14 Kasım 2021

Sizin İçin - Orhan Veli Kanık

Sizin için, insan kardeşlerim,
Her şey sizin için:
Gece de sizin için, gündüz de;
Gündüz gün ışığı, gece ay ışığı;
Ay ışığında yapraklar;
Yapraklarda merak;
Yapraklarda akıl;
Gün ışığında binbir yeşil;
Sarılar da sizin için, pembeler de;
Tenin avuca değişi,
Sıcaklığı,
Yumuşaklığı;
Yatıştaki rahatlık;
Merhabalar sizin için;
Sizin için limanda sallanan direkler;
Günlerin isimleri,
Ayların isimleri,
Kayıkların boyaları sizin için;
Sizin için postacının ayağı,
Testicinin eli;
Alınlardan akan ter,
Cephelerde harcanan kurşun;
Sizin için mezarlar, mezar taşları,
Hapishaneler, kelepçeler, idam cezaları;
Sizin için;
Her şey sizin için.


Henry David Thoreau Şiirleri - Walden’da Yazılmış Dörtlükler

Kış süslediğinde her bir dalı 
⁠ O gerçeküstü tacıyla, 
Ve sessizliğin mührünü bastığında şimdi 
⁠Altındaki yapraklara;

Her akarsu kendi kulübesinde 
Kendi yolunda çağlarken,
Ve bir fare yuvasında 
Çayır samanını ⁠kemirirken;

Öyle gelir ki bana yaz hala yakındadır,
⁠ Ve saklanır altımızda, 
Tıpkı o çayır faresinin yattığı gibi 
⁠ Huzurla, geçen yılın çalısında.

Ve eğer baştankara kuşu 
⁠ Belirsiz bir söz fısıldarsa yakında, 
Kış örtüsüdür yazın, 
⁠Kendi üzerine, kendisinin serdiği.  

Uğurlu tomurcuklar mutlu ağaçları bezer, 
⁠Ve göz alıcı meyveler güvenen; 
Poyraz bir yaz esintisine ah çeker,
Isıran soğuğu uzaklaştıran,

Müjdesini getirir bana, 
⁠ Dikkatimi vermiş dinlerken, 
Sonsuz bir sakinliğin, 
⁠Korkması gerekmeyen kıştan.

Tam karşıdaki sessiz gölde,
Kabına sığmayan buz çatlar,
Ve göl perileri zıplaşır neşeyle,
Kulakları sağır eden tahribatın ortasında.

Hevesle koşarım vadiye,
Taze haberini almış gibi,
Kaçırmanın mümkün olmadığı,
Doğa’nın verdiği şenliğin.

Zıplaşırım komşum buz ile,
Ve depremi anımsarım,
Her yeni çatlak uzandıkça aniden
Neşeli göl boyunca.

Yerdeki cırcır böceğiyle bir,
Ve şöminedeki çalı çırpı ile,
Yankılanır nadir duyulan evcil sesler,
Orman yolu boyunca.

Çeviri: Aykut Kutucu

 

Tommaso Campanella "Güç, Bilgelik ve Sevgi"

 
Görev ve Yetki alanları konusunda Campanella şöyle demektedir: “Bütün bilimlerin mimarı ve her şeye hükmeden Metafizukus (Hoh) kendi alanına giren her hangi bir sorun konusunda tereddütsüz ve kesin bilgiye sahiptir...Öteki bilimler ise, Bilgelik’e bağlıdır. Dilbilim, mantık, fizik,hekimlik, astronomi, geometri, kozmografi, müzik, perspektif, aritmetik, şiir, retorik, resim ve heykel tıraşlık onun alanına girer. Çiftleşme, eğitim, giyim-kuşam, tarımcılık, hayvancılık Sevgi’ye bağlıdır. Savaş teknikleri, hileleri, silah yapımı ve kullanımı, para işleri, piyade kurma, top, mancınık, ateşli silahlar konusu,asker devşirme, ayrıca eyaletlerin üst yöneticileri ile ilişkiler Güç’e bağlıdır.” 
 
 

Federico Fellini "İyi bir filmin kusurları olması gerekir. Hayat gibi, insanlar gibi."

Prodüksiyon

 

Aldous Huxley Seçme sözler

 İnsanların aynası kitaplardır.

Vücut bulmuş her canlı yalnızlığa mahkumdur.

