07 Temmuz 2014

Yaşar Nuri Öztürk - Kur’an Penceresinden KURTULUŞ SAVAŞI’na Bir Bakış

“Zalimlerden başkasına
düşmanlık yapılmayacaktır.” Bakara Suresi, 193

“Bu milletin şimdiye kadar Arapların Acemlerin din maskeli iğfalleriyle aldatılmış olduğunu ispat etmek isteyen bir adamım." Mustafa Kemal Atatürk

“Bu memleketin en son tepesine çıkacağız. Ve orada taş taş üstünde kalmayıncaya kadar uğraşacağız ve en son orada öleceğiz.Ancak ondan sonradır ki,düşmanlar bu memlekete sahip olabilirler." Mustafa Kemal Atatürk

"Milli Mücadele’ye beraber başlayan yolculardan bazıları,milli hayatın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet kanunlarına kadar gelen gelişmelerinde kendi fikir ve ruhlarının kavrama sınırları bittikçe bana direnmişler ve muhalefete geçmişlerdir. Ben, milletin vicdanında sezdiğim büyük ilerleme kabiliyetini bir milli sır gibi vicdanımda taşıyarak, peyderpey bütün içtimai heyetimize tatbik ettirmek mecburiyetinde idim.” Mustafa Kemal Atatürk

“Avrupalıların namusuna güvenemeyiz!” Mustafa Kemal Atatürk

“Kuvayi Milliye’nin dinsiz olduğu yolunda propaganda
İstiklal Harbi’ni tehdit eden en zehirli ve alçak propaganda idi.” Kazım Karabekir

“Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz, gerçek ideali dinmiş gibi davranacak 
çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.” İngiliz Baş tercümanı Ryan


Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK
İlahiyatçı, Hukukçu, Siyasetçi Time Dergisi’nin gerçekleştirdiği ‘20. Yüzyılın
En Önemli Kişileri’The Most Important People of 20th. Century anketinin ‘En Önemli Bilim Adamları ve Islahatçılar ’The Most Important Scientists and Healers listesinde, dünya kamu oyunca belirlenmiş yüz ismin ilk onu arasında yer alan Yaşar Nuri Öztürk,1951 yılında Trabzon’da doğdu. İlk Arapça, Farsça eğitimini, aynı zamanda en büyük hocası olan babasından aldı. Lisans eğitimini hukuk ve ilahiyatta, master ve doktora eğitimini İslam felsefesi dalında tamamladı. Bir süre avukatlık yaptıktan sonra üniversiteye intisap etti. Türk üniversitelerinde öğretim üyesi ve dekan olarak 26 yıl görev yaptı. ABD New York’ta The Theological Seminary of Barrytown bir süre misafir profesör olarak ‘İslam Düşüncesi’ dersleri okuttu. Türkiye, ABD, Rusya, Avrupa, Afrika, Ortadoğu ve Balkanlar’da İslam düşüncesi, insan ve insan hakları konularında birçok konferans verdi. Kur’an’ın Yorum Katılmamış İlk Türkçe Çevirisi’ni yapan bilim adamı olarak da anılır. 1993 -2011 yılları arasında üç yüzü aşkın baskı yapan bu çeviri, ‘Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin En Çok Baskı Yapan Kitabı sayılmaktadır.Türkçe, Almanca, İngilizce ve Farsça basılan eserlerinin sayısı elliyi aşkındır. Öztürk’ün düşünce dünyası, değişik üniversitelerde yapılan Türkçe, Almanca, İngilizce, Fransızca tezlerle incelendi.

