06 Mayıs 2018

Hıdırellez

Bolluk ve bereketi müjdeleyen baharın gelmesiyle her yıl 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gecede kutlanan Hıdırellez, birçok kişinin gül ağacına astıkları dileklerle biliniyor. Türk dünyasında kutlanan mevsimlik bayramlardan biri olan Hıdırellez günü, Hızır ve İlyas’ın yeryüzünde buluştukları gün olarak sayılıyor.


Aşkla Sana

alnını
dağ ateşiyle ısıtan
yüzünü
kanla yıkayan dostum
senin
uyurken dudağında gülümseyen bordo gül
benim kalbimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessizlik
birgün benim elimde
patlamaya sabırsız mavzer olsun

başını omzuma yasla
göğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun

söyle bana ey
ölümün açıklayıcı pervanesi
hangi yavru tek başına yiğittir
hangi yangın bir başına söndürülür
ah herkes susuyor
hiçkimse bilmiyor içimin yangınını
ah herkes mi susuyor
kalbimi kalbine bağladım dostum
ah herkes mi susuyor
kalbi kalbimize benzeyen dostlar
bir çarmıh gibi bırakıyorken kendini dünyaya
hayatın ateş renkli kelebekleri
bir bir tutuluyorken korkunç koleksiyonlar için
ah herkes mi susuyor

bağırsam içimdeki dehşeti
hırsım deler mi toprağı
beni
acısıyla onduran
dostumu
aşkla vurduran hayat
sana
yaşananla harlanan bağrımın sevdasını akıttım
dünyanın yeni baharına
çatlarken kadim güneş
bağrım delinirken fidanların kanıyla
anamın doğurgan karnıdır diye
sevgilimin sütlenecek göğsüdür diye
dostumun üretken gülüdür diye
sana bağlandım
sana sarıldım

beni umutsuz koma
tarihle avutma beni
çünki aşkla sınanmışım sana
sana yangınla, suyla, ateşle
ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım
ey yaşarken kanayan acı
şimşekli gök, tufan, kan fırtınası
uçurum kıyısında hızla büyüyen ot
yapraksız bir ölümün anısı için
körpecik kuzuların derisi için
beni tarihle avutma
umutsuz koma beni

akıtsam deliren sevdamı
köpürür mü hayatı besleyen su
ey benim
yedi başlı kartalım
her başını
bir dağ başlangıcında koyanım
senin
böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir
bizim aşkımızı solduranların korkusu
çünki elbette bir su
kendi akacağı toprağın sertliğini bilir
ve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak
artık ırmak mı ne denir
işte devrim
ona benzer bir akışın hızına denir

yarın ne olur bilirim ben
bahar gelir, otlar büyür
ölüm de yapraklanır
bir dağ bulur uzun uzun bakarım
bir çam ağacı gölgesi
güzel kokular veren
bir damla güneş görünce
sana da gülümseyeceğim yarın

şimdi senin uzanıp yattığın otlarda
yarın yeni bir yeşillik büyüyecek



Jenny'ye

I
Jenny! Gülerek sorarsın
Neden şarkılarım "Jenny'ye",
Yalnız senin için yüreğim hızla çarparken
Şarkılarım yalnız senin için ağlarken
Yürekleri yalnızca senden esinlenirken
Her hece söylerken yalnız senin adını
Alırken her ses yalnız senden tınılarını
Soluklarım Tanrıça'dan atmazken adımını.
Çünkü sevgili adın öyle tatlı çınlıyor,
Bana neler söylüyor onun uyacıkları,
Dopdolu, çeşit çeşit sesler yankılanıyor,
Uzaklarda titreşen Ruhlara gider sanki,
Altın telli Sitern'in dalgalanan uyumu,
Bilinmeyen, güpgüzel, tılsımlı birşey gibi.
II
İşte! Binlerce cilt doldurabilirim,
"Jenny" yazarak yalnız her satırına,
Gizleniverir yine düşünceler, duygular,
Sonsuz yapı, mutlak İstenç, dizeler arasına,
Taptatlı dizeler ki yumuşacık özlerler,
Bütün ışımaları Esîr pırıltısını,
Kutsal sevinci, korkunç kederin acısını,
Benim olan tüm Yaşam ve Bilginin tadını.
Yukarlardaki yıldızlarda okuyabilirim,
Zefir'den yankılanıp geri gelir o bana,
Kuduran dalgaların uğultusundan gelir.
Evet, nakarat gibi yazabilirim onu,
Görebilsinler diye gelecek yüzyıllara -
AŞK JENNY'DİR, JENNY DE AŞKIN ADI.
1836


Ölümcül Hastalık Umutsuzluk - Soren Kierkegaard

Kierkegaard’a göre umutsuzluk evrenseldir, çünkü insan sonluluktan sonsuzluğa geçişi umutsuzluk yoluyla gerçekleştirir. Umutsuzluk kaçınılmazdır, insanın, karşıtların bir sentezi olmasının, daha doğrusu diyalektik bir varlık oluşunun bir gereğidir. Sonlu varlığı ile sonsuz varlığı arasına sıkışan insan kendi olma sürecini umutsuzluk içinde yaşar.

Kierkegaard için umutsuzluk ölümcül hastalıktır. Bu hastalıktan ölünmesinden veya bu hastalığın fiziksel ölümle sona ermesinden çok, bu hastalığın işkencesi, can çekişen ama ölemeden ölümle savaşan kişi gibi ölememektedir, sürekli bir can çekişme hâli içindedir. Ölümcül hastalık dar anlamda kendisinden sonra hiçbir şey bırakmadan ölüme giden bir hastalık demektir. Ve umutsuzluk budur. Umutsuzluğun özü yaşamın hiçbir şey olmamasıdır.

Kierkegaard bir dinin çerçevesi içinde yapıtlar vermesine rağmen aynı zamanda insanoğlunun en temel sorunlarını ortaya koymuştur. Kierkegaard birden ve doğrudan varoluş gizeminin içine girmiştir. Hegel’de en üst noktasına ulaşan akıl ve sistem felsefesine karşı bireyin varoluşunun akıldışılığını, paradoksunu ortaya çıkarmıştır.