Kavgacı hayvan anlamında savaşan bir hayvandır insanoğlu.

Seksten daha ilginç bir şey keşfetmiş kişiye entelektüel denir.

Siz görmezden gelseniz de gerçekler varolmayı sürdürürler.

Eğer mutluluğunuz, bir başkasının yaptıklarına bağlıysa, çok ciddi bir sorununuz var demektir.

Hepimizin aynı fikirde olması iyi bir şey değildir. Yaratıcılığı ortaya çıkaran fikir ayrılıklarıdır. 

Belki de insan sevilmediğinden değil, sevgisine layık biri olmadığından yalnızdır. 

Propagandanın amacı, bir grup insana, bir başka grup insanın insan olduğunu unutturmaktır. 

Başka gezegenlerde de hayat var mı diye merak ederiz, sanki bu gezegende yaşamayı becerebilmişiz gibi. 

Bir arkadaşta sevmediğim şey, dikkat çekmek için yanındaki insanı sürekli küçük düşürmeye çalışmasıdır. 

Hiç kimse yalanı sürekli sürdürecek kadar zeki değildir. Ve hiç kimse bu yalanlara sonsuza kadar inanacak kadar aptal değildir. 

Zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve saklamakla geçiren insanlar, sonunda en çok istediklerinin satın alınamayacak şeyler olduğunu anlarlar.

İnsan bir şeylere inanır, çünkü onlara inanmaya şartlandırılmıştır. İnsanın kötü nedenlerle inandığı şeyler için başka kötü nedenler bulmak -işte felsefe budur.

İyi çalışan, sık gülen ve çok seven başarıyı elde eder.

Kimi zaman içindeki o sessiz sese, uzmanlardan daha fazla güven.

Kendim olmayı yeğlerim. Suratsız da olsa kendim olayım. Ne kadar neşeliyse de başka biri olmak istemem.

Kadınları en çok küçümseyen erkekler, kadınlara en fazla düşkün olan erkeklerdir.

Her şeyin üstüne geldiği falan yok. Sadece senin çok üstüne düştüğün şeyler var.

Bir insan ancak gerçekten dine dayalı bir ülkeye gidene kadar dindardır. Daha sonra her şeyi masraflar, makineler ve asgari ücret olur.

Temiz vicdanlı insanlar hiçbir zaman rahat bir hayat yaşayamazlar, çünkü kendilerini başkalarının mutluluğu için feda ederler.

 İnsan aklına karşı işlenebilecek en büyük suç, delil olmadan inanmaktır.

Bundan 20 yıl sonra yaptıkların değil, yapamadıkların için üzüleceksin; dolayısıyla halatları çöz, güvenli limandan uzaklara yelken aç, rüzgarı yakala, araştır, düşle, keşfet.

Bir gün gerçeği öğreneceksiniz, o zaman GERÇEK hepinizi delirtecek.

Bilginin karşısına küçük bir çocuk gibi oturun, önceden düşünülmüş tüm düşüncelerden vazgeçmeye hazırlıklı olun.

 Cehaletin büyük bölümü mağlup edilebilir cehalettir.

Bir adam durmadan gülümseyebilir; ama yine de yılanın biri olabilir.

 

Bakır Heykel - Edip Cansever

Yüzümü suya uzatıyorum su buysa
Giysilerimi unutuyorum birden, çıplaklığımı
Gece yarısı çalınan çalgılar olmasa
Gece dediğim belki hiç olmasa
Ben bir tırnak iziyim kanımın akmadığı
Bir çentik, bir kırık şey? aranızdayım nasılsa.
O zaman neresiydi, hepsi hep karanlıkta
Bir garip ev içiydi, ışıklar kirli
Herkesin ellerinde bir şeyler gizlediği
Alıp okşadığım şimdi çok eski bir olaysa
Yenisini bulmalı önce hafif bir yelken
Bir bakış, bir serüven, kısa bir hastalık hiç olmazsa.
Ben belki de daha çok dağlarda, su başlarında
Bir uykuydum üşümüş avcılar karışmasa
Kimseler karışmasa, ne ışık, ne parıltı
Gölgesi içe vurmuş bir yaratık olmalı


Söyleyin, bir bakır heykelim ben, çünkü çocuklar korkmasa.
Bana kalırsa bunu
Çocuklara anlatmalı asıl
- Gövdesi var kocaman
- Sahi mi?
- Gözleri nasıl?