Önsöz
Elinizdeki kitap, hayatımın en büyük eserlerinden biri olan ‘Kurtuluş Savaşı’nın Kur’ani Boyutları’ adlı üç ciltlik çalışmamın kısa bir özetidir. Anılan çalışmadan bu eserde ‘Ana Eser’diye söz edilecektir. Ana Eser’i okumakta zorlanacak veya sabırsızlanacak olanlara yardımcı olmak için böyle bir özeti yayınlamayı zorunlu gördük. Eserde, sık sık kullanılan ve bir kısmı, Türk literatüründe ilk kez tarafımızdan telaffuz edilen bazı tabirleri burada vermeliyim: ‘Allah ile aldatan, saltanat dincisi, siyaset dincisi, Emevi dincisi, Emevici Arapçı, emperyalizmle işbirlikçi, dini anlatmak yerine dayatan, Ilımlı İslamcı, BOP’cu, Maun Suresi mücrimi,Deniz Fenercisi,Kurtuluş Savaşı’na hıyanet eden,din istismarcısı’ tabirlerinin tümü eşanlamlıdır;aynı ekipleri, aynı zihniyetleri tanıtır.‘

Sahte Atatürkçü,
Atatürk dalkavuğu,
Atatürk’ü joker olarak kullanan, Atatürk istismarcısı,
Atatürk’le aldatan,
Atatürk’ü anlatmak yerine dayatan’ tabirlerinin tümü de eşanlamlıdır; aynı ekipleri, aynı zihniyetleri tanıtır.
Bu tabirlerin büyük kısmı,
Kurtuluş Savaşı’nın kanla yazılmış lügati içinde yer aldığı için, bir kısmı da Türk basınında herkes tarafından kullanıldığı için biz de bunları gerektiği yerlerde kullanacağız. Önsözü bu kadarla kesiyor, ‘Üstü Örtülü Gerçeklerin ’önemli bir kısmını daha deşifre etme gücünü bana verdiği için Cenabı Hakk’a şükürler ediyorum.
GERÇEĞİ ARAYANLARA
Ve Bulduğunda Mutlu Olanlara
SELAM OLSUN!
Prof. Dr.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK
İstanbul, 2012


80 Yıldır Sorulmayan Soru:

Cumhuriyet dönemi aydınları ve ona bağlı olarak da siyasetçileri, çok ciddi ve hayati tartışmalara sebep teşkil eden bir konu olmasına rağmen, şu soruyu mert ve yürekli insanlara yakışır biçimde hiç sormadılar; hala da sormuyorlar. Bu soruyu önce aydınların, sonra da siyasetçilerin cesaret ve ciddiyetle sorması gerektiğini. yıllardır dile getirmekteyiz.

80 yıldır sorulmayan hayati soru şudur: “Özgün ve esas yapıları itibarıyla, İslam’la Mustafa Kemal mirası veya Cumhuriyet mirası arasında bir çelişme, bir didişme, bir zıtlaşma, bir kavga var mıdır?
”Yani işin esası bakımından ve bu iki mirasın varlık yapıları itibarıyla bir zıtlık söz konusu mudur?
Bir defa, fikir olarak bunun sorulması ve cevabının verilmesi lazım. Cumhuriyet dönemi aydınları bu sorunun cevabını hala vermemişlerdir. Cevabı vermek yerine günü gün etmek için meseleyi hasır’ın altına süpürüp yanyatmışlardır. Sebep, bir kısmının imansızlığı, bir kısmının cehaleti, bir kısmının kendine güvensizliği, bir kısmının da istismara müsait bir ortamın devamını istemesidir. Bu sorunun cevabının verilmemesi yüzünden bu ülkeye kötülük etmek isteyen birilerinin yapay olarak yarattığı bir kavga, maalesef devam ediyor. 
Çok sert biçimde sürüp giden bir kavgadır bu. Bu kavga, bugün,
Türkiye üzerinde hesabı olanların kendileri açısından da ciddi çıkarlar sağlayacağı bilindiği için, artık dışarıdan kotarılıyor.


