10 Ağustos 2016

Melih Cevdet Anday - Kolları Bağlı Odysseus


Kolları Bağlı Odysseus - 1. Bölüm
1.

 Ağır bir zamandı sürekli ve anısız
 Gözden önceki göz içindi yalnız
 Somut hayvanlar yürürdü hayvanlarla
 Ağaçtan önceki ağaçlar büyürdü
 Açardı hasatsız gökyüzünü
 Ustan önceki sabah kanlarla
 Bulut tapınağında bir yıldız
 2.
 Evreni tostoparlak uyur böcek
 Düşünde gökleyin kocaman
 Gök mü yoksa böcek mi önce
 Duruşur bir anda geçmişle gelecek
 Geyik akarsuları özlediğince
  Hem su hem geyiktir akan
 Düşle gerçekleyin iç içe
 3.
 Bildik bakışları ile süzerdi beni
 Aynasında sarılaştığım nehir
Çekirgelerle büyürdüm üç adımda bir
Çekirgelerle kuru yıldızları yerdi
 Acıkmış bir güneşin öğle dikenleri
Çıngıraklarla havayı titretir
Tanrısal uykularımı bilerdi
4.
 Ey çocukluk, mutluluk simyacısı
 Alevini bul getir yanmış bakırın
 Batı bulutundaki alı indir yere
 Ne oldu tomurcuğun içindeki ısı
 Kırmızı yıldızla mı damladı altın
Saydam sapın özündeki ambere?
 Bul getir korkusuz büyücü, gizci başı
 5.
Yerin üstünde gördük bunu unutma
 Herkes yeniden yaşadı ve unuttu
 Kalıntılarla uzak anılarla yakın
Kendi görütünde bir kırmızı karaca
 Ne güzel yangındı o yangın 
Herkes yeniden yaşadı ve unuttu
Yaktığımız mutluluğu unutma
 6.
 Ey doğa, büyük doğa, sağır kral!
Tasında mermer yaz yağmuru
 Kesik bacağında güneş halhal
Çağırıyorsun eski bahçene çocukluğu
Sendin senin mutlu uyruğundu
 Sonra baktım pencereme vuran dal
 Görünüp görünüp yok oldu
7.
 Ekşi salkımdan şarabı çıkaran kim
Toprağı ateşten, ateşi sudan
 Bitkiyle, böcekle, benimle oluşan
Sonra kitaplarda okuyup öğrendiğim
Görünmez ışınlar, iç içe yörüngeler
 Bensiz mi yanar, bensiz mi döner
Yasaların içgüdümdü benim
8.
Unutamam o gündüz ikindisini 
Her yandan alı al bir mutluluk
 Terli bir at gibi gülümseyiverdi
 Düşle gerçek arası dörtnala 
Bir koşudan sanki çoğala çoğala
Gelip yitivermişti çarçabuk
 Beyaz kulelerle bayraklar ortasında
9.
Şimdi ondan ne ki kaldı
Unutulmuş bir kapı belki kaldı
 Değişmez biçim, arı renk, ölümsüz birlik
O zorunlu kendiliğindenlik
 Anılarla geldi gitti kaldı
 Duyularda bir ürperti kaldı
 Artık eski bahçelerde değildik
10.
 Duyular eski ağaçlarım benim 
Her gece bütün kuşlarını yiyen
 Alaca bulaca fener alayı
 Unutulup gidilmiş körebelerim
  Bilinçsiz bir inatla
Yeniden boyuna yeniden
 Kurup kaldırıyorsunuz bu sofrayı

Kolları Bağlı Odysseus 2. Bölüm
 1.
 Büyüdük çocukluğumuzdan
  Büyüdük tarihe usulca
 Biz bir yana, doğa bir yana
 Doğanın yanında bir başka doğa
 Karşıdan bize gözlerimiz mi bakan?
Ve güneş altındaki ölümlü tanrılara
 Hâlâ şaşkınlık içindeki yontularda
Susar doğadan ayrı düşmüş insan
 İnsanın boşluğunda doğa
2.
 Belli değil biz mi, doğa mı
 Kimdi bu ayrılığı isteyen?
