Modern heykelin fikir babası olarak kabul edilen Françoıs Auguste Rodin, aynı zamanda kusursuz bir tasarımcı ve yenilikçiymiş.
Paris’te İşçi sınıfından bir ailenin oğlu olarak 1840 yılında dünyaya
gelmiş ve 14 yaşında dekoratif sanatlar okuluna girmiş. Rodin
heykeltıraş Jean Baptiste Carpcaux (1827-75) ile heykel çalışmış.
1857’dc Ûcolc des Bcaux-Arts’a başvurmuş fakat üç kez reddedilmiş, bunun
üzerine ertesi yıl dekoratif duvar ustası olarak çalışmaya başlamış. 1862’de
kız kardeşi Maria’nın ani ölümüyle sarsıntıya uğramış, bir Hıristiyan
tarikatına katılma girişiminde bulunmuş babası sanatına geri dönmesi
için onu ikna etmiş.
1864’te Paris Salonu’na mermer bir baş heykeli olan Kırık Burunlu
Adam’la başvurmuş. Reddedilmiş fakat onu “Romalı Portresi” olarak
yeniden isimlendirdiğinde bu kez kabul edilmiş.Aynı yıl, Rokoko tarzında
heykelleriyle bilinen Albert-Ernest Carrier-BeIIeusc’ün (1824-87)
atölyesine girmiş ve buraya altı yıl devam etmiş.
1875’te Tunç Çağı adlı bronz heykelin yapımına başlamış.
Rodin, 1877 Salonu’nda sergilenen Bronz Çağı’nı yaratmış. Figürün
gerçekçiliği büyük bir tepki yaratmış.Öylesine gerçeğe benzer ve
idealize edilmiş, geleneksel eserlerden öylesine farklıymış ki, canlı
bir modelden kalıp alınarak yapıldığı düşünülmüş ve bu yasadışı bir
uygulamaymış.
1882 yılında, ünlü Adem, Havva ve Düşünen Adam adlı figürlerini yapmış.1883’te
Victor Hugo’nun büstünü tamamlamış. 1885’de Calais Burjuvaları anıtının
yapımını üstlenmiş. 1888’de Uluslararası Sergi için Öpüşme adlı esere
çalışmaya başlamış. 1889 yılında empresyonizmin öncülerinden biri olarak
gösterilen Claude Monet’yle birlikte sergi açmış.
1900’de, Paris’teki Alma Meydanı’nda, 1902’de ise Prag’da
büyük sergi açmış. 1904’te alçıdan yapılmış büyük boy Düşünen Adam
heykeli ilk kez Londra’daki International Society’de, bronz versiyonu
ise Salon de Paris’te sergilenmiş. Düşünen Adam 1906’da Panthéon’un
önüne yerleştirilmiş.
Eserleri her zaman duvgular ve kişilik üzerineymiş.Üslubu
tepki çekse de değiştirmeyi asla kabul etmemiş. 1900’e gelindiğinde
geniş bir kesim tarafından yaşayan en büyük heykeltıraş olarak kabul
edilmiş.
Rodin – Victor HugoRodin’in, yaptığı Victor Hugo heykelinde
anadan doğma, çıplak, bir kayaya oturtarak şekillendirmesi Fransızlar’ı
şok etmiş ve skandal olarak kabul edilmiş.
Balzac heykelinin öyküsü ise oldukça enterasandır.
Edebiyatçılar Birliği’nin sipariş ettiği bu koca göbekli, tepeden bakan
ve palto giydirilmiş heykel, Fransız sanat çevrelerini ikiye
bölmüş.Tartışma sanatsal olmaktan çıkınca, Rodin heykelini sergilemekten
vazgeçmiş.
Herkesin bayıldığı “Öpüşme” eserini ise “eğlenceli ama sıradan” diye
nitelermiş.Rodin’in özel hayatı çok fırtınalı birlikteliklerle
geçmiştir. 1917 yılında Rose Beuret ile evlenmiş. Ancak 15 gün sonra
Rose zatüree’den ölmüş. Rodin ise 24 Kasım’da ölmüş. İkisi de Düşünen
Adam adlı heykelin altına gömülmüş. Kariyeri ilerledikçe sanatı daha
soyut bir nicelik kazanmış.
Düşünen Adam MODEL 1880. DÖKÜM 1902 BRONZ 71,5 x 40 x 58 CM PARİS, FRANSA “Düşünen
Adam” heykelinin renkli bir hikâyesi
vardır.“DüşünenAdam”heykeli,Rodin’in aldığı ilk büyük sipariş olan ve
gerçekte hiçbir zaman bitiremediği 5 metreye aşkın ‘Cehennemin
Kapıları’nda yeralan figürlerden biridir.Bu heykel aslında
‘İlahiKomedya’ ile tanınan İtalyan şair Dante Alighieri’yi tasvir
eder.Dante’nin şiirin den esinlenen Rodin,şiirin üçte ikisini bir yana
bırakıp en karanlık bölüm olanCehennem’i seçmiş.