Hepimizin bir vicdan borcu olarak şunu bilmesi gerekir:
Atatürk’ün dinle münasebeti Türk aydınları tarafından yıllar ve yıllarca sadece irtica hareketleri açısından irdelendi, gündem yapıldı. Oysaki işin bir başka yönü daha vardı ve belki de bu yönün irdelenmesi ülkemizin geleceği açısından çok daha önemli ve gerekliydi.
O yön, Atatürk’ün verdiği mücadelenin dinden ve din adamlarından gördüğü destekti. Atatürk din ilişkisi, işte bu açıdan gereğince ele alınmadı. Dinci çevrelerle eyyam Atatürkçülerini memnun etmek için ‘ Sarıklı Mücahitler,’ ‘Kurtuluş Savaşı’nda Din Adamları’ vs. türünden dipsiz başsız, felsefi temelden yoksun, İslam’ın özünden habersiz, birtakım kitaplar yazılmadı değil ama niyetleri ne olursa olsun, onların hiç birinde Cumhuriyetle İslam’ın ortak paydasına ilişkin altı çizilecek işe yarar bir tespit görülemez. Tümü hamaset, siyaset ve idarei kelamdan ibarettir.


Atatürk’e karşı olan Müslüman dinci çevrelerle haçlı emperyalist çevreler bu yanlıştan son derece memnundurlar ve bu memnuniyetlerini stratejilerinde değerlendirerek Türkiye’ye ve Müslümanlara büyük oyunlar oynadılar.

Atatürk, dinci ve dinsiz istismarcıların söylediklerinin
tam aksini yapmıştır.


Gazi, din meselesinde asla kaçak güreşmemiş, kıvırmamış, işin içine girmiş ve ilk günden son güne kadar yaptığı devrimlerin dinin talebi olduğunu en gür sesiyle haykırmış, savunmuştur.
Yani Atatürk, onu istismar ederek ‘rozet’ çığırtkanlığı yapan sözde Atatürkçülerin aksine, din meselesinde dincilik karşısında ve dindarlar yanında taraf olmuştur.
Biz bunu bütün ayrıntılarıyla ve tüm alanlarda dünyanın önünde ispata hazırız.


 Korkmaya, kaçınmaya, tedirginliğe gerek yok.
Kur’an ortada, Cumhuriyet tarihi de ortada. Biz de buradayız.
Kurtuluş Savaşı günlerinin alnı secdeli Müslümanları Mustafa Kemal’i ‘İslam’ın kurtarıcısı ’diye anıyorlardı. ABE . 15/52 Zaman tünelinin burasında biz de aynı kanaatteyiz. Peki, Atatürk devrimlerinin savunuculuğu rolüne soyunanlar böylesine önemli bir gerçeği nasıl görmediler veya göremediler?
*
ABE.:Atatürk’ün Bütün Eserleri

Çünkü hemen hepsinin sadece hurafeci Arap Emevi İslam’ın dan değil, İslam’ın gerçeğinden de rahatsızlıkları vardı. Onların benliklerine yerleşmiş olan ‘ İslam’dan nefret virüsü,’ daha doğrusu
‘Ruhsal olandan nefret virüsü, ’ Allah’ın bir takdiri olarak, sonunda onların başına en büyük belayı açtı ve kendi kulvarlarında nefessiz kalmalarına sebep oldu.
İnancımız odur ki, bu yanlış yapılmasaydı, Atatürk mirası, bütün Müslümanlar için kurtuluş reçetesi sayılabilecek bir Kurtuluş teolojisi’ oluşturabilecekti. Kurtuluş Teolojisi tabiri,
eski Marksist yeni Kur’an mümini Fransız düşünürü Roger Garaudy’nindir.
Gereken yapılmadığı için bu Kurtuluş Teolojisi’nin yerine İslam’ın ve Müslümanların düşmanlarınca bir‘ Fesat Teolojisi’ oluşturuldu. Şimdi bu fesat teolojisi, bütün köşe başlarını tutmuştur ve haçlılarla işbirliği halinde, Türk milletinin can damarlarını birer birer koparmaktadır.
Alpaslan Işıklı’nın şu tespiti, üzerinde olduğumuz konuda gerçeğin tam ifadesidir:
“Atatürk, Kurtuluş Teolojisi’nin öncülüğünü, Kuvayi Milliye ile İslamiyet arasında kurmayı başardığı köprü üzerinde, bu asrın başında gerçekleştirmiştir.”
Işıklı, Sosyalizm, Kemalizm ve Din, 188 Köprü kuruldu ama köprünün üstünden geçmesi gerekenler geçmedi ve köprü muattal kala kala çürüyüp çöktü. Çünkü Türk aydını ve Türk siyaseti, Atatürk ve İslam konusunda ölümcül bir hata yaptı: Gerçeği ortaya koyarak açık yürekle tartışmak yerine siyasal manevralarla günü kurtarmayı yeğledi. Öte yandan, dindarları ahmak yerine koydu. “Neyse ne, bu sümüklü heriflere hesap mı vereceğiz? Otursunlar oturdukları yerde!” kafasıyla alemi kör, dünyayı sersem sandılar. Ve müstahaklarını buldular. Onlar müstahaklarını buldu ama günahsız ve aldatılmış kitleler,müstahak olmadıkları halde çok kahır çekti ve çekmeye devam ediyor.

