirsiz olmana rağmen başkaları seni aşağıya doğru çekiyorsa, bu, onun sadece kendindeki cehaletidir. Erdemli olan ise bunun farkındadır ve sabırlı olması da bundandır. Çünkü sabırlı duruş, zirvede kalıcılığı belirler. Zirve, erdemli olanın evidir.


Asıl gerçek, kendinden saklayamadıklarındır.

Gelgiti olmayan denizin, heyecanı da olmaz.

Geç kaldıkların, sorgulayamadıklarındır.

Cesaret güçlünün en tehlikeli zaafı, güçsüzün de en güçlü silahıdır.

Anlatılacak o kadar çok doğru varken, dinleyecek kulakların olmaması şaşırtıcı.

Tabular, sorgulamaya cesaret edemediklerindir. Sorgulamazsan, geçmiş geleceğine yön verir. 

Gizem pahalıdır, ulaşınca ucuzlar.

Kalıcı olan saltanat değil, asalettir.
Asalet soyla değil huyla yaşar.

Cesur değilsen, soru sorma. 

Duvarın yüksekliği duvarı ören ustanın zekasından değil, gölgesinde uyuyan kölenin cahilliğindendir.

Doğa senden sadece özünden beslenmeni bekler, düzeninden değil.

Tutku, hücrede yaşamak gibidir.
Tutulduğun her neyse, tutkunun bittiği ana kadar hapissin.

Beyin, ruhtan çok ileride. Çünkü ruh, hapis tüm deliliklere...  

Gözlerini kapamadan önce sözlerini bitirmelisin.

Dünya senin ev sahibindir, taşınacağın yeri kendin belirlersin.

İyilik sevginin, bilinçaltı bölünmenin, mantık ise yükselişlerin köküdür.

Akıllı ve zeki olmak; doğrulara ulaşmak için yeterlidir, ama doğrularla yaşamak ayrı bir meziyettir.

Ölüm, alime başlangıç, cahile ise sondur.  

Kendini yürekten affedenin, özrüne ihtiyaç kalmaz. 

Zaman, senden sadece acılarını alır, mutluluk kalıcı olandır.

Zaman, senden sadece acılarını alır, mutluluk kalıcı olandır.

İnanmaya başladığında kapılma, çünkü en çok kapıldıkların yaralar.

Maldaki eşitsizlik, candaki eşitliği yaralıyor.

Alim olmak için bilmek değil, dinlemek, ve dinlerken

Onurunla yaşadığında, gururunu hiçbir alçalma incitemez.

Bilge, sözleri kulağınıza değil vicdanınıza duyurmak ister. Çünkü bilir ki; vicdan, duyduklarını unutmaz. 

Asıl sınav, doğrudan sonraki adımla başlar.

Hayvan ihtiyacı kadarına, insan ihtiyacından fazlasına zalimdir.

Akıl seçimini yapar, sonucu ise beceri ve tesadüfler belirler.

Kirli bilgiyi, sadece bilge temizler.

Sadakat, düşmanın yenemeyeceği tek güçtür.

İç, dış fark etmez, pazarlık varsa samimiyet yoktur.

Nereden başlarsan başla, daima bir eksik vardır.

Egoyla yolculuk zordur; İnsanlığı yarı yolda bırakır. 

Mahkum olduğun her neyse, tesellin de o'dur. 

Uçurumun kenarında dertleşeceğin her kim ise, dostun da o'dur. 

Kötülüğe ortaklığımız, çaresizliğimizden değil, sessizliğimizdendir.

Aklına gelmeyen yol, genelde doğru yoldur.

Düştüğün yerde düşenle dost olmalısın ve o dostluğu unutmamalısın. 

Yazar olan kağıda, bilge olan insana yazar.

İyi niyetinden ve iyiliğinden şüphe etmediğin insanlar, dostluğa hazırdırlar.

Sefaletini, dilindeki açlıkta değil, bedenindeki çaresizliklerde görmelisin.

Herkes biraz yalnızdır. O yalnızlık, kimini küçültür, kimini de büyütür.

İçsel olarak duyduklarımız aynıdır; farklı olan konuştuklarımızdır.  

Vereceklerinle eksileceğini düşünme, verdikleriyle de dolar insan. 

İhtiyacından fazlasına hırs yaparsan, hem acılar yaşar hem de yaşatırsın. 

Gerekli olan; dolgunluk değil, olgunluktur.

Her şeyini alabilirler ama hislerini asla...Çünkü hisler sadece seninle veda eder yaşama.

Deli, deliliğini gizlediği ana kadar akıllıdır.

Derinliği olmayan muhabbetin fikri yaşamaz.

Doğrular paylaşılacaksa kimin ulaştığı fark etmez. 

Varım diyorsan, yokluğa zaman ayır.

Özgürlük, demokrasinin insanoğluna yakınlığı kadardır.

Mantık, kayıplarda uyanmalı, hislerde gizlenmelidir.

