11 Nisan 2013

Uzak Fırtına - Lale Müldür


yaşayan su arıyorum
ışık taşlarının arasında

oysa sen
yıldız gözlerinle
tahtında oturuyorsun
ayakucunda kumla kaplı sfenksler

doğan güneşe bakıyorsun
zamanın mimarisine

365 sfenks karşı karşıya
mükemmel imgesi bir döngünün

üçüncü yüzünle bakıyorsun
susku-gizem yüzünle
insanın mimarisine

beni görüyor musun

Dalai Lama “Ne tapınak ne de karmaşık felsefeler. Beynimiz ve kalbimiz tapınağımız, şefkatimiz ise felsefemizdir."

Dalai Lama  der ki
 
1. “Büyük aşklar ve büyük başarılar büyük riskler içerir.”
Yüksek performanslı kişiler aslında ortak bazı özellikler taşırlar. Başarıya odaklanmışlardır, yaptıkları işe tutkuyla bağlıdırlar, hedefleri bellidir ve başkalarına nazaran daha çok risk alabilirler. Akıllıca risk alabilmek başarının anahtarıdır.

2. “Kaybettiğinizde, ders almayı atlamayın”
Hata yapmak insana mahsustur. Yaptığınız yada karşılaştığınız hatalara karşı nasıl davrandığınız ne kadar akıllı olduğunuzun kanıtıdır. Çünkü hatalardan alınacak dersler ile aynı hata tekrarlanmaz. Bu yüzden hatalar en iyi öğretmenlerdir.

3. “Hatanızı farkettiğinizde onu düzeltmek için hemen harekete geçin.”
Yapılan bir hatanın farkedilmemesini yada kendiliğinden düzelmesini beklemek hatasına düşmeyin. Düzelmeyecektir. Ne kadar erken aksiyon alırsanız o kadar az stres yaşar, problemin büyümesini önlersiniz.

4. “Hergün biraz yalnız zaman geçirin”
Bazı günler bir saatinizi hoşunuza giden bir şeylere ayırın. Ne yaptığınız farketmez, yeterki hoşlandığınız bir şey olsun. Bu tip şeyler enerjinizi ve konsantrasyonunuzu artırmanızı sağlar. Ayrıca hergün 20 dakika sessiz bir odada oturun. Sıkıcı gelsede bir süre sonra rahatladığınızı göreceksiniz.

5. “Sessizliğin bazen en iyi yanıt olduğunu hatırlayın.”
Düşünerek konuşmak bir erdemdir. İnsan beyni aynı anda yüzlerce düşünceyi dilinizin ucuna getirebilir fakat bunların çoğunun söylenmesi gerekmez. Politikacılara, pazarlamacılara dikkat edin. Çatışmayı gerektirmeyecek kadar az ve öz konuşmak yeterlidir. Bu yüzden bir şey söylemeden önce söylediğiniz sözün nasıl bir etki yaratacağını düşünün ve gerekiyorsa susun.

6. “Bilgiyi paylaşmak ölümsüzlüğü başarmayı getirir.”
"Eğer bir şey öğrenmek istiyorsanız bir şey öğretmeniz gerekir" diyordu bir söz. Bir fikri kabul ettirmenin, benimsetmenin yolu paylaşmaktan geçer. Başkalarının ne bildiğini öğrenmeye vakit harcayacağınıza ne bildiğinizi öğrenmeye vakit ayırın. Uzmanı olabileceğiniz bir konu bulun kendinize. Eğer bu konu sevdiğiniz bir şeyse öğrenmeniz ve anlamanız kolaylaşacaktır.

7. “Ellerinizi değişime açın ama size değer katmayacak değişime değil.”
Bizi biz yapan şeyler vardır. Bizim için önemli olan ve ona zaman ayırdığımız şeyler. Ör. Milliyet blog. Zamanınızı ayırdığınızda elde ettiğiniz değer aldığınız sonuçları belirler. Bu aynı zamanda sizinde motivasyon kaynağınızdır.

8. “Bazen çok istediğiniz bir şeyi elde edememek en büyük şanstır”
Bir şey dilerken dikkat et, ya gerçekleşirse diyede düşünmek gerekir. Bazen istediğimiz şeyleri elde edememek alternatifleri görmemizi sağlar.