Ilımlı İslam - Hikmet Yavaş

Siz hiç “Ilımlı Hıristiyanlık” diye bir şey duydunuz mu?

Hayır, hiç duymadık.

Siz hiç “Ilımlı Musevilik” diye bir şey duydunuz mu?

Hayır, hiç duymadık.

Siz hiç “Ilımlı İslam” diye bir şey duydunuz mu?

Evet, sürekli duyuyoruz ve bütün Dünya biliyor.

Oysaki Dünya’da bir tane İslam var. O da Kuran’daki İslam’dır. İslam’ın ılımlısı veya ılımsızı olmaz.

Pekiyi ama bu “Ilımlı İslam” icadı nereden çıktı?  

Graham Fuller adında bir Amerikalı. Amerikan RAND Düşünce Kuruluşu’nun daimi politik danışmanı, ABD Merkezi Haberalma Teşkilatının (CIA) eski Başkan Yardımcısı, ABD Devlet görevlisi. İlk defa “Ilımlı İslam” modelini, işte bu Amerikalı ve O’nun politik danışmanlığını yaptığı RAND düşünce kuruluşu icat etti. RAND, genellikle CİA ajanlarının yer aldığı ve strateji üretiminde Amerikan Hükümeti’nin yararlandığı bir düşünce kuruluşudur.

Amerika, Dünyayı kontrol edebilmek için dinleri ve tarikatları kullanıyor. Amerikan istihbarat teşkilatı tarafından desteklenen bazı tarikat ve cemaat liderlerinin, dini kullanarak kendi devletlerine sızıp ele geçirmeleri ve Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmelerinin sağlanması, bir Amerikan stratejisidir. Örneğin:

               a.     Asya’yı kontrol etmek için “Moon Tarikatı”

              b.     Çin’i parçalamak için finanse edilen “Falun-Gong” hareketi, suni olarak üretilmiş tarikatlardır.

Petrol ve doğalgaz kaynaklarının yoğunlaştığı Türkî Devletler başta olmak üzere, 1 milyar 300 milyonluk Müslüman coğrafyasını kontrol edebilmek için ise, Batı’nın siyasi kurallarına uydurulmuş “Ilımlı İslam” adı altında yeni bir din yaratılmaya çalışılıyor.

Yeni bir din diyoruz. Çünkü İslam dininin odağında Kuran’ı Kerim vardır, yalnız Allah’a ibadet edilir ve yalnız Allah’tan yardım dilenir. Kulların imanını yargılama yetkisi Peygamberimize bile verilmemiş olup sadece Allah’a aittir. Din üzerinden siyasal ve maddi çıkar sağlanması yasaklanmıştır. Kul ile Allah arasına hiç kimse giremez ve Hıristiyanlıkta papazların yaptığı gibi aracılık yapamaz.

