13 Temmuz 2022

"Saltanat ve İktidar, küfürle payidar olabilir de zulümle payidar olamaz." Maverdi

 


 

Çevre Doğa Seçme Sözler


 Anayasa’nın  56.  maddesine  göre;  “Herkes,  sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Bu hükmün yasal yansıması 2872 sayılı Çevre Kanunu’dur.

“Doğa! En küçük bir çaba harcamadan ve mükemmel bir kusursuzlukla en basit maddeden son derece farklı şeyler yaratıyor. Hepsinin üzerine de ince bir tül örtüyor. Yarattığı her bir parçanın kendine has özellikleri, her bir durumun ayrı açıkla-ması var, ama sonuçta hepsi birlikte bir bütünü oluşturuyorlar.” Goethe

“Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil.” Mahatma Gandhi

“Şu anda yarının artık bugün olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Çok geç kalmış olmak diye bir şey vardır. Sayısız uygarlığın beyazlamış kemikleri üzerinde şu acıklı sözcükler yazılı. Çok geç,  eyleme  geçmezsek  merhameti  olamadan  güce,  ahlaklı olamadan kudrete, kavrayışı olamadan kuvvete sahip olanlar için ayrılmış zaman koridorlarına sürükleneceğimiz kesin.” Martin Luter King

“19. Yüzyıla kadar hiç sona ermeyen zorlu görev, insan soyunun ve  çevresinin  doğal  etkenlere  karşı  korumasıydı,  ama  bu  yüzyıl-da yeni bir ihtiyaç doğmuştur; doğayı insana karşı korumak.” Peter Drucker

“En yakındakine duyulan sevgiden daha yücedir en uzaktakini ve gelecektekini sevmek nesneleri ve hayal edilenleri sevmek, uzaktaki insanı sevmek yakındakine duyulan sevgiden daha yücedir.” Nietzsche

Frida Kahlo Üzerine Bir Kitap

Frida Kahlo, 20. yüz yılın başlarında Alman bir babanın ve Meksika'nın yerlisi, dinine, geleneklerine bağlı bir annenin kızı olarak dünyaya gelir. Babası, Nürnberg Üniversitesi'nde okurken, geçirdiği kaza sonucu öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalır. Baba Kahlo, babasının yaptığı evliliği hazmedemeyerek, Meksika'ya yeni bir hayat kurmak umuduyla gider. Orada iki evlilik yapar. İkinci evliliğinden olan Frida Kahlo , romantik bir Alman olan babasının gözdesi olur. 

 Daha İlkokul sıralarında Frida ve Christina , babalarının Alman olması nedeniyle, tam bir yerli olmadıklarını, "öteki" olduklarını duyumsarlar. Bu durum özellikle Frida'yı biraz daha asi olmaya iter. O dönemde, Frida ateşli bir hastalığa yakalanır, ailesinin durumu geç kavramasından dolayı çocuk felci geçirir. Bu hastalık, bedeninde, özellikle de, sağ bacağında ağır bir hasar bırakır. Babası bu olaydan sonra Frida'ya daha çok destek verir, onu bir erkek çocuk gibi yetiştirir. Çünkü, Frida'nın iyi bir Lise’ye, oradan da Üniversiteye giderek doktor olmasını hayal eder. 

Daha çok zengin erkek çocuklarının ve az sayıda kızın gittiği, Latince, Fransızca, İlahiyat gibiderslerin okutulduğu , National Preparatory School -Prepa- Meksika 'nın en önemli ikinci Orta Eğitim Kurumu'ydu. Christina'nın böyle bir okula gitmesi istenmeyip desteklenmezken, Frida Kahlo ise bu okula gitmeyi kafasına koyar. Beklenildiği gibi, giriş sınavlarını kazanır. Öğrencilerin hepsi birbirinden akıllıydı ve geleceğin Meksikası'nda önemli roller üstleneceklerdi. İber- Amerikan Kütüphanesi öğrencilerin okuldan sonra uğrak yeriydi.Orada felsefe ve edebiyat okuyorlar, tartışıyorlardı. Frida babasının kütüphanesi sayesinde Alman felsefesi hakkında pek çok şey öğrenmişti. Ancak, Christina böyle konulara ilgi duymuyor, ayrıca yüreklendirilmiyordu da. Bu sıralarda, Frida, Alejandro adlı okul arkadaşınailgi duymaya başlar, ilk başlarda karşılık göremese de sonunda onu ikna etmeyi başarır. 

