Hangi şehre gidilir yalnız başına, Hangi şarkı dinlenir senle olmayınca. Kimle çay içilir ? En güzel sözlerin altı kim için çizilir Kimin kokusu saklanır… Hangi hayal hediye edilir, Hangi gözle bakılır o çiçek yaprağı kirpiklerine Nasıl anlatılır gülüşünün sesi Adının güzelliğine hangi alfabe de rastlanır Senin bakışın hangi şiire benzer Kime dokunur, sarılır, uyur bu kalp Hangi insanda rastlanır sana… Gel de anlat … Senden başkası nasıl sevilir ? Bilmiyorum ben .
Az bulunduğundan ötürü değerli sayılmaları insanoğlunun çılgınlığına verilmeli.
Tabiat,
o eşsiz ana, altın ve gümüşü yararsız, boş nesneler olarak çok
derinlere gömmüş; oysa havayı, suyu, toprağı, iyi ve gerçekten yararlı
olan her şeyi gözler önüne sermiştir.
Eğer onur kazançlı olsaydı herkes onurlu olabilirdi.
Kralın sadık bir hizmetçi olarak ölürüm ama Tanrı ondan öncedir.
Çiğnenip geçilir kralların çizdiği bütün sınırlar, krallar ölür, ütopyalar değil.
Her şeyin parayla ölçüldüğü yerlerde, lükse ve ahlaksızlığa hizmet eden çok sayıda gereksiz zanaat ortaya çıkmıştır.
Saygınlık, dilenciler üzerinde otoritesini uygulamakla değil, zengin ve mutlu insanları yönetebilmekle sağlanır.
Türk
edebiyatının ünlü kalemleri kitaplarını, şiirlerini ve makalelerini,
takma isimlerle yayınlayarak tanınmamanın getirdiği özgürlükten yıllarca
faydalandılar.
Ordinaryus
Profesör Paf-Puf, Torik Necmi, Kartal, Çömez, Akbaba, Akşamcı, Çileli
gibi müstear (takma) isimleri kullanarak okuyucularıyla buluştular. Bu
isimlerin sahipleri anlaşıldıkça kendilerine başka adlar ve hatta karşı
cinsten isimler belirleyen yazarlar, böylece Türk edebiyatına da renkli
kişilikler kazandırdılar. En çok takma isim kullanma rekoru ise Aziz
Nesin’de.
Ordinaryus
Profesör Paf-Puf, Torik Necmi, Kartal, Çömez, Akbaba, Akşamcı, Çileli,
Yıldızböceği, Meclis-i İdare Vilayet Kitabesi’nden Ziya”... Çoğu kişiye
yabancı gelen, bazılarının da gazete sütunlarında, kitaplarda, şiirlerde
gördüğü bu isimler, aslında edebiyat dünyasının çok yakından tanıdığı
kişilere ait.
İnternetteki “biyografi.net” sitesinde yer alan araştırmaya göre,
müstear (takma) isimleri kullanan bu sanatçılar, tanınmamanın
rahatlığıyla yıllarca özgür bir şekilde okuyucu karşısına çıktı. Bu
isimlerin sahipleri anlaşıldıkça kendilerine başka adlar ve hatta karşı
cinsten isimler belirleyen yazarlar, böylece Türk edebiyatına da renkli
kişilikler kazandırdı.
MÜSTEAR İSİMLER VE “ASIL SAHİPLERİ”: Adalet Cimcoz: Fitne Fücur, Attila İlhan: Abbas Yolcu, Beteroğlu, Ali Kaptanoğlu, Nevin Yıldız, Çetin Altan: Hadi Borazan, Hüseyin Zurna, Ercüment Ekrem Talu: Çekirge, Karga, Torik Necmi, Kertenkere, Faruk Nafiz Çamlıbel: Akıllı Ozan, Çamdeviren, İğne ile Kuyu Kazan, Halide Edip Adıvar: Halide Salih, Haldun Taner: Can Enişte, Haldun Hasırcıoğlu Hamdullah Suphi Tanrıöver: Toplu İğne, İsmail Hami Danişmend: Rabia Hatun, Kemal Tahir: Bedri Eser, Nurettin Demir, Kemal Tahir Tipi, Kemal Tahir Benerci, Melih Cevdet Anday: Gani Girgin, Zater, Murat Belge: Sadık Özben, Muhsin Ertuğrul: Ertuğrul May, Nabi Zeki, İp Çeken, Suflör, Servet Moray, Nazım Hikmet Ran: Ahmet Oğuz Saruhan, Ercüment Er, İbrahim Sabri, Kartal, M. İhsan, Nazım Hikmet Borjensky, Nurettin Eşfak, Nurullah Ataç: Sabiha Yağızlar
