11 Ağustos 2014

Âşık Veysel - Dalgın dalgın seyreyledim alemi

Dalgın dalgın seyreyledim alemi
Renkler ne çiçekler ne koku ne?
Bir arama yaptım kendi kafamı
Görünen ne gösteren ne görgü ne?

Çeşitli irenkler türlü görüşler
Hayal midir rüya mıdır bu işler?
Tatlı muhabbetler güzel sevişler
Güzellik ne sevda nedir sevgi ne?

Göz ile görülmez duyulan sesler
Nerden uyanıyor bizdeki hisler?
Şekilsiz gölgesiz canlar nefesler
Duyulan ne duyuran ne duygu ne?

Kimse bilmez dünya nasıl kurulmuş
Her cisime birer zerre verilmiş
Cümle varlık bir kuvvetten var olmuş
 Gelen ne giden ne yol ne yolcu ne?

Herkese gizlidir bu sırr-ı hikmet
Her nesnede vardır bir türlü ibret
Veysel'i söyletir bir büyük kuvvet
Söyleyen ne söyleten ne Tanrı ne?


Lao Tzu - Kaybedersin

Dünyayı geliştirmek mi istiyorsun?
mümkün değil, inanmıyorum.
dünya kutsaldır
daha iyi olamaz.
fazla kurcalarsan, zarar verirsin
ona bir nesne gibi davranırsan,
kaybedersin. 



Sunay Akın - Onlar hep oradaydı

1966 yılında Amerika’nın güneyine araştırma yapmak üzere üs kuran NASA’yı bir gün küçük bir Kızılderili çocuk fark eder ve koşa koşa epeyce uzakta bulunan kamplarına gidip büyükbabasına haber verir.
-Büyükbaba, beyaz adamlar gelmiş, aşağıdaki vâdide gördüm…Çok kalabalıklar ve bir şeyler yapıyorlar.
Yaşlı Kızılderili homurdanmaya başlar, belli ki epeyce sinirlenmiştir.
-Onlarla konuştun mu?
-Hayır, beni görmediler. Ben büyük tepenin üzerinden onları izledim.
-O zaman yarın yanlarına git ve orada ne aradıklarını sor.
Küçük kızılderili ertesi sabah yola koyulur. Üsse varır ve beyaz adamlardan birinin yanına gidip,
-”Burada ne yapıyorsunuz” diye sorar.
Beyaz adamlardan birkaçı küçük Kızılderili’nin basını okşarlar, ona gülümserler ve
-”Hani geceleri gökyüzünde parlayan bir şey var ya, biz buradan onu seyrediyoruz” derler.
-Ayı mı? Peki, ama neden?
Adamlar küçük çocuğun sorusunu yine gülümseyerek yanıtlarlar.
-İleride… Çok yıllar sonra buradan oraya insanları götürebilmek ve orada yeni bir hayat kurabilmek için… Anladın mı?
Küçük Kızılderili şaşkınlığını gizlemeye çalışarak “anladım” der ve koşa koşa uzaklaşır.
Öyle hızlı koşmuştur ki, kampa geldiğinde konuşamaz hâldedir. Hemen büyükbabasının yanına gider ve kendisine söylenenleri bir bir anlatır. Yaşlı Kızılderili torununun anlattıklarını dinledikten sonra iyice sinirlenir, bağırıp çağırmaya başlar.
Ertesi sabah yine torununu yanına çağırır, hayvan derisi üzerine kızgın bir çubukla ve kendi lisanınca yazdığı notu torununa uzatarak der ki:
-Bunu al, beyaz adamlara götür ve onlara de ki: “Bunu büyükbabam gönderdi… Oraya, yâni aya gittiğinizde bunu oradakilere verecekmişsiniz”.
Küçük Kızılderili kendisine söyleneni aynen yapar. Üsteki beyaz adamlardan birine notu verir, büyükbabasının söylediklerini de iletir ve yine koşar adım uzaklaşır.
Üs çalışanları, belli bölümleri yakılmış deri parçasına bakıp, bakıp saatlerce gülerler.
Ancak aradan bir kaç gün geçtikten sonra, yaşlı Kızılderili’nin o notla, sözde ayda yaşayanlara nasıl bir mesaj iletmek istediğini merak etmeye başlarlar. Bu merak günden güne öylesine büyür ki, bir tercüman çağırmaya karar verirler.
Tercüman geldiğinde herkes bir araya toplanır ve merakla beklemeye başlarlar. Bu arada gülüşmeler hâlâ ara ara devam etmektedir.
Tercüman deri parçasını eline alır, okur ve ağlamaya başlar. Herkes şaşkındır, gülüşmeler yerini iyiden iyiye meraka bırakmıştır.
Tercüman yaşlı gözlerini kalabalığa çevirir ve der ki:
-Not aynen şöyle: “Bu adamlara dikkat edin, elinizden topraklarınızı almaya geliyorlar”!.