Frida Kahlo, 1.80 boyunda 140 kilo ağırlığında olan Meksikalı ressam Diego Riviera ile tanışmayı aklına koyar. O sırada, Bolivar Amfitiyatrosu 'nun freskleriyle uğraşan Diego'yla tanışması için bir kız arkadaşı yardım eder ona. Orada çalışan herkesin gitmesini bekler, Diego'nun yalnız kaldığını görünce kapılara yüklenir, iki kız ve kapıyı açmayı başarırlar. Şaşıran Diego, Frida'nın kendisini izlemesine izin verir. Frida saatlerce, kıpırdamadan onu izler. 

FRİDA KAHLO ÜZERİNE BİR KİTAP Sanatçıların yaşamları üzerine birçok yazılar kaleme alınıyor, biyografileri kitaplaştırılıyor. Frida Kahlo'nun yaşamı da dilimize kazandırıldı. Sözünü edeceğim kitap, kurmaca biyografi türünde ve Barbara Mujica'nın, " Frida " adlı romanı. Zeynep Akkuş çevirisiyle Oğlak Yayınları tarafından 2001 yılında yayımlandı. Çok çocuklu ailelerde bazı kardeşler arasında gel - gitli de olsa özel bağlar oluşabilir.Yazar, romanı, Christina'nın ablası Frida Kahlo, Diego Riviera, ailesi ve o dönemin Meksika'sı üzerine anlattıklarını kurmaca biyografi olarak oluşturuyor.Frida Kahlo, 20. yüz yılın başlarında Alman bir babanın ve Meksika'nın yerlisi, dinine, geleneklerine bağlı bir annenin kızı olarak dünyaya gelir. Babası, Nürnberg Üniversitesi'nde okurken, geçirdiği kaza sonucu öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalır. Baba Kahlo, babasının yaptığı evliliği hazmedemeyerek, Meksika'ya yeni bir hayat kurmak umuduyla gider. Orada iki evlilik yapar. İkinci evliliğinden olan Frida Kahlo , romantik bir Alman olan babasının gözdesi olur. Daha İlkokul sıralarında Frida ve Christina , babalarının Alman olması nedeniyle, tam bir yerli olmadıklarını, "öteki" olduklarını duyumsarlar. Bu durum özellikle Frida'yı biraz daha asi olmaya iter. O dönemde, Frida ateşli bir hastalığa yakalanır, ailesinin durumu geç kavramasından dolayı çocuk felci geçirir. Bu hastalık, bedeninde, özellikle de, sağ bacağında ağır bir hasar bırakır. Babası bu olaydan sonra Frida'ya daha çok destek verir, onu bir erkek çocuk gibi yetiştirir. Çünkü, Frida'nın iyi bir Lise’ye, oradan da Üniversiteye giderek doktor olmasını hayal eder.Daha çok zengin erkek çocuklarının ve az sayıda kızın gittiği, Latince, Fransızca, İlahiyat