9. “Evinizdeki huzur ortamı hayatınızın temeli olmalıdır.”
En kötü durumunuzda size yardım eli uzatacak olanlar ailenizdir. Aile huzurunuzu ve yaşantınızı her şeyin önüne koymanız çok önemlidir. Hayat sizi nereye iterse itsin eğer evinizde huzur varsa aileniz hep yanınızda olacak ve size destek verecektir. Bazen parayı yada başka şeyleri herşeyin önüne koyma hatasına düşmeyelim.

10. “Dünya ile barışık olun.”
Dünyamız çok kırılgan ve barışa çok ihtiyacı var. Herşey birbiri ile bağlantılıdır. Kimin başına kötü bir şey gelse başkalarınında başına kötü bir şey gelebilir. Herkes kendi hayatını şekillendirir ve nasıl şekilendiriyorsa diğerlerinide aynı şekilde etkiler.

Güneş Yiyen Çingene - Buket Uzuner

Güneş Yiyen Çingene, Türk öykü sanatına zengin düşgücü, dinamik ve şaşırtıcı üslubuyla yepyeni bir renk katan Buket Uzuner’in dokuz öyküsünden oluşuyor.

“Genç, modern ve kentli” diye tanımlanan anlatımıyla Buket Uzuner, bu kitabında “gülmek ve düşlemek” eylemlerini ciddiye almamızı öneriyor. Güneş Yiyen Çingene, “Erişilmeyecek hiçbir şey yoktur, çünkü aslında her şey insanın kafasındadır. Güneş bile erişilmez değil artık!” diyor.
Ve her zamanki gibi bütün bunları özgün kara mizah ve güleryüzlü ciddiyet renkleriyle anlatıyor Buket Uzuner.


