10 Aralık 2018

İnsan hakları, insan olmanın kazandırdığı haklardır; başkası tarafından verilen bir söze yada teminata bağlı olarak ya da satın alarak elde ettiğimiz haklar değillerdir. İnsan hakları, insan olmamızın ve insan onurumuzun doğal bir sonucudur...ATATÜRK

İnsan hakları doğmakla kazanılır, beklemez, İnsana yakışır, İnsanca bir yaşam içindir.

İnsan hakları uygar yaşamın temelidir, çağımızın en üst değeridir, güvencesi demokrasidir.

İnsan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğüdür, onurlu, eşit ve özgür yaşamaktır.

İnsan haklarına saygı göstermeyen kişi ve milletler asla barışı sağlayamazlar.

İnsan hakları yeryüzünün en barışçıl silahıdır; bizi korur. Kurallar gibidir; nasıl davranacağımızı bize söyler. Yargıçlar gibidir; ona başvurabiliriz. Duygular gibi soyuttur ama duygular gibi herkese aittir. Ve her ne olursa olsun hep vardır. Tıpkı doğa gibidir; ortadan kaldırılamaz. Tıpkı ruh gibidir; yok edilemez. Zamana benzer; zengin ve fakir, yaşlı ve genç, siyah ve beyaz, uzun ve kısa hepimize aynı biçimde davranır. Bize saygı sunar ve bize de başkasına saygı duyma sorumluluğunu yükler.

İnsan hakları, insan olmanın kazandırdığı haklardır; başkası tarafından verilen bir söze yada teminata bağlı olarak ya da satın alarak elde ettiğimiz haklar değillerdir. İnsan hakları, insan olmamızın ve insan onurumuzun doğal bir sonucudur.

Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.

"Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız”


Emily Dickinson - Sessizliğin büyük caddeleri yol gösterdi uzaklara

Sessizliğin büyük caddeleri yol gösterdi uzaklara
Duraklayan komşuluklara;
Uyarı yoktu burada, ne de aynı fikirde olmama,
Ne evren, ne yasalar.

Saatlere bakılırsa, sabah olmuştu, ve gece adına
Çanlar çaldı uzaklarda;
Fakat dönemin temeli yok olmuştu burada,
Çünkü soluğunu verdi devir.
Çeviren: Vehbi Taşar

Eğer herkes başka bir televizyon seti yerine barış isteseydi, o zaman barış olurdu...John Lennon

Hayat, sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir.

Yalnızken kurduğun hayal yalnızca hayaldir, birlikte kurulan hayaller ise gerçekliktir...Yoko Ono

Elvis'ten önce hiçbir şey yoktu.

Lirik Şarkı - Ceyhun Atuf Kansu


Öt, güzel serçe, öt yeşil çalıda,
Sabahın sesini duyayım senden,
Şarkınla beraber gir penceremden,
Oyununu oyna renkli halıda.

Meşe dallarından uçup bana gel,
Gel, güzel serçem gel, böğürtlenlerden,
Saksılarım, baygın fesleğenlerden,
Ve güllerim bütün güllerden güzel.

Bir delice sevinç, çocuk sevinci
Ötüyor dallarda, gel güzel sevinç!
Ruhum bir şadırvan, eğil eğil iç,
Çınar yaprağıyla dokunmuş içi.

Sabahı taşıyan o en güzel kuş,
Şarkısiyle göçmüş uzak kırlara,
Veda et bu bahar o şarkılara,
Senin pencereni serçen unutmuş.


Tarihin en muhteşem kitabı: Ömer Hayyam'ın Rubaileri

1909'da Londralı iki ciltçiye dünyanın en muhteşem kitabını hazırlama görevi verilmişti: Ömer Hayyam'ın Rubaileri. Atlas Okyanusu'nun dibini boylayan bu kitap günümüzü hala nasıl etkiliyor?

Titanik 14 Nisan 1912 gecesi Yeni Dünya'nın denizlerine gömüldüğünde, en seçkin kurbanı bir kitap olmuştu…" Bu sözler Lübnan kökenli Fransız yazar Amin Maalouf'un 1988'de yayımlanan tarihi romanı Semerkant'ta geçiyor.