gibiderslerin okutulduğu , National Preparatory School -Prepa- Meksika 'nın en önemli ikinci Orta Eğitim Kurumu'ydu. Christina'nın böyle bir okula gitmesi istenmeyip desteklenmezken, Frida Kahlo ise bu okula gitmeyi kafasına koyar. Beklenildiği gibi, giriş sınavlarını kazanır. Öğrencilerin hepsi birbirinden akıllıydı ve geleceğin Meksikası'nda önemli roller üstleneceklerdi. İber- Amerikan Kütüphanesi öğrencilerin okuldan sonra uğrak yeriydi.Orada felsefe ve edebiyat okuyorlar, tartışıyorlardı. Frida babasının kütüphanesi sayesinde Alman felsefesi hakkında pek çok şey öğrenmişti. Ancak, Christina böyle konulara ilgi duymuyor, ayrıca yüreklendirilmiyordu da. Bu sıralarda, Frida, Alejandro adlı okul arkadaşınailgi duymaya başlar, ilk başlarda karşılık göremese de sonunda onu ikna etmeyi başarır.Frida Kahlo, 1.80 boyunda 140 kilo ağırlığında olan Meksikalı ressam Diego Riviera ile tanışmayı aklına koyar. O sırada, Bolivar Amfitiyatrosu 'nun freskleriyle uğraşan Diego'yla tanışması için bir kız arkadaşı yardım eder ona. Orada çalışan herkesin gitmesini bekler, Diego'nun yalnız kaldığını görünce kapılara yüklenir, iki kız ve kapıyı açmayı başarırlar. Şaşıran Diego, Frida'nın kendisini izlemesine izin verir. Frida saatlerce, kıpırdamadan onu izler.Romanın devam eden bölümlerinden biri de Diego'nun yaşamı üzerine de bilgiler içeriyor. Babası oğlunun general olmasını istediğinden onu askeri okula yazdırır, bunu duyan Diego çılgına döner ve San Carlos Güzel Sanatlar Fakültesi 'ne gitmek için babasını ikna eder. Her zaman olayların ortasında olan Diego, Devrim öncesi öğrenci olayları sırasında okuldan uzaklaştırılır. Bunun üzerine fırçalarını toplar, akademi kurallarını geride bırakıp, dört sene boyunca Meksika taşrasında dolaşır, gördüğü her şeyin resmini yapar. Ünü Meksika'da yayılmasına rağmen, Diego, Avrupa'ya gitme tutkusuyla yanıp tutuşur, ancak oraya gidecek parası yoktur. Kendisinin ve babasının çabasıyla, İspanya 'ya gitmek üzere bir burs alır. İspanya'da resimden çok siyasetle ilgili birçok şey öğrenir. Hollanda, Belçika ve İngiltere 'ye gider ve orada büyük ustaların eserleri üzerinde çalışır. Sonunda kendini bulacağı yere, Paris 'e gider ve burada Picasso 'yla arkadaş olur. 

