11 Ocak 2015

Halil cibran “düşünceler”

Bugünün acısı, dünün hazzının anısıdır.

Anımsamak bir tür buluşmadır.
Unutmak ise bir tür özgürlük.

Yüreğimdeki mühür
kalbim kırılmadan çözülebilir mi?

Sevgililer birbirlerinden çok
aralarındakini kucaklarlar.

Arkadaşlık her zaman için
tatlı bir sorumluluktur,
asla bir fırsat değil.

Ancak büyük bir acı veya büyük bir sevinç
senin gerçeğini açığa çıkarabilir.
İşte böyle bir anda
ya güneş altında çıplak danset,
ya da çarmıhını taşı.

İnsanlık, sonsuzluğun dışından
sonsuzluğa akan bir ışık nehridir.

Şafağa ancak
gecenin yolunu izleyerek ulaşılabilir.

Gariptir ki,
kimi zevklerin tutkusudur,
acılarımızın bir kısmını oluşturan.

Kişinin hayal gücüyle, düşlerinin gerçeklesmesi arasındaki mesafe,
yalnızca onun yoğun isteğiyle aşılabilir.

Cennet orada,
şu kapının ardında,
hemen yandaki odada;
ama ben anahtarı kaybettim.
Belki de sadece koyduğum yeri unuttum.

Kuş tüyünde uyuyanların düşlerinin,
toprak üzerinde uyuyanlarınkinden
daha güzel olmadığı gerçeğinde,
yaşamın adaletine olan inancımı
yitirmem mümkün mü?

Bana kulak ver ki,
sana ses verebileyim.

Karşındakinin gerçeği
sana açıkladıklarında değil,
açıklayamadıklarındadır.
Bu yüzden onu anlamak istiyorsan,
söylediklerine değil,
söylemediklerine kulak ver. 

Yalnızlığım, insanlar geveze hatalarımı övüp,
sessiz erdemlerimi eleştirmeye
başladığında doğdu.

Bir gerçek her zaman bilinmek,
ama ara sıra söylenmek içindir.

İçimizdeki gerçek olan sessiz,
edinilmiş olan ise gevezedir.
Yaşam kalbini okuyacak
bir şarkıcı bulamazsa,
aklını konusacak
bir filozof yaratır.

Zihnimiz bir süngerdir,
yüreğimizse bir nehir.
Çoğumuzun akmak yerine,
sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip
Eger kış,
‘Baharı yüreğimde saklıyorum’
deseydi, ona kim inanırdı?

Öğretilerin çoğu pencere camı gibidir.
Arkasındaki gerçeği görürsün,
ama cam seni gerçekten ayırır.

Yürüyenlerle birlikte yürümeyi yeğlerim,
durup yürüyenlerin geçişini seyretmek değil. 

Evim der ki, ‘Beni bırakma,
çünkü burada senin geçmişin yaşıyor.’
Yolum der ki, ‘ Gel ve beni izle,
çünkü ben senin geleceğinim.’
Ve ben hem eve, hem de yola derim ki,
‘Benim ne geçmişim,
ne de geleceğim var.
Eğer kalırsam,
kalışımda bir ayrılış vardır;
gidersem,
ayrılışımda bir kalış.

Yalnızca sevgi ve ölüm
her şeyi değiştirebilir.’
Ağaçlar yeryüzünün
gökkubbeye yazdığı şiirlerdir.
Ama biz onları devirir ve
boşluğumuzu kaydedebilmek için
kağıda dönüştürürüz. 
Sözler zamansızdır.
Onları zamansızlıklarını bilerek
söylemeli ya da yazmalısın.

Walter Benjamin - Parıltılar

“Bu ana kadar hep galip gelenler, bugün hükmedenlerin altta kalanları çiğneyerek ilerlediği zafer alayında yerlerini alırlar. Her zamanki gibi ganimetler de alayla birlikte taşınır. Kültürel zenginlik denir bunlara... Kültürel zenginlikler, hiç istisnasız dehşet duygusuna kapılmadan düşünülmeyecek bir kökene sahiptir. Varlıklarını sadece onları yaratan büyük dehaların çabalarına değil, aynı zamanda o çağda yaşamış nice adı sanı bilinmeyen insanın katlandığı kültürlere de borçludurlar. Hiçbir kültür ürünü yoktur ki, aynı zamanda bir barbarlık belgesi olmasın. Ve kültür ürününün kendisi gibi, elden ele aktarılma süreci de nasibini alır bu barbarlıktan..."

Eleştirel Kuramcı Walter Benjamin, Frankfurt Okulu'nun kuramsal koridorlarında değil, anılarındaki iç avluların koridorlarında dolaşıyor bu defa. Berlin'in gri baharından, İbiza'ya, Marsilya'ya uzanan bir yolculukta, pek çok konuda konuşan bir sohbet arkadaşı adeta. Sohbet zaman zaman ciddileşiyor, zaman zaman mermer masalı bir kahvede dinlenen yarı hayal yarı gerçek bir hikâyeymişçesine akıp gidiyor.

Ve bir çağ kırılıyor biz sohbete devam ederken. "Hala at arabasıyla okula gitmiş olan bir kuşak, bulutlardan başka hiçbir şeyin değişmediği dağlarda soğuk ve rüzgâra karşı durup bekliyor ve kahredici saldırılarla patlamaların ortasında insanın ufacık, cılız bedeni" geliyor gözlerimizin önüne.