Dünya Nimetleri ve Yeni Nimetler - Andre Gide

Sonra yeni toprak üzerinde uyanmak, bir hastalıktan kalkar gibi....düşlenmemiş şeyler.
Gittiğim yolun kendi yolum olduğuna, nasıl gitmem gerekiyorsa öyle gittiğime inanıyorum. Uçsuz bucaksız güvenç alışkanlığım sürüyor, içine and karışsaydı iman da denilebilirdi bu güvene.
...ertesi gün yalnız çölü sever oldum.
...ve ben, mutluluk burada ölüm üstüne bir çiçeklenişe benzesin isterdim
Ah! bir sıyrılabilsem kendimden! Kendime saygım yüzünden boyun eğdiğim tutukluluğun üstünden atlayacağım o zaman.
Bazı bazı, sık sık, hınzırlıktan, başkaları konusunda düşündüğümden daha kötü şeyler söyledim, korkaklık yüzünden de birçok yapıtlar, kitaplar ya da, tablolar konusunda, düşündüğümden çok daha iyi şeyler söyledim. Yaratıcılarının bana gücenmelerinden korkuyordum. Bazı bazıda hiç tuhaf bulmadığım insanlara gülümsedim, ahmakça sözleri akıllıca bulmuş gibi davrandım. Bazı bazı eğlenir gibi davrandım, oysa ölümüne canım sıkılıyordu, “biraz daha kal” dedikleri için, gitmeye güç bulamıyordum. Usumun yüreğimdeki atılışı durdurmasına ses çıkarmayışım gereğinden çok daha sık oldu. Buna karşılık, yüreğim susarken konuştuğumda çok oldu. Bazı bazı, göze girmek için, budalalıklar yaptım. Buna karşılık yapmam gerektiğini düşündüğüm, ama beğenilmeyeceğini bildiğim şeyi yapmayı her zaman göze alamadım.
Gençliğimi kararttığıma, düşleri gerçekten üstün tuttuğuma, yaşama sırt çevirdiğime pişmanım.
Ama şu kesinlik: İnsanın her zaman ne idiyse şimdi de o olmadığı kesinliği, hemen şu umuda yol açıyor. 'Hep böyle olmayacak'
Kitabım kendisinden çok kendi kendinle ilgilenmeyi öğretsin sana-sonra kendi kendinden çok, kendi dışında kalanlarla ilgilenmeyi.
Nathanael, Tanrı’yı her yerden başka yerde arama. Her yaratık Tanrı’yı belirtir, apaçık göstermez hiçbiri.
Başkaları kitaplar yayımlarken, çalışırken, ben kafamla öğrendiğim herşeyi unutmak için üç yıl yolculuk ettim.
'Değer' düşüncesini silmeliyiz içimizden; akıl için çok büyük bir engeldir o.
'Önem' bakışında olsun, bakılan şeyde değil.
Her kafa yalnız ve yalnız başkalarından ayrılan yanıyla ilgilendiriyordu beni. Bu yüzden sonunda sevgiyi kovdum içimden, bunda yalnız ortak bir coşkunluğun nimetini görür oldum.Sevgi değil, Nathanael-aşk
Yaptığının iyi mi, kötü mü olduğunu yargılamadan davranırdı. İyi mi, kötü mü olduğuna bakmadan sevmeli herşeyi.
Nathanael, daha hiç kimsenin vermediği bir sevinç vermek isterdim sana. Nasıl vereceğimi bilmiyorum, gene de bu sevinç bende var. Sana daha hiç kimsenin seslenmediği kadar içten, candan, yakından seslenmek isterdim. Sana gecenin öyle bir saatinde gelmek isterdim ki, her birinde sana gösterilenlerden daha fazlasını arayarak birbiri ardından birçok kitaplar açıp kapamış olasın; hala beklediğin bir gece saatinde, desteklendiğini duymamak yüzünden coşkunun keder olacağı saatte gelmek isterdim sana. Yalnız senin için yazıyorum; sana yalnız bu saatler için yazıyorum. Öyle bir kitap yazmak isterdim ki, onda her düşünce, her kişisel coşkunluk yokluk gibi görünsün sana, onda yalnız kendi öz coşkunun gölgesini görür gibi olasın. Sana yaklaşmak isterdim, 'beni sevesin' isterdim.
Hüzün dinmiş bir coşkudur, başka bir şey değildir.
Daha güzel şeyler bilsem onları söylerdim sana-elbette onları, başkalarını değil.
Sen bana bilgeliği öğretmedin, Meanalque. Bilgeliği değil, aşkı öğrettin.
Ama yazıklar olsun! Tek bir geçmiş tek bir gelecek sunar.
Yalnız anlayamadığını yapamayacağını bilir insan. Anlamak, yapabileceğini duymaktır. Yapabileceğimiz kadar çok şey almalıyız üzerimize, en iyi yol budur işte.
Konuşmak, dinlemek, yazmak için her zaman, her zaman yorgundum.
Şu dünyada güzel bir şey görüp de ona bütün sevgimin dokunmasını arzulamadığım olmadı hiç. Toprağın tutkun güzelliği, yüzeyin çiçeklenişi çok güzel senin. Ey, arzumun gömüldüğü görünüm! Araştırmamın gezindiği açık ülke; suyun üzerine kapanan papirüslü yol; ırmağa eğilmiş kamışlar; ormanların ağaçsız yerleri; dalların aralığında ovanın, sınırsız vadisinin belirişi. Kayaların ya da bitkilerin koridorlarında dolaştım ben. Baharların yayılıp serilişlerini gördüm.
Çok tuhaf hastalıklar vardır, elde olmayanı istemekten gelir.
Nathanael, geçmişi gelecekte yeniden bulmaya çalışma sakın. Her anın belirsiz yeniliğini yakala, önceden hazırlama sevinçlerini, ya da bil ki, onu hazırladığın yerde karşına bir başka sevinç çıkacaktır.
Nathanael, sevinçlerinin hiçbirini hazırlama.
    'Ne iyi' diyemeyince, 'ne yapalım' de, bu söz büyük mutluluklara gebedir.
    Mutluluk anlarına Tanrı vermiş gibi bakanlar vardır, ya ötekilere, ötekilere kim vermiş gibi bakarlar?
    İki kez ikinin dört edişiyle kanıtlamak var, ama herkes hesap bilmez, Nathanael

    -'İki kez ikinin hiç de dört etmeyeceği bir dünya düşünebilirim pekala' dedi Alcide.

