11 Mart 2013

Lady Lazarus - Sylvia Plath

İşte yine yaptım 
Her on yılda bir 
Böyle bir tane beceririm 
Bir tür ayaklı mucize, tenim 
Bir Nazi lamba siperliği kadar parlak, 
Sağ ayağım 
Tüy kadar hafif 
Yüzüm ifadesiz, incecik 
Yahudi kumaşından. 
Çözün kundağı 
Ah, sevgili düşmanım. 
Korkutuyor muyum? 
Burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi? 
Acı nefesi 
Ertesi gün yok olacak. 
Yakında, çok yakında 
Vahim bir öldür gücü 
Evimde, etimde olacak 
Ve ben işte gülümseyen bir kadın. 
Daha sadece otuzunda. 
Ve kedi gibi dokuz canlıyım. 
Bu Üçüncü Sefer. 
Ne lüzumsuzluk 
On yılda bir imha. 
Bu ne çok iplik. 
 
Çekirdek yiyen kalabalık 
İtişir içeri görmek için 
Ellerimi ayaklarımı çözmelerini – 
Muhteşem soyunmalar. 
Baylar, bayanlar 
Bunlar ellerim benim, 
Bunlar dizlerim. 
Bir deri bir kemik olabilirim, farketmez, 
Ben de onlardandım, tek tip kadın işte 
İlk seferinde on yaşındaydım. 
Kazaydı. 
İkinci seferinde istedim 
Bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi. 
Üstüstüme kapaklandım. 
Tıpkı bir midye gibi. 
Tekrar tekrar bağırmaları gerekti çağırmaları 
Ve üstümden ayıklamaları inci gibi parlak yapışkan 
Solucanları 
Ölmek Bir sanattır, herşey gibi. 
Özellikle iyi yaparım. 
 Bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum. 
Bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum. 
Sanki gider gibi bir davete. 
Bunu yapmak çok kolay bir hücrede 
Ölmek ve kımıldamamak 
Ölüyü oynadığım tiyatroda sıranın gelmesi gibi 
Güneşli bir günde geri gel 
Aynı yere, aynı yüze, zalim 
Eğlenen çığrışlara: ‘Mucize! ’ 
İşte bu yere yıkar beni. 
Ama bir bedeli var. 
Yara izlerime bakmanın, bir bedeli var. 
Kalbimi dinlemenin  
Hakikaten çalışıyor. 
Bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var. 
Bir sözün, veya bir dokunuşun. 
Ya da biraz kanımı akıtmanın. 
Bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın. 
Eee, Herr Doktor. 
Eee, Herr Düşman. 
Sizin eserinizim ben, 
Paha biçilmez, 
Altın topu bebeğinizim 
Bir çığlığa eriyen 
Dönüyorum ve yanıyorum. 
Gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın. 
 Kül, kül Külü eşele bak. 
Etten kemikten eser yok 
Bir kalıp sabun 
Bir nişan yüzüğü 
Altın bir diş. 
 
Herr Tanrı, 
Herr Şeytan 
Savulun Savulun. 
 Küllerin arasından 
Doğrulurum kızıl saçlarımla 
Ve çıtır çıtır adam yerim.  

Çeviren: Enis Akın 
 

Zaman,Yer, Sonra... Nilgün Marmara

 
Ayla örtünüyoruz çağlardır, buğulu camlar ve farklanmış yüzümüzle. Başkaları uygarlıktan söz ediyor, bilmeden her geriye dönüşün belki ulaşılmaz bir ileriye adım olduğunu. Tohumdan korkuyoruz, yeryüzünün ilgisizliği hafif kılıyor bedenlerimizi, bakışımız göğe yönelirken yürekler serin tutuluyor. 
 
Sonra her çınlamayla endişe güğümleri omzuma biniyor; toprağın değişmezliği, yapıların kalıcılığı, anaların istemi kadar tehdit edici yükler. Örümcek ağında gizlenen eski yazılar kinin kuşkusunu kusuyor. Yeniden hatırlanıyor bir zamanın beyaz evleri, dudakların uyarısıyla sonu ertelenen aşkın iyicil kucağı açılıyor, öte dünyanın gerçek konutlarında. 
 