Diego’nun, Paris’te, kendi biçemi belirmeye başlar. O sıralarda, Kübizm, Plastik Sanatlarda ağırlığını hissettiriyordu. Diego, Picosso, Juan Gris ve Modigliani , Paris’te tutunmaya çalışan sanatçılardı ve içlerinden biri resim sattığında- ki bu çok olmuyordu.- diğerleri de bir araya gelip karınlarını doyuruyorlardı. Diego, 1921’de Meksika’ya döner ve Meksikalılara kendi tarihsel değerlerini öğretecek, duvar resimleri projesine katılmak üzere Vasconceles tarafından davet edilir. Frida ise ailesinin bozulan ekonomik durumuna katkıda bulunmak için çeşitli işlere girip çıkar. Sekreter olabilmek, özel şirketlerde iş bulabilmek umuduyla steno ve daktilo öğrenir. Ne var ki o yıllarda Mexico City ’de sekreterlik daha çok erkeklerin yaptığı bir iştir. 

Sonunda bir kütüphanede memur olarak çalışırsa da bu uzun sürmez. Baba Kahlo, arkadaşı Fernando Fernandez ’in matbaasında çırak olarak çalışmasını sağlar. Stüdyoda birçok Empresyonist ( izlenimci ) ressamın tıpkı basımlarıyla karşılaşır ve bazı kopyalar yapması için Fernandez tarafından yüreklendirilir. 17Eylül 1925 Christina için önemli bir gün olacaktır. Onunla evlenmek isteyen Pinedo isimli genç, babasıyla görüşmeye gelecektir. Ancak, o gün, Frida’nın başına gelenler, Christina’nın geleceğini etkileyecektir. O gün, Alex’le şehirde geziye çıkan Frida, eve dönüş için bindiği troleybüsden iner. Çünkü Alex’in kendisine hediye ettiği şemsiyeyi aldığı yerde unuttuğunu fark eder. Şemsiyeyi alıp geri döndüğünde, troleybüs yerine, daha yeni kullanılmaya başlanan renkli otobüse binerler Alex’le. Çok geçmeden, otobüs şoförünün troleybüsten önce geçme ısrarı nedeniyle troleybüs otobüsü ikiye böler ve korkunç kaza meydana gelir. Alex fazla yara almazken, Frida ağır yaralanır, hastaneye kaldırılır. Frida için ikinci bir darbe olacaktır bu kaza. Hayatta kalmasınınmucize olacağını söyler doktorlar. Yine de Frida beklenildiğinden daha kısa sürede ayağa kalkar. İlk yaptığı iş, Alex’i görmeye gitmek olur. Ancak bir kız arkadaşı, ona, Alex’in peşini bırakmasını söyler. 

Frida fiziksel ağrıları nedeniyle günlerinin bir bölümünü yatakta bir bölümünü ise evde dolaşarak geçirmek zorundadır. Resim yapmaya karar verir. Babasından yıllardır bir köşede duran boyalarını ister. Baba Kahlo önce hayır derse de kızını kıramaz, sonunda resim malzemeleri vermeye razı olur. Uzun süre ayakta kalamadığından, annesi, yatakta resim yapabilmesi için bir şövalye ve ayna astırır yatağına. Frida, başlangıçta, yaptığı resimlerden hoşnut kalmaz, hatta bir gün yaptığı resimlerden birini, yatağını, üstünü başını kırmızıya boyar, sinirden çıldırmış gibidir. Onun bu zor günlerinde hep yanında olan Christina ise evlilik hazırlıkları yapmak istemekte, ancak ailenin geçtiği bu zorlu dönemeçte gerekli ortamı yakalaması mümkün değildir. 

Frida, yaptığı resimlerini bir bilene gösterme ihtiyacı duyar. Resme devam etmeli mi yoksa bırakmalı mıdır bu uğraşı? Christina, resmini Diego’ya göstermesini önerir ona. Frida ise Diego’nun kendisini hatırlayıp hatırlamayacağından emin değildir. Christina’nın da yardımıyla resimlerini Diego’ya göstermek üzere birlikte yola çıkarlar. 

O sıralarda Eğitim Bakanlığı binasının Fresklerini yapan Diego’nu n yanına giderler. Christina’ya dışarıda beklemesini söyler. Çünkü resimlerini tek başına göstermek ister. Diego,Frida’nın resimlerine bakmaya ikna olur. Frida’ya “ yetenekli “ olduğunu, resimleri içinden ençok kendi portresini beğendiğini söyler. Frida bir adım daha atarak, evlerine gelmesini, diğer resimlerine bakmasını ister Diego’dan. Çok meşgul olduğunu bilse de adresini verir ona ve bir Pazar günü beklediğini söyler. Diego, çok bekletmeden Frida’yı ziyaret eder hem ailesiyle tanışır hem de resimlerini görür. Frida, Diego’dan düşüncesini çok açık olarak iletmesini ister.Bunun üzerine Diego, onu resme devam etmesi konusunda cesaretlendirir. Frida, bu sıralarda yirmi bir yaşında Diego ise kırk yaşındadır. Frida’nın annesi, bu tombul, komünist ve ateisttenhiç hoşlanmasa da Diego, her Pazar Frida’yı ziyaret etmeye başlar. 