Ilımlı İslam ise; gerçek İslam dininin yalan yanlış yorumlarla ve dinler arası diyalog kandırmacılarıyla Hıristiyan Batının siyasi çıkarlarına ve kurallarına uydurulmuş şeklidir.

 Ilımlı İslam’ın odağında tarikat şeyhi veya cemaat imamı vardır. Onların sözleri sorgusuz sualsiz Allah kelamı gibi kabul edilir. Amaçları, dini kullanarak İslam Dünyasını kontrol etmek, devletlerin içine sızarak yönetimlerini ele geçirmek, maddi ve siyasal çıkar sağlamaktır.

 Bunun için her yolu mubah sayarlar, en iyi pazarladıkları ve kullandıkları malzeme din olduğu için siyasi alanda, medyada, okullarda ve mahallede din tüccarlığı yaparlar. Amaçlarına engel olan her kişi ve kurunu, sanki Allah ile ortakmışlar gibi, Onların imanını yargılama hakkını kendilerinde görürler ve din düşmanı olmakla karalamaya çalışırlar.

Öncelikle ve özellikle eğitim kurumların ele geçirmeye çalışırlar, maksatları sömürgeci Batı çıkarlarına uygun İslamcılar devşirmektir.

Ordu, polis, yargı, istihbarat birimleri ve mülki makamlar;  sızarak ele geçirmek istedikleri öncelikli hedefler arasındadır.

Kendilerine biat etmeyen ve karşı çıkan kişi ve kurumları yıpratmak için; yalan, iftira ve sahte suç delilleri üretmek dâhil, her türlü psikolojik harp yöntemlerini kullanırlar. Bunun için, gayrı meşru finansman yöntemleriyle medya kuruluşlarını ele geçirerek, yazılı ve görsel medya üzerinde tam bir kontrol sağlamaya çalışırlar.

Söz konusu tarikat ve cemaatlerin finansmanı, mahalli esnaf ve işadamlarının himmet denilen parasal katkılarıyla oluşturulan şirketlerin gelirleriyle sağlanır.  Yani, anılan tarikat ve cemaatler; işadamları ile dini unsurların işbirliğinden oluşan, büyük paraları yöneten bir nevi holdingleşmiş kurumlardır.

İşte, tarikat ve cemaat üyelerini bir arada tutan çimento, bu ekonomik menfaat ve kendi hükümetlerine sızarak ele geçirdikleri devlet gücünün sağladığı ayrıcalık ve dokunulmazlıktır.  Bu nedenle dini bir hareket olmaktan çıkıp, siyasal ve ekonomik bir harekete dönüşmüşlerdir. Dinsel bir hareket; neden ekonomiye, siyasete ve devlet kurumlarına sızmaya çalışsın? Açıkça, iktidara ortak olmak ve devleti yeniden düzenlemek istiyorlar.

Görüldüğü gibi Ilımlı İslam; din tüccarı tarikat ve cemaatler ile işadamları ve Hıristiyan Batı’nın işbirliğiyle kotarılmıştır. Batı’nın çıkarlarına uygun ve yabancı istihbarat servisleri tarafından desteklenen yeni bir sömürü modelidir ve dinimize göre şirktir.

Eski CİA ajanı ve Amerikan Devleti görevlisi Graham Fuller; “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” isimli kitabında “Türklerin Kemalizm’i terk edip Ilımlı İslam’ı benimsemesini öneriyor. Ayrıca, Ilımlı İslam’ın, Kemalizm’i silmeye yönelik bir karşı devrim olduğunu ve bu devrimin karşısındaki tek gücün Türk Ordusu ile Kemalist aydınlar olduğunu ve tasfiye edilmeleri gerektiğini söylüyor.”
Ayrıca, ABD Eski Başkanı George W. Bush ile yeni Başkan Obama, eski ve yeni Dışişleri Bakanları da “ Türkiye’nin ılımlı bir İslam Cumhuriyeti olduğunu” söylüyorlar.

