02 Temmuz 2018

unutMADIMAKlımda

Kaç yıl oldu… Hala o anlamını çözemediğim bakış… O, gözlerdeki mağrur hal… Aklımda tek bir dize: “Sevgiden caydığım yerde darıl bana…'

Sevgiden caymak için kaç kez yanmak lazımdır? Bir aşkı kaç kez tekrar tekrar yaşamak lazımdır? Varın, bu sene 2 Temmuz’un ilk saatleri konumuz bu olsun, aşk. Aşk ile yanmak. Tabi ki saz olacak. Tabi ki Edibe Sulari olacak: “Başımıza Geleni Deftere Yazak…'

Açtım kara kaplı defteri. Elimde kalem, ben nefes alıp verdikçe deftere küçük küçük çiziktirmeler yapıyor. Öylece duruyorum. Kalp atışlarımı dinliyorum. Harala gürele çalışıyor. Damarlarımdan nehir gibi akıyor kan. Bu gün 2 Temmuz yahu. Durur mu akıl, yürek? Hepsi acıyor. Yazamıyorum. Aklıma ateşin gürül gürül sesi geliyor. Hani soğuk günlerde başına üşüştüğümüz o ateş… Aşk da neymiş yahu… Ben deli miyim, diye düşünürken bir ses geliyor:

“sevmeye başlayınca birini kendimi yıkıp yeniden kurarım çünkü; bu yeni bir aşktır ve temeldeki yerini mutlaka alacaktır. dikkat! ..yabancıların inşaat alanına girmesi tehlikeli ve yasaktır...'

Metin Altıok böyle seslendi uzaklardan bana. Sevgi öyle mi gerçekten? Bir insan bir başkasını sevmeye başlayınca yıkıp kendini yeniden kurar mı? Temelinden sarsmalı mı aşk? Zaten ne zaman nereden geleceği de belli değil ki. Geceye Uğur Kaynar eşlik etti:

Örneğin

Sıkıntıdan öptüğün bir kadın
Bakarsın aşık olur sana
Bakarsın rüya gibi kayar ellerinden
O senin
Sen rüyanın sıkıntısı olursun birden
Ve şaşarsın bu işe

Bu iş daha fazla kafamı kurcalamaya başladı. Belki de bir düzenin temelinden yıkılması düşüncesindedir benim sorunum, ne bileyim. Belki de kendini baştan yaratmakta…

“Bir canım var dost yoluna koymuşum Benim yaradanım sensin sevdiğim Dünya yansa kıyametler kopsa da Benim yaradanım sensin sevdiğim…'

Muhlis Akarsu anlamış olacak ki sorunumu, geldi hemen yanı başımda durdu. Öyle kalender gülümsedi ki anladım, kendini sen baştan yaratmıyorsun. Sevdiğinin uğrunda aşkın yolunda kırılıyorsun, inciniyorsun, işte böyle şekilleniyorsun. Kara kaplı defterime eğildim, tam notumu alacaktım ki Akarsu gibi çağlaya çağlaya şu dizeler yazıldı kara kaplı deftere:

“Eğil deli gönlüm eğil Bir güzele verdim meyil

Dünya umurumda değil Ben sevdim seni bilmiyom'

Sen istediğinde gelmiyor aşk anladım. Sen anladığında da zaten iş işten geçmiş oluyor. Bazen tüm bunlar olurken dünya uyanmamış oluyor. Âşık olduktan sonra da umurumda mı olur dünya yahu! Uyusa ne yazar, uyansa ne yazar… Yüreğimin attığı kişidir dünya. Elinden tutmak istediğim, sarılmak, başını göğsüne yaslayıp uyumak istediğim kişidir. Düşünsene, gecende, gününde, hayalinde düşünde o olmaz mı sadece? Bir sesini duysam yeter, bir yüzünü görsem yeter diye yanıp yanıp kavrulmaz mısın o ateş yüreğe düşünce? Kendi seyrinde kendi yolculuğuna çıkmaz mısın?

Edibe Sulari’den sonra Belkıs Çakır’ın sesi geliyor uzaklardan:

Dün gece dün gece seyrim içinde, Seyrim ağlar ağlar Pir Sultan deyi. Gündüz hayalimde, gece düşümde, Düşler de ağlaşır Pir Sultan deyi.

Anladım ben, öğrenecek çok şey var aşk yolunda. Büyümekle bitmiyor iş. Tekrar tekrar yanmak, tekrar tekrar yazmak lazım kara kaplı deftere ne başına geldiyse. Ya da yazmaktan söylemekten öte sokağa mı çıkmalı, haykırmalı mı taşa toprağa? Nasıl yapmalı?

“ne söylersen söyle bir gün yiteceğiz çam seli halinde kalabalık bir orman alıp götürecek bizi kuytu ölümlere yaşamanın anlamını sorsam da söyleme konuştukça bir gemi açılıyor kıyıdan'

Behçet Aysan’ın deyişiyle susmak, belki de sadece sarılmak olanca varlığınla. Aşka sarılmak, aşığa olamasa da. Aşka tutunmak, Hasret Gültekin’in dediği gibi,

“Toprağı ve hayatı, sıkı tutmalı bileği. Hele seni… Çürük toprağımın solmaz çiçeği…'

Belki de kendince olmak, var olmak, belki küllerden doğmak, belki de rüzgâra bırakmak her nen varsa. Asım Bezirci’nin diyor bak aşk ile mümkün her şey diye:

“Biliyoruz ki aşk, seveni bir ölçüde ayırır gerçekten. Düşler, umutlar, tasarılar evrenine götürür. Seven bu yüzden sevgilisinin özelliklerini ya abartır ya da ona kendisinde bulunmayan üstün özellikler verir. Değiştirir onu, süsler, yüceltir, ülküselleştirir (idealisation). Hatta yalnızca onu değil, onunla ilgili şeyleri de (örneğin eşyayı da, doğayı da, insanları da) değiştirir, güzelleştirir.'

Şimdi buradan başlamalı, tekrar. Yansan da tekrar kalkmalı, kavrulsan da bırakmamalı. Aşk kendinden çıkmak, aşk bir olmak. Ve belki de şimdi şu anda herkesle birlikte bir olmak: İşte ben buradayım, seninle güzelleşiyorum, işte tam burada, bu gece aşkla semaha kalkan kuşa, kuzuya, güneşe ağaca, o gün yok edilen 35 cana katılmak. Elini sinene vura vura, döne döne. İnsanoğlu dipsiz kuyu. Kimi kör kimi kapkara ruhlu. Aman vermeden aman dilemeden seslenmek yeni güne: İşte ben bir can’ım, seninle canan oluyorum. Buradan şimdi topraktan çıkan filiz gibi dikiliyorum ayağa.

Varım diyorum, var oluyorum. Birileri yok ettikçe ben çoğalıyorum.

Sinem Küskü Baş