10 Şubat 2018

OSHO "Bana göre varoluş bir gizemdir. Onun ayaklarımızın altında olmasına ya da anlaşılmasına gerek yoktur. Onu yaşa, onu sev, onun keyfini sür. O ol. Neden onu anlamaya çalışıyorsun?

Hayatın her bir anı önemlidir. Ve hiçbir an diğerinden daha az ya da daha çok değerli sayılamaz. Mutluluğu bulmak için belirli bir anı beklemek boşunadır. Bunun farkında olanlar her anı mutluluğa dönüştürebilirler. Doğru fırsat için bekleyenler ise, o fırsatın kendisini kaybederler. Yaşamın tamamlanması tek bir seferde elde edilemez, bu kocaman bir yığın değildir. Aksine, her bir anın içinde küçük parçalar halinde keşfedilecektir...Bir Sabun Köpüğüdür Hayat 
 
Yaşam tamir edilip tamamlanacak bir şey değildir, yaşam yaşamaktır; bilinenin kıyılarından bilinmeyenin kıyılarına doğru, her zaman bilinmeyene doğru akan bir nehre benzeyen süreçtir.
Yaşamak İnanmaktır, Osho'nun Hindistan seyahati sırasında öğrencilerine ve arkadaşlarına yazmış olduğu 365 özel mektubundan oluşuyor. Bu mektuplarda genel olarak yalnızlık, meditasyon, sevgi ve hassasiyet konuları üzerine yoğunlaşan Osho, aynı zamanda insanların hayatlarını güvence altına almak için harcadıkları gereksiz çabaya da değiniyor.
Mutluluğu kelimelere dökmekte şaşırtıcı bir yeteneği olan Osho, bu mektupları her ne kadar arkadaşlarına ve öğrencilerine yazmış olsa da aslında hepimize sesleniyor. Her mektubun tadını çıkarın, gözlerinizi kapatın ve düşünün, tamamıyla mutluluk içinde olduğunuzu hissedeceksiniz...Yaşamak İnanmaktır

İnsan bir gökkuşağıdır, hem de yedi rengiyle birlikte. Bu onun güzelliğidir ve aynı zamanda sorunudur da. İnsan çok yüzlüdür, çok boyutludur. Onun benliği basit değil, müthiş bir karmaşadır. Gökkuşağının yedi rengi vardır, insanın varlığının yedi merkezi vardır...Çakra Kitabı

Unutma: Cesaret Korkusuzluk Demek Değildir. Eğer bir insan korkusuzca, ona cesur diyemezsin. Bir makineye cesur diyemezsin, o korkusuzdur. Cesaret sadece korku okyanusu içinde varolabilir. Cesaret, korku okyanusu içinde bir adadır. Korku vardır ama bu korkuya rağmen insan o riski göze alır; işte cesaret budur. İnsan titrer, insan karanlığa girmekten korkar ama yine de girer. İnsan, kendine rağmen adım atar; cesur olmanın anlamı budur. Bu, korkusuzluk demek değildir. Korku dolu olmak ama onun altında ezilmemek demektir...Cesaret-Tehlikeli Yaşamanın Coşkusu

Yaşadığımız an, daima bir cehennemdir. Bunu sadece geleceğe yönlendirdiğin umutların sayesinde sürdürebiliyorsun. Bugün, bir yarın olduğu için yaşayabiliyorsun. Yarın bir şeylerin olacağını umut ediyorsun; yarın cennetin bazı kapıları açılacak sanıyorsun. Bugün hiçbir zaman açılmayacak ve yarın geldiğinde yarın olarak değil, bugün olarak gelecektir, ama zihnin bu arada tekrar ilerlemiş olacaktır. İleriye doğru gitmeye devam ediyorsun; işte hayale dalmanın anlamı budur. Şu anda yanında bulunan, burada ve şimdi olan gerçekle bir değilsin, başka bir yerdesin; ileri doğru hareket ediyor, ileri doğru zıplıyorsun...Bireyin Doğuşu

Astroloji günlük hayatımızda çıkar sağlamak için geleceği tahmin ve kontrol etmek için mi vardır? Yoksa geçmişi ve geleceği de içine alan, insanın varoluşla, evrenle, kozmosla olan bağını ve ilişkilerini ele alan daha büyük ve önemli soruların yanıtlarını barındıran bir bilim midir? "Astroloji son derece ileri bir uygarlık tarafından, çok ileri derecede geliştirilmiş bir bilim dalıydı ama o uygarlık yok olduğundan bizim elimizde sadece astrolojinin eksik parçaları kaldı. Günümüzde artık bilim de yaşamın bütün olarak yıldızların hareketinden etkilendiği tezini kabul edebilecek bir noktaya gelmek üzere...Astroloji Hurafe mi Öze Açılan Kapı mı?