    Nathanael, ben orada bulunsaydım, her şeyi biraz daha geniş yapmasını isterdim ondan; öyle olsa bile farkına varılmazdı şimdi, deme.
    Nathanael, her birimizin derdi hep kendimizin bakmasından, gördüğümüzden kendimize bağlamamızdan gelir. Her şey bizim için değil, kendi kendisi için önemlidir. Gözün bakılan şey olsun.
    Nathanael, senin o güzel adını anmadan tek dizeye başlayamaz oldum.
    Akşama doğru onunla konuşurdum; ozandı; bütün düzenleri anlardı. Her doğal etki apaçık bir dil gibiydi bizim için, nedeni kolayca okunabiliyordu; böcekleri uçuşlarından, kuşları şarkılarından, kadınların güzelliğini kumsaldaki ayak izlerinden tanımasını öğreniyorduk.
    Güzel geleceği bekleyerek görkemli gençliklerimizi eskitiyorduk.
    Sevmeye doğuştan düşkün yüreğim, bir sıvı gibi dört bir yana yayılırdı; hiçbir sevinç yalnız benim malım gibi gelmezdi bana; her karşıma çıkanı buyur ederdim buna, tadını yalnız başıma çıkarmak zorunda kalırsam, bunu ancak gurur zoruyla yapardım.
    Myrtil, birine fazla baktın mı, ona vuruldun mu, ellerinle kör edersin kendini. Sevgindeki değişmezlik beni üzüyor; daha dağınık olsun isterdim.
    ...onlarda şu çok güzel yosunlar gibi, sudan çıkarıldılar mı donuklaşırlar.
    Nathanael, çok güzel uyku hazırlıkları vardır; çok güzel uyanışlar vardır; ama çok güzel uykular yoktur, düşleri de ancak gerçek sanırsam severim. Öyle ya en güzel uyku bile uyanılan anın değerine erişmez.

Ahmet Hamdi Tanpınar - Bir Adın Kalmalı * Yağmur * Özlem

Bir Adın Kalmalı
bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam
dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç
Yağmur
Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde, 
Bir parça uzaklaş kederlerinden. 
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden, 
Mehtabın ördüğü saatler nerde? 
Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin, 
Yağmur ince ince toprağa sinsin, 
Bir başka alemden gelmiş gibisin, 
Dalmış gözlerinle pencerelerde. 
Özlem
Kime dokunsam sensin
Kimi çağırsa dudaklarım...
Başımın tacı, canım efendim.
Görünmez çığlıklarımı gören
Eğilmez başımı öpensin.
Sen bir deniz derinliğisin
Uslanmak bilmez kederler ülkesi...
Coşup yağan fırtına sessizliğim
Kül kedisi yorgunluğunda kalbim
Masalcı ninesini arıyor

William Shakespeare - Soneler "


