Orhan Kemal bu kitabından söz ederken, "...Memleketimin insanları içindeki en kötülerin bile suçsuzluğuna inanmaktan kendimi alamıyorum. Bu, yalnız kendi memleketimin insanları için değil, bütün bozuk düzenli memleketlerin insanları için böyle... Orhan Kemal'in insan sevgisi bir bütündür. Sevmek için sevmekten değil, en kötü, en suçluda bile, asıl sebebin, asıl suçluluğun 'toplum düzensizliği'nden geldiğini gördüğü için 'insan'ı suçlayamamasındandır..." diyor.
02 Haziran 2021
Orhan Kemal - Bir Filiz Vardı
Orhan Kemal bu kitabından söz ederken, "...Memleketimin insanları içindeki en kötülerin bile suçsuzluğuna inanmaktan kendimi alamıyorum. Bu, yalnız kendi memleketimin insanları için değil, bütün bozuk düzenli memleketlerin insanları için böyle... Orhan Kemal'in insan sevgisi bir bütündür. Sevmek için sevmekten değil, en kötü, en suçluda bile, asıl sebebin, asıl suçluluğun 'toplum düzensizliği'nden geldiğini gördüğü için 'insan'ı suçlayamamasındandır..." diyor.
Frederic Gros - Yürümenin Felsefesi
Yazmak üzerine
Yazı yazmak için bütün dünya ile bağı koparmak gerek...Tezer Özlü
Her şey özlenebilir. Her şey tutku konusu olabilir. Her şey aynı ölçüde kutsal ve aynı ölçüde aşağılık olabilir. Tutkular çevreye göre değişen şeylerdir. - Sevgi Soysal
Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın! - Virginia Woolf
Bir yazar, işinin başına otururken, kalemi eline ilk alıyormuş gibi bir acemiliğe kapılmıyorsa neden yazmak istesin? Bir daha hiç yazamayacağı korkusunu her keresinde duymuyorsa, yazma coşkusunu hiç tatmamış dernektir. Kendi adını basılı görmeyi, yaşadığının kanıtı sayıyordur yalnızca. Bu konuda sorulacak en önemli sorulardan biri şu galiba: “Bunu yazmam neyi değiştirdi?” Yani okur bunu okuduktan sonra bir kıpırtı duydu mu içinde, bir titreşim, bir serinlik, bir açılım? İkinci soru da şu: “Ya ben şunu yazmadan edebilir miydim? Gerçekten? - Tomris Uyar
Önemli olan istektir, hiçbir istek diğerinden soylu değildir...Sevgi Soysal
İçinde anlatılmamış bir hikaye taşımaktan daha büyük bir eziyet yoktur. - Maya Angelou
Size yazmak içimden gelirken kadın doğmuşum diye kendimi tutup yazmamak, onuruma dokunur benim. Ayrıca bu, toplumun bana sormadan koyduğu yasaklara boyun eğmek, hem de benim kadınlığımı çok önemsemem demek olur. Bense aşmışım bu soy saplantıları çoktan. - Leyla Erbil
🌼
Chuck Palahniuk’tan yazmak üzerine 12 kural
1. Pişirme saatinizi ayarlayın: İki yıl önce bu denemelerin ilkini yazdığımda bu deneme, benim yazarlığımın “pişirme saatim” hakkındaydı. Bu denemeyi hiçbir zaman göremediniz ama işte metodum: Yazmak istediğiniz zaman, bir pişirme saatini bir saatlik bir zaman dilimine (veya yarım saat de olabilir) ayarlayın ve saat ötene kadar oturup yazın. Eğer yazmaktan hala nefret ediyorsanız, sonraki bir saat için özgürsünüz. Ama genellikle alarm ötmeye başladığında, kendinizi yaptığınız işe kaptırmış olacaksınız, bunu yaparken son derece zevk alacaksınız ve yazmaya devam edeceksiniz. Pişirme saati yerine çamaşır veya kurutma makinesine çamaşır atıp bunu kendiniz için bir zamanlayıcı olarak ayarlayabilirsiniz. Dönüşümlü olarak farklı işler yapmanız örneğin çamaşırhanede aptalca çalışmak veya bulaşıkçılık size olayları kurmakta gerekli yeni fikirleri, anlamları, farklı kavrama yöntemlerini oluşturacak parçalar verecektir. Eğer hikayede sıradaki olayı bilmiyorsanız…. tuvaletinizi temizleyin. Yatak örtüsünü değiştirin. Allah aşkına, bilgisayarınızın tozunu alın. Aklınıza mutlaka daha iyi bir fikir gelecektir.