Her bir kuşun şakıması ve gökyüzünde süzülen her bulut bir mesaj, şifreli bir mesaj gibidir. Onu deşifre etmen, onun derinliklerine bakman, sessiz olman ve mesajı dinlemen gerekir.
Tüm varoluş âşıktır: Ağaçlar aşkla muazzam bir şekilde hareket ederler; bu yıldızlar, nehirler okyanusa doğru telaşla koşar, buluşup birleşebilecekleri bir yerde kaçamak bir aşk yaşamak için akarlar. İzle, her yerde aşkın gölgesini, heyecanını, gerilimini, aşkın coşkusunu bulacaksın. Hangi surette olursa olsun, derinden bakarsan her zaman her şeyin tam göbeğinde atan bir nabız bulacaksın. Buna aşktan başka bir şey denemez...Sevginin Yolu

Tao benlik demektir. Tao bu âna inanır; hiçbir gelecek fikri yoktur. Bu saflık ânında, sessizlikte, kendiliğindenlikte yaşayabilirsen, o zaman hayatın dönüşür. Onu sen dönüştürmezsin - Tao dönüştürür, bütün dönüştürür. Sen yalnızca nehrin seni okyanusa götürmesine izin verirsin; nehri zorlaman gerekmez...Tao - Hal ve Sanat

Ben de bir çiftçiyim ve birkaç tohum ektim. Onlar filizlendi ve şimdi çiçeklendiler. Benim bütün yaşamım bu çiçeklerin kokusu ile dolu ve bu koku sebebiyle şimdi farklı bir dünya dayım. Bu koku bana yeni bir doğuş verdi ve şimdi artık sıradan gözler tarafından görülür değilim. Daha önce görülmeyen ve bilinmeyen kapalı kapılar benim için açıldı ve artık ben gözler aracılığıyla görülmeyen bir dünyayı görüyor, kulakların duyamadığı müziği duyuyorum. Bulduğum ve bildiğim her ne ise akmaya istekli; tıpkı dağ şelaleleri ve kaynakların akışları gibi ve okyanusa doğru acele ediyor. Hatırla, bulutlar su ile dolu oldukları zaman yağmak zorundalar. Ve çiçekler koku ile dolu oldukları zaman, kokularını özgürce rüzgârlara yaymak zorundalar…ve bir lamba yandığı zaman, ışık ondan yayılmak zorunda.
Bunun gibi bir şey gerçekleşmekte ve rüzgârlar bazı devrim tohumlarını alıp benden götürüyor. Hiçbir fikrim yok; hangi alanlara inecekler ve kimler onlara eğilim gösterecek? Sadece şunu biliyorum ki bu tohumları yaşamın, sonsuzluğun ve ilahi olanın çiçeklerinden elde ettim ve hangi alana inerlerse, tam oradaki zemin ölümsüzlüğün çiçeklerine dönüşecektir. Ölümsüzlük ölümde gizlidir ve ölüm yaşamdır; tıpkı toprağın içinde çiçeklerin olması gibi. Fakat toprağın potansiyeli, tohumun yokluğunda asla gerçekleşemez. Tohumlar açıkça gösterilmemiş olanı açıkça gösterir ve belirtilmemiş olana ifade verir. Her neyim varsa, her neysem, ilahi bilincin tohumları gibi vermek istiyorum. Bilgi ile neye erişilirse -bilmek- aşk onu bolca paylaşır. Bilmekte kişi Tanrı'yı bilir; aşkta kişi Tanrı olur. Bilgi ruhsal disiplindir, aşk tamamlanmaktır...Bilgelik Tohumları

İnsanoğlunun içine, en derinlerine baktığımda ne mi görüyorum? İnsanın da aslında topraktan yapılma bir kandil olduğunu. Fakat sadece kilden yapılmış bir lambadan ibaret değil insan; onun içinde Güneş'e doğru dur duraksız yükselen bir alev var. Onun kilden olan sadece bedeni, ruhu ise işte o alevin ta kendisi...Bilincin Ölümcül Alevi

Coşku manevidir. O, zevkten ya da mutluluktan farklıdır, tamamıyla farklıdır. Onun dışarıyla, diğeriyle hiçbir ilgisi yoktur; o içsel bir olgudur. Coşku çılgındır. Ve sadece çılgın insanlar bu bedeli ödeyebilir. Sıradan akıllı insan çok kurnazdır, çok hesapçıdır, çok hilekârdır. O coşkunun bedelini ödeyemez çünkü onu kontrol edemez. Ancak perişan haldeki bir insanı kontrol edebilirsin. Coşkulu bir insan özgür olacaktır. Coşku özgürlüktür. Coşkulu olduğunda sen bir köleye indirgenemezsin. Tanrı yukarıdaki cennetlerde bir yerlerde değildir. O, şimdi burada; ağaçlarda, taşlarda, senin içinde, benim içimde, her şeyin içinde. Tanrı varoluşun ruhudur, görünmez olan, en içteki özdür.
Ne olacağın hakkında bir fikrin olmadan dünyada yaşa. Bir kazanan mı yoksa kaybeden mi olmanın hiçbir önemi yok. Ölüm her şeyi senden alır. Önemli olan tek şey oyunu nasıl oynadığındır. Hoşuna gitti mi? O zaman her an bir coşku anıdır...Coşku - İçten Gelen Mutluluk

