Feleğin kahpe başında
paralansın parası
Ben güzel sevmeğe geldim,
değil ekmek yemeğe.
Eğer
etrafınızda olup bitenlerden, ülkenin içinde bulunduğu
durumlardan gün gelir yüreğiniz daralır, boğazınızı birileri
sıkıyor gibi olursa ve siz elinizin, ayağınızın bağlanmış gibi
olduğunu düşündüğünüzde sığınacak bir yer ararsanız alın
elinize Neyzen Tevfik'in şiir kitabını, göreceksiniz oldukça
rahatlayacaksınız.
Bakın Avram Galanti
Bodrumlu,
ki o da Bodrum'un yetiştirdiği ünlü insanlardan
biridir ve
Neyzen Tevfik'in akranıdır, 1945 yılında yayımlanan
"Bodrum
Tarihi" isimli kitabının 93. sayfasında (bu kitap
Rasim Özgürel tarafından sadeleştirilip 1996 yılında BOSAV yayınları
arasında yayımlanmıştır.) Neyzen Tevfik'i şöyle
anlatmaktadır;
"Neyzen Tevfik 1296 yılında (1878) Bodrum'da dpğmuştur.
Kendisi doğum tarihini şu beyitle anlatır;
Tamam bin iki yüz
doksan altı salinde
Kademzen oldu şu hake o ruh-i nalende
Tevfik, ben Bodrum
ortaokulunun son sınıfında iken, kendisi ilkokuldan çıkıp
ortaokulun ilk sınıfına gelmişti. Babası ortaokul öğretmeni
Hasan Fehmi Efendi idi. İlkokul ile ortaokul yan yana
oldukları için, Tevfik ilkokulda iken bile teneffüs
zamanlarında ortaokula, babasının yanına gelirdi. İnce, zeki,
hassas, hareketli olan bu çocuk başak sapından ve kamıştan
düdük yaparak çalar ve çocukları etrafına toplardı. Çaldığı
zaman ciddi ve coşkun bir tavır takınırdı.
Ben ortaokulu bitirdikten
sonra Bodrum'dan ayrıldım. Bir süre sonra Bodrum ortaokulu
öğretmeni Hasan Fehmi Efendi Urla'ya atanmış ve İzmir'e
yakınlığı dolayısıyla Tevfik öğrenimini ilerletmiş, hem de
aşık olduğu müziğe devam etmiştir.
1949 yılının sonuna doğru
Kahire'ye gittim. Bir gün kahvede iken, tavla oynanan bir
yerden kulağıma yabancı olmayan bir sese geldi. Bu ses
Tevfik'in sesidir dedim. Hemen oynanılan yere gittim ve onu
gördüm. Yanında neyi vardı.
..............."
Tevfik daha 7-8 yaşlarında
iken bir gün babası ile sahilde dolaşırken Tepecik kahvesine
giderler, orada otururlarken yakından bir yerden bir ney sesi
gelir, bu ses küçük Tevfik'in yüreğinde derin izler açar.
Babası; "Bunlar dervişlerdir oğlum, ney üflemektedirler" der.
Tevfik
Urla'ya yerleşmelerinden sonra bir gün çarşıda gezinirken bir
berber dükkanından gelen ney sesi onu çok etkilemiş ve
dükkandan içeri girerek ney çalan berber Kazım Efendiden
kendisine de ney çalmasını öğretmesini istemiştir. Bu sıralar
15-16 yaşlarındadır. Ancak ailesi eğitimini aksatacağını
düşünerek bir müddet sonra bu dersleri engellemiş ancak bu
durum Tevfik'in sağlığının bozulmasına neden olmuştur.
Hastalığı yüzünden öğrenimi aksar, tedavi için götürülen
hacılar, hocalar fayda etmez, sonunda İstanbul'da bir Musevi
doktor; "bu çocuk neye meraklı ise bırakınız üflesin onu" der.
İstanbul'dan mutlu dönen Tevfik şu mısrayı yazar, "kavuştu
aşık-ı şeyda o yar-ı canana yine". Yıllar içerisinde ney
çalmayı ilerleten Tevfik'i babası bilahare İzmir'e götürür ve
Mevlevi Şeyhi Nureddin Efendiye teslim eder. Böylece Tevfik
Mevlevi Dergah'ına adımını atar ve Neyzen Cemal Beyden de ders
almaya başlar. Tevfik bu günlerini şöyle anlatır;
"Nota ile meşke
devam etti, şöyle birkaç mah
Sema, mıtrıba girdi, ney elde, başta külah"
Mevlevi dergahında yetişen
Tevfik artık 20 yaşlarına geldiğinde usta bir neyzen ve usta
bir şairdir. 1900'lü yılların başında İstanbul'a yerleşen
Neyzen Tevfik, Fethiye Medresesine devam etmiş, burada ünlü
yazarlar ve şairlerle tanışmıştır. Fakat dilinin belası Yıldız
tarafından takip edilmeye başlanınca Mısır'a kaçmış ve orada 7
yıl kalmıştır. Bazıları bu kaçışın Sultan Hamid'in korkusundan
değil Şair Eşref'in hasretinden olduğunu söylerler. İstanbul'a
dönüşünden sonra sıhhati sık sık bozulur hale gelmiştir. Bunda
içkiyi fazla kullanmasının etkisi de vardır.