Çerçeveleri yalnızlıklarımızdan oluşan, kapıları acılardan örülmüş, toz, taş, geçmiş ve şimdiyi saklayan güzellik! Hiç bitmesin diyoruz dingin tavrımız, bir kez seçilmiş uğraşı yaşamdan ayırmamakla. 
 
Sevgi yazısıyla!

Ekim, 1981
(Metinler)

Hasret - Fazıl Hüsnü Dağlarca

Sevgimi unutmak için seyrederim bir tabloyu, bir mermeri,
Ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye:
Okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri,
Senin düşüncen geçerken üzerlerinde bir sıcaklık kalmıştır diye
 

Aşk - Birhan Keskin

 

Sevgilim sabahın erkenini seviyor, 

ben geceyi ve esmerliğini onun, 

o dorukları sevior, korkuyor bundan 

ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı, 

ona bir yeşil gülümsüyor, 

ben, hayatı delice sevdiysem nasıl, 

diyorum, seni de öyle. 

O kendi boşluğunda oyalanan günlerde 

canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor, 

ben göğe bakıyorum geceden, 

kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim 

diyorum, yanında, 

o sabahları eğilip öpüyor denizi.

Çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun, 

esmerliğin gecemde, öyle kal. 

"Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla" diyorsun, 

yağmur bir yalıyor yüzümü, 

bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme 

öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım. 

Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi, 

oysa camdaki sardunya gibi üşür 

bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir bir, 

çıplağın çıplağımda.

Rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde 

öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda.

Çocukluğumun en güzel yanıydı uğur böceklerinin uğur getireceğine inanmak.

 

Bir uğur böceği ne kadar cesur olmalı! Her yağmur damlası onun kadar büyük. Yağmur damlaları senin kadar büyük düşerse ne yapacağını hayal edebiliyor musun? - Aileen Fisher

Bence insanlar bahçeye çıkıp bir çiçeğin üzerinde gezinen bir uğur böceğini izlemeli ve zihnini gevşetmeli. Sanırım hayat hakkında bilmeniz gereken her şey bu kadar. - Harland Williams

Kızıl bir pelerin giyen küçük benekli bir ziyaretçi Kirazdan daha parlak Üzümden daha küçük Benekli biri Duvarımda yürüyen siyah kapüşonlu bir kadın, kırmızı bir şal içindedir. - Joan Walsh Anglund

Uğur Böceği kılık değiştirmiyor. O sadece reklamını yaptığı şey. Benekli bir bahar manzarası, Kanatta bir moda ifadesi…. Minyatür bir turuncu uçurtma. Noktadan noktaya küçük bir zevktir. - J. Patrick Lewis

 

Franz Kafka - Dönüşüm

Dönüşüm

Bir sabah tedirgin düşlerden uyanan Gregor Samsa, devcileyin bir böceğe dönüşmüş buldu kendini. Bir zırh gibi sertleşmiş sırtının züerinde yatıyor, başını biraz kaldırınca yay biçiminde katı bölmelere ayrılıp bir kümbet yapmış kahverengi karnını görüyordu; bu karnın tepesinde yorgan, ehr an kayıp tümüyle yere düşmeye ahzır, ancak zar zor tutunabilmeketydi. Vücudunun kalan bölümüne oranla acınacak kadar cılız bir sürü bacakçık, ne yapacaklarını şaşırmış, gözlerinin önünde aralıksız çakıp sönüyordu.

"Bana da ne oldu böyle?" diye düşündü Gregor Samsa. Hayır! Düş falan değildi. Odası, biraz fazla küçük olmakla beraber tastaman bir insan odasıydı ve enikonu aşinası bulunduğu dört duvar arasında sessiz sakin duruyordu. Ambalajlarından çıakrılmış kumaş örneklerinden bir koleksiyonun yayıldığı masanın üzerine Samsa bir firmanın pazarlamacılığını yapıyordu. Kısa süre önce resimli bir dergiden kesip altın yaldızlı şirin bir çerçeveye geçirdiği bir resim asılmıştı. Başında kürk şapka, boynunda yılan biçimindeki uzun kürk atkıyla dimdik oturmuş bir kadın, kollarının dirsekten aşağı bölümlerinin içinde kaybolduğu ağır bir manşonu yukarı kaldırarak seyircilere doğru uzatmıştı resimde.