Hayatı, bütünselliği içinde yaşa. Dünyada yaşarken, onun bir parçası olma. Hayatta, suyun içindeki bir nilüfer çiçeği gibi yaşa: o, suyun içinde yaşar ama su ona dokunamaz. Ancak o zaman bodhichitta senin içinde çiçeklenir, tomurcuklanır. Ancak o zaman özgürlük olan, sonsuz sevinç olan, kutsanma olan son derecedeki bilinci tanıyabilirsin. Bunu tanımamak, hayatın tüm anlamını kaçırmaktır. Onu tanımak ise tek amaçtır. Tek amaç: bunu unutma."
"Din, en saf bilmek olması bakımından bir bilimdir ama kimya ve fizik gibi bir bilim değildir. Dışarının bilimi değildir, içerinin bilimidir. Seni öteye götüren bir bilimdir; seni bilinmeyen ve bilinemeyecek olana götüren bir bilimdir. O, var olan en büyük maceradır. Cesareti ve zekâsı olan herkese bir çağrı ve meydan okumadır. Din, korkaklar için değildir, tehlikeli yaşamak isteyen insanlar içindir...Bilgelik Kitabı 1

Meditasyon yapmak, "yanılsamalı" yaşantımızdan bütünüyle kopmaktır, çünkü meditasyon rekabetin, sahip olma hırsının veya açgözlülüğün, şiddetli ve kaygı verici savaşımın ve elde etme açılışının bulunmadığı, kaygılardan ve sorunlardan bağımsız bir durumdur: Ne kabulün ne de direnmenin olduğu hırstan uzak bir durumdur, ne umut ne de korku vardır onda, doğal saflığın boşluğunda bizi tutsak etmiş olan tüm bu duyguları ve kavramları usul usul salıvermeye başladığımız bir durumdur bu. Meditasyon yapmayı öğrenmenin armağanı, bu yaşamda kendinize verebileceğiniz en büyük armağandır. Çünkü:
-Meditasyon Duyarlılıktır.
-Meditasyon Özgürlüktür.
-Meditasyon Sessizliktir.
-Meditasyon Bilimseldir.
-Meditasyon Tanık Olmaktır.
-Meditasyon Uyanıklıktır.
-Meditasyon Yaratıcıdır.
-Meditasyon Gerçeklerden Kaçış Değildir.
-Meditasyon Zekadır.
-Meditasyon Farkındalıktır.
-Meditasyon Anlayıştır.
-Meditasyon Keyiftir.
-Meditasyon Gevşemedir.
-Meditasyon Sakinliktir...Zihin Kapılarının Ardındaki Sessizlik 


Alden Nowlan "Çocuk, yetişkinlerin mükemmel olmadığını anladığı gün ergen; onları affetttiği gün yetişkin; kendini affettiği gün bilge olur."




Gülten Akın - Telezaman


Deniz uzaklaşıyor gitgide,
Ufuk çekiliyor,
Kumsal genişliyor,
Kısalıyor adımlarımızsa.

Kumlar mı?
Makina ölüleri, füze artıkları, sakat uydularla
Barbar medya, gazeteler, zor söylemleri,
Bilimsiz karmaşa.
Yaz oysa,
En güzel orda yazlardı.

Kabuklaşabilir akrep kendi hızında,
Yılanların derileri demirden
Düşlerimiz kırılıp ufalanıp
Gelincikler soluyor dokunmadan,
Deniz uzaklaşıyor.



Deniz uzaklaşıyor gitgide,
Uçurumlar akan ırmak o deli
Yok şimdi,
Yalnızlığın damarını besliyor
Kirli yoğun kandırılmış suyla.

Biz mi? Biz değiliz, önceki dün bugün başka,
Dokumuzu değiştiriyorlar hızlı vuruşlarla,
Tutunamıyoruz ilgilerimize, sevgilerimize
Ve aşka.
Deniz uzaklaşıyor...




John Berger - A dan X'e



 Can Yücel bir hikâye anlatıyor.

Yakov yedi yaşında bir çocuk ve arkadaşına soruyor: insanlar nasıl olup da o küçücük gözleriyle her şeyi görebiliyor? Koca bir kasabayı ya da caddeyi görebiliyorlar, bütün bunlar bir göze nasıl sığar?

‘Pekiy ama Yakov’ diyorum ben de, ‘şu cezaevindeki bini aşkın mahkumun, koca koca adamların yıllardır dünyaya duydukları özlemle o kocaman olmuş gözlerini düşün bi kez! Nasıl olup da bunca göz bu dört duvar arasına sığıyor?