24 Ekim 2013

Dostoyevski - Suç ve Ceza

Nietzsche’nin iyi bir Dostoyevski okuru olduğunu da biliyoruz. Aynı sahnenin, Suç ve Ceza’da geçiyor olması dikkat çekici. İç hesaplaşmasının yoğunlaştığı bir ruh halindedir Raskolnikov. Şöyle der Dostoyevski: Sağlıksız ruhsal durumlarda düşler çoğu zaman olağanüstü bir belirginlikle, parlaklıkla, aşırı bir benzerlikle gerçeği andırırlar. Kimi zaman olağanüstü bir tablo oluşur. Ama ortam, olaylar öylesine inandırıcıdır, öylesine ayrıntılı, öylesine beklenmediktir.
 
"Bela Tarr  Torino Atı"
 

Carl Gustav Jung - Keşfedilmemiş Benlik

Keşfedilmemiş Benlik sorgulayan bir kitap.
Onu okurken, kendinizi dünyanın en büyük psikiyatristlerinden birinin yanında oturuyor ve insanın en önemli sorunlarından birisi üzerine söyleşisini dinliyor gibi oluyorsunuz.
 *
Normal denilen insanın kendini tanıma derecesi çok sınırlıdır.
 
 Her birey yaşamı boyunca bilinçli alanında- farkında olduğu- çeşitli deneyimler yaşar ve bu deneyimlerden akılda kalıcı dersler çıkarır. O deneyimlerin farkında olduğu için tekrar kullanması gerektiğinde, tecrübelerini ustalıkla kullanır. Ancak bireyin mutlaka kendisi ile baş başa kalmayı ve daha derin sularda yüzmeyi de öğrenmesi gerekir. Jung’a göre, yetişkin bir insan kendini bilme durumu üzerine düşünür. Bir çok insan kendini tanımayı bilinç düzeyindeki ego kişiliğinin bilgisi ile karıştırır. Biraz ego bilincine sahip herkes kendini tanıdığından emindir. Ama ego sadece kendi içeriğini bilir. Bilinç dışını ve onun içeriğini bilemez.

Karamazov Kardeşler - Dostoyevski

Kahramanım Aleksey Fyodoroviç Karamazov’un hayat hikâyesine başlarken duraksıyorum biraz. Nedeni de şu: Aleksey Fyodoroviç’i kahraman olarak alırken, onun hiç
de büyük bir adam olmadığını pekâlâ biliyorum. Bu yüzden, “Aleksey Fyodoroviç’imizi ne gibi özelliklerinden ötürü kahraman seçtiniz?”, “Neler yapmış bu adam; nerede, nesiyle ün kazanmış?”, “Ben bir okur olarak, onun hayatıyla ilgili bir sürü olay konusunda kafa patlatıp ne diye vakit öldüreyim?” gibi sorularla karşılaşacağım muhakkak.

En zorlusu da şu son soru… Çünkü bu soruyu ancak, “Bunu, romanı okuyunca anlarsınız!” diye yanıtlayabilirim, ama ya romanı bitirdikten sonra da, Aleksey Fyodoroviç’imde ne özellikler olduğunu görmez, kabul etme istemezlerse? Üstelik, bunun böyle olacağını şimdiden, üzülerek kestirebiliyorum. Bence bu adamda bazı özellikler var, ama bunu okurlara kanıtlayıp kanıtlayamayacağımdan pek emin değilim…

 - - -

Dostoyevski, yaşamının son yıllarında başyapıtı Karamazov Kardeşler'i tamamladığında, Rus yazınında 'felsefe düzeyinde roman-tragedya denen türün de temelini attığının bilincinde değildi. Dostoyevski'nin yaşam birikiminin tümünü ve sanat gücünün doruğunu içeren bu roman, gerçekte insanı insan yapan ne varsa, onlara adanmış bir destan niteliğini taşır. Yazar, hiçbir romanında "Karamazov Kardeşler"de olduğu denli insan ruhuna inmemiş, insanoğlunu bu denli kesitler biçiminde, içgüdülerinin ve istencinin tüm görünümüyle sergilenmiştir. Bir aileyi konu alan ve bir felaketler zinciri olarak gelişen olay örgüsü, bireysel öğelerin yanı sıra, ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki Rus toplumunu da geçirdiği sarsıntıların tümüyle, dünya edebiyatında bir eşi daha bulunmayan bir sanat aynasından yansıtır.

Budala - Dostoyevski

Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: "Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?" Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. Kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.
 
*
İlk romanı İnsancıklar 1846’da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Belinski bu eser üzerine Dostoyevski’den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan öykü ve romanları, çağımızda edebiyat klasikleri arasında yer alsa da, o dönemde fazla ilgi görmedi. Yazar 1849’da I. Nikola’nın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi.