Rodin, çalışırken durmadan küçük heykeller yaratır, onları Cehennem
Kapıları’ndaki öbür figürlerin arasına koyarmış, sonra yerlerini
değiştirir ya da parçalarını başka çalışmalarda kullanırmış. Rodin, bu
eseri için yaşamımın heykelleştirilmiş günlüğü dermiş, çünkü kapı için
çalışırken yarattığı küçük heykeller, daha sonra Adem, Havva, Düşünen
Adam ya da Öpüşme gibi birçok ünlü heykelinin yaratılışına yol açmış.
Ne var ki, başka işler Rodin’i kapıdan uzaklaştırmış, onu
ancak yüzyıl sonunda yeniden ele almış ve ilk kez 1900’da sergilemiş.
Kapı, bugünkü biçimine de ancak 1917’de, sökülen parçaların Rodin’in
isteği doğrultusunda yeniden yerlerine takılmasıyla ulaşmış.
‘Düşünen adam’ heykeli‘ Cehennemin kapıları’eserinin en tepesinde
yeralırken ‘Adem’ve‘Havva’ kapının iki yanında yer almış. Düşünen
Adam’ın,küçük boyutta ilk sıvama dökümü 1880 yılında yapılmış ve ilk kez
1888’de Kopenhag’da sergilenmiş. Büyük boyuttaki ilk haline bronz döküm
olarak 1902 yılında başlayan Rodin,bunu 1904 yılında tamamlamış.
International Society’de,ardındanda Salon de Paris’de sergilenmiş. Son
halini alması 1906’yı bulan Düşünen Adam,1922 yılında o dönemde otel
olan Rodin Müzesi’ne taşınmış.Heykelin orjinali
günümüzde,Paris’teRodin’in müze olarak kullanılan evinde bulunmaktadır.
Rodin’i bilmeyenler bile Düşünen adam heykelini bilir İstanbul’lular.
Bakırköy Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin girişinde bu kopyası
bulunur. İki aşamada tamamlanan heykelin yapımına Bakırköy’lü ünlü
ressam ve heykeltıraş olan Kemal Künmat tarafından başlanmış. 1932
yılında hastaneye yatan Kemal Künmat tarafından yapılmış.
Kemal Künmat, anksiyete ve somoto form bozukluk tanısıyla hatanede
daha önce tedavi görmüş. Hastene yönetimi heykelin yapımına karar
verdikten sonra Kemal beyden rica etmişler. Heykele büyük titizlik ile
başlayan Künmat birkaç ay içinde neredeyse tamamını bitirmiş. Sadece sağ
kol ve el kalmış.Yine hastanede yatan asker bir heykeltras tarafından 6
ay sonra kalan kısmı tamamlanmış. Rodin geleneksel sanat anlayışı
içinde yetişmiş olsa da figürlerini kurgulayışı bakımından gelenekten
ayrılır ancak, konu bakımından gelenekle bağlarını koparmaz. Rodin insan
bedenini bilinen anatomik yapısıyla değil, bedeni kendine özgü
ruhsallığı içinde kavrar.
Antika eser ve belge toplamış, sürekli çizim yapmış, sonra ulaştığı
sentezi, üç boyutlu kilden, alçıdan yaratmış. Taşı yontmak, mermeri
işlemek, bronzu dökmek atölyede çalışanların işidir. Her eserini farklı
boyutlarda, farklı ölçeklerde gerçekleştirdiği gibi, bunlar üzerine
çeşitlemeler uygulamış.
Öpüşme heykelinde Rodin, yine de figürleri kısmi ele
almış ve heykelde anatomik bütünlüğü reddederek heykele yeni bir
bütünlük anlayışı kazandırmış. Bu heykel, güçlü aşk, günah, ölüm ve
arzunun temsilidir.
1884 yılında Calais Belediyesi, tarihlerindeki
önemli bir olayı bir anıtla ölümsüzleştirmek ister. Yüz Yıl Savaşları
sırasında kentin anahtarını Kral III. Edward’a teslim etmek üzere
kendilerini feda eden altı kentlinin öyküsüdür bu.
1883’te 19 yaşındaki heykeltraş Camille Claudel’i tanışmış. Yeteneği
ve etkileyici kişiliği Rodin’in ilgisini çekmiş ve birlikte çalışmışlar.
Rodin’in modeli, arkadaşı ve sevgilisi olmuş.
Tanıştıklarında Rodin’in Rose Beuret ile yaklaşık 20 yıllık bir
birlikteliği varmış. Rodin, Camille ile tutkulu bir aşk yaşamasına
rağmen, hiçbir zaman Rose Beuret’ten ayrılmamış.
