01 Nisan 2019

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği - Milan Kundera

Ne yapacağını bilemeden bir avlunun karşı tarafındaki duvara dalıp gitmek; bir aşk anında karnındaki inatçı gurultuya kulak vermek; ihanet etmek; ihanetin göz kamaştırıcı yolunu terk ederek gücü kendinde bulamamak; Büyük Yürüyüş’te kalabalıklarla birlikte yumruğunu havaya kaldırmak; gizlenmiş mikrofonlar önünde espri gösterisi yapmak- bu durumların hepsini tanıdım, hepsini yaşadım... 
 
Romanlarımdaki kişiler kendime ilişkin gerçekleşmemiş olabilirliklerdir... Her biri benim ancak kenarında dolaştığım bir sınırı aşmıştır... Çünkü romanın sorguladığı sır o sınırın ötesinde başlar. Roman yazarın itirafları değildir; bir tuzak haline gelmiş dünyamızda yaşanan insan hayatının araştırılmasıdır.
 
 
Ne yapacağını bilemeden bir avlunun karşı tarafındaki duvara dalıp gitmek; bir aşk anında karnındaki inatçı gurultuya kulak vermek; ihanet etmek; ihanetin göz kamaştırıcı yolunu terk ederek gücü kendinde bulamamak; Büyük Yürüyüş´te kalabalıklarla birlikte yumruğunu havaya kaldırmak; gizlenmiş mikrofonlar önünde espri gösterisi yapmak- bu durumların hepsini tanıdım, hepsini yaşadım... 
 
 ***

Erkek, kadının yaşamının hikayesini büyük bir merakla dinliyor, aynı derecede istekli görünüyordu ama karşılıklı sarf ettikleri sözcüklerin anlamını apaçık anlasalar da, aralarında akıp giden ırmağın anlambilimsel fısıltısını duymayı başaramıyorlardı.

Aşırı uçlar, ardında yaşamın sona erdiği sınırlar demektir ve sanatta da politikada da, aşırılığa duyulan tutku, ölüme duyulan örtük bir özlemdir aslında.

Eğer itilmişlik ve ayrıcalık aynı kapıya çıkıyorsa, eğer yüce ile değersiz arasında bir fark yoksa, eğer Tanrı’nın oğlu bok yüzünden yargılanıyorsa, insan varoluş boyutlarını kaybeder ve dayanılmaz ölçüde hafifler.

 Gökte solgun bir ay vardı, ölü odasında açık tutulmuş bir lamba.

 

Isaac Newton "İnsanlar sayılar gibidir, o insanın değeri ise o sayının içinde bulunduğu sayı ile ölçülür."

Eğer daha uzağı görebiliyorsam bu, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir.

Plato benim arkadaşım, Aristoteles benim arkadaşım ancak benim en büyük arkadaşım doğruluk.

Tanrı her şeyi ölçüyle yaratmıştır. Ağırlık, sayı ve uzunluk.

Diğer tüm kanıtları bir yana bırakırsak baş parmak bile benim Tanrı'nın varlığına inanmam için yeterlidir.

Sağlam bir tahmin olmadan, hiçbir büyük buluş yapılmamıştır.

Biz düşüncelerimiz değiliz, biz düşüncelerimizin düşüncesiyiz.

Eğer diğer insanlardan benim için bir şeyler yapmalarını bekleseydim hiçbir şey yapamazdım.

Yıldızların hareketlerini hesaplayabilirim ama insanların deliliğinin nereye gideceğini asla.

Gitmekle Kalmak Arasında - Octavio Paz

Gitmekle kalmak arasında kıpırdamayan gün,
katı bir saydamlık kalıbı,

Hepsi görünüyor ve hiçbiri anlaşılamıyor,
ufuk dokunulamayacak bir yakınlık.

Masada kağıtlar, bir kitap, bir vazo:
nesneler dinlenmekte adlarının gölgesinde.

Damarlarımdaki kan giderek daha ağır yükseliyor
ve yineliyor inatçı hecesini şakaklarımda.

Işık kayıtsızca biçimini bozmakta
donuk duvarın, tarihi olmayan bir zaman.

Öğle sonrasının yayılışı; şimdiden bir körfez
usul dalgalanışı sarsmakta dünyayı.

Ne uykudayız ne de uyanık:
biziz, başka bir şey değil işte.

