28 Ağustos 2021

Oktay Akbal - Öykü Gibi


Edebiyat tarihinde hikâyeci olarak adıma rastlarsınız. Hikâye nedir? Yaşanmış ya da yaşanacak bir olayı anlatmaktır. Ben pek çok öykü yazdım. Çoğu uydurmadır, yani gerçekliği biraz azdır. Böyle deriz. Ama her hikâye yazarı gözlerini yaşadığı toplumdan hiç ayırmaz. Yazdıkları kendi hayalinden bile çıkmış olsa yaşantılarımızın bir yazıyla kâğıtlara dökülüşüdür. Hikâye yazanları küçümserler. Oturmuş masal anlatır gibi bir serüveni gözümüzün önüne getiriyor derler. Doğrusu hikâyeyi bir masal olmaktan kurtaran, hem toplumsal hem de ruhsal açıdan insanın iç yapısını zenginleştirmesidir. Ben çocukluğumdan beri hikâye yazarım. Birçok kitabım var. Nice yıllar sonra kalkar, bu eski kitaplarımdan birini alır okurum. Zaman diye bir acayip varlığın oluştuğunu görürüm. Hepsinde ben varım, bana benzeyen biri var. Aslında o çoktan yok olmuş, çekmiş gitmiş, ölmüş dememek için böyle diyorum. İyi yazılmış hikâyeler hiçbir zaman eskimez. Hep yeni kalır. “Ben mi yazmışım bunları?” diye hayret ettiğim çoktur.
Oysa kendim her hikâyeyi yaşamdan koparılarak alınmış bir ölümsüz yaşantı sayarım. Öyledir de, ölümsüzüz. Sen gidersin işini bitirmeden de olsa. Onlar kalır, bugünün gençlerine, geleceğine, insanlarına bir armağan olarak.
Şiir gibidir güzel hikâyeler. Türkçesiyle öyküler. Ben öykücüyüm derim kendime.
Önce Ekmekler Bozuldu, Aşksız İnsanlar, Bizans Definesi... Hepsi gündelik yaşamdan kopartılarak alınmış, bambaşka bir şey olmuştur. Öykü ile şiir akrabadırlar. Biri olmazsa öbürü yetim kalır. Onun için hikâyeyle şiiri birbiriyle kaynaştırmalıdır. Şiirsiz öykü olmaz, öyküsüz şiir de pek yoktur. Bu ikisini birleştirenlerin yazdıkları daha etkilidir. Bu da benim hikâyede şiir arayışım işte...   16 Mart 2014 Pazar

İlhan Berk - Hikaye


Her şey bir gece içinde oldu
Sabahleyin her şey tamamdı.

Bu gördüğünüz gökyüzü
İlk defa gelip yerini aldı

Gökyüzünün gelmesiyleydi
Dünyada büyük bir değişiklik oldu

Mesela, ovalar daha o gün
Yalnızlıklarını unutuverdiler

Bu şimdi elsiz ayaksız gibi duran gece
O zaman ağaca yürüyen bir su gibi geliyordu

Gökyüzünün hemen arkasındandı
Denizleri gördük

Baktım bir kuş ilk defa keyifli keyifli
Baktım uçuyordu

Akşama doğruydu
Bitkilerle, hayvanlarla merhabalaştık

Her şey yaşamaya hazırlanıyordu
Her şey gelir gelmez hayatlarını

Himalaya'lar, Ant'lar, Erciyeş'ler
Bir daha kımıldamamak üzere yerleşiyorlardı

Herkes aklından geçirdiği kadar bir yeri
Dünyada kolayca bulmuştu

Gökyüzünde, yerde
Her ağacın, her taşın bir yeri vardı

Hatırlarım küçük kirli bir bulut
Durmuş olup bitenleri seyrediyordu

Dünyaya niçin bu kadar geç geldiğini
Elinde olsa tutup soracaktı

Şimdi bu geceyi, bu yıldızları fevkalade buluyorsunuz ama
Bu hiç de kolay olmadı

En başta, başı boş atlar gibiydi nehirler
Bu şiire girmeden önce

Her şey yerini alıyordu sırası geldikçe
İlhan Berk bütün bunları görüyordu.