Claudel hamile kalmış, fakat geçirdiği bir kaza sonucu bebeğini
kaybetmiş. Bu, onun ruhsal dünyasını alt üst etmiş. Bu dönemde annesi
tarafından reddedilmiş. Rodin’in kaba tavırları ve Camille’i rakibi
olarak görmeye başlaması, beraberliklerinin de sonu olmuş.
15 yıl süren tutkulu ilişkileri 1905’te Claudel akıl sağlığı ile
ilgili sorunlar yaşamaya başlamasıyla bitmiş. Heykellerinin birçoğunu
kırmış Rodin’i fikirlerini çalmakla ve onu öldürmeyi planlamakla
suçlamış. 1913’te akıl hastanesine kapatılan Camille, 1943’te ölümüne
kadar orada kalmış.
Camille ve Rodin’in birlikte yaptıkları çok sayıda çalışma olur.
Cehennemin Kapıları (Le Port de L’Enfer) isimli çalışma bunlardan
biridir. Bu eserin önemli bir bölümünün Camille tarafından yapıldığı
söylenir.
Camille görsel anlamda ender denecek güçte ve özgünlükte eserler
bırakır, ancak sanat hayatına Rodin ile adım attığı için tüm hayatı ve
hatta öldükten sonra bile kendi sanatı ile değil, Rodin’in ismi ile
anılmaktan ne yazık ki kurtulamaz.
29 Ocak 1917’de Rodin, nihayet Rose Beuret ile evlenmiş. Ne yazık ki,
Rose zatüreedir ve evlendikten 16 gün sonra 14 Şubat’ta hayata veda
etmiş. Aynı yıl, 17 Kasım’da ise Rodin ölmüş.
İnsanın kendi sevgisi üzerine aldatmacalar
yapması, yapabileceği en kötü hiledir. Bu hile, o anda ya da sonsuza
değin onarılamayacak sürekli kayıplara neden olur.
Nâzım kardeşim
mavi gözlü Nâzım
mavi yüreğin
ve daha da mavi düşlerinle
Sen ki karanlığa derin derin
baktığın zaman
en ufak bir kin duymadan
karanlığı bile mavileştirirsin
Nâzım
sen ki bir kadeh şarap
ve güzel bir kadının diziyle
üzerinde sevdanın halk bayrağı
dalgalanan bir deniz köşesiyle
ufukları ağartır
bir pencere açarsın
her şeyin yok olduğu yerde
ve tepelerden taşlar yuvarlanır keyifle
kayıklara kadar
ve sokak fenerinin altında
bir köpek düşlere dalar
Nâzım
senin küçük sokak çalgıcılarını gördüm
Galata Köprüsü üstünde
senden birkaç dize saklıydı
keman kutularının içinde
söylemeye izinli olduklarından başka bir dize
bulutlara bakarak bekliyorlardı
onları söyleyebilecekleri günü
(bazen bir keman Nâzım
sıkılmış bir yumruk gibidir
ve sıkılmış yumruğun içinde
bir kanat gizlidir)
Nâzım
grevci dok işçilerini gördüm
vinçler direkler şiirler arasında
çuvallar sandıklar güller arasında
ve büyük geminin yanında
bekleyen iki mavi ışık
demir almak üzereydi gemi
(Kim bilir hangi yolculuğa?)
kavgaydı bu
sevdaydı bu
ve sen Nâzım kaptanıydın
sınırlardan öteye yönelen bu yolculuğun
Nâzım
biri çıkıyordu geminin merdiveninden
kafeste kanaryalarıyla
pabuçlarının bağları çözük
“günaydın” demesi gerekirken
“kırmızı” diyen biri
bir kadın ağlıyordu kapıda
balıkçı geçti kimsenin gözüne ilişmeden
saatinin içinde
tozlu camın altında
küçük bir balık bağırıyordu
sen duydun onu ben duydum
ve istedim ki
en karanlık sözcüğü vereyim de
apak olsun yeniden
direttim
bugünkü gibi
her zamanki gibi
hepimiz gibi
işte böyle, Nâzım
Ama sen Nâzım
hangi zindandan
gecenin hangi köşesinden
hangi ölümden olursa olsun
gülümsüyorsun
dünyanın gülümseyişini koruyan
o masmavi gülümseyişinle
Nâzım kardeşim
yoldaşımız bizim
Merhaba Nâzım
Nâzım
sen bizi öyle çok sevdin
biz seni öyle çok sevdik ki
ön adınla çağırır herkes seni
herkes sen der sana
Fransa da Rusya da Yunanistan da
Aragon da Nâzım
Neruda da Nâzım
ben de Nâzım
özgürlük ki adlarından biridir senin
o senin en güzel adın