29 Nisan 2013

Ahmet Telli "Kuşlar mı ki, çok şey denildi şair dilinden."

‘kuşlar uçarlar uçarlar, insanlar vardı sanır..’
Cahit Zarifoğlu

‘belki bütün kuşlar uçar, belki değil mutlaka..’
Turgut Uyar

‘kuşlar boşluk boşluk uçtukça. bir şey hızla duruyor..’
Edip Cansever

‘takınsam kanat manat, kuş muş olsam seğirtsem..’
N.Fazıl Kısakürek

‘utanın; kuşlar uçuyor, uçaklar düşüyor..’
Özdemir Asaf

‘kuşlar mı ki, çok şey denildi şair dilinden..’
Ahmet Telli

‘yüreğinden beyaz kuşlar uçardı yüreğime..’
Haydar Ergülen

‘uçan kuşlar konsun senin göğüne..’
Murathan Mungan

‘konuk et, kanatları kanatılmış kuşlar getirdim sana..’
Yılmaz Odabaşı

‘kuşlar uçuyor, kervanlar geçiyor, bir iğne deliğinden..’
Âsaf Hâlet Çelebi

‘kuşlar geçiyor, derken; yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık..’
Orhan Veli Kanık

‘hasretsiz bir kanat şakırtısına, mavi gökte kuşlar yine uçar mı?’
Ahmet Hamdi Tanpınar

‘sen gittin gideli kuşlar anlamaz görünür..’
Hilmi Yavuz

‘ağaç anlatabilir kendini yağmura,
hiç değilse fısıldayabilir-bunu biliyorum.
kuş nasıl tarif edecek; konsa yeryüzünde av,
uçsa bir ömür boynunda vebal.’
Birhan Keskin