REKOR AZİZ NESİN’İN Aziz Nesin: Bahri Filefil, Berdi Birdirbir, Fettane
Şatifil, Kerami Pestenkerani, Kerim Kihkih, Ord. Prof. Paf-Puf, Dr. Daim
Değer, Oya Ateş, Vedia Nesin, Orhan Veli Kanık: Adil Hanlı, Mehmet Ali Sel, Orhan Kemal: Yıldız Okur, Hayrullah Güçlü, Raşit Kemali, Peyami Safa: Server Bedi, Çömez, Reşat Nuri Güntekin: Ateşböceği, Mizah Yazarı, Yıldızböceği, Rıfat Ilgaz: Mehmet Rıfat, Stepne, Remzi Işık, Sedat Simavi: Rasim Servet, Çileli, Güleryüz, Sevgi Soysal: Sevgi Nutku, Sevgi Sabuncu, Tarık Dursun K.(Kakınç): M. Hasan Göksu, T. Kakınç, Vala Nurettin: Veli Nuri, Va-Nu, Akşamcı, Hikayeci, Vedat Türkali: Hüsamettin Gönenli, Yusuf Ziya Ortaç: Akbaba, Çimdik, Kamber, Yahya Kemal Beyatlı: Ahmet Agah, Süleyman Sadi, S.S., Ziya Gökalp: Bimar, Büyük Baba, Meclis-i İdare Vilayet Kitabesi’nden Ziya.
İnsanın kaderinin sahibi ve kaderi dünyadır ve kaderi olmayana kadar onu yok eder.
Güneşin susamış olduğu ağaca izin vermeyin
Kendi ızdırabınızı yansıtmak, içeriden yutulma riski taşıyor
Sana hayatta bir şey verebilirsem, seni gözlerimin üzerinden görme
yeteneğini vermek isterim. Sadece o zaman bana ne kadar özel olduğunun
farkında mısın?
Bana ne kadar özen gösterdiğine dikkat edeceğim, benimle tedavi ederken
seninle konuşacağım ve bana ne gösterdiğine inanacağım
Günün sonunda, yapabileceğimizi düşündüğümüzden çok daha fazla dayanabiliriz.
Hayatın en güçlü sanatı, renkli bir partide yeniden doğmuş bir kelebek olan şifa veren bir tılsım yaratmaktır.
Her tik-tak, geçmekte olan, kaçan ve kendini tekrar etmeyen hayatın bir saniyesidir.
Kendinize, hayata ve istediğiniz her şeye aşık olun.
Her şey güzel olabilir, hatta en korkunç şey
Yaptığını bildiğin gibi davranıyorsan, istediğini yapabilirsin.
Size mutlak gerçekleri kim verdi? Hiçbir şey mutlak değildir, her şey
değişir, her şey hareket eder, her şey devrim olur, her şey uçar ve
gider
Asla rüyalar ya da kabuslar yapmam. Kendi gerçekliğimi kendim çiziyorum
Kendi ilhamım benim. Ben en çok tanıdığım kişiyim. Geliştirmek istediğim kişi benim
Umut ağacı, sağlam dur
Güzellik ve çirkinlik bir seraptır, çünkü diğerleri içeride görünmeye başlar.
Sevemediğin yerde gecikme
Kahkahadan daha güzel bir şey yok
Ben ayrılmayı dört gözle bekliyorum ve asla geri dönmeyeceğimi umuyorum.
Yıldızlarla ve başka yıldızlarla dünyaya gelenler ve buna inanmak istemeseniz bile, yıldızlardan biriyim.
En iyinin en iyisine layıksınız, çünkü bu mutsuz dünyada, kendilerine
karşı dürüst olan ve bu gerçekten sayılan tek şey bu kadar az insandan
biridir.
Fiilleri icat edebilir misiniz? Sana bir tane söylemek istiyorum: Seni
özlüyorum, bu yüzden kanatlarım seni ölçmek için çok muazzam uzanıyor
Gerçeküstücülük, gömlek bulacağınızdan emin olduğunuz bir dolabın içinde bir aslan bulmanın sihirli bir sürprizidir.
Bana umut, umut, yaşama arzusu ve beni unutma
Yalnız bir çiçek, orada oluşturduğunuz neşeli kelebek vardı; daha sonra
polen denilen başka bir daha kokulu çiçeğin adı ve kelebek uçtu
Ben çiçek boyayorum ki ölmüyorlar
Yarım bir aşk istemiyorum, yırtılmış ve yarıya bölünmüş değilim.
Savaştığım ve çok acı çektiğim için, bütün, yoğun, yıkılmaz bir şeyi
hakettim.