Sözü edilen kitap, 11. yüzyıl bilginlerinden İranlı Ömer Hayyam'ın Rubaileri'ydi. Bu şiirlerin çok sayıda yazılı kopyası olsa da bu kitap yeganeydi. Maalouf'un romanında anlatılan da onun hikâyesiydi.

1900'lerin başında Londra'da iki ciltçi, George Sutcliffe ile Francis Sangorski eskiden kalma kitap ciltleme zanaatını yeniden canlandırmaya çalışıyor, ciltlerinde kullandıkları zengin desenlerle tanınıyorlardı. Henry Sotheran adlı kitapçı onlardan eşi benzeri olmayan bir kitap sipariş etmişti. Kitabın masrafı hiç önemli değildi. Dünyanın en muhteşem kitabını ortaya çıkarmaları için ciltçilere açık çek verilmişti.

I. Dünya Savaşı öncesi yıllarda restoranlara, diş macunlarına, iskambil kağıtlarına bile Ömer Hayyam adı veriliyordu.

İki yıllık yoğun çalışmanın ardından 1911'de tamamlanan kitapta Elihu Vedder'in resimleri eşliğinde Ömer Hayyam'ın rubailerinin İngilizce yorumları yer alıyordu. Kitap 'Büyük Ömer' adının yanı sıra, ihtişamından dolayı 'Muhteşem Kitap' adıyla da tanınır olmuştu.

Ön kapağında süslü üç tavus kuşu, arka kapakta ise Yunan sazı buzuki resmi işlenmiş olan kitapta, binden fazla yakut ve zümrüt gibi değerli taş, beş bin parça deri, gümüş, fildişi, abanoz ile 600 sayfalık 22 karat yaprak altın kullanılmıştı.

'Büyük Ömer'

Sotheran kitapçısı bu kitabı New York'a göndermek istiyordu. Ama Amerikan gümrüğünün talep ettiği yüksek gümrük vergisini ödemeyi reddettiği için kitap İngiltere'ye geri döndü.

Bunun üzerine Gabriel Wells bir müzayedede kitabı 450 sterline satın aldı (kitabın satışı için alt sınır 1000 sterlin olarak belirlenmişti). Wells de kitabı Amerika'ya göndermek istiyordu. Ama ne yazık ki başvurulan gemi onu taşımayı kabul etmedi.

Rubailerin birçok versiyonu basıldı; bunlardan biri de Edmund Dulac'ın illüstrasyonlarını içeriyordu.

Bunun üzerine 1912'de İngiltere'den Amerika'ya ilk seferini yapan Titanik'e başvuruldu. Kitap geminin kargosuna verildi. Ama gemi bir buzdağına çarpıp batınca kitap da onunla birlikte okyanusun derinliklerine gömüldü.

Ancak kitabın hikayesi Titanik'in batmasıyla sona ermedi. Birkaç hafta sonra kitabı hazırlayan iki kişiden biri olan Sangorski tuhaf bir biçimde boğularak öldü.

Diğerinin (Sutcliffe) yeğeni Stanley Bray ise kitabın ve 'Büyük Ömer'in anısını canlandırmaya kararlıydı. Sangorski'nin orijinal çizimlerini kullanarak altı yıllık bir çalışmanın ardından kitabın yeni bir kopyasını yapmayı başardı. Bu kitap korunmak üzere bir banka kasasına kondu.

Ama İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi uçaklarının Londra'yı bombalaması üzerine bu kitap da paramparça oldu.

Bray kolları yeniden sıvayarak yeni bir kopya hazırlamaya koyuldu. Aralıklarla 40 yıl süren bir çalışmanın ardından ürettiği olağanüstü yeni kopyayı British Library'ye (Britanya Kütüphanesi) ödünç verdi. Ölümünün ardından Bray'in vasiyeti üzerine kitap kütüphaneye bağışlandı. Bugün burada bu eseri görmek mümkün.