An ayrılmakta kendi kendinden
ve duraksamaların oluşturduğu geçite dönüşmekte.


René Descartes Düşünüyorum, o halde varım. (Cogito, ergo sum; je pense, donc je suis.)

- Eğer gerçeği gerçekten bilmek istiyorsan, yaşamında bir kez olsun bütün şeyler hakkında şüphe et.

- Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek.
Şüphe etmek düşünmektir.
Düşünmekse var olmaktır.
Öyleyse var olduğum şüphesizdir.
Düşünüyorum, o halde varım.
İlk bilgim bu sağlam bilgidir.
Şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgiden çıkarabilirim.

- Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek. Şüphe etmek düşünmektir. Düşünmekse var olmaktır. Öyleyse var olduğum şüphesizdir. Düşünüyorum, o halde varım. İlk bilgim bu sağlam bilgidir. Şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgiden çıkarabilirim.

- Bizim çıkış noktamız bireyin subjektivitesidir... Çıkış noktamızdan bakıldığında ‘düşünüyorum öyleyse varım’ gerçeğinden başka bir gerçek olamaz. Herhangi bir gerçekten önce, bir mutlak gerçek olmalıdır. Bu gerçeği kavramak basittir, zira bireyin varlığında mevcuttur.

- İlk olarak, açık bir şekilde bilmediğim bir şeyi asla doğru olarak kabul etmem. İkinci olarak, doğru çözüme ulaşmak için incelediğim konuyu mümkün olduğu ölçüde küçük parçalara ayırır, ondan sonra analiz ederim. Üçüncü olarak, küçükten başlayarak büyüğe doğru adım adım ilerleyerek düşüncelerimi netleştirmeye çalışırım. Nihayet, son olarak, her durumun sonucunu ortaya koyar ve genel olarak gözden geçiririm.

- Hiçbirşey keşfedilemeyecek kadar uzak olamaz.

Arif Dino ile Röportaj;


       - Bu şiirlerde size zevk veren nedir?
      - Çok kuvvetli bir lirizm. Bunu size ancak bir misalle anlatabilirim. Bir tramvay tasavvur edin Süratle giderken vatman ani bir surette tramvayı durdurdu. Ayakta olanlar birbirlerinin üstüne süratle düştüler. Ben oturmuş olduğum için bu vakanın seyircisiyim ve gayri ihtiyari gülüyorum. Yere düşüp kalkanlardan biri yüzüme bakıp pek haklı olarak:"Ne gülüyorsun efendi? Az kaldı kolum kırılacaktı!"diyor. O zaman işe şuurum müdahale ederek cevap veriyorum: "Ayakta duranları devrilen iskambil kağıtlarına benzetimde gayri ihtiyari güldüm."
       İşte şiirde böyledir.Hislerimiz gayri şuuri olarak doğar,aklın müdahalesi ve mantık onu sonradan izah eder.Lirizm ise hissin ifadesidir.Mantığın müdahalesi hislerimizin,yani lirizmin sükutu demektir.Tramvaydaki hadiseye nasıl gülmüşsem şiiri de öyle beğeniyorum. Bence mantıktan lirizmi çıkardınız mı mantıksızlık kalır.
       Yani:
        Mantık-Lirizm=Mantıksızlık.
        Bana öyle geliyor ki gerçeğin ihraç edilmesi,sanatı kendi sahasına daha fazla yakınlaştırmıştır.Sanatta mantığın ihracı son asırda türlü türlü ifade edilmiştir.mesela Franz Kafka, Rimbaud'nun tamamen aksi bir yol takip eder. Fevkalade bir mantıkla manasız neticelere varır.Yaptığı lirizm onda da çok kuvvetlidir.Misalleri çoğalta bilirim.Fakat itiyadımı kaybetmemek için bunu da kısa kesiyorum.
       - Sizin şiirlerinizde mana var mıdır?.. sualime cevap vermediniz. Mesela sizin son çıkan:    
           Taştan mantar tarlası;
            Çok yaşasın ölüler!
diye  iki satırdan ibaret ne demek istediğiniz anlaşılamamış.
       - Şiirlerimde mana vardır. Fakat ihtimal anlamak biraz güç. Size bu şiirin manasını söyleyeyim: Mezarlıktaki o sıra sıra mezarlar bana mantar tarlası hissini veriyor ve ölülerin ebediyet arzusu gibi görünüyor. Şiirim bu hissin ifadesidir ve anlayanlar için değil,anlamayanlar için lirizmi yüksek olabilir.
        İşte Arif Dino'nun ağzından şiirlerinin bir izahı.
Şevket Rado, Akşam Gazetesi, 19.9.1940

Van Gogh kulağının tamamını kesmiş

Hollandalı ressam Vincent van Gogh'un, kesik kulağı konusunda yüz yıldır süren tartışma ve belirsizlik, sararmış küçük bir kağıttaki çizim sayesinde sona erdi.