 

Cesare Pavese “Etik değerler, ahlakın özü, gerçeğin ışığı öğretilemez. Her insan kendi içinde yaratmak zorundadır bunları."

 
Etik değerler, ahlakın özü, gerçeğin ışığı öğretilemez. Her insan kendi içinde yaratmak zorundadır bunları. Bu kavramlar mutlak, zaman ve toplum dışı değerler olduğu için başkalarına iletilemez. Kelimeler bu kavramları ancak ana çizgileriyle dile getirebilirler.
 
 

Georg Wilhelm Friedrich Hegel “Eğitim, insanı etik kılma sanatıdır.”

 

Bir kişi, yalnızca büyük hedefleri gerçekleştirerek güçlü karakterini ortaya koyar.

Özgür olmak hiçbir şeydir, özgürleşmek her şeydir. 

Dünyada tutku olmaksızın gerçekleştirilmiş hiç bir büyük şey yoktur. 

Bir fikir her zaman bir genellemedir ve genelleme düşünceye özgüdür. Genellemek, düşünmek anlamına gelir. 

 

Muzaffer İzgü "Baloncuyu da, çok balonu olduğu için dünyanın en mutlu insanı sanırdım”




 

Can Dostlarımızı Hatırlayalım: Dünya Köpek Günü

 

Hachiko: Bir Köpeğin Hikâyesi

Orijinal ismi Hachi: A Dog’s Tale olan film bir profesörün tren istasyonunda karşılaştığı bir köpeği evine almasıyla başlıyor. Gerçek bir hikayeden esinlenen film duygusal konusuyla izleyicilerden büyük övgü alan yapımlardan. Profesörle köpek arasında zamanla gelişen bağ izleyenleri şaşkına çeviriyor. Sahibini her gün uğurlayan, her akşam bekleyen film, sağlam dostlukların yalnızca insanlar arasında kurulmadığının da ispatı. 

Julio Cortázar - Seksek


Dudaklarına dokunuyorum senin, kenarlarını çiziyorum tek parmağımla, sanki benim elimden çıkmış ağzın, ilk kez aralanıyor sanki; gözlerimi kapamam kâfi, her şey yeniden yeniden başlıyor, elimin altında, her seferinde bir başka ağız doğuyor istediğim türden, elimin seçip yüzüne yerleştirdiği nice ağız arasından seçilmiş bir ağız bu, seçen benim, kendi ellerimle yüzüne çizivermek için onca özgür ben seçtim, nasıl olduğunu anlayamadığım bir rastlantı sonucu olarak, elimin altında çiziktirdiğim ağza tıpa tıp uyan bir ağız oluyor seninki. Bana bakıyorsun, çok yakından, gitgide yaklaşıyor yüzün, seyrediyorsun beni, tepegözüz sanki, gözlerimiz büyüdükçe büyüyor, üst üste gelerek iki göz tek göz oluyor: tepegözler birbirine bakmakta, solukları karışmış birbirine, ağızlar buluyor yekdiğerini, dudaklar sıcacık, kavgada, dil düşlere henüz dokunmuş, bir sessizlik dil üzerinde, bir eski koku, mis gibi, ağır bir hava dolanıp duruyor. O an işte, ellerim dalıyor saçlarına, derinlerini okşuyor ağır ağır, ikimizin de ağzı çiçek ve balık dolu sanki, sarmaş dolaş, öpüşüyoruz, hızlı hızlı, derin duyumlarla. Isırıyorsak eğer, acısı tatlı, birbirine karışmış soluklarımız içerisinde, sönüp gidiyorsak eğer, dönüşüyorsak kısa ve korkunç bir boğuluşla, ölüme, bu anlık ölüm güzel. Tek bir tükürük tek bir olgun meyve tadı; yapışmışsın bana, duyuyorum titremelerini, suda titreşen ay gibi aynı...

