22 Aralık 2014

Fakat en önemlisi, bazısı da içindeki en iyi yanları ortaya çıkarmanı sağlayacak. İşte o daima yanında tutmaya değer olan olacak.

Yaşamın boyunca tanıştığın her insanın aslında bir amaca hizmet ettiğini anlayacaksın. Bazıları senin imtihanın olacak, bazısı seni kullanacak, bazısı sana öğretecek...Fakat en önemlisi, bazısı da içindeki en iyi yanları ortaya çıkarmanı sağlayacak. İşte o daima yanında tutmaya değer olan olacak.

 "You will realize that every person you meet in your life actually serves a purpose. Some will be your test, some will use you, some will teach you...But most importantly, some will help you bring out the best in you. That will always be the one worth keeping by your side." 

Read more at: https://dailyinspirationalquotes.in

" Hayatta, tanıştığınız herkesin bir rolü olduğunu anlayacaksınız. Bazıları seni sınayacak, bazıları seni kullanacak, bazıları seni sevecek ve bazıları sana öğretecek. Ama gerçekten önemli olanlar, içinizdeki en iyiyi ortaya çıkaranlardır. Neden buna değdiğini size hatırlatan nadir ve harika insanlar."

Bizim de bir bildiğimiz var - Edip Cansever

Bir durgunluk ki nasıl 
Ama anlıyorum her şey bu durgunluktan kopacak 
Bekleyelim kalbim 
Alışalım şimdiden 
Nasıl mı, ne zaman mı? 
Bizim de bir bildiğimiz var, gök.

Ahmet Telli - Soluk Soluğa


  I
Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de yeni serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı

Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
-ki onlar daima birer yalnızdırlar

Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup
gitmişti o kentten anımsamıyor artık
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve halâ
sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine
korkular geçiren o kız nerdedir şimdi
Sensiz olursam yaşayamam diyen
o liseli kız hangi kentte geldi
ve o sarışın
o afeti devran bekler mi hâlâ
atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

Üşüten bir acıydı belki her ayrılık
her yolculuk yangınların başladığı yereydi
ama vakti olmadı hesabını tutmaya
aşkların, ayrılıkların ve anıların
İstese de kalamazdı vakti gelince
geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda
yürek burkulması ve hüzün ve keder
aralıksız doldururdu acıların bohçasını
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği
içinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
Ay bile soğuktur o zaman
bir buz parçasıdır
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler
Biraz da serüvendi yaşamak
belki yatkındı büyük yolculuklara
ki serüvenler daima büyük aşklar
ve büyük yolculuklarla başlar
Anıları, aşkları ve bir kenti
bırakıp gidebilirdi apansız
Apansız başlardı yolculuklar
hangi saatinde olursa olsun günün
ve hep kar yağardı nedense
durmadan kar yağardı yol boyunca
ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarında
ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun
 
Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
kavaklarsa oynak bir çingene kızı
her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları
Mekân tutmak ve her akşam aynı ufukta
güneşin batışını görmek ölümdür biraz
ölümdür biraz hep aynı yatakta
aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
Kitapları hep aynı raflara sıralamak
aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
soluk soluğa yaşamalı insan
her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
ve cehenneme dönse de bütün bir ömür
mutlaka bir şeyler değişmeli her / gün

Ey o büyük yolculukların ürperten heycanı
okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
ölüme ve aşka durmadan kement atan
serüvenlerle geçsin yaşamak

Buz tutmuş bir dünya ortasında
yollara düşerdi
dolardı yüreğine
çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa
ne kalmışsa bir önceki serüvenden

Soluk soluğa yaşardı kentleri, aşkları
bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
pervasız bir acemi, bir çılgın
soyu tükenen bir bilgeydi belki

O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
ölüm fermanları çıkarılan biriydi belki
Sevince deli gibi severdi
pervasız severdi sevince
dövüşmek ancak ona yakışırdı
ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
yoktu bağlandığı herhangi bir şey
bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından

Ne bilir ömrün değerini bir çılgın
yalnızca kendini yaşamayı nerden bilebilir
ve başarısız eylemler çağında o
kaçabilir mi binlerce kez ölmekten