* * *

Franz Kafka’nın gündemden düşmeyen sıra dışı öyküsü Dönüşüm, kısa sürede okunacak ince bir hacme sahip olmasının yanı sıra okurunu uzun soluklu bir düşünce dünyasına yönlendiriyor. Yazarın 1912 yılında yazdığı eser, 100 yılı aşkın süredir tüm bilinmezleriyle günümüzde de tartışılmaya devam ediyor.

Dönüşüm kitabının en çarpıcı cümlesi, okura daha ilk satırda kendini gösteriyor. Kafka, hikayesine verdiği adla okurda bir dönüşüm süreci beklentisi oluştursa da ters köşe yapıyor. Garip bir dönüşümden itibaren gerçekleşen olayları konu alan kitap, satırlarında herhangi bir açık göndermede bulunmaksızın, gerçeküstü bir gerçeklik benimsiyor.

Dev Bir Böcekle Aynı Odayı Paylaşmak, Ufkunuza Yeni Bir Bakış Açısı Katacak

Kitabın ana kahramanı olan Gregor Samsa, hikayede ailesini geçindirmekle yükümlü sıradan bir pazarlamacı olarak anlatılıyor. Ancak roman ve hikaye dünyasının bilindik tasvirlerinden ziyade Gregor, hayatından hiç şikayetçi olmadığı gibi ona tutunan bir tip olarak yansıtılıyor. Ve Gregor bir sabah, alışageldiği hayatın çok dışında bir gerçekliğe uyanıyor. Kendini kocaman bir böceğe dönüşmüş bulan Gregor, bunu fark ettiği ilk an büyük bir dehşete düşüyor.

Gregor, böcek olduğunun farkına varmasının üzerinden çok geçmeden günlük rutinini ve yerine getirmesi gereken sorumlulukları düşünmeye başlıyor. Böylelikle Kafka’nın bu akıl ve ironi dolu hikayesinde itaat duygusunun, göze çarpan ilk unsurlardan biri olduğu görülüyor. Bu noktada yazarın insan yaşamına ve düzene olan ince eleştirisi dikkat çekiyor.  

Dönüşüm’ün verdiği en büyük mesajı ise yabancılaşma duygusu oluşturuyor. Öyle ki hikayede Gregor’un tiksindirici bir edayla anlatımının altında, kitap hakkında varılacak ilk farkındalıklardan biri şu: İnsan bir gün gerekenden daha farklı bir halde bulunduğunda yabancılık, kişiye en yakın olanlardan başlıyor. Hikayede Gregor’un ailesinin çaresizliği ve ona karşı tutumu, Gregor’u olduğu kadar sizi de derinden etkileyecek.

 

Bildirir


George, evinin çevresinde hırsızları farkeder ve hemen polisi arayarak durumu bildirir. Polis ona hırsızların evin icinde olup olmadığını sorar. George 'Hayır.' der. Bunun üzerine polis 'Şu anda tüm birimler meşgul. Kapınızı kilitleyin. Memurlardan biri müsait olduğunda yanınıza gelecektir.' der.

George 'Tamam.' der. Telefonu kapatır ve 30'a kadar sayar. Ardından tekrar polisi arar ve der ki 'Merhaba, birkaç saniye önce bahçe kulübemde hırsızlar olduğunu bildirmek için aramıştım. Bu konu hakkında daha fazla endişelenmenize gerek kalmadı çünkü az önce hepsini vurdum.' ve telefonu kapar.

Beş dakika içerisinde, altı polis arabası, bir SWAT Ekibi, bir helikopter, iki itfaiye aracı, bir paramedik ve bir ambulans Phillips'lerin evindeydi ve hırsızlar suçüstü yakalanmışlardı.

Polislerden biri George'a, 'Yanılmıyorsam onları vurduğunu söylemiştin!' der.

George ise şöyle yanıtlar; 'Yanılmıyorsam tüm birimlerin meşgul olduğunu söylemiştiniz!

Küvet

Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:

Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl
belirliyorsunuz?
Doktor:
…Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey
veriyoruz.
Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl
boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.
Siz NE yapardınız?…
Adam:
OOO ! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova
kaşık ve fincandan büyük.
Doktor cvp verir :
Ulan gerizekalı Normal bir insan küvetin tıpasını çeker