1.Sone
Artmasını isteriz en güzel varlıkların
Güzelliğin gül yüzü solmasın diye asla.
Bir güzel yaşlanıp da göçünce bugün yarın
Anısı yaşar yine körpecik yavrusuyla:
Ama can yoldaşındır kendi parlak gözlerin.
Kendi ateşin besler ruhunun alevini:
Kıtlığa çevirirsin bolluğunu her yerin
Kendi düşmanın gibi ezersin can evini.
Şimdi sen yeryüzünün taptaze bir süsüsün
Varlığın çiçek dolu bahardan müjde taşır
Ama kendi koncanda ruhunla gömülüsün.
Pintiliğin arttıkça kendi sonun yaklaşır.
Dünyaya acımazsan oburlar gibi ancak
Varlığın da mezar da güzelliği yutacak.
2.Sone
Kırk yılın kışı güzel alnını kuşattı mı
Kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık
Gençliğinin kibirli süslü giyim kuşamı
Beş para etmez olur hırpani yırtık pırtık:
O zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir
Dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;
Dersen yuvaların çökmüş şu gözlerdedir
Bencillik utancıyla israfa övgüdür bu.
Kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara
“Benim güzel çocuğum beni kurtarır” dersen
“Ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra”
Güzelliğinin onda sürdüğünü göstersen.
___O sen yaşlandığında yeniler varlığını
___Soğuktan donan kanın duyar ısındığını.
3.Sone
Aynaya bak da şunu gördüğün yüze söyle:
Sıra gelmiştir artık bir yaze yüz yapmana
Güzelliğini hemen yenilemezsen şöyle
Yeryüzü yoksun kalır lanetlenir bir ana.
Hiçbir güzel var mı ki el sürülmemiş rahmi
Senin sürdüğün çiftin ekinini tepecek?
Sırf kendini sevmenin mezarını ister mi
Geleceği ahmakça durdurur mu bir erkek?
Sen annenin aynası olmuşsun da o sende
Bulmuştur gençliğinin güzelim baharını;
Kendi dinç varlığınla görürsün pencerende
Kırışıklara rağmen şu altın yıllarını.
İstersen ki varlığın unutulsun bitsin
Bir kuru başına öl izin de ölüp gitsin.
4.Sone
    savurgan güzelnedir bu kendini harcaman
    senin mirasın olan güzellikleri böyle?
    doğa temelli vermez ödünç verir her zaman
    eli açık olana borç verir içtenlikle
    böyle yanlış kullanmak olurmu güzel pinti
    miras bırakman için sana bırakılanı?
    kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti
    niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı
    meraklısın kendinle içli dışlı olmaya
    bu tatlı benliğin sırf aldatmağa yarar
    vaktin geldi diyerek seni çağırsa doğa
    vereceğin hesapta elle tutulur ne var?
    kullanmazsan gömülür güzellğin seninle
    kullanırsan varisin olur da sürer gider böyle 
5.Sone
Her gözün takıldığı o bir-içim-su yüzü
Özenle incelikle yaratan şu saatler
Birer zalim olup da vurunca yaman gürzü
O eşsiz güzellikten kalmaz hiçbir hoş eser.
Durmak bilmeyen zaman yaz’ı söküp götürür
Yok eder iğrenç kışın kucağına atarak;
Özsu ayazda donar sağlam yapraklar çürür:
Güzellik kar altında her yöne çıplak çorak.
Özsuyu çiçeklerden çekip almamışsa yaz
Cam duvarlar içine kapatmamışsa onu
Güzel göçüp gidince güzellikten iz kalmaz:
Gelir kendisi gibi anılarının sonu.
___Özsuyu çekilmişse kış gelince o çiçek
___Kupkuru kalsa bile tatlı özü sürecek.
6.Sone
Ne yap yap, kurban gitme kışın zalim eline,
Özün arıtılmadan, yaz’ı almasın senden;
Bir şişeye bal akıt, bir yere bir hazine
Sun güzel hazinenden, kendin sona ermeden.
Bu iş haram değildir, tefecilik de değil:
Sevinç verir gönüllü borç ödeyenlerine
Görevin bir başka ‘sen’ yaratmaktır, bunu bil;
İşte on kat mutluluk: on gelir bir yerine.
On kat büyük bir görkem doğar gür benliğinden