Ayni şekilde, Avrupa birliği yetkilileri de “Türkiye’nin Kemalizm’i terk edip Ilımlı İslam’ı benimsemesinde ısrar ediyorlar.”

 Bütün bunlar size garip gelmiyor mu?

Her şeyden önce, din ile Kemalizm; tamamen birbirinden farklı şeylerdir. Birisini benimserken diğerini terk etme mecburiyeti yoktur.

Din bir inançtır ve Allah ile kul arasında ilişkidir. Ayrıca, Müslüman Türk insanı mensup olduğu gerçek İslam dururken neden Ilımlı İslam’ı benimsesin?
Kemalizm ise din değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan kuruluş felsefesidir. Kemalizm’in özünde; Ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğe sahip, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti niteliklerini koruyan tam bağımsız bir Türkiye isteği vardır.

Görüldüğü gibi, bir insan hem Kemalist ve hem de dindar olabilir. İnsanlar hem Kemalist hem de dindar olamaz demek, sanki Allah’mış gibi kulların imanını yargılamaya kalkmak şirke girmektir. Özetle;

             a.     Bir insan hem dindar olabilir ve hem de bu Cumhuriyetin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü isteyebilir.

                b.     Bir insan hem dindar olabilir ve hem de demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti taraftarı olabilir.

                 c.      Bir insan hem dindar olabilir ve hem de tam bağımsız Türkiye özlemi taşıyabilir.

Bir insana; ülkesi ve milletiyle bölünmez Türkiye isteğini terk et, Batı’nın siyasi çıkarlarına uydurulmuş “Ilımlı İslam’ı benimse” demek şirktir, ahlaksızlıktır ve bu milleti aptal yerine koymaktır.

Bir insana; demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti taraftarlığını terk et, Batı’nın siyasi çıkarlarına uydurulmuş “Ilımlı İslam’ı benimse” demek şirktir, ahlaksızlıktır ve bu milleti aptal yerine koymaktır.

Bir insana; tam bağımsız Türkiye özlemini terk et, Batı’nın siyasi çıkarlarına uydurulmuş “Ilımlı İslam’ı benimse” demek şirktir, ahlaksızlıktır ve bu milleti aptal yerine koymaktır.

Bir insana; gerçek İslam yerine Batı’nın siyasi çıkarlarına uydurulmuş “Ilımlı İslam’ı” çaktırmadan kurnazca benimsetmeye çalışmak şirktir, günahtır, Allahtan korkmazlık ve kuldan utanmazlıktır.

Sömürgeci Batı’nın uşağı ey “Ilımlı İslamcılar”; işte bu nedenlerden dolayı “Allah sizi bir gün çarpacak”.

Ömer Hayyam, 800 küsür yıl önce sanki bu din tüccarları için, şöyle yazmış:

İçin temiz olmadıktan sonra,
Hacı hoca olmuşsun kaç para,
Hırka, tespih, post, seccade güzel,
Ama tanrı kanar mı bunlara?

hikmetyavas.wordpress
  

Nietzsche Seçme sözler

"Ecce Homo"  

 Burada artık kişi nasıl kendisi olur sorusuna asıl yanıtı vermeden geçemem. Kendini saklama ve bencillik sanatının başyapıtına değiniyorum böylelikle... Varsayalım ki ödev, ödevin amacı, yazgısı ortalamasının hayli üzerindedir. Bu durumda kendisini de ödeviyle aynı zamanda fark etmek en büyüğü olur tehlikelerin insanın kendisi olmasının koşulu, kim olduğunu hiç mi hiç bilmemesidir. 

 

Aforizmalar

-İnsanın kendisi olmasının koşulu, kim olduğunu hiç mi hiç bilmemesidir.

-İnsan tüm nesneleri bildiği zaman kendini de bilecektir. Nesneler sadece onun kendi sınırlarıdır çünkü.

-Kendini görmezden gelmek iyi görmek için gereklidir.