Bu arada Christina evlenmiş ilk çocuğunu da doğurmuştur. Frida ise 21 Ağustos 1929’da evlenir Diego’yla. Dini tören yapılmadığından annesi ve kız kardeşleri bu mutlu günekatılmazlar. Sadece baba Kahlo kızını yalnız bırakmaz evlilik töreninde. Frida’nın sanatsal kariyeri bundan sonra ivme kazanacaktır. Diego’nun sadakatsiz oluşu, özelliklede kız kardeşi Christina’yla olan ilişkisi Frida’yı çok kıracaktır. Yine de zaman zaman Frida, Diego’nıun bu davranışlarını sanatçı kişiliğine bağlayıp affetmeye çalışır, ancak sırası geldiğinde intikamını da alır. Bütün çatışmalara karşın Diego, Frida’yı sanatında destekleyecekti sonuna kadar. 

 “Frida” romanını özetlemeye çalışmamın elbette bir nedeni var. Bir kadın sanatçının hayatına ışık tutmayı, aynı zamanda, hiçbir sanatçının tek başına var olamayacağını, yaşamını etrafındaki insanların etkilediğini, Frida Kahlo’yu anlatan bu yapıtla örneklemeyi ve bu tür kitaplara ilgi çekmeye amaçladım. İmren Çalışkan Tüzün

Dostluk

 

Dost ve dostluk dediğimiz, çokluk ruhlarımızın beraber olmasını sağlayan bir rastlantı ya da zorunlulukla edindiğimiz ilintiler, yakınlıklardır. Benim anlattığım dostlukta ruh­lar o kadar derinden uyuşmuş, karışmış, kaynaşmıştır ki on­ları birleştiren dikişi silip süpürmüş ve artık bulamaz olmuşlardır. Onu niçin sevdiğimi bana söyletmek isterlerse bunu ancak şöyle anlatabilirim sanıyorum: Çünkü o, o idi; ben de bendim. 

Ruhlarımız o kadar sıkı bir beraberlikle yürüdü, birbiri­ni o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti ve en mahrem taraf­larına kadar birbirine öyle açıldılar ki ben onun ruhunu be­nimki kadar tanımakla kalmıyor, kendimden çok ona güve­necek hale geliyordum. 

Öteki alelade dostlukları buna benzetmeye kalkışmayın: Onları, hem de en iyilerini ben de herkes kadar bilirim. O dostluklarda insanın, eli dizginde, yürümesi gerekir: Aradaki bağ, güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir. Chilon”’ dermiş ki: “Onu (dostunuzu), bir gün ken­disinden nefret edecekmiş gibi sevin; ondan, bir gün kendisi­ni sevecekmiş gibi nefret edin. ” Benim anlattığım yüksek ve yalın dostluk için hiç yerinde olmayan bu davranış, öteki dostluklara uyabilir. Bunlar için, Aristoteles’in sık sık tekrar­ ladığı şu sözü de kullanabiliriz: “Ey dostlarım, dünyada dost yoktur...”

 Onsuz yorgun ve bezgin sürüklenip gidiyorum: Tattığım zevkler bile, beni avutacak yerde ölümünün acısını daha faz­la artırıyor. Biz her şeyde birbirimizin yarısı idik: Şimdi ben onun payını çalar gibi oluyorum: 

Nec faz esse ulla me voluptate hic frui Decrevi, tantisper dum ille abest meus particeps Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden yoksun kalınca, Hiçbir zevki tatmamaya karar verdim. Terentius  

Her işte onun yarısı, ikinci yarısı olmaya o kadar alışmış­tım ki şimdi artık yarım bir varlık gibiyim. İllam meae si partem animae tulit Maturior vis, quid moror altera, Nec charus aeque, nec superstes Integer? ille dies utramque Duxit ruinam Madem ki vakitsiz bir ölüm seni, ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü, yeryüzünde varlığımın yarısından, en aziz parçasından yoksun yaşamakta ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük. Horatius

 Ne yapsam, ne düşünsem onun eksikliğini duyuyorum. O da benim için elbette aynı şeyi duyardı. Çünkü o, diğer bütün değerlerinde olduğu gibi dostluk duygusunda da ben­den kat kat üstündü.