 

Julio Cortázar, yüzyılımızın üzerinde en çok tartışılan ve çok okunan deneysel romanlarından Seksek’te, bu sorunun cevabını arıyor…Yazarın okuma planı ışığında, Seksek’in bölümleri arasında “ileri-geri” dolaşan okur, gerçekliğin dayattığı saçmalığın içinde biçimlenen bir dünyada, “sekseğin son halkası”na ulaşmaya çalışan bir grup insanın hikâyesine tanıklık ediyor…


Fazıl Hüsnü Dağlarca Seçme Şiirler

 


 Simgelerde Yüzler

 Bir ışık üstünde gelir
Gelir o
Işırsın
Seversin yeri göğü
Uyanmış tutsaklar çağrısına dek.
Dolar da
Dolar da yüreğine tohumların davranışı
Uzarsın
Bir anıdan bir geleceğe gövermişçene.

Gelir de bir uykusuza su
Gelir bir orman uyanık yellerden.
Gider hele
Yıldızların
Gider hele göllerin yalnızlığı
Kalırsınız
Yaptıklarınızla yüz yüze, çırılçıplak.

Almıştınız
Vurmuştunuz
Ovalar başak çoğalımıyla doluydu,
Derelerde vardı bilinmez anıların gücü
Ağaçların yemişleri sizin ağırlığınızdaydı,
Çalmıştınız
Öldürmüştünüz çünkü.

Bir sorgu günü değil anlamak günü
Gözleriniz açılsa
Maviden
Açık kalsa ağzınız kandan şimdi
Sizi bağışlamaz yeraltı otları bile
Almaz yılan uykuları bile düşlerinizi sizin
Siz dikeysiniz, siz hamsınız.

Şimdi ne siz varsınız, ne o, ne öteki,
Yaban yeşili ev yeşilini kovmuştur.
Yine ıssız
Yeryüzü gökyüzü,
Yine ıssız
Ölüler unutulmuş gider
Ölülerin ardından bir köpek gider.

Kopmuşçasına sen şimdi
Karanlığın, yokluğun ardında sen
Bitersin yerden göğe;
Upuzun
Eğri uzun
Dar uzun.
Gider o
Gider
Gider bir ışık üstünde. 


Yeryüzü Saygısı

Atalarıma bin saygı
Bin kutsama
Varmışım Budapeşte'ye Erivan'a Mısır'a ben
Sevmişim yalnız

Atalarıma bin saygı
Bin kutsama
Ayırdetmemişim
Kara deriliyi altın saçlıdan

Atalarıma bin saygı
Bin kutsama
Ben de ülkeler almışım Doğu'dan Batı'dan
Ama sömürmemişim.  

Zaman Parıltısı

Karanlıklarda, gündüzlerin arkasındayım,
Bitmiş ikinci dünya savaşı, uğursuz ve kahraman,
Uzakta esir uluslar türkü söyler,
Türklüğümün farkındayım.

Bir soluk gelmekte karşı gezegenlerden,
Vakt içinden inmektedir gölgeler.
Toprak üzerinde, atmosferler üzerinde
Soğuyan gecemin farkındayım.

Biçimler, evlere, eşyalara rahatça sığmış,
Var olmuş var olmayan.
Biçimler sonsuzluğa yaklaşmış,
Aklımın farkındayım.

Ne ağaçlar uzanmış mevsimlerimce
Ne yıldızlar gerçek, aydınlığım kadar.
Aşkla kımıldayan küçücük ışıklar uçuşur içimde yön yön,
Yaşadığımın farkındayım.

Dal

Dal sallanır ya
Uçunca kuşlar
Sallandı içimdeki mavi çizgi
Konan bir sevgi var

Nasıl yağarsa yağsın
Yağmurla kar
Papatya dimdik
Direnişinde sevgim var

Yüreğim karmakarışık
Hem geniş hem dar
Sen uzakken bile
Seven yakınlığın var

Saklar çoğaltır seni
Bu küçücük nar
Bir tanesiydi sevmek
Şimdi bin tanesi var.