Ölümünden kısa bir süre önce şöyle demişti Bray: "Batıl inançlarım yok, ama tavus kuşunun felaket sembolü olduğu söyleniyor."

Yazar GK Chesterton'a göre Rubailer 'günü yaşa' anlayışını yansıtıyor.

Ömer Hayyam kimdir?

Peki Ömer Hayyam'ın Rubaileri ne ifade ediyordu ve Sotheran kitapçısını ve sayısız birçok insanı cezbeden bu esrarengiz insan kimdi?

Ömer Hayyam 11. yüzyılda İran'ın doğusunda yaşamış bir gökbilimci ve matematikçiydi. İbni Sina gibi diğer İranlı bilginler gibi o da aynı zamanda bir şairdi. Ama onun şiirleri yüzyıllar boyunca klasik İran edebiyatında özel bir yer tutmuştu.

Meraklı özelliklerinden dolayı Hayyam, etrafındaki diğer insanların normal gördüğü, inanç, öbür dünya, yaşamın anlamı gibi birçok şeyi sorguluyordu. Dinin vaatlerine inancı pek olmadığı gibi, cennet ve cehennemi, hatta tanrının mantığını sorguluyordu. Hayyam'ın emin olduğu bir şey vardı: bu dünyadaki yaşam.

Belki de yaşadığı dönemin çalkantılı özelliklerinden dolayı (o sıralar Türklerin işgali altında olan İran son zamanlarda Arap istilasına uğramıştı ve bir süre sonra Moğollar ülkesini yıkıp yerle bir edecekti) Hayyam yaşamın faniliğini, ölümün kaçınılmazlığını ve yaşanan anı yakalamanın önemini iyi anlamıştı. Din veya öbür dünya ile ilgili sözler ona boş geliyordu.

 John Ruskin Rubailer için "Bugüne kadar okuduğum en muhteşem şey" demişti.

Cenneti cehennemi kimse görmedi gönül;
Söyle haydi kim geldi öte dünyadan gönül?
Umudumuz, korkumuz öyle bir şeyden ki,
Adından, sanından başka nesi belli gönül?


Hayyam hayatın faniliğine hayıflanmakla birlikte, bol şarap (ve sevgili) ile onun tadını çıkarmaya çalışmıştı.

Batılı aydınlarda İranlı şairlere hayranlık söz konusuydu. Alman şair Goethe'nin Hafız'a, Fransa'da Voltaire'in Sadi'ye olan hayranlığını İngiltere'den Edward Fitz Gerald da Hayyam'a karşı duyuyordu.

Hayyam'a ilgi duymaya başladığında birçok İranlı şairin şiirlerini İngilizceye çevirmişti zaten. Ama onun çeviri başyapıtı Rubailer olacaktı. Bu çeviriler aslına çok sadık olmasa da Rubailer'deki ruhu yakalamıştı ve bundan sonra Fitz Gerald 'Fitz Ömer' adıyla anılacaktı.

Başlangıçta bu eser çok ilgi görmese de zamanla popüler olmuştu. Londra'da hala aktif olan Ömer Hayyam Kulübü 19. yüzyılda seçkinlerin toplandığı bir edebiyat kulübüydü. Rubailer, William Morris gibi ressamlara da ilham kaynağı olmuştu.

 Edmund Joseph Sullivan'ın Rubailer için yaptığı illüstrasyonlardan birini Grateful Dead 1971'de albüm kapağı olarak kullandı.

Hayyam'ın evrenselliği

Başka birçok ressam de Rubailer'den esinlenen illüstrasyonlar yaptı. Agatha Christie'nin 1942'de yazdığı Cinayet Reçetesi (The Moving Finger) adlı romanında Hayyam'a gönderme yapıldığı gibi, 1957 yapımı Hollywood filminde Hayyam'ın hayatı konu edilmiş, 1960'ta Amerikalı aktör Alfred Drake Rubaileri okumuş, 1967'de Martin Luther King savaş karşıtı bir konuşmasında Hayyam'dan alıntı yapmıştı. 1950'lerde Rubailer öyle ün kazanmıştı ki en çok alıntı yapılan eserler kitabına girmişti.