Bu dünyada saçma ve kıpırdanmak bizim geçişimdir, ki bu sadece benim
gerçek olduğumu bilmek için kendimi sakinleştiriyor, kendime en yakın
şey olmayı başardım.
Keşfedilenleri keşfetmeyi ve sevmeyi istemek. Gizli. Her zaman kaybetme acısı ile
Bütün resmimde üzüntü tasvir ediliyor, ama bu benim durumum, herhangi bir hoşuma sahip değilim.
En kötü yıllardan en güzel gün doğar
Seninle konuşmak istemiyorum çünkü ağzından çıkan balıkların öldüğünü
ve seninle ne zaman konuştuğumu söylediğimde, biraz daha ölüyorum.
Dünya onu fethetmek için doğmuş olanlardan değil, onu fethedebileceğini düşünenlerden değil.
Size, asla sahip olamayacağınız her şeyi vermek istiyorum ve o zaman bile, seni sevmenin, merakı bilmezsiniz.
Ve içinde (yaşam) çok yoğun, çok fazla ilgi var, sorunun sadece nasıl yaşayacağını bilmesi
1864 Karl Marx tarafından Londra’da I. Enternasyonalin kurulması.
1889 Paris’te II. Enternasyonalin kuruluş kongresinde Clara Zetkin ilk kadın konuşmacı olur.
1889 Adolf Hitler’in doğum yılı.
1891 Clara Zetkin Eşitliksin yazı işlerini üstlenir (1916’ya kadar).
1903-1904 Kırımçov tekstil işçileri grevinde grevcilerin yarıdan çoğu kadındır.
1905 Rusya’da devrim. Kısmi başarı. Çar Rusya’da Meşrutiyet Anayasası’nı kabul eder.
1914 Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması.
1917 (Bağımsız Sosyal Demokrat Parti’nin) kuruluşu.
1918 Almanya Komünist Partisi’nin kuruluşu (Spartakus Birliği).
1923 Anneler Günü Amerika’dan Almanya’ya gelir.
1925 Adolf Hitler NSDAP’yi (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) yeniden kurar.
1931 Almanya’da bir milyondan fazla kadın işsizdir.
1933 Clara Zetkin’in öldüğü yıl, Hitler başbakan olur.
“Hayatın olduğu yerde savaşmak istiyorum.”
Evet, korkmaktadır. Kadınların ve genç kızların çoğunun tanıdığı bir
korku. Toplum önünde sesini yükselterek konuşmak: İşte bu olmamalıdır.
Bir keresinde halka açık bir toplantıda konuşma sırası kendisine
geldiğinde, o kadar dolu olmasına rağmen, sesini hafifçe yükselterek,
konuşmaktan vazgeçtiğini söyler.
Eakat bu kez, Paris’te 1889’daki II. Enternasyonal’in kuruluş kongresinde ismi okunduğunda bu korkuyu yener, “Söz sırası yurttaş Zetkin’in”. Başlangıçta tutuk, sonra gittikçe kendisinden daha emin ve daha akıcı bir dille, 32 yaşındaki Clara Zetkin
ilk büyük konuşmasında kızların ve kadınların davasını temsil eder:
Konuşma metninin başlığı, “Kadının kurtuluşu içiıV’dir. “Sosyalistler
bilmek zorundadır ki; günümüzdeki ekonomik gelişmede kadınların
çalışması bir zorunluluktur… Sosyalistler her şeyden önce bilmelidir ki,
ekonomik bağımlılık veya bağımsızlık, sosyal kölelik veya özgürlükle
ilintilidir.
“İnsan suretindeki her şeyin kurtuluşunu slogan edinmiş olanlar,
insan cinsiyetinin bir yarısını ekonomik bağımlılıkla siyasal ve sosyal
köleliğe mahkûm edemezler. İşçiler kapitalistler tarafından nasıl
boyunduruk altına alınmışlarsa, kadın da erkek tarafından öylesine
boyunduruk altına alınmıştır ve ekonomik özgürlüğüne kavuşmadığı sürece
de öyle kalacaktır. Kadınların ekonomik bağımsızlıkları için en gerekli
şart çalışmaktır.”
“Kadın işçiler kadının özgürlüğünün ayrı değil, büyük sosyal
sorunun bir parçası olduğundan tamamen emindirler. Bu sorunun bugünkü
toplumda hiçbir zaman çözülemeyeceğinin, ancak toplumun köklü
değişiminden sonra bunun mümkün olabileceğinin de bilincindedirler…
Kadının özgürlüğü, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin
sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır. Sadece sosyalist
toplumda, kadınların işçiler gibi haklarının tam sahibi olması
mümkündür.”