Ortaya senin eşin on tane sen çıkar da,
Ölüm, eli böğründe kalırdı göçünce sen
Bırakırdı, yaşardın gelecek kuşaklarda.
Vazgeç inattan: Öyle güzelsin ki olmasın
Ecel senin fatihin, solucanlar mirasçın.
7.Sone
Bak, o cânım aydınlık kaldırırken doğudan
Alev alev başını, çevrilir bütün gözler
Onun taptaze doğan güzelliğine, hayran -
Ve kutsal görkemine hizmet etmeği özler.
Sarp yamaçtan çıkarken göklerin tepesine
Gençliğinin gücünü andırır orta yaşı:
Gülyüzüne o fâni bakışlar tapar yine,
Altın yolculuğunda hepsi onun yoldaşı.
Yorgun arabasıyla doruğa çıkar çıkmaz
Yaşlılık çağı gelmiş gibi bırakır günü:
Üstünden ayrılmayan gözler ona hiç bakmaz,
Başka yerleri süzer, izlemez çöküşünü.
Sen de kendi öğle’nde ölüp gözlerden ırak
Unutulmaktan kurtul - bir oğul yaratarak.
8.Sone
    Sen ki müziksin, müzik dinlerken hüznün niye?
    Tatlılar kavga etmez; sevinç, sevinçle coşar.
    Sana zevk vermeyene katlanırsın ne diye?
    Can sıkanı bağrına basmakta ne anlam var?
    Birbirine eş olan hoş seslerin uyumu
    Yine de kulağına sıkıntı mı veriyor?
    Bil ki âhengin sana tatlı bir sitemi bu:
    “Parçaları dinleyip tümü unuttun,” diyor.
    Dinle, iyi bir koca gibi, tek bir tel nasıl
    Yaratırsa eşiyle birlikte hoş ,bir ezgi,
    Baba, çocuk ve mutlu ana, yapıyor fasıl:
    Kulakları okşuyor tek bir sesin ahengi.
    O sözsüz şarkı sanki tek bir ağızdan sana
    “Değerin olmaz, “ diyor, “yaşarsan tek başına.”
9.Sone
Bir dulun gözleri yaş dökmesin diye mi sen
Tüketip duruyorsun kendini tek başına?
Ah! ardında hiç çocuk bırakmadan ölürsen
Dünya, dul kalmış kadın gibi yas tutar sana.
Senden dul kaldığında, yaş kurumaz gözünde,
Çünkü senin benzerin gelmeyecek ardından;
Ne var ki başka her dul, çocuğunun yüzünde
Kocasını görür de yeni güç alır ondan.
Savurganların yazık ettiği varlık, ancak
Yer değiştirir, dünya ondan yine zevk alır,
Ama harcanıp giden güzellik son bulacak,
Kullanmadan saklanıp ortadan kalkacaktır.
Kim kendine karşı bu cinayeti işlerse
O insanın gönlünde aşk bulamaz hiç kimse.
10.Sone
Yazık! hem kıyasıya harcıyorsun kendini,
Hem gönlün yeltenmiyor hiç kimseyi sevmeye.
Biliyorsun, saymakla bitmez sevenler seni,
Ama besbelli sen aşk duymuyorsun kimseye.
Öldüren bir nefrettir yüreğindeki şeytan:
Hiç umurunda değil kazsan kendi kuyunu,
Çekinmezsin güzelim canevini yıkmaktan
Onarmak olmalıyken asıl amacın onu.
Sen tutum değiştir de cayayım düşüncemden,
Yumuşak bir sevgi koy nefret yerine bir yol;
Göründüğün gibi ol: cömert, sıcak, sevecen;
Hiç değilse kendine yumuşak yürekli ol.
Aşkım uğruna bir ‘sen’ daha yarat kendine:
Güzellik onda veya sende yaşasın yine. 
11.Sone
    Gençliğin günden güne kalırken gerilerde
    Bir yavru yaratırsan alsın diye yerini,
    Dinçken hayat verirsen o körpe can ilerde
    Senden göçen gençliğe varıp yaşatır seni.
    Böyle sürecek akıl, güzellik ve başarı;
    Yoksa cinnet, yaşlanmak, çürümek yer altında:
    Hiç kimse düşünmese gelecek kuşakları,
    İnsanlık sona erip giderdi üç batında.
    Dünya çoğaltmak için doğmayanlarla dolu,
    Kaknem, kakavan, kaba: kısırlıktan bitsinler;
    Yaradan vermiş sana en iyiyi, en bolu,
    Bu cömert armağana cömertçe karşılık ver.
    Seni kendine mühür yapmış, bunu böyle bil:
    Sen de eşler yap diye, ölüp git diye değil.
12.Sone
Saatler, ben saydıkça geçiyor da peşpeşe,
Nurlu gün, bakıyorum, çirkin geceye göçmüş;
Görüyorum soluyor, yaşlanıyor menekşe,