2. Farklı hikaye formatlarını kullanın: İzleyicileriniz tahmin edebileceğinizden daha zekiler. Farklı zamanlama ve hikâye formlarını denemekten çekinmeyin. Benim şahsi teorime göre genç okurlar birçok kitabı, daha evvelkilerden ahmak olduklarından değil tam da aksine günümüz okuyucusu daha akıllı olduğu için küçümsüyor. Filmler, hikâye anlatımı konusunda bizi eğitti ve bu yüzden de izleyicinizi şaşırtmak tahmin edemeyeceğiniz kadar zorlaştı.
3. Hikayenin iskeletini oturttuktan sonra yazmaya başlayın: Bir sahneyi yazmaya oturmadan önce, bu sahnenin sizin hikâyenizde ne gibi bir anlamı olduğunu çözün. Neyi daha önce kurarsanız sahne size sonuç verecektir? Hangi sahne daha sonra yer almalı? Sizin kurduğunuz entrikayı hangi şekilde daha fazla uzatabilirsiniz? Çalışırken, araba sürerken, bir şeyler denerken aklınızda sadece bu soru olsun. Fikirlerinizle alakalı notlar alın.
4. Kendinizi şaşırtın: Eğer hikâyeyi sizi hayrete düşürebilecek bir noktaya getirebilirseniz, ya da bırakın hikâye sizi getirsin, okurlarınızı da şaşırtabilirsiniz. İyi planlanmış şaşırtıcı bir sahne sizin o çokbilmiş okuyucunuzun fikirlerini değiştirecektir.
5. Takıldığınız zaman, daha önce yazdığınız sahneleri tekrar okuyun: Orada kenarda kalmış karakterlerden bir tanesini tekrar canlandırın, “gömülmüş silahlar” gibi. Dövüş Kulübü’nün sonunu yazarken, plazalarla ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. İlk sahneyi tekrar okumak, nitronun parafinle karıştırılmasıyla alakalı kenarda kalmış bir fikri hatırladım ve bu plastik patlayıcı yapımının kesin olmayan bir metoduydu.
6. Yazmayı her hafta düzenlemek için bahane olarak kullanın: Bu partiye isterseniz atölye (workshop) da diyebilirsiniz. Canınızın istediğini kadar zamanı yazmanıza değer veren ve sizi destekleyen insanlarla geçirin. Bu yazarken yalnız başınıza geçirdiğiniz zamanı dengeleyecektir. Eğer bir gün yazdığınız şeyi satarsanız, yalnız geçirdiğiniz zamanları karşılayacak bir tutar almayacaksınız. “Ödemenizi” önceden alın, yazmayı insanlarla birlikte vakit geçirmek için bahane olarak kullanın.
7. Kendinizi bilinmezliğe bırakın: Bu küçük tavsiye yüzlerce ünlüden Tom Spanbauer’a, ondan bana, benden de size. Bir hikâyeyi şekillendirmeye izin vermeniz, hikâyenin sonunu şekillendirmenize izin verir. Acele etmeyin ve bir hikâye ve/veya kitabı bitirmek için zorlamayın. Tek bilmeniz gereken bir sonraki sahne veya birkaç sahne. Baştan sona bütün sahneleri bilmenize gerek yok. Aslında, eğer böyle yaparsanız siz bunu gerçekleştirene kadar sıkıcı bir hal alır.
8. Karakterlerin adını değiştirin: Eğer hikâyede daha fazla serbestliğe ihtiyaç duyuyorsanız, taslaktan taslağa karakterlerin isimlerini değiştirin. Karakterler gerçek değillerdir ve bu karakterler siz de değilsinizdir. Keyfi olarak isimlerini değiştirmek bir karaktere mesafe koymanıza neden olur ve böylece bu karaktere her türlü eziyeti yapabilirsiniz. Veya daha kötüsü, eğer hikâyede gerçekten ihtiyaç duyuyorsanız bir karakteri yok edin, öldürün.
9. Üç tip anlatım şeklini de kullanın: Bundan emin değilim ama bir seminerde dinlediğimde bana mantıklı geldi. Bu üç tip: Tanımlayıcı [descriptive], öğretici [instructive] ve canlı anlatım [expressive]. Tanımlayıcı: Güneş yükselmişti. Öğretici: Yürü, koşma. İfade edici Off. Çoğu roman yazarı bu formların bir ya da iki tanesini kullanırlar. Siz üçünü de kullanın. Hepsini birbirine karıştırın. Çünkü insanlar böyle konuşur.
10. Okumak isteyeceğiniz bir kitap yazın: Sizin bile okumak istemeyeceğiniz şeyleri neden bir başkası üstelik para verip okumak istesin.