Clara Zetkin sosyalist partilerde hakları için savaşmak isteyen kadına tercüman olmaktadır. “Erkeğin desteği olmadan,”diye
açıklar, “evet, hatta genellikle erkeklerin iradesine karşın, kadınlar
sosyalist bayrak altına girmişlerdir… Fakat onlar şimdi bu bayrak
altında duruyorlar ve burada kalacaklar! Burada özgürlükleri için, eşit
haklara sahip insan olarak kabul edilmeleri için savaşıyorlar.
Sosyalist işçi partisi ile el ele yürüyerek savaşın tüm zorluğuna ve
gerektirdiği özverilere katılmaya hazır oldukları gibi, zaferden sonra
da elde ettikleri tüm hakları korumaya kesin kararlıdırlar.” Paris
kongresindeki bu konuşma sadece Clara Zetkin’in ilk büyük konuşması
değildir. Bu konuşma uluslararası bir topluluk önünde cinsinin eşitlik
hakları için savaş veren ve “Kadın ve Sosyalizm” konusunu gündeme getiren bir kadının tarihteki ilk konuşmasıdır. “Sanki kanat takmışım gibi geldi bana,” der Clara Zetkin konuşmasını bitirdiğinde.
Onun tutkuyla dile getirdiği talepler yankısız kalmaz. Alman sosyal
demokrasisi bir yıl sonra yeni programını bitirdiğinde bu programın
içinde kadının ekonomik, siyasal ve hukuksal eşitliği de vardır. Bu
konuda ilk dürtüyü yapan Clara Zetkin sonraki yıllarda parti
toplantılarında, uluslararası kongrelerde ve parlamentolarda daha
yüzlerce konuşma yapar.
“Yaşamın olduğu yerde savaşmak istiyorum”
sloganı onun yaratışıdır. Bu noktaya nasıl varmıştır? Bu genç Alman
kadın neden ille de Sosyal Demokrat Parti’ye katılmıştır? Bir köy
öğretmeninin kızı olan Clara Eissner, Chemnitz yakınındaki Wiederau’da
yetişir: Öğrenmeye hevesli, köy gençliğinin oyunlarında tartışmasız
önder olan, eyleme susamış bir kız. Günün birinde babasının
kütüphanesinde Papa’ya karşı ayaklanmaların bir hikâyesini bulur.
Yakılmak için odun yığınları üstüne bağlı olduklarında bile
inançlarından dönmeyen bu kadın ve erkeklerden çok etkilenmiştir.
“Onlardan, daha çocukken, insanın inancı uğruna ölmeye hazır olması gerektiğini öğrendim,”
diye anlatır hayatının sonunda. 1872’de Eissner ailesi Leipzig’e
taşınır. Clara öğretmen olmak ister. Gerçekleşmesi kolay olmayan bir
arzudur bu. Çünkü devlet o zamanlar kızların yüksek öğrenim görmesi ve
kadın öğretmen yetiştirilmesi ile ilgilenmemektedir ve kadınlar kamusal
eğitimin henüz her dalında çalışamamaktadır.
Kadın öğretmenlere daha ziyade el işleri dersinde ihtiyaç
duyulmaktadır. Diğer dersler için bir kadının zihinsel yetenekleri
yeterli görülmez… Fakat Clara daha fazlasını ister. Leipzig’de Auguste
Schmidt tarafından yönetilen özel kadın öğretmenlik kursunda bir yer
bulmayı başarır.
Kadınlar için kurulan ilk geliştirme okuludur bu. Eğitimde ve mesleki
yaşamda kadın hakları için savaşan güçlü bir kadın olan Auguste
Schmidt, kız öğrencilerinden titiz, sorumluluk duygusu içinde bir
çalışma ister. Clara bu katı disiplinli okulun öğretmenine daima
minnettar kalmıştır, “Onu yaşam için, mücadele için bana öğrettiklerinden dolayı saygıyla anıyorum.”
Leipzig’deki kurs döneminde Clara, devrimci düşünceleri ve eylemleri
yüzünden ülkelerinden sürülen ve şimdi Leipzig’de öğrenim gören bir grup
Rus öğrenciyle tanışır. Onlardan sosyalizm ve komünizm kavramlarının
ortaya çıktığı tartışmaları dinler. Karl Marx ve Friedrich Engels
isimlerini ilk kez işitir. Clara sorular sorar ve Marx ile Engels’in
yazdıklarını okumaya başlar.
Rus öğrencilerden biri olan Ossip Zetkin, Clara’nın en yakın arkadaşı
ve dostu olur. Sık sık kendisini sosyal demokratların toplantılarına
götürür. Genç kadının dinlediği her konferans onu mücadele veren işçi
sınıfının düşünce dünyasına daha fazla sokar. Kursta öğretmenleri onu,
“sosyalist düşünceleri savunduğunda rahatsız edici” bulurlar. Bitirme
sınavlarını “pekiyi” ile geçer. Aynı yıl 1878’de Sosyalistler Yasası
yürürlüğe girer. Bu yasa eyalet polis müdürlüklerine yerel sosyal
demokrat cemiyetleri, sendikaları ve işçi eğitim cemiyetlerini yasaklama
yetkisi vermektedir.