Yerleşik yargıları olmadı hiç
kurmadı güzel gelecek düşleri
nerde bir yangın, nerde tehlike
o mutlaka ordaydı birdenbire
Dinsizdi, özgür sayılırdı belki
ama bağlanmadı özgürlüğe de
Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı
beklemedi anılar sarnıcının dolmasını
şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü
yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi
Ayrıntıların izi kalmamış artık
üst üste yaşanmamış ayrılıklar
ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
dağların, denizlerin üzerinden
Geride kalan ne varsa soluktur şimdi
titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
(ve her yıl biraz daha harabeye dönen
o eski konaklar gibidir anılar
gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
yabanıl otlar içinde kaybolur gider)
Belki bir sağanak boşanır apansız
yüzyıllık bir yağmur başlar
ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
yok olup gider her şey, belki kül olur
Hırçın bir okyanustur yürek
dar gelir ufuk ve mutludur çevreni
anılarsa birer çıban izidir
yaşanmaz onların ölgün gölgesinde
Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
bekleyişleri kemiren çakal sesleri
Oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılıklar vakti
ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın
yollara düşmeli habersiz ve sessiz
Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri
dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı
Bir ömrün olgunlaştıramayacağı
acemilikler toplamı ve bir çılgın
boyun eğmedi kendine bile
seçme zorunda kalmadı yaşamayı

Nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana
bağlanmadı kendine de ömür boyu
dağlara tırmanan atlar gibi
suluk soluğa yaşamak istedi dünyayı
bir şahan gibi bulutlara kurdu
dumanlı sevdaların yörük çadırını
sıradan bir gezgin değildi hiç
dövüşür gibi yaşadı yolculukları
belki korkusuz sayılmazdı büsbütün
korkardı korkulara düşmekten zaman zaman

Ve bütün gemileri yakıp
yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima

Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de yeni serüvenlere

Pervasız acemi, bir çılgın
soyu tükenen bir bilgeydi belki

Ama bir şey vardı yine de
başarısız ihtilallerden kendine kalan

Soluk Soluğa II

Büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

Onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenen birer çılgındırlar

Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
Ölümle alay ederler sanki

Nerde beklenirse ordaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu

Neydi onları ordan oraya
savurup duran şey

Onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde

Her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

Sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi

Ne altın arayıcısıydılar
ne de aylak bir gezgin

Vurulup düşseler de her kuşatmada
serüvencidir onlar ve hiç ölmezler

Ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa
Bulurlar heder olmanın bir yolunu

Onlar ki bu dünyada
kahraman olmaya mahkumdurlar

Sislenen anılar kaldı bize onlardan
renkleri bozulup duran solgun anılar

Nasıl yazmalı ki silinip gitmesin
bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna

Bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı
onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan

Yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
vurulup düştükçe ışığını karartan

O serüvenlerin günlüğü tutulmadı
yazılmadı o insanların destan şiiri

Parça parça ettirilseler bir kartala
(ki sanırım böyle oldu sonları)

Fışkırır yüreklerinden
başarısız ihtilallerin yangınları

Bedri Rahmi Eyüboğlu - Dostluk

Olur mu böyle olur mu?
Olur dost
Sıktırıcı bir çalım

Şaşı bir kibir

Bir afra bir tafra
Ciğeri beş para etmez yersiz bir gurur
olur böyle şeyler olur
Gururun bu kadarı ebegümecinde de bulunur
Dostluk dediğin güzel bir kitap
Hava gibi
Su gibi
Ekmek gibi
Vazgeçilmez bir tad
Sonuna kadar dayanmak şart
Dostluk dediğin eşsiz bir kitap 
Sevmediğn sayfaları varsa
Atla
Sayfayı kökünden yırtmak şart mı
Dostluk dediğin kiralık at mı
Dostluk dedğin taksi mi
Dilediğin zaman açan mı
Dostluk dediğin çok nazlı bir kuş
Kapıp da kaçan mı
Gözünün bebeği gibi korumak marifet
Dostluk dediğin nadir bir kuş
Huyuna suyuna dikkat
Bir kez kuyruğu titretti mi
Diriltene mükafat

İnci Aral Aşk Ölüyor mu?

Geçen hafta boşanmaların çığ gibi arttığı haberi vardı gazetelerde. Yakınım olan bir genç kadınla konuşuyoruz. Birkaç yıl önce boşandı, çalışıyor, küçük kızını annesinin yardımıyla büyütmeye çalışıyor ve başlangıçta yaşadığı güçlükleri aşmış görünüyor. Çevresindeki eğitimli genç kadınların aşk, vefa ve sadakat bulamadıklarını, arayışlarının hep hüsranla bittiğini ve gel geç ilişkilerden bunaldıklarını anlatıyor. Yaşıtlarının çoğu gibi aşk yerine ilişki sözcüğünü kullanması dikkat çekici. Aşk bir hayal, özlenen ama ender bulunan bir olgu artık. Birçok kimse bir başkasının sorumluluğunu sevgiyle, içtenlikle üstlenmek, gelecek sözü vermek istemiyor. Birlikteliklere bencillik egemen. Oysa aşk bir insanla bir gelecek tasarlamaktır.