Honorè De Balzac - Goriot Baba

Goriot

 

Büyük Fransız Romancısı Honore de Balzac'ın (1799-1850) ünlü dev yapıtı İnsanlık Güldürüsü, seksen sekiz ciltten oluşur. Goriot Baba, bu büyük yapıtın bir parçasıdır. Bu romanın ayrıcalıklı bir yeri vardır. Balzac'ın kafasında İnsanlık Güldürüsü'nü oluşturma düşüncesi Goriot Baba ile birlikte doğmuştur. Bu da bu büyük romanı, ister istemez, bir odak-yapıt durumuna getiriyor. Kurgusuyla, konusuyla, kişileriyle, içerdiği dünya görüşüyle, gerçekten çok ilginç bir roman olan Goriot Baba İnsanlık Güldürüsü adlı bu dev yapıtın üç bine ulaşan kişilerinin önemli bir kısmını, hem de en ilginçlerini bize tanıtır. Rastignac, Madame de Beauseant, Madame de Langeais ve daha birçokları, ünlü Balzac kişileri olarak ilk kez bu romanda karşımıza çıkarlar. Bu özelliği göz önüne alınınca, İnsanlık Güldürüsü'nün eşsiz evrenine girmek için en elverişli kapının Goriot Baba olduğu söylenebilir. Yalnızca yarattığı ilginç baba tipiyle değil, anlatım ustalığıyla da, öteki kahramanlarıyla da bu roman okuyanı sürükler.

 


 

Vladimir Mayakovski - SEVİYORUM'dan


Böyleydi Eskiden
İnsanoğlu aşkı doğduğunda getirir, ama iş güç, para pul, ve buna benzer bir sürü şey, kurutur gönlünüzün verimli toprağını.
Yüreğin üstünde beden giysisi vardır, bedenin üstünde de gömlek.
Ama iş bu kadarla kalmaz.
Adamın biri -bir salak! -bu gömleğe kol kapağı takmış, göğüs kısmını da kolalamıştır.
İnsanoğlu yaşlandıkça fikir değiştirir.
Kadın süslenir.
Müller  jimnastiğine başlar erkek.
Ama çok geç.
Deri kırışıklarla dolmuştur.
Aşk çiçeği açar, açar, ve solar.
Ben de bol bol getirdim aşk verisini.
Ama insanlar, daha küçücük yaştan başlayarak çalışmaya göre koşullanır.
Bense -
Rion kıyısında koşar sürterdim hiçbir şeye aldırmadan.
Kızardı anacığım:
"Ah korkunç haylaz, ah!" diyerek.
Kırbaç gibi şaklatırdı kemerini babam.
Bense cebimde üç düzmece ruble, üçkâğıt oynamaya giderdim erlerle.
Ne sırtımda bir gömlek, ne ayağımda bir pabuç.
Kutaissi Fırınında kavurur, ya da güneşe verirdim sırtımı ve işkembemi, içim bulanana dek.
Kendinden geçerdi güneş: "Üst üste konmuş üç elma gibi mübarek! bu oğlanda var besbelli - altı okka bir yürek.
Ve hınzır, anasını belliyor bu yüreğin.
Baksana a canım, nasıl oluyor da sığdırıyor beni, ırmakları ve uzayıp giden kayalıkları, o kuş kadar yüreğe?"

Yetişkin
Yetişkin adam olunca iş yapılır.
Cepte rubleler.
Peki ya aşk?
Al işte, o da var!
Yüz rubleye.
Bense, evsiz barksız, eller yırtık ceplerde, sokaklarda sürterdim gözlerim dört açık.
Geceleri, en güzel giysileriniz sırtınızda, dinginliği ararsınız karınızın ya da bir dulun kollarında.
Bense, boğulurdum Moskova’nın o uçsuz bucaksız sokaklarında.
Gönüllerinizde, saatlarınızda sevgililer gider gelir.
Ey sevda döşeklerinin oyuncuları, o ne kendinden geçiştir öyle!
Bense, Sevda Alanı'nda  durur, sermayelerin yabansı kalp atışlarını yakalardım.
Gömleğimin düğmeleri çözük, yüreğim hemen hemen dışarda, güneşe ve yağmura açardım bağrımı.
Gelin, girin tutkularınızla!
Tırmanın aşklarınızla!
Şimdiden sonra denetleyemem artık kalbimi.
Bilirim başkalarında kalbin yerini.
Göğsün içindedir - herkes bilir bunu.
Bendeyse, anatomi tersine döndü.
Tepeden tırnağa kalbim ben -
Her yanım küt küt atmakta.
Ah, sayısı kaçtı acaba, salt ilkbaharların yirmi yaşında aşkın külhanında yanan!
Üst üste konduğunda, dayanılmaz bu ağırlığa.
Dayanılmaz, ozan lâfı değil bu, gerçek.