11. Kitap kapağı fotoğraf çektirin: Kitap kapağında kullanılmak üzere fotoğrafınızı çektirin ve bunların negatiflerini ve telif haklarını alın.
12. Gerçekten sizi üzen konular hakkında yazın: Onlar yazmaya değecek yegâne şeylerdir. Tehlikeli Yazma, isimli kursunda Tom Spanbauer hayatın bizim kendimizden hiçbir şey katamayacağımız geleneksel ve sıkıcı şeyleri yazmaya harcanmayacak kadar değerli olduğunun altını çiziyordu. geleneksel hikâyeleri yazmak için fazlasıyla kıymetli olduğunun altını çiziyordu. Tom’un bahsettiği çok fazla şey vardı ama ben bir kısmını yarım yamalak hatırlıyorum: Yazma görevi [Manumission] sanatı, tam olarak heceleyemem bile, ama ne demek istediğini anlıyorum. Bir okuru hikâyedeki olaylar arasında harekete geçirmek için kullanılan özen ve dikkat. Ve Alt Konuşma, benim anladığım hikayede belirgin olanın içine gizli, gömülmüş mesaj. Benim için tam anlayamadığım konuları anlatmak son derece rahatsız edici.
Bilgi Felsefesi
( Epistemoloji )
BİLGİ NEDİR ?
Bilgi, bilen özneyle (suje – insan), bilinen (obje – nesne) arasında kurulan bağ sonucu ortaya çıkan üründür.
Suje objeye yönelirken duyu organları yanında ‘’algılama’’, ‘’düşünme’’, ‘’anlama’’ ve ‘’açıklama’’ gibi çeşitli bağlar (akt) kullanılır. Bu bağlara bilgi aktları denir.
Algı aktı: ile çevremizi tanır nesnelerin sırasını, rengini, kokusunu, sesini tanırız.
Düşünme aktı: Hem somut, hem soyut (sayılar, kavramlar) dünyayı içine alır. Düşüncenin birçok türü vardır. Genelleme, hatırlama, karşılaştırma, soyutlama gibi.
Anlama aktı: Bir şeyin yalnız dıştan değil, kendi içinden kavrama, bir şeyin özünü, anlamını tanımadır. Bir sanat eserini, bir dili, yüz ifadesini, bir felsefesi görüşü ve bir tarih çağını anlamamız bu aktla mümkündür.
Açıklama aktı: Öznenin nesne hakkında edindiği bilgileri, nedenleri, gerekçeleri veya kanıtlarıyla adım adım anlaşılmasını sağlar. Yağmurun nasıl yağdığını kavramak gibi.
BİLGİ TÜRLERİ
1-Gündelik Bilgi (Emprik bilgi – Deneye Dayalı Bilgi): Dış dünyayı, duyu oranları yoluyla algılayarak elde ettiğimiz bilgidir. Geçerliliği ve doğruluğu kişisel tecrübeye dayanır. Bu bilgi olayların nedenlerini açıklamaz ama hayatı kolaylaştırır. Örneğin; nane, limon soğuk algınlığına iyi gelir. Ayvaların bol olması kışın sert geçeceğine işarettir. Kara kedi görmek uğursuzluk getirir vb. Gündelik bilgi yöntemsiz ve sistemsizdir. Mantıksal tutarlılığı yoktur, özneldir, kesin sonuçlar içermez.
2-Dini Bilgi: Dini bir kutsala inanan, o kutsalla ilgili olan inanç, ibadet ve ayinlerden oluşan sistemdir. Dinsel bilgiye göre özne ile nesne arasındaki bağı sağlayan imandır, inançtır. Dini bilgi eleştiriye kapalıdır yani dogmatiktir, yöntemi sezgidir. İnsan eylemlerini düzenleyen kurallardan oluşur. Metafizik açıklamalara dayanır, kaynağı ilah (Tanrı)dır.
3-Teknik Bilgi: Doğadaki nesneleri, bir amaca yönelik olarak insanların yararı için araç haline getirmektir.Teknik bilgi insan yaşamını kolaylaştırmayı amaçlar. Teknik bilgi bilimlerden pratik alanda yararlanmayı sağlar. Doğaya egemen olmamızı sağlar. Araştırma yöntemi ve bakış açısı bilimle aynıdır. Evrenseldir. İnsan hayatını kolaylaştırır. (Telefon, uçak, bilgisayar, otomobil v.s.) Yarar amaçlıdır.