Kapkara büklümleri kaplıyor apak gümüş.
Yapraksız, çıplak kalmış ulu ağaçlar işte:
Sürüleri sıcaktan korurlardı eskiden.
Yeşil yaz ekiniydi:şimdi devrilmiş de,
Aksakal, salkım saçak, şu arabada giden.
Düşünmeden edemem senin güzelliğini:
Sen de çökersin vaktin yıkıp geçtikleriyle,
Çünkü tatlı ve güzel, her şey harcar kendini,
Yetişen tazeleri görüp koşar ecele.
Kimse karşı koyamaz Zamanın tırpanına,
Kendi soyun direnir O kıyarken canına
13.Sone
Ah sen keşke sen olsan! Ne var ki, canlar canı,
Sen değilsin sen, ne de burada yaşayan sensin.
Dilerim şu yaklaşan ecele hazırlanmanı;
Güzel yüzünü başka birine vermelisin.
Şu emanet güzellik böylece son bulmazsa,
Benliğin, sen öldükten sonra yaşatır seni;
Bir çocuğun olursa sürdürür, hiç olmazsa,
O tatlı varlığıyla senin güzelliğini.
Kimse cânım bir evi bırakmaz çürümeye
Görkemini şerefle ayakta tutmak varken,
Kış günlerinde azgın bora öldüresiye,
Sonsuz ecel ayazı, onu yaman sarsarken.
Ah! bu israf, sevgilim. Sen kendinden bilirsin:
Babam var diyorsun ya; bırak, oğlun da desin.
14.Sone
    Yıldızlardan derlemem vardığım yargıları,
    Oysa müneccimliği enikonu bilirim;
    Ama anlatmam iyi ve kötü yazgıları:
    Ne âfet ve kıtlıklar, ne altüst olan mevsim.
    Ânlara fal bakamam, geleceği göstermem;
    Söylemem kime şimşek, yağmur ve rüzgâr kısmet,
    Tahta geçeceklere ikbal müjdesi vermem
    Gökkubbede bulsam da türlü türlü alâmet.
    Senin gözlerindedir bildiğim her ne varsa,
    O değişmez yıldızlar kaynağıdır sanatın,
    Birlikte yaşar gerçek ve güzellik yaşarsa;
    Sen sürdür varlığını, sürüp gitsin kaç batın.
    Yoksa, senin gelince sonun - bu falcı bilir
    Gerçekle güzelliğin kıyamet günü gelir.
15.Sone
Düşünürüm, her şeyin büyüyüp gelişmesi
Kısacık bir an için kıvama varır ancak,
Ne oyunlar sunarsa koca dünya sahnesi
Son söz yıldızlardaki gizli güçte olacak;
Görürüm de bitkiler gibi büyür insanlar,
Aynı gök önce okşar, sonra sarsar onları,
Özsuyla fışkıranlar gitgide düşüp solar,
Artık anılmaz olur dinç yağız zamanları:
Fâniliği düşünmek, gerçek gibi bir düşle,
Seni gösterir bana görkeminde gençliğin,
Yıkıcı Zaman, cenge tutuşur çürüyüşle
Senin gençlik gününü şom gece yapmak için;
Zamanla savaşırım senin sevgin uğruna,
O seni kemirse de ben can veririm sana.
16.Sone
Acaba neden: daha güçlü bir yol bulamam
Savaşmak için Zaman denen kanlı zalimle?
Ve çürümemen neden başka bir kutlu yoldan
Değil de yalnız benim kısır dizelerimde?
Şimdi en mutlu çağın doruğu senin yerin;
Bak can atıyor nice el değmemiş bahçeler
Erdemle sana canlı çiçekler vermek için:
Bu düzmece eşlerden sana çok daha benzer.
Ancak yaşam düzeltir yaşam çizgilerini;
Zamanın kalemi toy kalemim can katamaz
Ve iç değerlerinde dış görkeminle seni
Yansıtıp insanların gözünde yaşatamaz.
Varlığını sebil et: sana kalır varlığın;
Kendi elinle çiz ki sürsün bahtiyarlığın.
17.Sone
Hiç kimse inanır mı şiirime ilerde.
Yazarsa baştan başa senin gerçek övgünü?
Tanrı bilir şiirim varlığını gizler de
Şimdi bir mezar gibi örter eşsiz yüzünü.
Anlatsam gözlerinin güzelliğini bir bir
Sayıp değerlerini tüketsem sayıları
Bir gün derler ki “Ozan yalancı mıdır nedir”
“Dünyadaki yüzleri okşamış mı ki Tanrı?”
Solgun tomarlarımı hor görerek yererler
Gerçeği az lafı bol bir bunak diye bir gün:
Hakkın olan övgüye ozan saçması derler
Ve şişirme sözleri antika bir türkünün:
Ama yetiştirirsen bir yavru o günlere
Yavrunla şiirimle yaşarsın iki kere.