Sen
Derken o çıkageldi -ciddî bir bakışla, o bangır bangır sesin, dev gibi boyun posun, altındaki küçük çocuğu keşfetti.
Kalbine tek başına el koydu, ve onunla, oynayışı gibi bir küçük kızın balonla oynamaya koyuldu.
Ve bütün öbür kadınlar - inanılmaz bir mucize karşısındaymışçasına - şurda evli bir hanım, ötede bir küçükhanım işe burnunu soktu
"Sevilir mi böyle bir adam?
İyi ama şekerim, belini kırar insanın!
Kadın hayvan eğiticisi besbelli!
Hayvanat Bahçesi'nden mi geliyor ne!"
Bense bayram ediyorum.
Yok artık -boyunduruk.
Aklım başımdan gitmiş, atlayıp sıçrıyorum, düğünlerde danseden bir Hintli gibi, öylesine neşeli, öylesine hafif hissediyorum kendimi.
Tek başıma taşıyamam bir piyanoyu (hele hele bir kasayı).
Öyleyse nasıl taşırım piyanoya ya da kasaya benzemeyen kalbimi - geri alınca.
Ne güzel söylüyor bankacılar
"Ceplerimiz yetmediği zaman, biz büyük zenginler, bankaya koyarız paramızı."
Ben de sana yatırdım sevgimi, çelik kasada saklı hâzinem, ve şimdi, neşeli Kresus, dolaşıyorum elimi kolumu sallayarak.
Canım istedi mi, şöyle küçük bir gülüş çekiyorum ordan, hattâ kimi zaman daha da azını, ve gece yarısından sonra, sokak kızlarıyla oynaşırken lirizm cüzdanından beş on kuruş harcıyorum.

Ben De Öyle
Filo bile sonunda limana döner, tren soluk soluğa koşar gara doğru.
Bense ondan daha hızlı koşmaktayım sana- çünkü seviyorum - budur beni çeken, sürükleyip götüren.
Cimri şövalyesi Puşkin’in, iner bodrumunu karıştırıp seyretmeye.
Ben de, sevgilim döner dolaşır gelirim sana.
Taparım, benim için çarpan o yüreğe.
Sevinçlisinizdir evinize dönerken.
Atarsınız tıraş olurken, yıkanırken, kirini pasını vücudunuzun.
Ben de aynı sevinçle dönerim sana - evime dönmüyor muyum sana doğru koşarken?
Yeryüzü insanları toprak ananın koynuna dönerler sonunda.
Hepimiz döneriz en son yuvaya.
Ben de öyle, bir şey var beni sana çeken daha ayrılır ayrılmaz, birbirimizden uzaklaşır uzaklaşmaz.

Sonuç
Hiçbir şey silemez aşkı, ne tartışmalar, ne ayrılık.
Bir de bakarsın yeniden gözden geçirilmiş, ölçülüp biçilmiş, üstünde düşünülmüştür.
Ve şimdi düzyazı parmaklı sancağımı kaldırıyor, doğdum doğalı ve yürekten sevdiğime, ölene dek de seveceğime yemin ediyorum.

1922

Şiir İçin Cevaplar - Ülkü Tamer

1
Şiir gecenin kardeşidir,
gündüzün annesi.

Yürekteki büyükbabadır şiir.

2

Şiir örümceğin sesidir,
duvarın şarkısı.

Duvarcının türküsüdür şiir.

3

Şiir yağmurun deresidir,
saç diplerinin teri.

Teknelerin taze sancağıdır şiir.

4

Şiir afişlerin çerçevesidir,
harflerin çizgisi.

Çıngırağın içindeki madendir şiir.

5

Şiir kamyonetlerin mavisidir,
kamyonların yiğitliği.

Faytonların yazılmamış tarihidir şiir.