Kendisine tıbbi müdahalede bulunan doktor Felix Rey'in çizimine göre van Gogh, kulağının neredeyse tamamını kesti. Ünlü ressamın sadece kulak memesi kaldı.

Bu bilgi, "van Gogh'un Kulağı" adlı bir kitap hazırlığında olan İngiliz yazar Bernadette Murphy'nin araştırması sırasında ortaya çıktı.

Van Gogh ile ilgili yaygın görüş, kimine göre kulağının sadece bir kısmını, kimilerine göre de sadece kulak memesini kestiği yönündeydi.

Yazar Murphy, 1934 yılında ünlü ressamın biyografisini yazan ABD'li yazar Irving Stone'un, van Gogh'a müdahale eden doktor Felix Rey ile görüştüğünü farketti.

Murphy, kesik kulağa ilişkin tüm ayrıntıların yer aldığı sarı kağıt parçasının, 100 yıldır Stone'nin arşivinde olduğunu ortaya çıkardı.

Irvin Stone'un, "Kulağındaki yara nasıldı? Çizebilir misiniz?" sorusu üzerine Dr. Rey, bir reçete kağıdına o günün tarihini atarak, kesik kulağı gösteren bir çizim yaptı.

Olayın geçtiği Güney Fransa'da Arles kentinde yaşayan Dr. Felix Rey, yazar Stone'a verdiği kağıda bir de not düştü:

"Benden istediğiniz bilgiyi sevinerek veriyorum. Zavallı dostum van Gogh'un hak etttiği şöhreti dile getirmeniz umuduyla..."

İZLEYİN: Van Gogh'un tabloları 'canlanıyor'

Doktorun çizdiği resme göre, van Gogh sadece kulak memesi kalana değin tüm kulağını kesti.

Vincent van Gogh, Arles kentindeki "Sarı Ev"de Fransız meslektaşı Paul Gaugin ile birlikte birkaç ay boyunca yaşadı.

Aralarında geçen tartışma ve Gaugin'in Paris'e dönme kararı üzerine kulağını kesti.

Bunu daha sonra "sanatçı saçmalığı" olarak tanımlayacaktı.

23 Aralık 1888'de kulağını keserek gazeteye sardı ve bir genelevde çalışan Rachel adlı kadına getirdi. Daha sonra evine dönen ressam, ertesi günü polis tarafından baygın halde bulundu.
Polisler, Gaugin ve kardeşi Theo'nun eşinin ifadeleri, van Gogh'un kulağının sadece bir bölümünü kestiği yönündeydi. Basında da, kulağının sadece alt kısmını kestiği bilgisi yer aldı.

Amsterdam'daki van Gogh Müzesi araştırmacılarından Luis van Tilborg'a göre, 100 yıl sonra ortaya çıkan Dr. Rey'in çizimi, kesik kulakla ilgili tüm tartışmaları sona erdirecek.

Yazar Bernadette Murphy'nin elde ettiği belge, Cuma günü Amsterdam'da açılacak olan, "Çılgınlığın Sınırında: Van Gogh ve Hastalıkları" adlı sergide izleyicilere sunulacak.

Van Gogh Müzesi'ndeki sergide, Dr. Felix Rey'in van Gogh tarafından yapılan portresi ile büyük olasılıkla ünlü ressamın intihar ettiği silaha ait bir resim de yer alacak.

Araştırmcı van Tilborg, Hollanda Televizyonu'na (NOS) yaptığı açıklamada, "Hala nesi olduğunu ve kafasından neler geçtiğini bilmiyoruz. Bu kulak, o büyük hikayenin bir parçası" dedi.

Yusuf Özkan 
Lahey, Hollanda