Tezer Özlü " İnsanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir."


Ben yeterince iyi değilim, tamamen kötü de değilim. Güven vermiyorum ama umursamaz da değilim. Kaçmıyorum, durmuyorum da. Sarhoş gezmiyorum, ama her an ayık da değilim. Bağımlı değilim, kaçabilecek kadar da özgür değilim. Politik değilim ama tarafsız da değilim. Umutsuz da değilim, sonsuz da değilim. Camus gibi yaşamın bir adım uzağında, ölümün bir koşu yakınındayım.
    Birdenbire çok yorulduğumu, taşıyamayacağım kadar yaşantı üstlendiğimi ölürcesine algıladım. Kitapsız, sanatçısız, tartışmasız bir yaşamın özlemi sardı benliğimi.

    Kimseyle yaşlanmak istemiyorum, kendimle bile.
    Aşk acısı çekmedim hiç, çünkü dünyanın verdiği acı her zaman güçlüydü.
    Dünyanın acısı olmasaydı, taze yeşil yapraklar üzerindeki güneş ışınlarının anlamı olmazdı.
    İnsanın başkalarına söyledikleri duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir.

    Neden dost olmadan, erkek-kadın, karı-koca olmaya çabalıyoruz? Bizim insanlarımızın insan sevmesi, insan okşaması, çocukluktan engelleniyor. Saptırılıyor, çarpıtılıyor.
    Nihayet yağmur başladı. Bu sabah artık, yağmuru neden bu kadar çok sevdiğimi anladım. Ağlayan bir yüreğe benzediği için…
    Yaşadığım anların, onları yaşarken anıya dönüştüğünü algılar, onları yaşarken anılaştırırdım. Sonra bunu en güzel biçimde Savinio'da okudum: Yaşanan an da anı olacak.
    Neden yazılır? Dünya acılı olduğu için yazılır. Duygular taştığı için yazılır. İnsanın kendi zavallılığından sıyrılması çok güç bir işlemdir. Ama insan bu, bir kez bu zavallılıktan sıyrılmaya görsün, o zaman yaşamı kendi egemenliği altında alabilir. İşte böylesi bir egemenliği bir iki kişiye daha anlatmak için yazılır ya da kendi kendine kanıtlamak için. Çünkü insanın kişisel özgürlüğü, kendi dünyasına egemen olmasıyla başlar. Dünyasına egemen olan insan, acıları coşkuya, bunalımı yaratmaya, sevgisizliği sürekli aşka dönüştürebilir. Ben dünyama egemen olabilmeyi edebiyatla öğrendim.
    Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yanım yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. İçgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle, okullarınızla, işyerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım.

       Şunu öğrenmelisin: Sen hiçbir işe yaramaz değilsin. Seni senden çalan toplumdur.
    Ve bana geceler yetmiyor. Günler yetmiyor. İnsan olmak yetmiyor. Sözcükler, diller yetmiyor.

    Aynı gökyüzünün dünyanın tüm ülkelerini kapsamasına olanak var mı. (Yaşamın Ucuna Yolculuk)
    İnsan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. O denli doyumsuzdur. Ve acısı da o denli büyük.

    Ölüm düşüncesi izliyor beni. Gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum. Bunun belli bir nedeni yok. Yaşansa da olur, yaşanmasa da. Bir kaygı yalnız. Beni, kendimi öldürmeyi denemeye iten bir kaygı.
Kalanlar

Gitsin Efendim - Cemal Süreya

Gidilmemesi gereken bir içkievi
(Dişçiler, sakatlar, kalbi çürükler gitsin)

Gidilmemesi gereken bir ev Dikmen’de
(Üç kaatçılar, yalacılar, pijamalılar gitsin)

Gidilmemesi gereken bir ev Y. Mahalle’de
(Dönekler, uğrular, şerbetçiler gitsin)

Yolcu bir bardak çay için benimçin
(Aşıklar, şairler, işsizler içsin)

Yaprak, mevsimin içi ve Çin-i Maçin
(Devrimciler, namus erbabı, doğrucular içsin)

Yolcu o şarkıyı bir kez daha dinle benimçin
(Çıplaklar, mert kişiler, kuzular içsin)

Bin dokuz yüz o yıllarda içtiğim sigara
(Bin yıl koynumda beslediğim yılan içsin)

Tam bir yıl can alacağım var birinden
(Bir yılımı da işte falan filan içsin)

Her şeyi öğrenir kişi ve bağışlar sonunda
(Bir anamın sütü kaldı onu da bulan içsin)

Sen son kokladığım gül: adın zambak
(Sen başladın artık, her şey geçsin gitsin)

Sen incelikler antolojisi, uyut beni
(Sesin bir cibinlik gibi soluğumu kessin)

Bir kez daha diyeyim: Özenle katlanmış bir mendil gibisin
Sil beni n’olur kırk yıllık kirim pasım gitsin.

Hacı Bektaş-ı Veli Felsefesi - Hanri Benazus


 
Konusu: 
Büyük şairler, yaşama yön veren düşünürler; yaratıcı nitelikleri, özgür buluşları, engin düşünceleri ile çağlarına ışık tutarlar. İçlerinde yeni bir devir açanlarına ve arkalarında iz bırakanlarına zaman zaman rastlanır. İşte Hacı Bektaş-ı Veli, tam da böylesine büyük bir düşünür ve şairdir. Hacı Bektaş-ı Veli, her şeyi insanda arayan; Hakk’ı kendi özünde, kendi özünü Hakk’ta bulan anlayışıyla; barışı, sevgiyi ve bilimi kendisine rehber kılar. Onun anlayışında dinin kaynağı Hak korkusuna değil, Hak sevgisine dayanır. O her zaman yoksul halkın, çaresiz halkın, ıstırap çekenlerin, ölümü neredeyse kurtuluş sayanların, garip kişilerin şairi, düşünürü, yoldaşı, yol göstericisidir. “Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok Noksanlıkla eksiklik senin görüşlerinde” Her şeyin insanda olduğu ve tüm evrenin insan için var edildiği bilgisini sunan Hacı Bektaş-ı Veli’nin öğretilerini anlamak için açılsın yürekleriniz…