6

Şiir bakracın çeşmesidir,
kuyunun yolcusu.

Kaynağın bekçisidir şiir.

7

Şiir cambazların dengesidir,
hokkabazların seyircisi.

Sihirbazların rüyasıdır şiir.

8

Şiir üzümün güneşidir,
elmanın kurdu.

Böğürtlenlerin tozudur şiir.

9

Şiir gümüşün simgesidir,
çeliğin yapılışı.

Kurşunun çıkışıdır şiir.

10

Şiir çitlerin dikenidir,
tarlanın sürülmesi.

Rençberin dalgınlığıdır şiir.

11

Şiir tatarcıkların saatidir,
ateş böceklerinin saniyesi.

Tabiatın yıllarıdır şiir.

12

Şiir ölümün gölgesidir,
yaşamanın örtüsü.

Çocuğun savunmasıdır şiir.

13

Şiir kumsalın eleğidir,
kayanın tortusu.

Mermerin sunduğu damardır şiir.

14

Şiir uykusuzluğun şiltesidir,
uykunun haritası.

Balkonun uyanışıdır şiir.

15

Şiir ateşin habercisidir,
yangının kundakçısı.

Yanardağın üstündeki kuştur şiir.

 

Tezer Özlü "Dünyanın acısı olmasaydı, taze yeşil yapraklar üzerindeki güneş ışınlarının anlamı olmazdı."

Yaşadığım anların, onları yaşarken anıya dönüştüğünü algılar, onları yaşarken anılaştırırdım. Sonra bunu en güzel biçimde Savinio'da okudum: "Yaşanan an da anı olacak."


Kültür bir şeye cesaret edebilme sorunudur. Okumaya cesaret edebilme, bir görüşe inanmaya cesaret edebilme, görüşlerini açıklayabilme cesaretidir.


Güç ve korku her zaman yanyanadır.


İnsanın ana dilini yitirmesi, öz kişiliğinin yıkılması demektir.


Kültür, insanlık uğraşırım üstyapısı değil, temelidir.


Aşk acısı çekmedim hiç, çünkü dünyanın verdiği acı her za­man güçlüydü.


Gece, gündüzün devamı değildir.


İnsanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur.



SARI VE PUSLU

Henüz yataktayım. Bu kentin¡ en güzel özelliği her sabah yeni bir mevsimin insanı karşılaması. Bir gün, sokakları saran güneş ve sıcaklık, ertesi sabah yerini hemen serin bir havaya bı­rakıveriyor. Ve sevdiğim gri gökyüzü, canlı yeşili üzerine oturuyor ağaçların. Elimde bir gazete kesiği. Beş yıl önce ölmüş bir insanın resmi. Beyaz gömlek giymiş. Yakası açık. Bir elinin duruşunu çok iyi biliyorum. Titreyen, nereye koyacağım bilemediği, terleyen eli. öteki eli kâğıdın gerisinde yitmiş. O eli tanımıyorum. Gözlerindeki bakış canlı mı, ya da yaklaştı­ğı ölümün izlerini mi taşıyor? Fotoğrafın ne zaman çekildiğini bilemiyorum, ama bugün, onunla ilişkimizden on altı yıl sonra, onun gözlerinde, yaklaştığı ölümün izlerini sezinliyorum. İşte bir gazete parçası. Üzerinde bir fotoğraf. Beş yıl önce Orta Anadolu'da bir mezarlığa gömülmüş bir adam. Berlin'de yemyeşil ağaçlar, gri gökyüzü ve ağaçlar arasında beliren kırmızı, sivri, tek tük çatılara bakan bir kadm. Yaşamımız geçen yılların anlamı olmadı. Her yıl, her gün, her an yeni bir yaşam oldu.Yalnız benim yıllarımdan değil, varoluşun getirdiklerinden kaynaklanan bir yaşam birikimi ya da birikintisi oldu. Yalnız benim bırakacağım yaşantılarla bitmeyecek, tüm duygu, ilişkiler, sıcaklıklar, acılar ve dış dünyanın olaylarıyla kaynaşıp sürecek, akacak bir olay. Zaman zaman kendimi bağdaştırdığım dış dünya ile giderek zayıflıyor bağlantılarım. Kalkacak bir trene binerken, beni artık içinde bulunduğum ülke, gideceğim kent, ineceğim istasyon, bindiğim tren ve kompartımandaki insanlar pek ilgilendirmiyor. Trene binerken ben'in içinde bulunduğu duygu birikimleri ilgilendiriyor. Dış dünya ile tüm bağlantılarımın duygu birikimlerinden oluştuğunu biliyorum artık. Yazı yazmak isteğinin dış dünyaya karşı bir tür savunma olduğunu daha bir algılıyorum. Yaşamın kendisinin yazı yazmaktan çok daha gerçek, çok daha derin olduğunu da biliyorum. Sözcüklerle yaşamın derinliğini vermeye hiç olanak yok. Çünkü sözcüklerde rüzgârlar ne kadar esebilir? Sözcüklerden nasıl bir güneş doğabilir? Sözcükler açık bir pencere önüne büyük yağmur taneleri olarak yağıp, bir inşam derin uykusundan uyandırıp mutlu kılabilir mi? Sözcüklerde yağmur ıslaklığı varmı? Sözcükler insanın yanında yatan diğer bir insanın yürek çarpışlarım duyurabilir mi? Yanımda bir canimin yatmasını neden bu kadar istediğimi şimdi daha iyi duyuyorum. Yaşamaya belki de her şeyin bittiği bir yerde başladım. Ya da kendi yaşamıma inanmıyorum. Ya da kendi varoluşum yetmiyor bana. Yanımdaki bir tene değip, yürek atışlarım duyabildiğimde, yaşamın gücünü algılıyorum.

