09 Ocak 2019

Cemal Süreya Seçme şiirler


Yazgıcı Şiir
Nasıl anımsamazsın Özdemiroğlu'nu,
Hani gün boyu içer içer de sonra
Uyurdu kolları bir gulamın boynunda.
- Bir gün saati doldu
Tam öyle bir uykuda.

Nasıl anımsamazsın Yavuz Sultan Selim'i,
Yabanıl bir beğeni arardı zulumlarda;
Övünürdü şirlerle, pençe-i kahrındaki.
- Ama sonunda parça parça
Şir-pençeden gittiydi.

Nasıl anımsamazsın öbür Selim'i ve Murad'ı
Hani şu ayyaş Selim ve mastor Murad;
Tuhaftır, tütünü, içkiyi de yasaklamışlardı.
- İçki hakladı Selim'i.
Esrarla tükendi Murad.

Nasıl anımamazsın Abdülmecid'i,
Gülhane hattının kırkyaprak gülü;
Bir bezmde alem yaparken öldü.
- Hoş, annesinin adı da
Bezmialem'di.

Nasıl anımsamazsın Adolf Hitler'i,
Neden hiç evlenmediğini soranlara
Karısının Almanya olduğunu söylerdi.
- Söylentiye göre alev alev
Yandı onun koynunda.

Nasıl anımsamazsın Mussolini'yi,
Garsoniyerinde mutlaka bulundururdu
Bir dua iskemlesi.
- Ama son duasında
Toprağa doğru açılmıştı elleri.

Nasıl anımsamazsın kabadayı Al Capone'u,
Al Capone, yahu, Chicago'da Belediye Başkanı oldu;
Hani her kapının önüne bir şişe süt koydururdu.
- Temizleme-aydınlatma resminden
Oldu onun da sonu.

Ben bu şiiri yazdım akşamüzeri,
Aklımda 'Define Adası'nın ilk sözleri;
Başkalarının hayatını da ilerde söylerim.
- Yine görüşelim!
- Görüşelim!

İşte Tam Bu Saatlerinde
İşte tam bu saatlerde bir yara gibidir su
Yeni deşilmiş uçlarına sokakların, küçük uçlarında.
Senin o güneş sarnıcı gözlerin
Ölüm yası içindeki bir evde
Olmaması gereken birşey gibi,kırılan bir ayna gibi.
Bu saatlerde.
Çarmıhını yanından eksik etmeyen bir İsa gibi
Merdiven taşıyan bir adam görüyoruz
Bu adamı ne kadar çok seviyorum, bu kuşu ne kadar
Sen ne seviyorsun sen zaten sevince
Alnınla ayıklarsın yeryüzünü,
Çardaklar binaların ağızlarında
Aşar gider kendi sınırlarını
Köpekler gizli bir dağı havlar.

Bunlar iyidir diyorum bunlar senden haberli,
Yoksa nerden bilecekler
Korbon sınırlarında yaşayan balıklar
Kovadan sızan hiçret gününü,
Peygamberin parmaklarına asıp paltolarını
Nasıl girecekler tanrıevine
Mucizesever müslümanlar,
Ve On Binlerin Dönüşü sırasında
Grek keçilerinin çiftleştiği
Dağ yolları neyle donacak?

Yine de sevişirken
Kullandığımız her kelime
Hırsızın devirdiği eşya.

Minibüsleri morarmış sokaklar
Buğdayın parayla değişildiği
Paranın ekmekle değişildiği
Ekmeğin tütünle değişildiği
Tütünün acıyla değişildiği
Ve artık hiçbirşeyle değişilmediği acının.
O sokaklarda.
Saatler yağmuru gösteriyor,
Bugün bu küçük salı günü
Herşeyi eksik İstanbul'un, tepedekilerden başka
Yalnız Galata
Galata
Gecenin bodrumlarında beslediği
O tükenmez paslanmaz tutkusu
Bir ağız mızıkası halinde
Denize yediriyor yavaş yavaş

Onların, Yani Sizin
Onların, yani sizin hayatınıza
Şarkılar girmiş, şarkısız edemiyorsunuz
Şarkılar yani barış, yani gökyüzü
Yani bazan burun buruna geldiğiniz köşebaşlarında
Sonra usul usul, yavaş yavaş kaybettiğiniz
Yani dost geldi gelecek, sevgili sevdi sevecek
Yani yaşamak adına, güzel düştüğü olan
Şarkılar, yani yanıldığınız...

Sizin, yani onların hayatlarına
Allahlar girmiş, Allahlardan kurtulamıyorlar
Allahlar yani çarşıda, pazarda, yani evde
Yani arabalarına taş koydukları caddelerde
Bir dilim jandarma ekmeğikürekte, kürek denizde
Yani sızlayageldiği şey öbür taraflarının
Yani gölgesinden ölümü görmüşgibi korkulan
Allahlar yani yine yanıldıkları...