Birdenbire parti ve onunla birlikte tüm işçi örgütleri yasadışı olur,
tüm yayınları yasaklanır. Clara Zetkin bu zaman içinde geçimini Leipzig
yakınlarında bir çiftlik sahibinin yanında mürebbiyelikle
sağlamaktadır, fakat partinin yasadışı çalışmalarına katılmaya devam
eder.
1880’de Ossip Zetkin Leipzig’den sürülür: iki yıl sonra Clara onun
ardından Paris’e gider. Evlenirler. 1883 ve 1885’te iki oğulları Maksim
ve Kostya dünyaya gelirler. Kısa bir zaman sonra Ossip Zetkin ağır
hastalanır. 1889’un Ocak ayı sonunda ölür.
Clara Zetkin yıllar sonra bir kız arkadaşına kocasının ölümünü yazarken, “Sanki
benim hayatım da durmuştu,” der; “o zaman sadece çocuklarım uğruna
hayata geri döndüm; ve tam adını koyarsak, sosyalist devrim savaşçısı
bir kadın olarak verdiğim uğraş sayesinde.” Uğraşı: Clara Zetkin
Paris’te sürgündeyken sürekli Alman ve Fransız işçi hareketleriyle
ilgilenir ve bu sırada iki temel sorunla karşılaşır:
Sosyalist toplumda kadının yeri nerededir? Sosyalistler kadınları nasıl uyandırıp mücadelenin içine çekebilirler?
Bu konuya ilişkin ilk büyük katkısını Paris’teki II. Enternasyonal’in
kuruluş kongresinde yapar. Büyük bir halk topluluğu önünde
düşündüklerini söyleme korkusunu yendiği anda, uluslararası kamuoyunun
kapıları ona açılır.
Eylül 1890: Sosyal demokratlara karşı tedbir yasaları kaldırılır.
Clara Zetkin iki çocuğuyla vatanına geri döner ve Stuttgart’ta yerleşir.
Kadın işçilerin çıkarını kollayan Eşitlik adlı bir derginin kurucu
ortağı ve yöneticisi olur. 25 yıl boyunca bu dergide Clara Zetkin’in
elinden kalem düşmez.
İlk yılların Eşitlik dergisinin sayfalan çevrilirse, kadın işçi
hareketi gelişiminin canlı tabloları görülür. O sayılarda kadının
istismarının afişe edildiği makaleler vardır. Bu dergilerde jüt iplik
fabrikasında bir kadın işçinin Bremen’de 14 fenikten 15 feniğe kadar
saat ücreti aldığı okunur. Çoğu, haftada yalnız bir kez sıcak öğle
yemeği yiyebilmektedir… İki, üç marka kadar haftalıklarla, fırınlanmış
porselenleri fırınlardan dışarı çıkaran Saksonyalı kadınlar çok sıcak
olduğu için sadece bir gömlek giymektedirler ve cereyanda kalıp hemen
hepsi romatizma hastalığına yakalanırlar…
Dresdenli tütün işçileri; “içimizden biri mesai sırasında gülecek olsa bu ölümcül suçun bedelini 50 fenik ceza ile ödemek zorundaydı,”
diye anlatırlar. Ayna sırlayıcılarının çalışma koşulları hakkında
profesörün biri şu ifadeyi kullanır, “Korkunç cıva zehirlenmeleri,
devamlı düşük ve ölü çocuk doğumları.” Baskı altındaki bu kadınların
büyük bir bölümünü sınıf mücadelesi için kazanmak, Clara Zetkin’in de
bildiği gibi, kolay bir iş değildir. Fakat bunu yapmak onun görevidir!”
1905 yılından itibaren eğitimini tamamlamış olan
öğretmen Clara Zetkin kendisini yürekten istediği bir konuya adar:
Pedagojik çalışma. Bundan böyle Eşitlik dergisi düzenli olarak iki ek
çıkarır. Eklerden biri “Analarımız ve ev kadınlarımız için”, diğeri de “çocuklarımız için”dir.
Clara Zetkin’in istediği, ana-babalara ve yetişmekte olanlara “Gerçek insanlığın temel ilkelerini”
açıklamaktır. Çocukların eğitimi -her zaman vurguladığı gibi- ev,
toplumsal düzen, ana ve babanın birlikte uyum içinde meydana getirdiği
bir eser olmalıdır. Çocuğun yaradılışında ana-babanın özellikleri nasıl
karışıyorsa, eğitimde de (yaradılışın ikinci bölümünde ve genellikle en
önemlisinde) aynı şekilde uyum içinde birleşmelidirler ki, her iki
tarafın da en iyi yanı çiçek açabilsin.”