Dostluk Bağları 

Karı koca arasındaki sevginin, arada bir ayrılmakla gev­şeyeceğini sanırlar. Bence hiç de gevşemez. Tersine, fazla sü­rekli bir beraberlik bu sevgiyi soğutur, bozar. Uzaktan her kadın insana hoş gelir. Herkes kendi hayatından bilir ki, her gün birbirini görmenin tadı başka, ayrılıp kavuşmanın tadı başkadır. Ayrılıklar benim yakınlarıma sevgimi tazeler, ev hayatımın tadını arttırır. Değişiklik, arzularımı bir o yana bir bu yana sürtüp kızıştırır. Dostluğun kolları birbirimizi dünyanın bir ucundan bir ucuna kucaklayabilecek kadar uzundur. Hele karı koca dostluğunda, uzun bir iş ortaklığı dolayısıyla bizi birbirimize çekecek, hatırlatacak nice bağlar vardır. 

Gerçek dostluğun ne olduğunu bilirim; bildiğim için de dostumu kendime çekmekten çok, kendimi ona veririm. Ona iyilik etmeyi onun bana iyilik etmesinden daha çok is­temekle kalmam; kendine her edeceği iyiliğin bana da iyilik olmasını isterim. Bana en büyük iyiliği kendine iyilik ettiği zaman etmiş olur. Bir yere gitmek ona hoş geliyor, yahut bir işine yarıyorsa, uzakta olması bana yanımda olmasından da­ ha tatlı gelir. Kaldı ki haberleşmek mümkün oldukça insan ayrı düşmüş de sayılmaz. Ben vaktiyle dostumdan ayrılma­ da fayda bile buldum. Birbirimizden uzaklaşmakla hayatımızı daha fazla doldurmuş, imkânlarımızı genişletmiş olu­yorduk. Başka başka yerlerde, o benim için yaşıyor, keyfediyordu, ben de onun için. Hayatın tadını bir aradaymışız gi­bi çıkarıyorduk. Hatta bir aradayken birimizden biri işsiz kalıyordu. O kadar kaynaşmıştık ki ayrı ayrı yerlerde ol­makla aramızdaki gönül birliği bir kat daha zenginleşiyordu. 

Denemeler

Friedrich Schiller - Neşeye Övgü


Neşe, sen ey güzel! Tanrılar kıvılcımı,
Elizyum kızı…
Ey Tanrıça… Tapınağına kendimizden geçmişçesine gireriz senin.
Törelerin ayırdıkları,
Senin sihrinle birleşir…
Yumuşak kanadının uçuştuğu yerlerde,
İnsanlar kardeş olur…
Bir dostun dostu olabilmek
Kime kısmet edilmişse,
Kim erdemli bir kadına sahipse,
Şenliğimize katılsın bizim…
Ve kim dünyada yalnız kendini düşünüyorsa,
Ağlayarak gelsin aramıza.
Tüm yaratılar neşe emer
Doğanın göğsünden…
Tüm iyi ve kötüler
Onun çiçekli yolunu izler…
Bizlere öpüş ve şarap verir.
Kırda yaşam zevki verir
Ve ışık meleği durur Tanrı önünde…
Gökyüzünün ışıltı evreninde
Uçuşan güneşler gibi
Yolunuzda neşeyle koşun kardeşler!
Zafere koşan bir kahramanın neşesiyle…
Kucaklaşın ey milyonlar!
Bu öpüş tüm dünyanındır.
Kardeşler, yıldızlı göğün üzerinde
Sevgili bir Baba vardır.
Milyonlar diz çökün önünde onun.
Ey dünya! Yaratıcını biliyor musun?
Onu yıldızlı gökte ara
Çünkü oradadır O.