Üvercinka
 Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Bir çok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajı'nda akşam üstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil

Lavanta 
Odanız kızkardeşinizdir, 
Büyük Ş'lerle iner giysiniz; 
Bir kez onarılmış anıt mihrap; 
Hemen pencereye geçersiniz.

Bütün şarkıları düşünün,
Sizin yüzünüz çıkar ortaya,
Konsolun üstünde yelpaze,
Yan yana yan yana düşünün ama.

En derin çizgiler, güzelim,
En tatlı anlardan kalma...
Değme acı baş edemez
Hazların lal oyuklarıyla.

Çıkarken yığılan basamaklar
Kaçıkaçıverirler inerken,
Beyaz sunağıyla gotik tapınak,
Eliniz sanki hep tırabzanda.

Bir şeyiniz olayım sizin,
Hani nasıl isterseniz,
Oğlunuz, kiracınız, sevgiliniz;
Dünyanın bir ucuna
Birlikte gider miyiz?

Bekletilmiş ipeklinizden
Kopmaya can atar bir düğme;
Boş verin, o düğme hayın,
Gider miyiz?

Şimdiye dek düşünmediyseniz
Bakmayın içinde ne var,
Küçük bir kitaptır yaşamak
Elinde tutmaya yarar.

 

Halide Edip Adıvar "Her iyi kadın erkek için mukaddes bir kalkandır."


Dünya, bütün memleketin sefaletine, esaretine, talihsizliğine rağmen çok güzeldi.

Haksızlığa sapıp çoğu insanın seninle beraber olmasını sağlamaktansa adaletle davranıp tek başına kalmak daha iyidir.

Ateşten gömlek taşıyanlar, sıcağın ısıttığı kadar yaktığını da bilirler.

Gece en karanlık ve ebedi göründüğü zaman gün ışığı en yakındır. Her gecenin bir sabahı vardır.

Çünkü hayat bana en korkak adamların, iddia ile cesaretten bahsedenler olduğunu öğretti.

Anlamak, affetmektir.

 

Bir umut - Cahit Külebi


Yorgunsun, uzaklardan gelmişsin,
Yitirmişsin ne varsa birer birer.
Bir sağlık, bir sevinç, bir umut
Onlar da nerdeyse gitti, gider.

Dost bildiğin insanların yüzleri
Aynalar gibi kapkara.
Suyu mu çekilmiş bulutların,
Dönmüşsün kuruyan ırmaklara.

Taşlara düşen saat gibi,
Ne artı, ne eksi.
Bir sağlık, bir sevinç,
Bir umut, hikaye hepsi... 



Galileo Galilei "İki gerçek birbiriyle asla çelişmez."

Hiçbir şey keşfetmeksizin büyük meseleleri uzun uzadıya anlatmak yerine, keşke bir tek olgu, hatta küçük bir şey keşfetseydim.

Tabiatın kitabı, matematiksel sembollerle yazılmıştır.

İnsana hiçbir şey öğretemezsin; öğrenmeyi ancak kendi içinde bulacağını öğretebilirsin.

Kainat dediğimiz kitap ,yazıldığı dil ve harfler öğrenilmedikçe anlaşılamaz.O, matematik dilinde yazılmış;harfleri üçgen, daire ve diğer geometrik şekillerdir.Bu dil ve harfler olmaksızın kitabın bir tek sözcüğünü anlamaya olanak yoktur.

Her şeyi bilme şeklindeki bu kendini beğenmiş küstahlığın temeli hiçbir zaman hiçbir şeyi anlamamış olmaktan başka birşey değildir. Bir kerecik bile olsa, tek bir şeyi tam olarak anlama deneyimi olan ve bilginin nasıl elde edildiğini gerçekten duyumsamış olan bir kimse, kendisinin hiç anlamadığı, sonsuz sayıda başka hakikatlerinde var olduğunu fark eder.

Evrenin kitabı matematik diliyle yazılmıştır.

Kuşku,bilimin babasıdır

Simone De Beauvoir "Genellikle güne telaş içinde başlarım, günün ilk saatlerini pek sevmem."

Etrafımızdaki dünyanın sarsıcı boyutlarına, cehaletimizin yoğunluğuna, bizi bekleyen felâket risklerine ve o muazzam topluluk içindeki bireysel zayıflığımıza rağmen, gerçek şu ki varlığımız kendi sınırlılığı içinde, sonsuza açılan bir sonluluk içinde sürdürme irademizi kullanırsak tamamen özgür oluruz.