-Kendini kepaze etme, kendi kendinin soyguncusu olma, kendini yalan dolanla aldatma ve bundan yararlanma eğilimi, bir tanrının insanlar arasında utancı olabilirdi.

-İnsan kendisini sevmeyi öğrenmeli, bunu öğretiyorum ben. İnsan kendisine katlansın ve orada burada sürtmesin diye.

-Kendini sevmek bir hamilelik göstergesidir.

-Kişi “insanı aramaya” çıkmadan önce lambayı bulmuş olmalıdır. Biz yani; idrak edenler, kendimizi tanımıyoruz, kendimiz kendimizi: Bunun da bir sebebi var: Hiçbir zaman kendimizi aramadık kibir gün kendimizi bulabilmemiz nasıl mümkün olsun?

-İnsan ne denli derinine bakarsa yaşamın, o denli derinden görür acıyı.

-Bir insanın yaşadığı çağa karşı direnişi, onu kapısından içeriye sokmayışı, ondan hesap soruşu zorunlu olarak nüfuz yaratır. Fakat o insanın bunu istemesi önemli değildir de, bunu yapabilmesi önemlidir.

-Kimi insanda karakter doruğa ulaşır ama akıl bu doruğun yüksekliğine erişemez. Kimi insanda da bunun tersi olur.

-İnsan bir şeyden uzun zaman için ve tümüyle vazgeçti mi, onu yeniden bulunca sanki keşfetmiş gibi olur... Keşif yapan bir insanın mutluluğu ise çok büyüktür! Aynı güneşin altında çok uzun zaman kalan yılandan daha sağduyulu olalım.

-İnsan aşılması gereken bir nesnedir. Onu aşmak, geçmek için ne yaptınız?

-İnsan, aşılması gereken bir şeydir; işte bu yüzden erdemlerini sevmelisin çünkü onlarda yok olacaksın.

-Doğrusu şu ki, insan kirli bir nehirdir. Kirli bir nehiri, kirlenmeden içine alabilmek için bir deniz olmak gerek.

-İnsandaki güçlü ve ulu olan her şey insanüstü ve dışsal olarak düşünüldü. İnsan kendini çok küçümsedi. Kendindeki iki yanı birbirinden ayrı iki alana böldü insan; değersiz ve güçsüz yanı ile güçlü ve şaşırtıcı yanını. İlkine insan dedi, İkincisine ise Tanrı!

-Bakın, ben yıldırımın habercisiyim ve ağır bir damlayım buluttan düşen; Üstinsan'dır bu yıldırımın adı!

-Siz bugünün yalnızları! Siz ayrı duranlar! Bir gün gelecek, birleşip bir ulus meydana getireceksiniz. Kendi kendinizi seçtiğiniz sizlerden seçkin bir ulus doğacaktır. Bu ulustan da üstün-insan çıkacak.

-İnsana göre maymun nedir? Gülünecek bir şey ya da acı bir utanç. İşte üstinsana göre de insan aynen böyle olacak; Gülünecek bir şey ya da acı bir utanç!

-Şimdiye kadar üstinsan dünyaya hiç gelmedi. En büyük ve en küçük insanı çırılçıplak gördüm. Hala birbirlerine pek fazla benziyorlar. Hakikaten, en büyüklerini bile hala pek insanca buldum.

-İnsan, hayvanla üstün insan arasında bir iptir: uçurumun üstüne gerilmiş bir ip. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış.

-Çünkü insanlar eşit değildirler. Gerçek budur ve benim istediğim şeyi onlar istemezler. İddia ederim ki: benim “üstinsan"dediğime, siz “şeytan” diyeceksiniz. Panayırda kimse üstinsanlara inanmaz. Orda konuşmak isteseniz, halk tabakası göz kırpar ve “biz hep eşitiz” der.

-Ey üstinsanlar, içten adamlar, açık kalpliler; güvensiz olun! Derinliklerinizi gizli tutun; çünkü bugün halk tabakasının günüdür.