Kaçabildiğin kadar yalnızsındır.

Adaleti olmayan serveti aptallar yönetir, doyumsuzlar da eritir.

Asıl gerçek, kendinden saklayamadıklarındır.

Uzak olan her şey, yakınından geçer.

Ruh kirliyse, akıl temizlik yapmaz.

Yanlışı ara, doğru seni bulur.  

İyilere ağlar, kötülere güler ve cahillere acırım.

Zirve, erdemli olanın evidir.

Savaş, zalimle başlar, cahille ilerler.
Sonucu hainler belirler.

Doyumsuz açlığını gizlemez ama tokluğunu daima gizler.

Seni dinlemeyen kulağın, diline de güvenme.   

Düşünmek, düşündüğüne esir olmaktır. Sorgulamak ise özgürlüğün anahtarıdır.

Gönlü zengin olanın, aklı zarar görmez.

Kendini bulmak, başkalarının seninle ilgili ne düşündüklerinden kurtulmaktır.

Doğallığın verdiği huzuru, doğal olmayan yollardan arama. Sadelik, sahtelik sevmez.

Aptallara deli cesaretini veren, akıllı büyük hırsızlardır.

Huzursuzluk, sadece sindiremediklerinle yaşamak zorunda kalmaktır.

Yüreğin konuşmaya başladığında dilin susmalı. Yüreği olmayan dilin tamiri zordur.

Kötülüğü herkes görür ama sadece iyiler hisseder.  

Kimi yalnızlığa kaçar, kimi de kalabalığa.

Sınıf farklılığı gözeterek önemsemediklerin, aslında senden daha yukardadır.

Kendini bulmak, başkalarını seninle ilgili ne düşündüklerinden kurtulmaktır.

Aradığın kapının kilidi değişmişse, hissettirmeden uzaklaş...!   

Şarlatanların bol olduğu yerlerde; düşünürler, sadece düşünür.

Sorun, problemde değil, problemin evvelinde.

Yara almayan yürek, iyileşme nedir bilmez.

Yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla hatırlanırsın.

Kimi yalnızlığa kaçar, kimi de kalabalığa.

Tespit ve önerisi olmayan aklın, yöneteni çoktur. 

Geliştirmeyen ve dinlendiremeyen her ses, gürültüdür.

Yaşadığını zannettiğin yıllarını düşünme, bugünü de kaybedersin.

Teslimiyet, itaat ile başlar, sonrası zulümdür.

Yakalayabildiklerin ve fark edebildiklerin ile zenginleşirsin.

İyi niyetinden ve iyiliğinden şüphe etmeyen insanlar, dostluğa hazırdırlar

Ne kadar büyük olursan ol, küçüldüğün anlar olacak.

Dünyayı hükümetler değil, hüküm giymemiş zalimler yönetir.

Bilge, insanı, başkalarından değil kendinden öğrenendir.

Başkalarının senden ne anladığı değil, senin ne yaşadığındır gerçek.

Heyecan vardı görmedin, belki de anlattılar duymak istemedin…
Ondandır bu geç vakitteki yalnızlığın.

Mutlu etmeden mutlu olamazsın. Şayet oluyorsan, o mutluluk değil kısa süreli zevklerdir.

Kalemi batırdığın mürekkep senin değilse, farkında değilsin ama kocaman bir hiçsin.

Felsefe doğruları arar, tarafınla yaklaşma. Çünkü doğrularda tarafsızlık esastır.

Fiziki eksikliklerinle mutsuz olma, ruhunun kimyasıdır asıl olan.

Hayatın heyecanla başlayıp huzurla devam ediyorsa ölümsüz ilerler.

Akıl sana ait değilse, ruhun özgür kalmaz.

Gurur hata yaptırır, Kin nefretle yaşatır, Hırs acıtır, Kıskançlık yıpratır,
Yalan gereksizdir, ama gerektiğinde hayat kurtarır.

Beyazı Siyahla Kirletebilirsin Ama Siyahı Beyazla Temizleyemezsin.

Charles Baudelaire


Yabancı
Söyle, anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babanı mı, bacını mı, yoksa kardeşini mi?
“Ne anam var, ne babam, ne bacım, ne de kardeşim.”
“Dostlarını mı?”
“Anlamına bugüne dek yabancı kaldığım bir sözcük kullandınız.”
“Yurdunu mu?”
“Hangi enlemdedir, bilmem.”
“Güzelliği mi?”
“Tanrıça ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.”
“Altını mı?”
“Siz Tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim.”
“Peki, neyi seversin öyleyse, olağanüstü yabancı?”
“Bulutları severim... işte şu... şu geçip giden bulutları... eşsiz bulutları!”

Sarhoş Olun
Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda: tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız.
Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun.
Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun, “Saat kaç?” deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir yanıtı size: “Sarhoş olma saatidir! Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.”
Paris Sıkıntısı