Ağustos 1907: Sosyalist kadınların ilk uluslararası
toplantısına 14 ülkeden 56 delege katılır. Bu kadınlar Clara Zetkin’i
uluslararası sekreterliğe seçer ve Eşitlik dergisini uluslararası yayın
organı olarak belirlerler.
Ağustos 1910: İkinci uluslararası kadınlar konferansında katılımcı
kadınlar, her yıl uluslararası bir kadınlar günü kutlanmasını
kararlaştırır. İlk önce, mart ayındaki bu gün, kadınların seçme hakkı
için propaganda yapmaya hizmet edecektir. “Yaşasın kadınların oy hakkı!”
Bir yıl sonra Alman kadınlar mart ayındaki “kendi günlerinde”
caddelerde bu sloganı pankartlara yazarlar. Clara Zetkin Eşitlik
dergisinde bunu, “Dünyanın şimdiye kadar gördüğü, kadının eşitliği için yapılan en görkemli gösteri,” diye haber verir.
Bir zamanlar konuşmacı kürsüsüne korka korka çıkan Clara Zetkin,
artık birçok saflarda korkulan, uzlaşmak bilmeyen bir savaşçıdır. Onun
için en büyük darbe 1908’de (bu yıldan itibaren nihayet kadınlar da partilere üye olabilecektir) yönetime seçilmemesidir. Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Fransız Mchring gibi partinin sol devrimci kanadına aittir.
Alman kadın hareketlerinde de “ılımlılara” saldırır Clara Zetkin. 1905 yılında “Anneleri Koruma Derneği”ni
kuran Helene Stöcker ile arkadaş olur. Helene Stöcker evlenmeden anne
olanlar için de hamileliği önleyici korunma ilaçlarının serbestçe
dağıtımını ve kürtajın yasallaşmasını talep etmektedir.
Anaları Koruma Derneği, Alman kadın dernekleri birliğine kabul
edilmez. Kadın hareketleri arasında, “ılımlılar” cinsel sorunlar
karşısında çok çekimser davranırlar. Helene Stöcker ve Clara Zetkin bu
tavrı yargılarlar. Bu iki kadının dostluğu Clara Zetkin’in ölümüne kadar
sürmüştür.
Clara Zetkin 1929-1931 arasında yılın sadece bir kısmını Almanya’da
geçirirken (diğer kısmını Rusya’da geçirir) kendisini sürekli ziyarete
gelen nadir kişilerden biri Helene Stöcker’dir. Son ortak çalışmaları
1932’de Amsterdam’daki savaşa karşı yapılacak kongrenin ön hazırlıkları
olur.
Daha 1912 yılında Clara Zetkin uluslararası sosyalistler kongresinde,
Basel’de dünya kadınlarını barışın korunmasına aktif olarak katılmaya
çağırmıştır. Son ana kadar Eşitlik dergisinde de yaklaşan savaş
felaketine karşı savaşır. Savaşın sürdüğü 1915’te Almanya’da illegal
olarak bir manifesto yayınlar: “Savaşı Bırakın!” “Vatana ihanete teşebbüs”ten
tutuklanır. Serbest kalır kalmaz, savaşa karşı yasadışı mücadeleye
devam eder. En ağır darbeyi yiyinceye kadar: Parti yönetimi Eşitliksin
redaksiyonunu elinden alır. 60 yaşındaki Clara Zetkin yeni bir başlangıç
arar.
“Her şey beni Rusya’ya çekiyor. Rusların arasında yeni vatanımı
buldum, politik açıdan, insanlık açısından, onların arasında sonuna
kadar çalışmak ve savaşmak istiyorum.”
Bunu 1917’de Rus işçi ve köylüleri Çar’ı devirdiklerinde yazmıştır. Lenin’le uzun konuşmalar yapar ve bunları Lenin ile Anılar kitabında yayınlar. 1920’de Alman parlamentosunda yeni kurulan Komünist Parti’nin baş adayı seçilir. Komünist Enternasyonal’in kadınların çalışma hayatıyla ilgili temel esaslarını hazırlar.
Ölümünden bir yıl önce, 75 yaşındayken hâlâ Berlin’deki Alman
parlamentosunun kürsüsünden faşist tehlikeye karşı hararetli bir konuşma
yapmıştır.