‘canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını..’
Cemal Süreya

kuşlar da kaderle uçar..’
Cahit Zarifoğlu

William Shakespeare - Soneler

44. Sone
Düşünceye dönüşse benim etim kemiğim
Yolum kurban gidemez hoyrat mesafelere;
Ben tüm uzaklıkları aşıp erişeceğim
Sınırsız ötelerden senin olduğun yere.
Varsın sımsıkı basın ayağım topraklara
Dünyada bir köşede senden uzak mı uzak
Çevik düşünce sıçrar dinlemez deniz. kara
Ulaşır özlediği yere hayal kurarak.
Ben düşünce değilim: ah düşündükçe bunu
- Sen gittin ben uçamam - bu öldürüyor beni;
Alt tarafı varlığım biraz toprak biraz su:
İnleyerek beklerim geleceğin keyfini.
Bu iki som maddeden birbirinin yasına
Nişan takan o ağır yaşlar kalacak bana.
45. Sone
    Öbür ikisi hafif hava paklayan ateş
    Ben nerdeysem onlar da hep seninle beraber:
    Birisi düşünceme öteki arzuma eş;
    Bir vardır bir yok: böyle hızla kayıp giderler.
    Bu uçucu maddeler yel yeperek yol alır.
    Aşk elçileri gibi. sevecenlikle sana;
    Canım dört maddedendir. o ikisiyle kalır
    Üzgün yürekle düşer ecelin kucağına.
    Tüm varlığım kavuşur öz yapısına derken:
    O hızlı haberciler senden dönmüştür işte –
    Onlar bana müjdeler getirmiştir gelirken
    Senin sağ sapasağlam olduğunu görmüş de.
    Duyunca mutluyumdur sonra sevincim söner;
    Yine elçi yollarım hüzün kalbime döner.
46. Sone
    Savaşır gözlerimle gönlüm öldüresiye
    Senin güzelliğinin ganimeti yüzünden:
    Gözüm kovar gönlümü seni görmesin diye
    Gönlüm ister gözüme pay vermemek yüzünden.
    Gönlüm bildirir senin orada yattığını
    Öyle bir hücrede ki giremez billur gözler;
    Gözüm inkâra kalkar gönlün anlattığını
    Güzel yüzünün ona sığındığını söyler.
    Gönlü dinleyip karar vermek için toplanır
    Düşünceler kurulu: soruşturur hakçası
    Kurulun yargısıyla bir karara bağlanır
    Seven gözün payıyla duyan gönlün parçası:
    Senin dış güzelliğin olur gözümün payı
    Gönlüm kazanır aşkın gönlündeki dünyayı.
    47. Sone
    Anlaşıp birleştiler benim gözümle gönlüm.
    Karşılıklı iyilik yaparlar gerek varsa:
    Bir bakışa acıkıp azap çekerse gözüm
    Ya da seven kalbimi hıçkırıklar boğarsa.
    Gözlerim. sevgilimin resim şölenindedir.
    Gönlümü çığırırlar renklerin cümbüşüne;
    Güzlerim de gönlüme konuktur arada bir
    Ve candan ortak olur bu sevdanın düşüne.
    Ya resminle bendesin ya benim aşkımla bak.
    Sen hep can evimdesin uzaklara gitsen de.
    Kalamazsın bendeki düşüncelerden uzak.
    Ben hep onlardayım ya. onlar her zaman sende.
    Onlar uyusalar da resmin işte karşımda
    Gözü gönlü uyutmaz şölen yapar canımda.
48. Sone
Nasıl da özenmiştim yola çıkmadan önce:
Değersiz her malımı mahzene kapatarak
Tam bıraktığım gibi bulmak için dönünce
En güvenli yerlerde hınzır ellerden uzak.
Mücevherlerim senin yanında çerden çöpten:
Sen eşsiz huzurumdun şimdi yas olacaksın;
Sen ki canlar canısın derdim günümsün hepten
En adi hırsızların elinde oyuncaksın.
Ben sandığa koymadım kilitlemedim.seni;
Yoksan bile ordasın diye bildiğim yere
Can evime usulca sokup gizledim seni
Girip çıkasın diye kendi keyfine göre.
Seni çalarlar ordan bile işte korkum bu:
Böyle değerli ödül hırsız eder namusu.
49. Sone
O gün gelsin hazırım; ergeç gelirse o gün
Kusurlarıma bakıp kaşını çatacaksın
Aşkının değerine ters düşecek gördüğün
Bu uyuşmaz hesabı silip kapatacaksın.
O gün gelsin hazırım; el gibi geçersin ya
O gün gözlerinle selâm bile vermeden;
Aşk bürünmüştür artık bambaşka bir kılığa.
Asık suratın için bulursun birçok neden.
O gün gelsin hazırım alıştırdım kendimi:
Değerim hakkım budur diyerek bile bile.
Kendime karşı tanık kaldırırım elimi
Ve savunurum senin haklı özrünü şöyle:
Zavallı ben’i bırak yasalar senden yana
Gerekçe gösteremem bana sevgi duymana.
50. Sone
Yola koyuldum ama ilerlemek ne de zor;
Şu yorucu yol var ya ben sonuna vararak
Rahata kavuşmayı umarken şöyle diyor:
“Sen ne kadar gidersen dostun o kadar ırak.”
Beni götüren hayvan üzüntümün yorgunu
Güçbelâ yürür benim dert yükümü taşırken;
Zavallı bir sezgiyle öğrenmiş sanki şunu:
Binicisi hız sevmez senden uzaklaşırken.
Kanlı mahmuzum bile onu öne süremez
Sağrısını öfkeyle bazen dürtükleyince;
Yalnız inilder de başka yanıt veremez
O derisini deşen mahmuzdan keskin bence.
___çünkü o inleyişten şu doğuyor kafamda:
___benim derdim önümde sevincimse arkamda.
 