Çirkin

Çirkin, yavrum, dudaklarındaki kızıllık,
Kansız doğaya karşı.
Uyurken memleket ve evren uzaktan,
Uyurken bir hücre, hücreler içinde,
Ekşi.
Çirkin, bu satışlar,
Yüzde yirmi, yüzde otuz.
Geçer anların tadı içerden ;
Anılar ve sevgiler, çarşılar üstünde, uçar.
Yeniden var oluruz.
Sürünür ovalar yaşlı ve boşuna,
Çirkin şimdi, yükselmiş güzellik.
Ve kaçar yaşamanın ölçülerinde; yeni, uzun;
Bir avuçluk, bütün dokunduklarımız,
Bir ellik.
Okulumuz, bahçelere, hesaplara dönmüş,
Çirkin.
Sonsuz ormanlığı rahatlığın, yüce uzamışlığı erdemliliğin,
Dağlarda ve sokaklarda.
Tedirgin.
Yalanla, gerçeklerin sırrına varmış,
Oyunla karışmış, ölmüşlerin akıllarına;
Çirkin, mahkemelerde bir avukat.
Gelir bilinmeyen yönlerin namussuz hoşluğu,
Körlerden ve topallardan daha sakat.
Çirkindir, uzayan erkek vakitlere göre,
Gece yarısı.
Ağrıyan kemiklerle, uzaklıklara gizlenmiş,
Acımakla değil, korkunçluğuyla büyük,
Yıldızlar yıldızlar ve yukarısı.
Çirkin değil midir, dolarken nesillerin hayırsızlığına,
Yavaş yavaş.
Ninelerin çarpılmış yüzünde,
Kabul edilmemiş duasında gelinlerin,
Tarihlerden bir savaş?
Bir ekmek kavgası duyulur ta böceklerden,
Uluyan ağaçlar, susan makineler sesi.
İğrenç hendeseleri gövdenin, bürünür düşlere;
Gezegenler arasındaki uygarlığa karşı,
Çirkin, doymuşların ve doymamışların nefesi.
Nasıl kımıldamasın, nasıl uyusun,
Sabrımız ve ahmaklığımız, derinde ?
Güzel değildir avunmak, kuşlar çiçekler boşunadır;
Çirkindir, küçük mutluluğumuz,
Piç dünyalar üzerinde.
İnsan boyu kadar cüce, insan ömrü kadar kısa,
Güzel neymiş ki ulu çirkinin yanında?
Çirkin, bu, bardaklara sığmayan kederimiz,
Çirkin, bu ardı ve önü görünmeyen kader,
Karanlıkla ve soysuzlukla yaşar, vatanında.
Ölüm, karşılıksız gülümseme, çaresiz şey,
Uğruna efsaneler beyazlığında yürür nefis.
Çirkin, bin yıl önceki anam babam,
Koydukları her taş, inandıkları her masal,
Pis.
Tanrı duymaz, cenazeler duymaz,
Göklerde şehrimizin utanmayan sağırlığı,
Biter, aptalın türküleri, gömülerde,
Aşkın, havanın, yerin hafifliğinde ey dost,
Çirkindir ağırlığım, ağırlığın, ağırlığı. 


Friedrich Nietzsche - Tan Kızıllığı


 


Bugüne değin iyi ve kötü üzerine en berbat düşünceler ortaya kondu. Bu, her zaman çok tehlikeli bir şey oldu. Vicdan, iyi bir şöhret, cehennem, durumuna göre polisin bizzat kendisini önyargısızlığa izin vermiyordu ve vermiyor. İşte günümüz ahlakı üzerine, her otorite karşısında alınan tavırda olduğu gibi düşünmemek, pek dekonuşmamak gerekiyor. Burada itaat edilir! Dünya var olduğundan bu yana hiçbir otorite kendisinin eleştiri konusu yapılmasına istekli görünmemiştir. Hele ahlakı eleştirmek, ahlakı bir sorun, sorunlu bir şey olarak ele almak: Nasıl olur? Bu ahlak dışı değil miydi şimdi değil mi? Ama ahlak, kendisinden eleştiren ve işkence aletlerini uzat tutmak için sadece her türlü korku aracına hükmetmekle kalmaz: Ahlak, ta başlangıçtan beri ikna etme sanatındaki bütün şeytanlıkları bilir. Bugün bile onun yardımına başvurmayan hiçbir konuşmacı yoktur.
 

