23 Eylül 2020

Pablo Neruda - Uçuş

Siper edip elimi
yükseklerdeki uçuşu izliyorum :
gökyüzünün onuru, kuş
kat ediyor
saydamlığı, günü kirletmeden.

Yol alıyor batıya, yükselerek
yavaştan çıplak maviye doğru :
bütün gökyüzü kulesi onun
ve dünya onun devinimiyle temizleniyor.

Yabanıl kuş
kan arıyorsa da boşluğun gülünde,
bir oku andırıyor,
bir çiçeği uçup giden ,
kanatları ışıkta
havayla kaynaşıyor, saflıkla.

Ey tüyler, yönelmiş giden
ne ağaçlara, ne çimenliğe, ne dövüşe
ne gaddar toprağa
ne de terli işliklere,
ama fethetmeye
saydam meyveyi!

Selamlıyorum gök dansını
martıların, yağmurkuşlarının
kardan kostümlerini giymiş ,
sürekli davet almış gibi
katılıyorum
onların hızına, dinginliğine
karın durmasına ve telaşına.

Uçan ne varsa içimde, apaçık görünüyor
şu kanatların gezgin eşitliğinde.

Ey, eşlik eden rüzgâr
siyah akbabanın sisteki demir uçuşuna!
Islık çalan rüzgâr, kahramanı
ve onun ölümcül palasını yerinden eden:
bir zırh gibi korursun
haşin uçuşun dokunuşunu
yinelersin gökyüzünde gözdağını onun
her şey yeniden mavi oluncaya dek.

Bir okun uçuşu
her kırlangıcın görevi,
bülbülün sonatıyla uçuşu
papağanın ve gösterişli giysisinin!

Aynada uçuşan sinekkuşları,
karıştırıyor kırmızı zümrütleri
ve sarsıyor keklik
çiyler arasında uçarak
yeşil ruhunu nanenin.

Ben ki öğrendim uçmayı her uçuşuyla
o saf öğretmenlerin
ormanda, denizde, sarp geçitlerde,
kumdaki sırtımda,
rüyalarda,
kaldım burada, bağlanmış
köklere,
manyetik anaya, toprağa ,
aldatıp kendimi ve uçarak
yalnızca içimden,
tek başıma, karanlıkta.

Ölür bitki, gömülür yeniden,
toprağa döner insanın ayakları,
yalnızca kanatlar kaçar ölümden.

Kristal bir küredir dünya,
uçmazsa insan yitirir yolunu:
saydamlığı kavrayamaz.

Bu yüzden açıklıyorum
kuşatılmamış berraklığı,
ben ki kuşlardan öğrendim
tutkulu umudu
kesinliği ve gerçeğin uçuşunu.

Çeviri: Erdal Alova