Parıltılar yalnızca Benjamin'in denemelerinden oluşan bir kitap değil; Avrupa'nın en uzun yıllarında, yalnız bir filozofla gezintidir...

 

Seçme Şiirler

 
Her Soluk Alışta
Kaldırın bugün
ne kadar engel varsa
güneşle aranızda,
elinizin değdiği her şey
gökyüzü koksun

Türkülerle doldurun göğsünüzü
açılın kırlara çiçekler devşirin
kolan vurun ağaçtan ağaca
her soluk alışta duysanız bile
o zonkloyan hüznü
Bugün ilkyazın ilk günü...Kemal Özer
 

Hep Böyle
Anlaşıldı kara günler için doğmuşuz,
İçli dışlı olmuşuz acılarla.
Aydınlığın dar kapılarından
Geçemeyiz güle oynaya
Bayram kaçağıyız.

Topladığımız gönül çiçekleri
Kucağımızda sararıp solar
Utanır da veremeyiz
Sunamayız dilimiz dolaşır
Oysa neler düşlemişizdir geceden.

"Hepimiz…" diyor sevgili kızım
Yeni yıl için çektiği telde,
"Esenlikler dolu günler dileriz!"
Benim de en içten dileğim bu…
Daha çoğuna yetmiyor ki, gücümüz.

Hep böyle sevgili kızım,
Yıl boyu,
İçiçe olacağız düşlerimizle…
Biz dileklerle doğar,
Yaşar gideriz, hep dileklerde.
Mutluluklar esenlikler ne varsa
Hep veresiyesinde yeni yılların,
Günebakanız, ayçiçeğiyiz!...Rıfat Ilgaz

Biten Sene ve Gelen Yeni Yıl
Katılmamış hesapları koyup hesaba
Gelen üç yüz altmış beş günle kucaklarım
Eksilerimi kefeye koyup tartarım artılarla
Yeni yılda yeni bir hesap açarım
Merhaba yeni yıla, dostlara ve hayata...İbrahim Ethem Bingül

Haziran
Aşktır, yırtıldı yırtılacak bir anı gibi
eski sesli haziranın tam ortasından,
tam duyuldu duyulacak derken yalnızlığın
sesi aşktır, açılır bir şiirin her yerinde:
– Yalnızlık kokuyorsun demiş miydi Edip Bey,
öyleyse haziran kokuyorsun demiştir bir de
şunu: Bir anıya bir başka anıdan ne
kalır, elbet aşkın ortasında haziran kalır!
Bir yazı bile şurda-burda birlikte
tamamlamadan henüz, bir yaz daha
çıkarma telaşından sakın! Ne haziran
kalır geriye ne o adamla kadın!
Şimdiden teşekkürler bir anıyı böyle
dayanıklı kılan iyiliğine, aşkın
ve haziranın trenini kaçırma, ocakta
ateşçisi ol ve öv onu, hızlı geçen
şubatta yavaşlığına bak kırların, martta
makas değiştir, istasyonda bekleyen çocuğu
benim için öp, o senin çocukluğun!
Mayısı havalandır, sonrası hazirandır…
Hazirandır, yalnızlık gibi aşkın ortasındadır...Haydar Ergülen

Yazılamayan Zaman
Herşeyi yazarım da
zamanı yazamam-
o yazar çünkü
beni.
Yazar beni
yavaş yavaş
özenli-
azalta azalta
görkemli-
sanki
dolduracakmış
olduracakmış
gibi.
Halbuki
sıyırıp düşürmüştür
tırnağımdaki çürüğü
parmağımdaki yarayı

kabuk kabuk
geçirmiş-
geçerken, sanki
çoğalta çoğalta
yazarak
beni:
özenli
görkemli...Oruç Aruoba

Aşkın başlangıcı 
Ey gülümseyiş, ilk gülümseyiş, bizim gülümseyişimiz.
İnsan nasıl da o: ıhlamurların kokusunu soluyuş, 
parlak sessizliğini dinleyiş, birden,birbirimizdeyken, 
yukarlara bakış ve şaşkınlık, gülümseyinceye dek biz.
 
O gülümseyişte anıınsanması vardı 
bir tavşanın, karşıki çimende oynayan.
O gülümseyişin çocukluğu böyleydi.
Daha ağırbaşlı bir etki bıraktı onda 
sonradan gördüğümüz kuğunun devinmesi: 
durgun havuzu bölüyordu kuğu, 
sessiz akşamı ikiye bölercesine.
Ve saf, açık göğe çizilmiş, 
gelecek gecelerle kaynaşan ağaçların tepeleri 
o gülümseyişin taslağını çizmişlerdi 
yüzümüzde esriyen geleceğe karşı...Rainer Maria Rilke

Her Neyse
Orada
beni düşünüyorsun
Hissettim bunu:
Bir şiddetli rüzgar gibi
aşarak tepeleri
geçerek boğazları
ulaştı buraya
geldi dokundu bana
düşünmen beni.
Orada
beni düşünüyorsan
hissetmelisin bunu:
Bir rengarenk ışın gibi
aşarak tepeleri
geçerek boğazları
ulaşmak oraya
gelip dokunmak istiyor sana
düşünmem seni...Oruç Aruoba