 Belki kör bir çocuk küstü ağladı
 İlk karın çılgın geyiğinden;
 Belki de bir sakar büyücü karı
 Aşımıza tanyeri ağarırken
 Ağulu, esrik bir göktaşı
 Düşürdü bileziğinden
Çıldırmış evrenler artığı
 3.
 Kaşla göz arasında oldu olan
 Birdenbire ilk göz süreksiz ve anısız
 İlk kuş kanadınca ürkek ve yalnız
 Ağaçtan önceki ağaçlarda tek bir an
Tüyleri diken dikendir hayvanın
 Işığın püsküllü atları şaşkın
 Gözün gözü daha kocaman
Ve hiç göz değmemiş ormanın
Tembel devi boş bulundu apansız
 4.
 İşte o zaman bir akarsu
Geçtiği yerlerden bir daha geçti
 İstiyerek ikiledi kendini
 Gök bir daha, bulut bir daha
Saklı bir deniz denizin altında
Yaprağın altında yaprak
 Göründü görünecek ucu
Uçan kuş gene uçuyordu
 Kendi gibi olmaya çalışarak
5.
Oysa giden bulut değil, yaprak değildir
 Renk bir düşünce gibi büyür çünkü
 Tutamam tuttuğum dalda belki elim var
 Bakıp unutmuşum gözlerimi denizde
Gökyüzü belleğim olur çünkü gittikçe
 Ne duyu ne görü, sade yıldızlar
 Bütün müyüm, parça mıyım, kim bilir?
Yitmiş gitmişim güneşlerle yüklü
Yiten güneş değil, toprak değildir.
 6.
 Bağlantısız bir düzende ordan oraya
 Koştukça artıyordu yalnızlığım
 Bir dinothorium'un gözünden baktım
 Kendime --
 Ne çılgınlık!
 yabancı ve uzak
 Denizi köklerinden çıkarmışda
Sallıyordu gagasında bir martı
 Rüzgar tüyleniyordu bir kuşta
Yavaş yavaş yoğunlaşarak
Gök gürültüsü artık ağaçtı.
7.
Kaç kez unuttum sevinci
Yağmurlu bir gezegendi çiçek
 Kulaklarım çiçek sesleriyle dolu
 Kokusunu gördüm onun giderek
Geceler gündüzler yaratıyordu
Gecenin gündüzün yardımı ile
 Madenlerin, rüzgarın, göğün yardımiyle
 Madenleri, rüzgarı, gökyüzlerini,
Çiçeği yaratıyordu kendi kendine.
8.
Kendi kendine geçip giden mavi
 Kanatlı atında dalganın
Yarıya indirgemiş daireyi
Sallanın maviler sallanın
Varabilir misiniz yayın ötesine?
 İki nokta arasında sürekli
Ve sonsuz bir koşu ki tanrım
Gökler de yarım, dalgalar da yarım
 Dalgaları gökler tamamlıyor geçtikçe.
9.
Esriktim artık çalkantıdan
Birlikte var olmanın rastlantısı
Aldı götürdü beni bir an
 Değişen biçimler içinde..
 Artık üçgen yağmurları mı
 Gök piramitleri mi iç içe
 Değirmi denizler mi istersin yansıyan
 Küsuf konilerinde sapsarı
Gel birliği yeniden kur ey gece!
10.
 Ama saat kaç, kim bu baş ucumdaki?
Saf olayın yenilenmesi mi su?
 Ağaçlar gerin geri eski yerine
 Açılarla aralıklar tıpatıp doğru
  Ama saat kaç,
kim bu başucumdaki?
 Kim ölçüyor, soran kim, neye göre? 
Düzen sevgisi mi, yoksa korku mu
 Düşünülmeyenden düşünülene?
 Ama saat kaç, kim bu baş ucumdaki?

 Kolları Bağlı Odysseus 3. Bölüm
1.
Us iki akımlıdır. Ben doğayı
Nesneleştirdim ve sayılarını
 Buldum. Şimdi ne olacak idiyse
 Her şey onun zoru içindedir.
 Ağaca yeşil bakmak lazım
 Yan yana getirmeli yedi rengi
Sessizliği yoğunlaştırmalı ki
Yeri katılaştırsın ayaklarım...