Yakınım, çevresindeki kadınların erkeğini elde tutmak için fazlasıyla özveride bulunmak zorunda kaldıklarını söylüyor. Mutlu olmasalar da yalnız kalmaktan, boşanmaktan ve konumlarını kaybetmekten korkuyorlar ve birçoğu, erkeğin sadakatsizliğine, kayıtsızlık ve hayatı paylaşma tembelliğine razı oluyor.

Sadakat, kişinin birlikte olduğu insana verdiği önem ve değerle, duygusal eğitimle ve seçtiği yaşam biçimiyle yakından ilgili. Kadınlarsa aileyi korumak ve sürdürmekte daha verici ve cömert. Öte yandan özgür kadın yalnızlığı daha yoğun yaşıyor. Her iki cins için de günümüzün duygu yoksunu hızlı ilişkileri doyurucu olamıyor. Sürekli yenilik arayan ruhlar boş, yaralı. Çünkü seçici davranılmadığında özgür cinsellik sürüklenme durumuna kayıyor ve bir süre sonra insanı yorup hırpalamaya başlıyor.

Kadınların çoğu hâlâ, bir erkeğe sonsuza kadar bağlanarak küçük aile mutluluklarıyla yetinebileceklerini sanıyor, ama er geç düş kırıklığına uğruyorlar. Çünkü yetenek ve donanımı olmayan insan özgür olamıyor. Ayrıca özgürlük farkındalık ve bilinçle yaşanabilirse değerli ve güzeldir. Cinsellik muhteşem olabilir, ama özgürlük tek başına bedenle ilişkisi içine sıkıştırılmışsa özellikle erkekten daha duygusal olan kadın için büyük bir yanılsamaya, tuzağa dönüşebilir.

Sadakatsizlik eskiden daha gizli kapaklı yaşanıyordu ve kadın için namus sorunu sayılırken erkeğe belli ölçüde hak görülebiliyordu. Günümüzde iki taraf için de yaralayıcı olan, ama ilişki biçimlerinin değişmesiyle çok sık karşımıza çıkan bu durum çözümü olmadığı için çok konuşuluyor ve herkesi uğraştırıyor. Kabul etmeli ki uzun birliktelikler zamanla bağımlılığa dönüşüyor ve çoğu kez aşk bitince sadakat de bitiyor. Küçük bir ihmal ise aldatıldığınızı görmeye, anlamaya yetiyor. Zaten sadakatsizlik uzun süre gizlenemez. Sadece internet ya da telefondan değil, sevilenin uzaklaştığı her halinden anlaşılabilir.

Aşk, özlemek, beklemek, bu arada duygularla savrularak kendini ötekine açma ve onu keşfetme tutkusudur. Hayatın, duyguların hızla değiştiği, aşırı iletişimin çabuk bıkkınlıklar doğurduğu günümüzde bu keşif yolculuğu başlamadan sona eriyor. Heyecanı diri tutmak için sürekli yeni birileri aranıyor ve bu da duygusal aşınma ya da nasırlaşma ve körlük yaratıyor. Yazık! Çünkü aşk insanın en en sarsıcı, en olağanüstü deneyimidir. 
 
İniş çıkışlarla dorukta yaşanan ve insanlık hallerini zengin bir biçimde ortaya koyan güçlü bir duygu oluşuyla aşk, sanatın ve edebiyatın ana konularından biridir. Sevgi, bağlılık, sadakat, özveri gibi zaman içinde değişebilen insani duygular ve birine sonsuza kadar sahip olmanın olanaksızlığı büyük eserlere ve romanlara konu olmuştur. Günümüzün sade suya tirit sözde aşk romanları ise yaşanamadığı ölçüde yetersiz, sıradan ve sığ.
19.4.2011

Nietzsche Seçme şiirler

Gidene kal demeyeceksin...
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme,
Yoksa değersiz olan hep sen olursun...

Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter…
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tükenme...

Tükettirme içindeki yaşam sevgisini...
Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz...


Öyle bir hayat yaşadım ki, cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki, tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum.
Oynadım... Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum, okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazı evimde, hem kızdım hem güldüm halime.

Sonra dedim ki, söz ver kendine,
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan, düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.

Öyle hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman, hep acele etmem bundan, anladım.