-Bir insanın yüksekliğini görmek istemeyen kimse, kendinden aşağı ve üstünkörü olan her şeye daha dikkatle bakar. Bu bakışla da kendini ele verir.

-İnsan karşılık bulabileceği soruları işitir ancak.

-Her seçkin insan, güdüsel olarak, kalabalıktan, çokluktan, çoğunluktan kurtulduğu, onlardan ayrık biri olarak, kural “adamlarını” unutabildiği, sığınacağı kalesinin ve gizliğinin peşinde koşar.

-Kendinden çok sözetmek kendini gizlemenin de bir yoludur.

-İdrak eden kişinin gözünde insan, kırmızı yanaklı bir hayvandır: İnsan sık sık utanmak zorunda kalmış bir hayvandır.

-İnsan en cesur hayvandır; cesaretiyle yenmiştir her hayvanı zafer çığlıklarıyla yenmiştir her acıyı; ama insanın acısı en derin acıdır.

-İnsan hiç yoktur: çünkü ilk insan yoktu böyle sonuç çıkarır, hayvanlar.

-İnsan, bir an önce kargaşasını, kendine anlam veren bir düzene çevirmezse, yıldız doğurtmazsa karanlığına, yok olacaktır.

-Zavallı İnsanlık! Beyindeki kanın bir damla fazla ya da az olması, yaşamımızı tarif edilemeyecek kadar perişan ve zor hale sokabilir. Öyle ki, Prometheus'un akbabadan çektiği acıdan daha fazlasını bu bir damla kandan çekeriz. Ama insan nedenin damla olduğunu bile bilmeyip, “şeytan!” ya da “günah!” diye düşünürse, en korkunç durum işte o zaman ortaya çıkar.

-Yalnız yaşayan insan yüksek sesle konuşmaz, yüksek sesle yazmaz da: Yankıdan, yankının boşluğundan, Yankı Perisinin eleştirisinden korkar. Yalnızlık tüm sesleri değiştirir.

-Yalnızlık kimine göre hasta insanın kaçışıdır, kimine göre de hasta insanlardan kaçış.

-Tanrı öldü, yaşasın üstinsan!

-Yüksek insanı yüksek insan yapan, yüksek duygularının şiddeti değil de süresidir.

-Bir yalnız dedi ki: “Gittim gerçi insanlara, ama hiçbir zaman ulaşamadım!”

-Yalnızlığın içine ne taşırsan, o büyür yalnızlıkta içindeki hayvan da işte böyle. Bu yüzden, birçoklarına tavsiye edilmemelidir yalnızlık.

-Pazaryerinden ve şandan uzakta yer alır büyük olan her şey. Hep pazaryerinden ve şandan uzakta barınmıştır yeni değerler yaratan. Yalnızlığına kaç dostum: görüyorum ki her yerini ağılı sinekler sokmuş. Sert ve sağlam bir havanın estiği yere kaç! Yalnızlığına kaç! Sen küçük ve acınacak kişilere pek yakın yaşadın. Onların göze görünmez öçlerinden kaç! Onlar sana karşı öçten başka bir şey değildirler. Artık el kaldırma onlara! Sayısızdır onlar, hem senin yazgın sinek kovmak değildir ki.

-Her insan benliğinde entelektüel yüksekliğin ve ahlaksal temizliğin çifte özlemini taşır. Her düşüncede de açılmak eğiliminde olan iki kanat vardır: Deha ile kutsallık.

-İnsanda en çok gelişmiş olan onun kudret iradesidir.

-İnsanoğlu hayatta o kadar acı çeker ki, canlılar arasında yalnız o, gülmeyi icat etmek zorunda kalmıştır.

-İnsan da ağaca benzer, ne kadar yükseğe ve ışığa çıkmak isterse, o kadar yaman kök salar yere, aşağılara, karanlıklara, derinliğe, kötülüğe.

kaynak...aymavisi