4-Sanat Bilgisi: Sanat, güzeli arama, bulma veya güzeli yaratma anlamında gelen bir etkinliktir. Sanat, yaratıcı hayal gücüne dayanır. Sanat öznel (subjektif) bir etkinliktir. Ortaya konan sanat eserleri tek ve orjinaldir. Somuttur. Amaç güzele ulaşmaktır ve evrenseldir.
5-Bilimsel Bilgi: Doğada olup bitenleri neden - sonuç ilişkisi içinde, belirli yöntemler kullanarak, sistemli, tutarlı, genel – geçer bir biçimde açıklayan bilgi türüdür. Bilimsel bilginin alanı oldukça geniştir. Bilim evreni, doğayı, insan ve toplumu her yönüyle ele alır ve araştırır.
Bilimsel bilgi konu ve yöntemine göre üçe ayrılır.
a-İnsan Bilimleri(Sosyal Bilimler): Psikoloji, sosyoloji, antropoloji, tarih.
b-Doğa (Pozitif) Bilimler: Fizik, kimya, biyoloji…
c-Formel (ideal) Bilimler: Matematik, mantık.
Bilimsel Bilginin Özellikleri
1-Olgusaldır: Bilimin konusunu doğrudan ya da dolaylı olarak gözlenebilenler oluşturur. Bilim kendisine, somut, fizik, yasaları ile açıklanabilen olguları konu edinir.Örnek: yağmur nasıl yağar ?
2-Akıl ve Mantık ilkelerine dayanır: Olayları akla dayalı olarak açıklar. Açıklamalar mantıksal düşünme ve çıkarım kurallarına uygun olup, çelişki içermez.
3-Nesnel (Objektiftir): Kişisel ya da toplumsal duygu ve düşüncelerden bağımsızdır.
4-Eleştiricidir: Araştırma bulguları, sonuçları her türlü sorgulamaya, irdelemeye açıktır.
5-Genelleyicidir: Bilim özel bir olayı değil, aynı türden olaylar grubunu açıklayabilmek için yasalara ulaşmaya çalışır.
6-Seçicidir: Her bilim dalı kendi konu kapsamında belirlemiştir ve sadece kendi alanına giren konuları inceler.
7-Evrenseldir: Bilim gerek yapılırken gerekse elde ettiği bilgilerde bakımından insanlığın ortak malı ve mirasıdır. Kullanım ve üretim süreci açısından hiçbir ulusun tekelinde değildir.
8-Neden – sonuç ilişkisine dayanır (Deterministir): Bilimin amacı, doğadaki düzeni neden – sonuç ilişkisi içinde açıklamaktır.
9-Sistemli ve düzenlidir: Bilimsel bilgi rastgele elde edilen bir bilgi türü değildir. Bilim, bilimsel yöntem denilen belli aşamalardan geçirilerek elde edilen bilgi türüdür.
10-Öngörü (Öndeyi) sağlar: Bilim elde ettiği sonuçlarla, gelecekte olabilecek olayların tahmin edilmesini sağlar.
11-Tekrarlanabilir: Bilimsel bilgi aynı koşullarda aynı sonucu vermelidir. Yapılan deney ve gözlemler tekrarlanabilir olmalıdır.
12-Yüksek olasılıklı değere sahiptir: Doğrulanabilme ve yanlışlanabilme özelliğine sahiptir. Bilimde yüzde yüz doğru yoktur. Bilimde bir doğru, aleyhine bulgular oluşana dek doğru kabul edilir. (Bu madde için bazı kaynaklar ’’bilimsel bilgi kesindir ’’ ifadesinin kullanıldığı unutulmamalıdır.)
13-Birikerek ilerler: İlk bilimsel bilgilerden günümüze kadar gelen bilimsel bilgiler birikerek gelmiştir. Her defasında biraz daha ileriye götürülerek ilerlemiştir.
FELSEFENİN DİĞER ALANLARLA İLİŞKİSİ
1-Felsefe ile Bilim arasındaki farklar.
Felsefi Bilgi Bilimsel Bilgi
-Öznel.(Subjektif)dir. -Nesnel(objektif)dir
-Genel-geçer değildir. -Genel-geçerdir.
-Deneye dayanmaz. -Deneye dayanır.
-Yığılgandır.(kümülatif) ama ilerlemez. -Yığılır ve ilerler.
-Olması gerekeni inceler. -Olanı inceler.(olgusaldır.)
-Var olanı bir bütün olarak inceler. -Var olanı parçalara böler.
-Sorular cevaplardan daha önemlidir. -Cevaplar sorulardan daha önemlidir.
Felsefe ve Bilimin ortak yönleri.