Peki, o zaman neden en çok sözcüklerde, kitaplarda yaşadım. Çocukluğumda, Dostoyevski'nin nihilist karamsarlığı ve olağa­nüstü insancıllığı, sonraları Pavese'nin büyük yaşam ve ölüm arayışı, intihar özlemi ve şimdilerde Peter VVeiss'in faşizm ve insanın insan tarafmdan öldürülmesi mekanizması karşısındaki insancıl direnişini duymak, bilmek, okumak, algılamak yaşamının en önemli karşılaşmaları değil mi? Yaşamın kendisi nötron bombasma çok benziyor. Soluklar, yürek atışları, duygular gidiyor. Kavak ağaçlan yükseliyor, Vivaldi'nin, Mozart'm duygulan -kendi yaşamı adına algılamak istedikleri onunla birlikte ölüyor.

Şimdi odamda Orta Avrupa'nın bu en sevdiğim kentinde Vivaldi dinliyorum. Sonra, hayır aynı anda gazete kesiklerindeki onun beyaz gömlekli fotoğrafına bakıyorum. Kendimi ayrılışların acılarına çoktan alıştırdım. Başlayan her ilişki güzelliklerin yanısıra arayışların da acılarını tattırdı bana. îçine daldığım en büyük mutluluklar her zaman acılarla, her yaşam da biraz olsun ölümle bezenmişti. Yaşamak, bu güç olguyu karşılamak için başka bir seçenek bulamadığım için, ölüm güç olduğu için. Yaşam nötron bombasma benzediği için. Bir uçak, gri gökyüzünde alçalıyor. Ağaçların yeşillikleri arasında yer yer şarap rengi yapraklı ağaçlar da yükseliyor.


Pavese, Hemingway'e 3 Ekim 1948'de şunları yazıyor:
Piedmontese tepelerini hiç gördün mü? Onlar kahverengi, sarı ve
puslu, zaman zaman da yeşil... Görsen, severdin. Senin C.P."

 "Kalanlar"

O Mavilik Derdi - Edip Cansever


 Beni uykudan uyandırır uyandırmaz
Dünyanın bütün huyları yüzünde
Ben bunlardan birini seviyorum en çok
Sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa
Tutsam tanelerini
Sevincin gözyaşları derdim buna.

Bir süre bakışıyoruz karşılıklı
Ben uykudan uyanır uyanmaz
Benimle şiir gibidir bu
Tam karşımda ama yazılmamış
Durmadan bileniyor aklımda.

Seni unutarak baktığımda bile
Dünyanın her yerlerinden geçiyorsun
Yayılıyorsun kalabalıklara
Yalnız yayılmak mı
Aşkın en büyüğü, en dayanılmazı demeli buna.

Özlenirsin, alabildiğine varsın da
Daha da var oluyorsun gün günden
Olgun bir meyva gibi güleceksin zamanla
Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin
Bir kuş olsa mavilik derdi buna.