David Hume - İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme

 

Her bilimin insan doğasıyla az çok bir ilişkisi vardır; her ne kadar bazısı insanoğlundan çok uzaklarda gibi dursa da, bir yerde, bir geçitte mutlaka insan doğasına dönüş yapar. Matematik, Doğa Felsefesi ve Doğal Din bile bir ölçüde İnsan'ın bilimine bağlıdır; çünkü hepsinin yolu insanı tanımaktan geçer ve hepsi insanın güçleri ve yetileri ölçüsünde değerlendirilir... Öyleyse Matematik, Doğa Felsefesi ve Doğal Din insanı bilmeye bu şekilde bağımlıysa, insan doğasıyla daha yakınve sıkı ilişkileri olan diğer bilimlerden ne beklemeliyiz? Mantığın biricik amacı akıl yürütme yetimizin ilke ve işlemlerini ve tasarımlarımızın doğasını açıklamaktadır; ahlak ve eleştiri zevk ve duygularımızı değerlendirir; siyaset ise insanları toplumda birlik içinde ve birbirine bağımlı kabul eder. Bu dört bilimde, Mantık, Ahlak, Eleştiri ve Siyaset'te, insan aklını tanımamızı sağlayan veya bize insan aklının gelişimi ve donanımını veren hemen her şey kavranır.

 

Paulo Coelho "İradeleri çok güçlü olan kadınlar ve erkekler genellikle yalnızdırlar, çünkü dışarıdan soğuk görünürler.”

Paulo Coelho, 1947 yılında Brezilya'da doğdu. Babası Pedro mühendis, annesi Lygia ise evhanımı olan Coelho, San Ignacio'da ilköğrenimine başladı. İlk edebi ödülünü okulundaki bir şiir yarışmasında aldı. Ablası Sonia'nın kendi ödevi olarak teslim ettiği denemesi, Coelho'ya ikinci ödülünü getiriyordu. Yazarlığa başlamadan önce ülkesinde tanınan bir şarkı sözü yazarıydı.

1986 yılında Hıristiyanların Batı Avrupa'dan başlayıp İspanya'da Santiago de Compostela kentinde sona eren geleneksel hac yolculuğunu yaptı. Bu deneyimini 1987 yılında yayınlanan Hac (özgün adı: "The Pilgrimage") adlı kitabında anlattı. 1988 yılında yayınlanan romanı Simyacı, Coelho'yu en çok okunan çağdaş yazarlardan biri yaptı. 42 ülkede yayınlanan, 26 dile çevrilen Simyacı, benzersiz bir başarıya ulaştı ve bu kitap sayesinde Gabriel Garcia Marquez'den sonra en çok okunan Latin Amerikalı yazar oldu.

1979 yılında tekrar karşılaştığı eski arkadaşı Christina Oiticica ile daha sonraki yıllarda evlendi ve Rio de Janeiro'da yaşamaya başladı. Edebi hayatının yanı sıra karısıyla birlikte kurdukları Paulo Coelho Enstitüsü'nde ülkesindeki yoksul çocuk ve yaşlılara yardım etti, 2002 yılında Brazilian Academy of Letters'a üye kabul edildi, 1979'daki İslami Devrim'den sonra İran'a fikir alışverişi için davet edilen ilk Müslüman olmayan yazar oldu.