-Akla ve mantığa dayanır. -Sistemli ve tutarlıdır. -Evrenseldir.
-İnsanın merak ve hayretten doğarlar.
-Amaçları doğruya ulaşmaktır. -Eleştiri ve sorgulamaya dayanır.
-Yaratıcılığa dayanır. –Temellendirmeye dayanır.
2-Felsefe ile Din arasındaki farklar.
Felsefi Bilgi Dinsel Bilgi
-Eleştiricidir. -Eleştiriye kapalıdır.Dogmatiktir.
-Akla ve mantığa dayanır. -İmana ve inanca dayanır.
-Kaynağı insan-toplum ve evrendir. -Kaynağı ilahidir.(Tanrıdır).
Felsefe ile Din arasındaki ortak noktalar.
-İnsanı, toplumu ve evreni anlamaya ve açıklamaya çalışırlar.
3-Felsefeyle Sanat arasındaki farklar.
Felsefi Bilgi Sanat Bilgisi
-Akıl ve mantık ilkelerine dayanır. -Hayal gücüne dayanır.
-İnsanın eleştirme ve düşünme -İnsandaki güzellik ve beğeni
gücünü arttırır. duygusunu geliştirir.
- Ürünleri düşünseldir. -Ürünleri somuttur.
-Amaç doğruya ulaşmaktır. –Amacı”güzel”i ortaya koymaktır
DOĞRULUK VE GERÇEKLİK
GERÇEKLİK (Realite): Somut olarak var olan her şeydir yada insan bilincinden bağımsız olarak var olandır. Gerçeklik bir iddianın konusu olan şeydir.
DOĞRULUK (Hakikat): Bilginin nesnesi ile örtüşmesidir. Yani bir ifadenin nesnesine uygunluğudur.
Sadece bilimin önermeleri için kullanılan doğruluk ve gerçeklik kavramlarını birbirleriyle karıştırmamak gerekir. Doğruluk bir önermeyle ilgilidir. Gerçek olma veya olmama ise önermenin konusu olan şeyle ilgilidir. Mesela ‘’Dünya’’ gerçektir. ‘’Dünya, Güneşin etrafını 365 günde dolaşır.’’ifadesi ise doğrudur. Bir olgu doğru ya da yanlış olamaz. Sadece bir önerme doğru veya yanlış olabilir. Gerçeklik bize insan zihninden bağımsız olan şeyleri gösterir. ‘’Güneş tutulması’’, ‘’Dolu yağması’’, ‘’Mars gezegeni’’ için doğru diyemeyiz bunlara gerçek denir. ‘’Bu gün dolu yağdı’’, ‘’Ayın beşinde Güneş tutulacak’’ yargıları için doğru denilebilir.Ancak bir yargı gerçeği olduğu gibi yansıtıyorsa doğrudur.
Felsefede doğru bilgi, yanlış bilgi yoktur. Felsefede doğru bilginin ölçütü tutarlılıktır. Tutarlılık: Zihindeki tasarımın, kendinden önce gelen bir tasarıma uygun olması bilginin tutarlı olmasının göstergesidir.
Bilimde bilgilerin doğruluğunu, felsefede ise bilgilerin tutarlılığını kanıtlamak için temellendirmeye başvurulur. Temellendirme: Bilim yada felsefeye ait bilgilerimizin nelere dayandıklarını belirtmektir.
Bilim önermelerini doğru-yanlış, felsefe ise tutarlı-tutarsız olarak değerlendirilir.
BİLGİNİN DOĞRULUK ÖLÇÜTLERİ
Bir bilginin doğru olduğunu nasıl anlayacağız? doğruluğunu ne ile test edeceğiz? Bu soruya felsefede verilen cevapları birkaç grupta toplarız.
1-Uygunluk: Düşüncenin nesnel gerçekle uyuşmasıdır. Eğer nesne hakkında ileri sürdüğümüz önerme, yargı, yada fikir nesneyle uyuşuyorsa doğru, uyuşmuyorsa yanlıştır.
2-Tutarlılık: Bir önermenin tutarlılığı, aynı konuda daha önce öne sürülenlerle çelişmemesi durumudur. Bu ölçüte göre önermenin tek başına doğruluğu önemli değildir; bir bütün içinde diğerleriyle çelişmemesini ifade eder.
3-Temel Uzlaşım: Bu ölçüte göre herkesin veya çoğunluğun kabul ettiği bilgiler doğrudur.
4-Apaçıklık: Bir bilginin hem açık ve seçik, hem de kuşku duyulmayan bir açıklıkta olması durumudur. Böyle bilgiler sezgisel kavrama ve akıl yürütme ile elde edilir.