 Ey bilinç! Sevgim de, hüznüm de
Eski bir zamandan gelmedir
Şimdi saltanatımda yapayalnızım.
2.
 Bulut bir biçim değildir artık, bir
Tasarı, bir entr'acte, bir istektir;
Olumsuz bir tanımdır gökyüzü
  Boyuna ilkel ve matematiksiz
Sıkar durur tanrıları boş yere..
 Çünkü eski bahçelerde değiliz
 Eskidendi elmanın ağaçtan düştüğü
 Şimdi yalnız 1/2 gt2
 Kapsar yıldız kaymalarını
 Ayıklamalı evren görüntünü
Usa uygun bir düzene koymalı.
3.
Ben bu ellerimi hiç görmemiştim
Çünkü onlar benim ağaçlarımdı
Şimdi ışığı söndürsem ve
 Kalkıp tutsam ağaçlarımı
 Ellerim midir, yoksa ellerimin
 Adları mı? Çünkü şimdi ben de
  Bir ara renk, bir bildiriyim;
 İlkyaz, ilkyazın gerçeğinden
 Başka nedir? Olağan biçimlerin
 Yerce yenilenmelerinden
Olağanüstü yabancılıkları.
 4.
 Kaç sabah var, yazık, onca güneş var
Sayısızlıkta başım dönünceye kadar
 Gördüm denizi, ama ad verdim ona.
 Durdurdum. Unutkan kuşlariyle yarın
 Deniz değildir artık o, uğultulu
 Bir varsayım, arcaique bir duyu...
Çoğul! Yeknesak tür! 
Sen bir kadınsın
 İstediğince kendini tekrarla
 Anımayın ey ölümlü anılar!
 Evrenin karşı durmasıdır bu
 Karşı durmasıdır usumuza
5.
Kara bastın mı üşümeli
Üşümek bir sözcüktür, üşümeye benzer.
Gecedir diye bakmalı geceye
Tıpkısıdır gecenin, bir sessiz bir sesli.
 İçtenliği kökünden yok etmeli
Çünkü sen bir nesneye karşılık değilsin;
Sahtesin ve güçlüsün artık. 
Benze, Benzet, yakıştır, doğması göster!
Ölümsüzlüğünü yaratmak için
 Koru kendini bir gerçeğin
Yanı başında sözcüklerle.
6.
Ah olacağı buydu oldu,
Duygularla öyle çok uğraştım ki
Artık aramızda ne bir sır
  Ne güven, ne inan, ne uyum...
Sonunda tükettim ruhumu:
Sevinirken sevincimi seyrediyorum
 Korkumla korkmuyorum şimdi.
 Madem bir kapı aralıktır,
 Sen sonuna kadar aç onu.
 Artık bendeki insandan kurtuldum
Sevgisiz yaşıyacağım sevgiyi.
7.
Kıpısızsa yörüngenin ortasında söz
 Devinisiz gelişim ne ki
 This is the mythology of modern death 
Biçimden ayrı düzen, kalıptan ayrı biçim
  Bir yanda uygunluk, bir yanda uyum
Varlık değil, ölüm değil, öteki.
Sesle sessizlik arasındaki ses
 Bilgisiz inanım, inansız bilim
 Töz bir yerde, bir yerde öz
Duyumsuz duygu, duyusuz duyum
Gerçekle ülkü arasındaki.
8.
Sende martılardan kalma bir şey var
 Ellerin gece bir denize yağmur yağandaki
 Issızlığı sürdürüyor ellerinde
(İlkel ya da çocuksu hep bir)
 Issızlığı ve ululuğu ki
 Bilinçsiz özgürlüğün kalıntısıdır belki de
(Kapımayın ey ölümsüz kapılar)
 Eski bilgiler saklı belleğinden
Uyandır o gücü uyandırabilirsen
 (Usul ya da tutuklu hep bir)
 Bilinçli tutsaklığını tekmele
9.
Ey doğa, büyük doğa, güzel ana!
Sen varsın, de bana, gözlerin de var,
  Deniz var deniz, onu kim tüketebilir!