Ney ile Mey hastası olarak
hayatının son yıllarını kah hastanede, kah kahvehanede, kah
tımarhanede, kah meyhanede geçiren Neyzen Tevfik 28 Ocak
1953'de 76 yaşında geride iki müzik eseri (Nihavend saz
semaisi ve Şehnaz buselik saz semaisi) ve iki şiir kitabı (Hiç
ve Azab-ı Mukaddes) ve yüzlerce basılmamış şiir bırakarak
hayata gözlerini yumar.
Neyzen kendini şöyle
tanımlar; "Ben hayatım boyunca hürriyeti aradım, bulur gibi
olduğum zaman da ya gasp ettiler veya çalıverdiler. Ben bağrı
açık ve bağrı yanık insanların hizmetçisiyim." Bazen de
"Neyzen Tevfik sazı ile sözü ile düzü ile seyyar bir ibret-i
mücessemdir" der. (düz : rakı anlamındadır)
Bence Neyzen Tevfik
Bodrum'dan çıkmış bir şair, bir bestekar, bir ney ustası ve
bir ölçüde halk kahramanıdır. Diyeceksiniz ki hepsi tamam da
halk kahramanlığı nerden çıktı. Gayet basit, bir kere var mı
onun gibi hayatının her döneminde hiç korkmadan, hiç
çekinmeden hatta ülkenin en baskıcı yönetimlerle yönetildiği
devirlerde bile tüm yöneticilere olan tepkisini açıkça ve
alaylı bir üslupla dile getirebilen, onları en acı şekilde
hicveden. Öyle ki, onun yazdıklarını eğer dikkatlice
okursanız, söylediklerinin ölümünün üzerinden 52 yıl geçmesine
rağmen aktüalitesinden bir şey kaybetmediğini göreceksiniz.
İşte aşağıdaki dörtlük son günlerdeki ahvalimize ne kadar da
uyuyor;
Kimse ta'yip
edemez biz kafa göz yarsak da
Döğüşe, kavgaya var elbet milletin hakkı
Yatalı beş senedir sade mısır ekmeğine
Kalmadı halkımızın Hint horozundan farkı
(1915)
Toplumumuzda en ufak bir
şeyden büyük kavgaların, cinayetlerin çıkması, stadyumlardaki
kavgalar bu Hint horozluğundan değil de nedendir?
Neyzen
Tevfik'in en çok nefret ettiği şeylerden birisi de yobazlıktı.
Çok içki içtiğinden ve kendilerine göre inançsız
saydıklarından ona "zındık" derlerdi. Neyzen ise şöyle
tanımlardı onları;
Hayliden hayli
kalınlaştı yobazlık yeniden,
Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü.
Kara bir kinle taassup pusudan çıktı yine,
Yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü.
Bir gün zevzeklerden biri
sormuş üstada
- "razakı" acaba "rakı" ile kafiye olur mu diye
Neyzen gülmüş:
- "Yalnız kafiye değil meze bile olur"
Hilmi Yücebaş'ın Neyzen
Tevfik isimli eserinde (1973) şöyle bir anlatı var;
" Özgürlük ve insanlık aşığı, yergi ve ney üstadı Neyzen
Tevfik'i adını açıklamayan bir düşünürümüz ne güzel
anlatmıştır:
- Bence Mevlana ile Neyzen arasında yakın bir ilgi vardır. Bu
iki kişinin de ulaşmak istediği hedef aynı, fakat izledikleri
yollar ayrıdır. Mevlana, Ney'i Dergah'a sokmuş, Neyzen Tevfik
Dergah'tan çıkararak halkın ayağına götürmüştür. Mevlana'nın
Ney'i ile Neyzen'in Mey'i aynı tasavvuf potasında birlikte
eriyen iki kardeştir. Mevlana'ya Veli, Neyzen'e deli
diyenler,veli ile deli arasındaki büyük tasavvuf kavramını
anlamayanlardır. Neyzen şu yalancı dünyaya kendini tanıtmak
için gelmedi ama yine de gerçek dünyası tanınmadan göçüp
gitmiştir. Saygı ile anıyoruz. Tevfik Hüda'dandır."
Son olarak onun sufi
düşüncesini ve heyecanını anlatan şu dörtlük onun tüm yaşamını
da kısaca özetlemektedir.
Serserinim,
düştüm aşkınla neye,
Nasıl girdin elimdeki şu neye?
Hem seversin beni Neyzenim diye,
Hem de sarhoş diye destan edersin.
Evet biz de burada şehrimizin
yetiştirdiği bu büyük hiciv ve ney ustasını bir kere daha
sevgi ve saygıyla anıyoruz.
A.Rasim Özgürel