Açık Bilgi: Bir bilgi yada düşüncenin, bir bütünlük içinde tutarsızlık içermeden kavranmasıdır. Örneğin diş ağrısının bilinmesi ve açıkça hissedilmesidir.(İnsanın adele,karın ve baş gibi organları da ağrıyabilir.Ancak diş ağrısı açıkça belirtilmiştir.)
Seçik Bilgi: Bir bilginin başka bir bilgi yada düşünce ile karıştırılmaması durumudur. Örneğin hangi dişin ağrıdığının bilinmesi gibi.
5-Yararlılık: Bir bilgi uygulanabilirse yararlı, tatmin edici sonuçlar veriyor veya bir problemi çözebiliyorsa doğrudur. Buna pragmatizm denir. Pragmatistlere göre bir bilgi yararlı olduğu sürece değerlidir ve doğrudur.
Bilgi Felsefesinin Temel Problemleri
Bilgi nedir? Sorusunu temel alan felsefe dalına Epistemoloji veya bilgi felsefesi adı verilir. Yunanca Episteme (bilgi), Logos (söz, yasa, kelime, bilim) kelimelerinin birleşmesinden oluşur, bilgi bilimi yada bilgi kuramı anlamına gelir.
Epistemoloji insan bilgisinin yapısı, imkanı, kaynağı, ölçütleri, sınırları ve değerini inceler.
Bilgi felsefesinin temel problemlerini dört alanda toplayabiliriz.
1-Bilginin imkanı 2-Bilginin ölçütleri 3-Bilginin değeri
4-Bilginin kaynağı
Bilginin imkanı ile ilgili sorular: Genel geçerliliği olan doğru bilgi mümkün müdür? İnsan doğru bilgi elde edebilir mi?
Bilginin kaynağı ile ilgili sorular: Bilgi nasıl meydana geliyor? Bilgiyi meydana getiren etkenler nelerdir? Bilginin kaynağı nedir?
Bilginin ölçütleri ile ilgili sorular: Doğru bilginin ölçütleri nelerdir? Genel-geçer doğru bilgi var mıdır?
Bilginin değeri ile ilgili sorular: İnsan neyi ne kadar bilebilir? İnsanın bilgisi sınırlı mı, sınırsız mıdır?
DOĞRU BİLGİ MÜMKÜN MÜDÜR?
Doğru bilgi mümkün müdür? Sorusuna birbirine karşıt iki cevap verilmektedir.
1-Doğru bilginin mümkün olmadığını öne süren sofistler ve septikler(şüpheciler).
2-Doğru bilginin mümkün olduğunu savunan dogmatistler.
Dogmatizm, bilgi kuramı dışında başka anlamda da kullanılır. Bu anlayışa göre bazı ilke ve öğretileri eleştirmeden kabul eden kimselerin tutumunu dile getirir.
DOĞRU BİLGİ MÜMKÜN MÜDÜR?
Doğru bilgi mümkün değildir. Doğru bilgi mümkündür.(Dogmatikler)
-Sofistler Doğru bilgi mümkünse bilginin kaynağı nedir?
Georgias(Nihilizm) -Rasyonalizm (Akılcılık) Sokrates,Platon,Aristo,Farabi,Descartes,Hegel
Protagoras(Rölativizm) -Empirizim(Deneycilik) J. Locke,David Hume
-Septikler -Kritisizm (Eleştirici felsefe) I.Kant
Pyrrhon,Timon -Pozitivizm (Olguculuk) A. Comte
-Çozümleyici(Analitik) Felsefe L.Wittgenstein
-Pragmatizm (Faydacılık) William James,John Dewey
-Entüisyonizm (Sezgicilik) H.Bergson,Gazali
-Fenomenoloji (Görüngü bilim) E. Husserl
Doğru Bilginin Mümkün Olmadığını Savunanlar
Bunlar kendi içinde sofistler ve septikler (şüpheciler-kuşkucular) olarak ikiye ayrılır. SOFİSTLER: M.Ö. 5 yy’da eski yunanda para karşılığı ders veren, öğrencilere siyaset ve hitabet sanatı öğreten gezici öğretmenlerdir. Sofistler genel-geçer doğru bilgiden ilk şüphe edenlerdir.
Önde gelen sofistlerden Protagoras’a(M.Ö. 480- 410) göre tüm bilgiler duyu algısına dayanır. Algılar, içinde bulunulan ortama göre değiştiğinden genel- geçer bir bilgi olamaz . Protagoras, doğruluğun insana göre değiştiğini ve değişmez bir doğrunun bulunmadığını söyler. Bu görüşe rölativizm(görelilik) denir. Protagoras görüşlerini ‘’insan her şeyin ölçüsüdür’’ sözü ile özetler.