 Bırakmaz beni tek başıma
 Ağacın gövdesine güveniyorum
 Arı gün bak işte değişiyorum
Yeniden yaşamağa başlıyor ellerim
Tanrımayın ey ölümsüz tanrılar
 Ah bir güvercin gibi kanatlarım olaydı bir
En kardeş yerlerimi tek başıma
Uçardım ve rahat ederdim.
10.
 Hatırlar mısın? Eski kokuları hatırla!
  Ben bu çiçekleri dererdim
 Hangi çiçekleri? 
O değil, şarkılardı
Şarkılar vardı can sıkıntısında..
 Ağlıyan kim? Ben değilim.
Vardığım kupkuru bir kıyı
 Deniz kabukları, martı leşleri...
 Eskiden ben bu denize girerdim
Hangi denize? Ölüm sessizliği
Ve cırlak güneş aydınlığı
 İçinde dağa taşa benzemişim.

Kolları Bağlı Odysseus 4. Bölüm
Odysseus'un Öyküsü
 1.
 Kara gemi Okeanos ırmağının
 Akıntısından kurtulup tanrısal
 Denizde Ayaye adasına varınca
 Onu kumsala çektik ve uykuya
 Dalarak tanrısal şafağı bekledik.
Sabah sisi içinde doğan
Gül parmaklı şafak
 Elpenor' un yüzüstü yatan ölüsünü
 Bulmuştu ilk önce kıyıda.
 Martı leşleri ve deniz kabukları arasına
 Törenle gömdük onu kederli
Gönülle ve yanık yüzlü şaraptan
 İçerek dinledik Kirke'yi.
2.
Tanrıçaların en tanrısalı
 Güzel belikli Kirke eyitti :
Sen Odysseus iki ölümlüsün
 Hades'i gördün daha yaşarken
Güneş doğmayan neşesiz ülkeyi
 Günlerce karanlıkta kaldın
Çünkü İthaca yaşatıyordu seni
Tanrısal denizde ordan oraya
 Bin yıldır aradığın ada...
 Konağının sarsılmaz temeli
 İkarios kızı Penelopeia
 Ve erdemli dölün Telemakhos
 Bütün ülkün ve sevgin olan İthaca.
3.
 İyi dinle söyleyeceklerimi
Her şeyi olduğu gibi anlatacağım sana
Ki yeni uğursuzluklar yüzünden
Denizler ortasında kalma bir daha.
Önce Sirenlere rast geleceksiniz
Koruyun onlardan kendinizi
Yabansı ezgilerle büyüleneceksin
Ordan çarçabuk uzaklaşmalı ki
 Büsbütün yok olmasın İthaca.
Sirenleri aştıktan sonra kürekçilerin
İki yol çıkacak karşına birden
 Acaba bunlardan hangisi?
 Artık onu orda sen bileceksin!
4.
Oysa İthaca'yı hiç görmemiştim
Penelopeia yoktu, Telemakhos da,
 Ama İthaca kafamda onlardan kurulu idi.
Tanrıçaların en tanrısalı
Kirke'nin bile söyleyemediği
 Bu yolu bulup geçeceğim;
 Ama ne denli güç olursa olsun
 Bilerek varmak istiyorum şimdi
Sirenlerin ezgilerini dinleyeceğim
Dedim ve büyük bir mum peteğini
Tunç hançer ucu ile ezdim çabucak
Tıkadım kürekçilerin kulaklarını bir bir
Orta direğe bağlattım kendimi.
5.
 Kürekçilerim hasatsız denizi
Köpürttüler kürekleriyle,
Tez yürüyüşlü
gemi gün batarken
Ulaştı
Sirenlerin adasına,
Yüreğim kopacak gibiydi
Kanatlanıp uçacak gibiydi, ama
Sirenlerin izi bile yoktu ortada.
Yalnız bir ezgi, ta derinden
Ta içerimden gelen bir ezgi
Başladı yavaş yavaş yükselmeye;
O yabansı, o büyülü türküleri ben
Söylüyordum sağır gemicilere
Yalnız ben duyuyordum Sirenleri.
Kirke, bilge tanrıça, selam sana!
Sağ salim geçtim kendimi.