“Konuşuyor. Tek başına bir kadın gibi değil, kendisi için büyük
bir gerçeği bulmuş bir kadın gibi… Daha çok bir sınıfa ait tüm
kadınların ne düşündüğünü ifade etmek için, tüm diğer kadınlar için
varolan bir kadın gibi konuşuyor. Düşünceleri baskı altında tutulan bir
sınıfın ortasında, düşüncesi baskıya rağmen gelişmiş bir kadın gibi
konuşuyor. Binlerce ve milyonlarca kadın onunla aynı şeyi söyledikleri
için, ne söylüyorsa doğru. O yarınların kadını; ya da ifade etme
yürekliliğini gösterirsek: O bugünün kadını.”
Fransız ozan Louis Aragon, Basel Çanları romanında Clara Zetkin’in
toplum karşısına çıkışını -başlangıçta topluluk karşısında konuşmak
zorunda kalmaktan korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmamış olan bir
kadının konuşma tarzını- bu cümlelerle anlatır.
Clara Zetkin, evlenmeden önceki soyadı Eissner (5 Temmuz 1857 – 20 Haziran 1933) devrimci sosyalist Alman politikacısı ve kadın hakları savunucusu.
1917`ye kadar Almanya Sosyal Demokrat Partisi`nde aktif olarak
çalıştı, daha sonra Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi`ne (USDP)
katıldı ve Spartakusbund’un kurucuları arasında yer aldı, bu birlik
1919`da Almanya Komünist Partisi (KDP) oldu. 1920`den 1933`e kadar
Reichstag`da partisini temsil etti.
Yaşamı
Zetkin, Saksonya eyâleti`nde dünyaya geldi.
Öğretmenlik eğitimi aldı, 1874`ten itibaren Almanya`daki kadın hareketi
ve işçi hareketi ile ilişki içerisinde bulunmaya başladı. 1878`de Almanya Sosyalist İşçi Partisi`ne (SAP) katıldı.
Bismarck`ın 1878`de sosyalist hareketi yasaklaması üzerine, 1882`de
Zürih`e, daha sonra Paris`e sürgüne gitti. Clara Eissner, 1889`da ölen
sevgilisi Ossip Zetkin`inin (çiftin iki erkek çocuğu bulunuyordu)
soyadını edindi. 1899`da bir kere daha evlendi ve 1928`e kadar 19 yıl
evli kaldı.
Clara Zetkin, SPD`den de yakın arkadaşı Rosa Luxemburg ile birlikte
devrimci radikal solun önde gelen isimleri arasında yer aldı.
Revizyonizm tartışmasında Luxemburg ile birlikte Eduard Bernstein`i
eleştirdi.
Zetkin kadınların oy hakkı ve fırsat eşitliği gibi konularda kadın
politikasına da eğildi. Sosyal-demokrat kadın hareketini geliştirmeye
çalıştı, 1891`den 1917`ye kadar SDP`nin kadın gazetesi Die Gleichheit`in
editörlüğünü yaptı. 26 – 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın
Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında
(Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Clara Zetkin, 8 Mart 1857
tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8
Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanması önerisini getirdi ve
öneri oybirliğiyle kabul edildi.
Clara Zetkin, I. Dünya Savaşı sırasında Karl Liebknecht, Rosa
Luxemburg ve diğer etkili SDP politikacılarıyla birlikte partinin
Burgfrieden politikasına, savaş döneminde grev yapılmayacağına ve
hükümetin ve savaşın eleştirilmeyeceğine dair geçici bir barış anlaşması
denebilir, karşı çıktı. Savaş karşıtı görüşlerinden dolayı defalarca
tutuklandı, gene de Berlin`de 1915 yılında savaş karşıtı Uluslararası
Sosyalist Kadınlar Konferansını düzenledi.
Ocak 1919`da Almanya Komünist Partisi kuruldu. Zetkin partiyi
1920-1933 arası Reichstag da temsil etti. Lenin`le 1920`de “Kadın
Sorunu” üzerine bir görüşme gerçekleştirdi. 1924`de kadar KDP`nın merkez
ofis üyesi, 1927`den 1929`a kadar partinin merkes komitesi üyesi oldu.
1921`den 1933`e kadar Komintern`in idari komitesinde yer aldı. Ağustos
1932`de kıdeminden dolayı başkanı olduğu Reichstag`da Nasyonal Sosyalizm
ile savaşılması gerektiği çağrısında bulundu.
Adolf Hitler`in Almanya Komünist Partisi`ni
Reichstag yangınından sonra yasaklamasıyla Zetkin ömrünün son
zamanlarını Sovyetler Birliği`nde sürgünde geçirdi, 1933`te Moskova`da
kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti ve burada defnedildi.
Birleşene kadar Doğu Almanya`nın on mark banknotlarının üstünde fotoğrafı yer aldı.