Başka bir sofist düşünür ise Gorgias’tır(M.Ö. 483-375). Gorgias’ın görüşlerini daha ileri götürerek hiçbir şeyin olmadığını söyler. Gorgias düşüncelerini şu üç yargıda özetler.
1-Hiçbir şey yoktur.
2-Olsa bile bilinemezdi.
3-Bilinse bile başkasına bildiremezdi.
Böylece varlığı, varlık hakkındaki bilgiyi tamamen reddeden Gorgias’ın düşüncesi bilgi kuramı açısından Nihilizmi (Hiççilik) yansıtır.
Asıl sistemli kuşkuculuk(şüphecilik) Pyrrhon(M.Ö. 365-275) ile başlar. Pyrrhon’a göre duyular bizi yanıltır. Su dolu bardağın içindeki kaşığı kırık görmek gibi. Ona göre nesnelerin gerçekte ne olduğunu bile- meyiz. Bu nedenle nesneler hakkındaki bilgilerimiz, bize gerçeği olduğu gibi göstermediği için yargıdan kaçınmalıyız. Çünkü her yargı bir bilgi içerir.
Pyrrhon’un öğrencisi olan Timon(M.Ö. 325-235) da duyulara ve akla güvenemez. Timon’a göre nesneler kesin olarak birbirinden ayırt edilemez (kavranamaz). Nesneler değişme içindedir ve onlar hakkında yargı verilemez.
Timon görüşlerini üç soru ile özetler.
1-Nesnelerin gerçek yapısı nedir? (Nesnelerin gerçek yapısı bilinemez)
2-Nesneler karşısında tutumumuz ne olmalı? (Yargıdan kaçınmalıyız)
3-Nesneler karşısında doğru bir tutum takınırsak ne olur? (Ruhun sarsılmazlığı, tutkulardan kurtuluşu, en yüksek mutluluğa ulaşırız)
İlk çağda kuşkuculuk; filozofların varlıklara ilişkin olarak doğru bilginin elde edilemeyeceğini gösteren ruhsal bir tavır iken, rönesanstan sonra doğa bilimlerinin doğması ve gelişmesi ile farklı bir değer kazanmıştır.
Nitekim kuşkuculuk Descartes’te yöntemli kuşkuculuk olarak kendini gösterir. Descartes’a göre kuşku duymak doğru ve kesin bilgiye ulaşmada amaç değil araçtır. Yani Descartes şüpheyi yöntem olarak kullanılır, kesin ve doğru bilgiye ulaşır. Oysa Septiklere göre doğru bilgiye ulaşılamaz. Şüphe Septiklerde ‘’amaç’’, Descartes’te ‘’araçtır’’.
Doğru Bilginin Mümkün Olduğunu Savunanlar (Dogmatikler)
Dogmatizm, genel-geçer, doğru bilginin elde edilebileceğini savunan görüştü. Ancak bu görüş kabul edildiğinde, böyle bir bilginin hangi kaynaktan elde edilebileceği (doğru bilginin kaynağı nedir?) sorusu gündeme gelir. Bu soruya felesefe tarihinde farklı cevaplar verilmiştir.
Henry David Thoreau - Walden Gölü (Ormanda Yaşam)
Amerika’nın kuruluşundan bu yana en çok tartışılan yazarlarından biri olan Henry David Thoreau (1817-1862)’nun başyapıtı Doğal Yaşam ve Başkaldırı (Walden), Amerikan Edebiyatının klasiklerindendir, ayrıca Amerika'nın en verimli entelektüel akımı olan transendantalizmi (aşkınlığı) en iyi ifade eden eserdir.
28 yaşında şair-entelektüel bir Amerikalı, şehirdeki yaşantısını geride bırakıp doğup büyüdüğü kent olan Concord yakınındaki Walden Gölü kenarında bir kulübe yapar ve orada yaşamaya başlar. Doğanın tam ortasında, bütün yaşamsal ihtiyaçlarını bilek gücüyle çalışarak karşıladığı 2 yıl geçirir. Bu süre boyunca toplumsal hayatın dayatması nedeniyle maruz kaldığı birçok anlamsız eylem ve düşünceden arınarak yaşamın aslında ne kadar basit ve güzel olduğunu görür. “Gerçekten yaşamak” için kendisine kalan bol zamanda gelişmiş ruhunun eğilimlerinin peşinden gider: okur, tefekkür eder, gözlemler ve yazar.