Coelho'nun ünlü eserlerinden dünyanın en eski mesleği üzerine kurulu bir aşk masalı olan On Bir Dakika’nın film hakları Hollywood Gang Productions tarafından 2004 yılının Aralık ayında satın alındı. İlyas Peygamber’in romanlaştırılmış öyküsünün anlatıldığı Beşinci Dağ adlı kitabının film hakları ise Capistrano Productions tarafından 2004 yılında alındı. Senaryosu Antonio Soave tarafından uyarlanan filmde Joseph Finnes, Liam Neeson ve Julia Ormond rol alırken yönetmenliğini Le Var Burton üstlendi.

2005 itibari ile İsviçre'nin Davos kentindeki Dünya Ekonomik Forumu'nu düzenleyen Schwab Vakfı'nın yönetim kurulunda olan Paulo Coelho, aynı zamanda Unesco'nun "Kültürlerarası Diyaloglar" programında danışman olarak görev yapmakta.

Paulo Coelho'nun kurduğu Paulo Coelho Enstitüsü, ülkesindeki yoksul çocuk ve yaşlılara yardım etmektedir. Coelho, UNESCO'nun Kültürlerarası Diyaloglar programında danışman olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda İsviçre'nin Davos kentindeki Dünya Ekonomik Forumu'nu düzenleyen Schwab Vakfı'nın yönetim kurulundadır. Paulo Coelho pek çok saygın ödülün sahibi oldu; bunlar arasında Dünya Ekonomik Forumu'nun verdiği Crystal Award ve Fransız Légion d'Honneur nişanı da vardır. Pek çok saygın basın kuruluşu için haftalık köşe yazıları yazmaktadır. Paulo Coelho Rio de Janerio'da yaşamaktadır.

 

Howard Zinn: Hareketli Bir Trende Tarafsız Olamazsınız

 undefined "Yaşamını konu alan belgesel film"

Howard Zinn: Hareketli Bir Trende Tarafsız Olamazsınız Matt Damon tarafından tarihçi, aktivist ve yazar Howard Zinn'in hayatı ve zamanları ve son elli yılın en önemli sosyal hareketlerine katılımı hakkında anlatılan 2004 belgesel filmidir. yıl. Filmin yönetmeni Deb Ellis ve Denis Mueller

 

Anıların İzinde - Hıfzı Veldet Velidedeoğlu

 

Bu kitap, yalnız yazarın ve ailesinin özyaşam öyküsünü değil, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nın öncesinde ve sonrasında Türk ve Batı Toplum ve insanlarının yaşayış ve düşünüş yöntemlerini, komünist ve faşist diktatörlüklerin parça parça öykülerini, memleketimizde ve türlü ülkelerde yapılan kişisel gözlemlere dayanarak, bir roman üslubu içinde anlatıyor. Bu gözlemler aynı zamanda son 60 yılın ilginç tablolarıdır. 

 

Alef - Jorge Luis Borges

 Alef

Borges Alef’te düş ile gerçek, eski ile yeni, Batı ile Doğu arasındaki ikiliklerde gidip gelen bir zenginliğin anlatısını sunuyor. 

Borges’in en verimli döneminde yazdığı hikâyeleri bir araya getiren Alef, İbrani alfabesinin ilk harfi olan “alef”i merkezine alarak, bizi evrenin kökenine ve sonsuzluk düşüncesine götürüyor. Alef uzay boşluğundaki tüm noktaları kapsayan bir noktadır; bu noktadan içeri bakan kişi evreni görür ve onu kucaklar. Burası, sonsuzluğun hem başladığı hem bittiği yerdir. Zaman, kimlik ve ölümsüzlük temaları çevresinde kurulan Alef, farklı gerçeklik ve anlam katmanları vaat eden bir metin. 
Üstelik Borges’in bu kitapta okuruna bir de sürprizi var: Modern edebiyatın zaman ve uzam sihirbazı, kitapta sadece anlatıcı olarak yer almıyor, karşımıza hikâye kahramanı olarak da çıkıyor.
 
“Jorge Luis Borges, kaderi ince, yıkıcı ve empatik bir tanrının çizimlerine göre cisimleştirir.”
RICCARDO CAMPA