Aşk sizi çağırdığı zaman, onu izleyin...Yolları zorlu ve dik olsa da. Kanatları sizi sardığı zaman, ona teslim olun. Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da. Hem aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın. Bahçeyi tarumar eden kuzey rüzgârı gibi darmadağın etse de düşlerinizi sesiyle. Çünkü aşk taçlandırdığı gibi çarmıha da gerer sizi. Hem besler, büyütür hem de budar sizi.
Yücelerinize tırmanıp, okşar sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı. Derken inip köklerinize, sarsar toprağa sıkı sıkıya tutunuşlarını. Mısır demetleri gibi derer sizi aşk. Harman yerinde dövüp çırılçıplak bırakır. Kabuklarınızı elemek için kalburdan geçirir. Apak edinceye kadar öğütür sizi. Yumuşayana kadar yoğurur; sonra da atar kutsal ateşine, Tanrı’nın kutsal şölenine kutsal ekmek olasınız diye.
Aşk bütün bunları, yüreğinizin sırlarına ermeniz ve bu bilgiyle Hayat’ın yüreğinin bir parçası olabilmeniz için yapacaktır. Fakat eğer korkularınızda sadece aşkın huzurunu ve hazzını aramaksa muradınız…O zaman çıplaklığınızı örtüp aşkın harman yerinden çıkın daha iyi. Girin güleceğiniz ama doyasıya gülemeyeceğiniz, ağlayacağınız ama bütün gözyaşlarınızı dökemeyeceğiniz o mevsimsiz dünyaya.
Kendinden başka bir şey vermez aşk ve kendinden başkasından almaz. Ne sahip olur aşk ne de sahip olunmak ister. Çünkü aşka aşk yeter. Sevdiğiniz zaman “Tanrı yüreğimde” değil, “Tanrı’nın yüreğindeyim” deyin. Sanmayın aşkın rotasını çizebileceğinizi, çünkü aşk sizin rotanızı çizer, sizi buna layık bulursa eğer. Aşkın kendini gerçekleştirmekten başka tutkusu yoktur.
Fakat âşıksanız ve arzularınız olacaksa mutlaka, şunlar olsun arzularınız: Erimek ve akan bir dere olmak ezgisini geceye söyleyen. Tanımak haddinden fazla şefkatin sızısını. Yaralanmak kendi aşk idrakinizle; kan ağlamak isteyerek ve sevinçle. Şafak vakti kanatlanmış bir yürekle uyanmak ve minnet duymak yine aşkla dolu yeni güne; öğleyin dinlenmek ve aşkın vecdini düşünmek derin derin; akşamleyin eve şükranla dolup taşarak dönmek; sonra da uyumak yüreğinizde sevgiliye bir dua ve dudaklarınızda bir övgü şarkısıyla.
Pıhtı Kedim’e (T.U.) Yıllardır edebiyat okurum – hem mesleğim gereği,
hem de kişisel tutkum yüzünden. Galiba kişisel tutkum daha önemli yoksa
bazı basit alışkanlıklarımı sürdürmeme bile ucu ucuna yeten bir gelirle
geçinmeyi göze alamazdım. Pişmanlık duyduğumu sanmayın. Şimdi de olsa,
alçakgönüllü öğretim üyeliğini gösterişli bir yaşama yeğlerdim. Bunun
karşılığında, edebiyat, başka dünyaların kapılarını açtı bana, hayranlık
duyduğum yazarlarla, roman kişileriyle, görmediğim ülkelerle tanışmamı
sağladı; maddi/manevi bütün sıkıntılara karşı dayanıklı kılarak yaşama
sevinci aşıladı. Ne var ki yazmak, sanıldığı kadar kolay değil; onca
birikimin size fazla bir yararı dokunmayacağını görüyorsunuz – tabii
büyük yanlışlıklar yapmanızı engellemek dışında. Ben de bu ilk öykü
denememde baş-kişimi konuşturmamaya, yani onun ağzından konuşmamaya
karar verdim: şu andaki acemiliğimle altından kalkamayacağım bir güçlük.
Aramızdaki Şey, alabildiğine yalın ve süssüz bir anlatımla yazılmış
kırmızı öykülerden oluşuyor. İlk öyküdeki kırmız giysinin anımsattığı
olasılıklar gitgide başka kırmızı olasılıklara açılıyor. Tomris Uyar’ın
ana temadaki kırmızıyla belirmek istediği asıl şey dostluk, sarmallar
çizen bir sevgidir. Tüm öykülerin arka planındaki renk, kızarmış
yapraklarıyla sonbahardır. Yine diğer kitaplarında olduğu gibi toplumsal
baskı bu kitabında da söz konusu. Kitabın son öyküsü “Akşam Alacası”nda
Edip Cansever’in Tomris Uyar’a adadığı doğum günü şiirlerinden biri yer
alıyor.