Cezasını tamamlayıp Sibirya’dan döndükten sonra Petersburg’da Vremya dergisini çıkarmaya başladı, yazdığı romanlarla tekrar eski ününe kavuştu. En önemli eserlerinden Budala 1868-1869 yıllarında Russki Vestnik dergisinde tefrika edildi. Dostoyevski bu romanında insan ruhunun labirentini çılgınlık, tutku ve hastalık prizmasında kırılan görüntüsüyle sergilemiştir.

Oruç Aruoba - Denizde

Aldanma
orada
yağmur bekliyor seni:
şimşek, yıldırım, fırtına
soğuk.
Burada
ılık güneş, dingin deniz, serin rüzgar
aldatmasın seni:
Tufan
bekliyor orada seni.
Aldatma kendini:
olmayacak Nuh'un gemisi
kurtaracak seni -
uçacak güvercini
getirecek yaprağı
olmayacak.
Sular akacak
çağlayacak, kabaracak
dolduracak her yerini
sürükleyip
götürecek
seni
Aldanma
orada
yıkım bekliyor seni
gürültü, çöküntü, göçük
deprem.
Burada
sakin ses, sıcak taş, sağlam duvar
aldatmasın seni:
Ölüm
bekliyor orada seni.
Aldatma kendini:
olmayacak İbrahim'in koçu
kurtaracak seni -
indirtecek bıçağını
sağaltacak yüreğini
olmayacak.
Acılar akacak
çağlayacak, kabaracak
dolduracak her yerini
sürükleyip
götürecek
seni
Aldanma
aldatma kendini
aldatmasın seni
burada
boşluk -
yokluk
bekliyor orada seni.

Haldun Sevel " Pusulanın İbresi "

 13.Ekim- 9.Kasım 2013 tarihleri arasında 
"Siz antik tanrıların sonuncusu musunuz ? " 

"Hayır" dedi elini dizime yaslayıp, 

" Hiç birimiz ne tanrıyız ne de kendini tanrı ilan eden Büyük İskender, Cengiz Han, ya da Kayzer Wilhelm... Şu, adına yaşamak dediğimiz yaratılışın içinde hepimiz ama hepimiz birer çöp parçasıyız. Fakat pusulanın ibresini bilir misin? o da bir çöp parçası gibidir. Küçük bir teneke parçasıdır. Ama o küçük parça pusulanın ibresi ise işte o zaman yön gösterir değil mi ? Tıpkı bir deniz feneri gibi.. Hiç şaşırmadan bitmeden, bıkmadan herzaman insanlara doğru yolu gösterir... İşte kimi insanlar da böyledir. Onları farklı yapan budur..."
 
"Öyle olmayı çok isterdim.. Boş bir yürekten nefret ediyorum, kendi yüreğim olsa bile. Keşke küçücük, ufacık da olsa, bir pusula ibresi olabilsem..." 

"Olacaksın, gözlerin öyle söylüyor..."
"Ben mi ? Ama nasıl ?"
"Zamanla öğreneceksin ! "
"Ama nasıl ?"

"Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğreneceksin.. Çevreni aydınlatabilmek için, önce kendi yüreğini aydınlatabilmek gerektiğini öğreneceksin... Düşünmeyi öğreneceksin... Sonra kalıplar içinde düşünmek öğretilecek sana. Sağlıklı düşünmenin o kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu ve gitmeyi öğreneceksin bir gün. Sonra dayanamayıp dönmeyi... Daha sonra ise kendine rağmen gitmeyi.. Ve sevdiklerini ve seslenebildiklerini peşinden çekmeyi öğreneceksin. Sevdiklerine ve seslenebildiklerine bir pusula ibresi gibi yön göstereceksin... Anladın mı ? " 

" Bu kadarı yeterli değil . Ben daha ne biliyorum ki ne anlatacağım ? 
Hangi yönü göstereceğim ? Niçin ? " 

"Gün ışıyınca o güzel doğa bütün çirkinlikleri yutar. Bunu bilir misin ? Durgun ve sessiz denizin fırtınayaı nasıl beklediğini bilir misin ? Denizin o kalabalık dalgaları gelip gelip gönlünün kapısını nasıl çalarlar bunu bilir misin ? " 

" Elbette , köpük köpük dalgalar görünce ben gülmeye başlarım. Çocukluğumda ilk öğrendiğim o şiir gelir aklıma. Dedem öğretmişti, kaptandı. "
 
'Dalgalar teknemin üstünden aşıyor' 
'Ölmüş bütün denizcilerin ruhu bende yaşıyor'  
 
Haldun Sevel 

www.denizlerden.com