51. Sone
Bineğimin suçunu hoş görebilir sevgim:
    Yavaş gitti ben hızla uzaklaşırken senden.
    Senin olduğun yerden niçin koşup gideyim?
    Dönünceye dek koşu tutturmağa yok neden .
    Ah. zavallı hayvanım ne özür bulur böyle.
    Hızların en yamanı bana yavaş görünür;
    Ben üzengi vururum rüzgâra binsem bile.
    Kanatlanıp uçarım başka her hız sürünür.
    Aşık atamaz hiçbir at arzumla o zaman.
    Çünkü arzu en güçlü aşktan doğan yaratı.
    Kişner - külçe et değil - ateşli bir küheylân;
    Aşka karşılık sevgi hoş görür bitkin atı.
    Senden uzaklaşırken kasden yavaş gitti ya
    Ben sana koşup onu bırakacağım yaya.
52. Sone
Nasıl açar da kutsal anahtarıyla zengin
Kucaklaşırsa cânım kitli hazinesiyle
Seyrek tadılan zevkin körlenmemesi için
Nasıl denetlemezse her saat - ben de öyle ...
İşte bunlar en mutlu en şanlı şölenlerdir:
Arada bir gelirler upuzun yıl boyunca;
Paha biçilmez taşlar seyrek dizilenlerdir
Ayrık mücevherlerdir görkem verenler taca.
Zaman mücevher kutum gibi basar bağrına
Ya da giysi dolabım gibi saklar da seni
Eşsiz kutsallık versin diye eşsiz bir ana
Gözler önüne serer tutuklu görkemini.
Erdemlerin sonsuzdur varlığın gür ve kutlu:
Sana ermek zaferdir sensizlik umut dolu.
53. Sone
Sen neden yapılmışsın varlığının özü ne?
Sayısız garip gölge el pençe divan sana.
Herkes tek bir kez yansır herkeste tek bir gölge;
Tek olan senden düşer her gölge dört bir yana.
Besbelli sana desem gel Adonis' i * anlat:
O senin sahte resmin salt kötü bir taklidin ...
Helena'nın* yüzünde her güzellik bir sanat
Ve sen Yunan giysili bir yeni şahesersin.
Dile getir ilkyazı hasadın bolluğunu
Sendeki güzelliğin gölgesi olur biri
Öteki isbat eder ne cömert olduğunu -
Ve biz sende buluruz tüm kutsal biçimleri.
Senden bir payı vardır tüm dış güzelliklerin;
Gönül sadakatinde yoktur eşin benzerin.
54. Sone
Ah güzellik nasıl da doğruluğun kattığı
Cânım süslerle kat kat güzelliğe bürünür!
Gül alımlıdır ama bağrında yaşattığı
Tatlı kokuyla bize çok daha hoş görünür.
Yaban güllerinin de büyülü kokularda
Görkeme ermiş güller kadar koyudur rengi;
Onlar da dikenlidir: yaz soluğu açar da
Konca peçelerini oynarlar dört kol çengi.
Ama dış görünüştür onların tek erdemi
Yaşarlar okşanmadan; gözlerden ırak solar
Yapayalnız ölürler. Cânım güller öyle mi:
Tatlı ölümlerden varlığa ıtır dolar.
Sevgi dolu güzel genç sen solup gittiğinde
Şiirlerimde yaşar senin öz gerçeğin de.
55. Sone
Ne yaldızlı hükümdar anıtları ne mermer
Ömür süremez benim güçlü şiirim kadar;
Seni pasaklı Zaman pis bir mezara gömer.
Ama satırlarımda güzelliğin ışıldar
Savaşlar tepetaklak devirir heykelleri
Çökertir boğuşanlar yapı demez sur demez
Ama Mars’ın kılıcı cengin ateş selleri
Şiirimde yaşayan anını yok edemez.
Ölüme ve her şeyi unutturan düşmana
Karşı koyacaksın sen; yeryüzünü mahşere
Yaklaştıran çağların gözünde bile sana
Bir yer var övgüm seni çıkarttıkça göklere
Dirilip kalkıncaya kadar mahşer gününde
Yaşarsın şiirimde sevenlerin gönlünde