Ve aslında, gerçek aşkları, gerçek başkaldırıları, gerçek düşleri ve gerçek iradeyi tanımış olan her insan bilir ki, hedeflerinden emin olmak hiç kimsenin iznine, güvencesine muhtaç değildir; O kesinlik duygusu kendi içgüdüsünden kaynaklanır.

Gerçek yeteneğinizi göstermek daima, bir anlamda, yeteneğinizin sınırlarını zorlayarak, ötesine gidebilmektir. Cüret etmek, araştırmak, yaratmak; işte ancak öyle bir anda yeni yetenekler ortaya çıkar, keşfedilir ve hayata geçirilir.

İlk olarak çay içerim, ardından saat on gibi çalışmaya başlarım ve saat bire kadar çalışırım. Sonra arkadaşlarımla görüşürüm, saat beş gibi yeniden çalışmaya dönerim ve saat dokuza kadar çalışmaya devam ederim. Öğleden sonraları ilerlemede en ufak bir zorluk yaşamam. Şimdi de siz gittikten sonra bir şeyler okuyacağım ya da alışverişe gideceğim. Genelde çalışmanın benim için bir zevk olduğunu söyleyebilirim. 

Eğer çalışma iyi gidiyorsa, on beş dakikamı ya da yarım saatimi bir gün önce yazdıklarımı okumaya ayırırım ve ufak düzeltmeler yaparım. Sonra kaldığım yerden devam ederim. İlerleme kaydetmek için yazdıklarımı okumak zorundayım.

Arkadaş Z.Özger - Aygın

ben eskiden uzaklıklar, elyazması ve kırık bir sevinçtim. acının ve onarmanın bedenimi yuğduğu ak pak harç kuyusu. vuramadım kendimi temelli yapılara, sallantılı sevgi anıtı var ya şimdi, görenler hep şaşarlar ya, eskiden çok görkemli kulesinin ucudaki kocaman bir çalar saatin vuruşlarını gece gündüz kendi yürek atışlarıyla ayarlayan kimsesizler ülkesinin kralı. az köle azad etmemişti ama, hiç kimse onun ülkesinin göğünü kucaklayan kocaman ellerinin takılı olduğu bedeninin rengini görememiştir. ama oturduğu kulenin o küçük dar açılı penceresinden dünyaya açılmanın olanaklarını ince bir nakkaş gibi yüreğine işlemediğini de kimse söyleyemez.

eskidendi: elyazması nameler alırdın ve ne çok da yazardın. o küf kokulu yangın erlerinin kıkırdak sözcüklerle sıvadıkları sevgi iskeletlerine az mı can verdin? hangisi anlayabildi senin yorgun kanatlarındaki dirençli ulaşma isteğinin uzaklıkları emebilici gücünü ki onlar varoluşun acımasız kervanlarını yıllarca sahte bir yüzle dürüstlüğün örnek kılavuzları gibi hep kendi yansı'larına sürüklediler. yanılgıyı ipek kefenlere sarıp ısrarla umudun doğurgan topraklarına gömmekte ne buldun sonunda kazancın göğsünü rüzgar acısıyla dağlayan yaşlı bir alışkanlık oldu. doğrunun ve yalanın adını koyamadın san. yanılgın bu.

ey bana titrek krallığımdan miras kalan yüreğimle isyancı askerlerine şefkat dağıtan sevdalı tekliğim. artık çöz salgının iplerini ve kavruk bir çarpıntı olan bireyci gizemini dünyaya bırak. senin yırtıcı kuşlar ve güvercinler arasıdan ustalıkla geçirdiğin ışıltısız kargın elbet saplanacak ilençli bir bulut bulur gökyüzü arenasında.

şimdi senin görevin eski elyazması namelerle geçmişin burgulu hüzünlerinin bıraktığı yaraları iyileştirmektir. sevincini uzaklıklara bölerek çoğalttığını beklemenin savruk tadını, kırık dostlukların yarım yamalak içteliklerini de unut artık. önemli olan yaşadığının, yaşarken neler yaptığının, neler yapılacağının, büyük küçük iğreti şeylerin bilincide olmaktır. bu bilinci taşımak için her zaman erken sayılır. bunu bil.

hiçbir şeyin sonu yoktur.

bunu da.

bir gün nasılsa bütün acılar eskiyecek.

işte hayat; yıllarca eziyetini üzerinde taşıdığın ısrarlı bir gecikmeye doludizgin koşturacak ne varsa hepsi yanında. başkaldıran çalarsaatinin vuruşlarını duy.
yüreğini kurtar.

vur umudunu kalabalık ağaçlara
yorumla beslenen dallara köpürerek akan sulara
kır çiçeği kokusuyla aygınlaşan dağlara
kurcala yaşamanın gizemli torbasını
ekmeğin ve terin kardeşliğini kıskan
sana toprağı ve aşkı öğretecek
hayat denen anneye koş
"Sevdadır"