Hayyam'ın şiiri zaman sınavını geçmiştir. İran'da Hafız gibi onun da kitaplarını her evde bulmak mümkündür. Fitz Gerald'ın Hayyam çevirisi bir İngiliz klasiği haline geldi. Bugün dünyanın bütün dillerinde Hayyam'ın Rubailer'ini bulabilirsiniz.

Peki nasıl oluyor da 11. yüzyılda yaşamış bir bilgin hem kraliçe Victoria dönemi İngiltere'sinde, hem 20. yüzyıl ortalarında, hem de bugün hala anlam buluyor?

Bu, Rubailer'in zaman üstü özelliğinden, kültür, din, mezhep sınırlarını aşan evrensel gerçekleri ifade etmesinden kaynaklanıyor. Aslında belirsizliklerle dolu günümüz dünyasında Rubailer belki de yazıldıkları çalkantılı dönemdekinden daha büyük anlam taşıyor.

Ömer Hayyam bugün hayatta olsaydı, yaşadığımız çılgın dünya için şundan başka ne diyebilirdi?

Bu ömür kervanı bir tuhaf gelir gider
Kazancın, yaşamasını bildiğin günler
Saki, bırak şu yarını düşünenleri
Geçti gidiyor gece, geçmeden şarap ver.
 

DERGİ - Tarihin en muhteşem kitabı: Ömer Hayyam'ın Rubaileri
Joobin Bekhrad BBC Culture

Özeti - Refik Durbaş

  Refik Durbaş  

 

Kuşların dilini öğrettin bana
çiçeklerin dilini
özlemlerin, eylüllerin, gurbetlerin
akarsuların ve zamanın
ateşi sönmeyen zamansızlığın bir de

Rüzgârın koynunda gündüzün
erguvan burcundan gecelerin

Bir bunun için mi sevmedim seni?

Yalnız ve yalnızca sürgünlerde
nice karasevdaların müebbetinde
çığlıkla çılgınlığım arasında bir
her zaman unutmak isterdim seni
her zaman hatırlamak bir de

Sonsuz beyazlığında iklimlerin
çırılçıplak lekesiz kentlerin

Bunun için de mi sevmedim seni?

Soruları yanıtlanmış aldanışlar adına
yanıtları belirsiz alışkanlıklar adına
yazlar ve kışlar, elvedalar adına
bir daha bir daha kavuşmalar adına
anılarını taşıyan her şey adına

Yolunu şaşırmış gitmelerin
korkunç ve güzel gelmelerin

Nasıl ve niçin mi sevmedim seni?

Ciddi Saat - Rainer Maria Rilke


Şimdi dünyada nerede biri ağlıyorsa
Sebepsiz, dünyada, ağlıyorsa
Bana ağlıyor.
Şimdi gecede nerede biri gülüyorsa
Sebepsiz, gecede, gülüyorsa
Bana gülüyor.
Şimdi dünyada nerede biri yürüyorsa
Sebepsiz, dünyada, yürüyorsa
Bana gidiyor.
Şimdi dünyada nerede biri ölüyorsa
Sebepsiz, dünyada, ölüyorsa
Bana bakıyor.


Çeviri... Behçet Necatigil

Ne değiştirebildiğin, ne yardım edebildiğin, ne de terk edebildiğin bir kadını sevmenin ne demek olduğunu bilemezsiniz...Romain Gary / Emile Ajar


 

İlgili resim 

romain gary jean seberg ile ilgili görsel sonucu
romain gary jean seberg ile ilgili görsel sonucu 

romain gary jean seberg ile ilgili görsel sonucu

romain gary jean seberg ile ilgili görsel sonucu 

romain gary jean seberg ile ilgili görsel sonucu 

romain gary jean seberg ile ilgili görsel sonucu 

romain gary jean seberg


Dario Moreno'nun Vasiyeti