Henry David Thoreau'nun Amerika'da Walden adıyla yayımlanan eseri, bir yazarın en verimli çağında, savunduğu idealleri yaşayarak kanıtlamasının bir ürünüdür. Kaknüs Yayınlarından çıkan Doğal Yaşam ve Başkaldırı, Thoreau’nun başyapıtı olan Walden'ın yanısıra Sivil İtaatsizlik Üzerine makalesini de Türkçe çevirisiyle okuyucuya sunmaktadır. Thoreau’yu bu makaleyi yazmaya iten olan olay, 1846 Temmuz’unda Walden’da yaşarken meydana gelmiştir. Ayakkabılarını tamir ettirmek için köye getirdiğinde, vergisini ödemediği için tutuklanıp hapse atılmıştır.
Bir gece hapiste kaldıktan sonra, bir akrabasının parayı ödemesiyle serbest kalır. Bu olay ona, savaş ve kölelik karşıtı yazılar arasında bir klasik niteliği taşıyan makalesiyle hükûmeti eleştirme fırsatı vermiştir. Sivil İtaatsizlik, Gandhi, Dr. Martin Luther King ve Vietnam savaşı karşıtı göstericilerin direnişlerinde çıkış noktası olarak kullanılmıştır.
- - - - - -
Bir kişi Türkiye'de de zengin olabilir, her açıdan Türk hükümetinin hükmü altına girip ona itaat ederse tabii...
Hiçbir malı olmayan biri, Devlet'e vermesi gereken dokuz şilini vermeyi
bir defa reddederse, bildiğim hiçbir yasada yer almayan, sadece
kendisini yargılayanların yetkileriyle belirlenen bir süre içinde
hapishaneye atılır; ama Devlet'ten doksan defa dokuz şilin çalsa, kısa
zamanda hapishaneden salıverilir.
İnsanların çoğu, nispeten bağımsız yaşanan bu ülkede bile, yalnızca cehalet ve yanılgıları yüzünden, hayatın ilgi gösterilecek sahte alanları ve aşırı ağır işleriyle o denli meşguller ki, daha güzel meyvelerini toplayamıyorlar. Aşırı didinmekten elleri meyve toplayamayacak kadar hantal ve titrektir.
Çok yakında gidip sadece rüzgarın sazların arasından fısıltısının duyulduğu göl kenarında yaşamak istiyorum. Kendimi geride bırakırsam bunu başarmış olacağım. Arkadaşlarım, oraya gidince ne yapacağımı soruyorlar. Mevsimlerin gelip geçmesini seyretmek başlı başına bir iş değil midir?
Bir ülkenin gençleri muhafazakarsa o ülkenin cenaze töreni yakın demektir.
Kim bilir kaç insan bir kitap okuyarak hayatlarında yeni bir çağ başlatmıştır.
..ve evlerimiz sırtımızda öyle bir yük ki onlara sığınmaktan çok kendimizi onlara hapsetmişiz...
Zamanın büyük çoğunluğunda yalnız olmanın sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Biriyle beraber olmak, en iyisiyle bile olsa bir süre sonra yorucu ve zihin dağıtıcıdır.
Uygar insanın uğraşıları ilkel insanınkinden daha değerli değilse, o ,
ömrünün büyük bir kısmını yalnızca temel gereksinimlerini karşılamak ve
rahatlığa kavuşmak için harcıyorsa, neden ilkel insanın çadırından daha
iyi bir barınağı olsun ki?
Dünya şu anda ne yapıyor diye merak ediyorum. Son üç saattir şu eğrelti otunun üzerinden gelen çekirge sesi dışında bir şey duymadım.
Bir tepenin güneyine kalacak yerimi yapacağım ve Tanrıların bana bahşettiği hayatı yaşayacağım.Güneşle güneş arasında bana bahşedilen şeyleri şükranla kabul etmek başlı başına bir iş değil midir?
Yalnız olmayı seviyorum, yalnızlıktan daha samimi ve sıcakkanlı bir arkadaş tanımadım. Dışarı çıkıp insanların arasına karıştığımızda, odamızda olduğumuzdan çok daha yalnız oluruz.
Gözlerimizi kapayan ışık, karanlık gibidir bizim için. Sadece uyanık olduğumuz gün ağarır. Doğacak daha çok gün var. Güneş bir sabah yıldızıdır.
Dünya şu anda ne yapıyor diye merak ediyorum. Son üç saattir şu eğrelti otunun üzerinden gelen çekirge sesi dışında bir şey duymadım.
Bir gün hasta düşerim diye bir şeyler biriktirebilmek için kendinizi hastalığa sürüklüyorsunuz.